Eskiyeni
Her şeyin en yenisini istiyorsunuz. Hep yeniler istiyorsunuz. Durmadan, durmadan daha yenisini… Sizi o makine kuyruklarına sokan bu. Üstünüzdekiler tozlanmadan daha mağaza kabinlerine sıkıştıran bu. Her saat, her an bu ekrandan gittiğiniz yeri, yediğiniz yemeği, verdiğiniz kiloyu, aldığınız perdeyi paylaşma telaşınız bundan. Ah bir gönderiniz bile eskimesin istiyorsunuz; daha şunu beğenmeden biz, ötekini yetiştiriyorsunuz.
Heraklitos’u bilir misiniz? Aman sıkıcı isimlerin sıkıcı laflarından size ne?... Bir ırmağın başına oturmuştur o, sakin sakin akan zamanı seyrediyordur. İki bin yıl önceden seslenir bir ara bize: Eski diye bir şey yok. Yeni diye bir şey yok…“Aman sus be ihtiyar!” deyip, bunu da paylaşırsınız hemen.
Oysa eski diye bir şey yoktur sahiden. Haliyle yeni de yok! Hep o sıkıcı terane, biliyorum; ama ne yapalım: Biber acıysa, gerçek de acıysa, biber gerçek olmayabilir… Ne o, olmadı mı? Bu hedef saptırmaydı zaten, felsefe değil.
Yani diyeceğim o ki: Her şey eskiyse, hiçbir şey eski değildir. Her şey yeni ise, hiçbir şey yeni olamaz. Bir şeyler eskir ve yenilenir; eskir ve yenilenir… Her eski, yeni bir durumdur. Her yeni, bir başka şeyin eskisi olacaktır. "eski" var olduğu için "yeni"den; "yeni" var olduğu için "eski"den bahsedebiliriz. Ankara’da bira içimi güzel bir mekân vardı, duruyor mu bilmem: Eskiyeni… Öyle işte. Yeni eskidir; eski de yeni. Durmadan “yeni” şeylerin peşinde koşanlar, kendilerini ve hayatı bu çabayla eskittiklerini unuturlar çoğu zaman.
O yüzden biz mesela flört etmiş kadına “ısırılmış elma” diyecek alçaklığa düşmeyiz. Hadi olsun da “okunmuş kitap” olsun. “O da ne be?” Ah bir anlasan!...
Bir eskici pazarına yahut bir sahafa girdiğinizi düşünün. Ola ki kitap da seven birisiniz. 1942 basımı bir Albert Camus bulursunuz; şaka gibi, ilk basım… Tabii ki okunmuş ve belki bir iki yerin altı çizilmiştir. Belki iki küçük not da düşülmüştür kenarına. Bir başka yaşanmışlık, bir başka iz…
Şimdi bu kitap eski mi? Sözleri mi eskimiştir sözlerin düştüğü sayfalar mı? Henüz buldunuz, henüz… Heyecanla sarıldınız, pazarlığı uzatmadan aldınız, hemen çantanıza indirdiniz. Az önce yoktu bu kitap; artık “yeni” bir Camus baskınız oldu. Kitabın sayfaları eskimiştir ama kitaplığınızda yenidir. Yani kitabın “kendisi eski” iken “sizin için yeni”dir. Tıpkı bir dükkândan “yeni” diye aldığınız kitabın, aslında çoktan yazılmış, basılmış, dağıtılmış kadar “eski” olması gibi. Bir başka göz değince eskiyecek kitap mıdır hem bu?
Neyse… Kafanız mı karıştı? Karışsın. Derdim oydu zaten.
Lütfen bir hafta sonu “renkli doğum günü, inanılmaz nişan, iç geçirten düğün, bacanakla piknik, kuzenle havuz, komşuyla mangal, sebepsiz aile turu, avm’den çıkarken, çok geç bayramlaşma, çılgınlar tatilde” ve sair fotoğraflarınıza iki saat ara verip bir bitpazarına, eskiciye, sahafa falan gidin.
Bazıları için “eski” ama sizin için “çok yeni”, çok güzel, çok saklanası, çok okunası, çok duvara asılası, çok hediye edilesi bir güzellik bulun. Kıyın beş-on liraya, alın.
Bir de üç beş dakika ayırıp o boş kutularda, o karmaşık tezgâhlarda, o yere serilmiş örtülerin üstünde yatanlara bir bakın, olur mu?
Belki onca “eskimiş” eşya, bütün o izler, yaşanmışlıklar arasında, heraklitos size “yeni” bir şeyler söyler…
YORUMLAR
Ne kadar naif ve güzel bir yazı! Öğrenciyken sıklıkla fırsatlar yaratıp sahâfta alırdım soluğu! Zaman mefhûmum kaybolurdu adetâ; baska bir boyuta geçerdim çünkü! Çiktığımda ellerim dolu, içim kuş gibi hafif olurdu. İlerleyen günlerde dalıp o sayfalara geçmişte bulup bulup yitirirdim kendimi...
Eskiye gittim simdi ve yenilendim bu vesîle ile; teşekkürler...
Ve...
Noktalama ve imlâya gösterdiginiz özen icin de ayrıca teşekkürler; ki bu çok kıymetli...
Özlem Tarhan tarafından 11/21/2017 1:06:39 PM zamanında düzenlenmiştir.
gecemai
İçeriği bir tarafa, bir edebiyat sitesinde yayımlanmış bir yazının yazım ve noktalama yönünden takdir edilmesi, yazan adına güzel ama genel seyir adına burkucu.
Çok teşekkür ederim sevgili Özlem.