Bir poşet dua
Sabahın yedisine kurulu saat ısrarla çalmaya başlamıştı. İçimden beş dakika daha uyumak hatta işe gitmemek bile geçiyordu.
Hem bugün gitmesem beni mi öldüreceklerdi? Boş ver kızım dedim. Hava yağmurlu tam uyku havası çek yorganı kafana.
Ohh miss...
Uyudum...ne iş kaygısı ne yetişme telâşı ne de herhangi bir olumsuzluk bugün benimle olmasındı. Günü kendime ayırmalıydım.
Epeydir etimi yediğim yeterdi !
Dokuz gibi uyandığımda gözlerim aynadaki saçlarıma takıldı. Baya uzamışlardı ve bu benim hiç sevmediğim bir durumdu. Makası elime aldım ve usta bir kuaför edasıyla ordan burdan kesmeye başladım. Aynaya tekrar baktığımda epeyce güldüm.kendime. Aliye Rona’nın beslemesi gibi olmuştum.
Ama olsun böylede güzeldim sevimliydim üstelik. Gözlerim yüzüme daha bir yakışmıştı. Madem gün benimdi dilediģimi yapmalıydım.
Üzerimdeki o hafiflikle yine ani bir karar alıp alışverişe gitmek için hazırlandım. Bir saat sonra şehrin en cıvıltılı yerinde almam gereken ve almamam gereken ne varsa aldım. Ama hava kararmaya başlamıs, yağmur bulutları sabırsız bir şekilde içini boşaltmaya yelteniyordu.
Elimde kendimden büyük paketlerle dolmuşa güçlükle binip zar zor yer kapabilmenin huzuruyla oturdum. Ayaklarımın bana söven tarafını duysam da, sağır numarası yapmak zor değildi.
Fakat bugün tuhaf şeyler oluyordu. Kararlarımı sanki ben değil de benden öte bir güç veriyor ve ben de o komutlara harfiyen uyuyordum.
Kısacası hipnozlu gibi bir şeydim.
Eve ulaşmama yarım saat varken ani bir kararla şoföre burada ineceğim dedim. Hafif bir manyak mırıltısı duymama rağmen oracıkta indim.
Hava iyice kararmış, ben, paketlerim ve niye indiğimi bilmeyen sorularımla yolun ortasında öylece boş boş bakınıyordum.
Artık adamakıllı ıslanmaya da durmuştum. Yolun karşı tarafındaki eczane ilişti gözüme. Bu şartlarda en iyisi oraya sığınmaktı.
Eczaneye girip elimdeki ağırlıkları koltuğa bıraktıktan sonra oturmaya başladım. Ama şimdi buradan da sebepsiz bir şekilde ne alabilirdim ki?
Üstelik eczacı ile bir adam arasında sesler yükselmeye başlamışken fırsattan istifade biraz daha bekleyebilirdim.
Seslerin geldiği tarafta yaşı seksenleri bulmuş, zayıflıktan iki büklüm olmuş gözleri çapaktan açılmayan bir amca ısrarla elindeki bir torba ilaç kutularinı gösterip onları almayı istiyordu.
Eczacı da ısrarla; amca bu ilaçları sana veremem senin sosyal güvencen yok diyip zalimleşiyordu.
O an içimden kopan kopanaydı. Ağlasam olmaz ağlamasam olmaz.. Daha fazla dayanamadım amcanın yanına gidip, bak güzel amcam sen şurada otur ben bunları aldıktan sonra ileride bir lokanta var. Beraber gider bir yemek yeriz ha.ne dersin?
Amca o kadar zayıf, o kadar takatsizdi ki sesini duyurabilmek için kulak hizama kadar yaklaştı.
"Kızım Allah ayağına taş değdirmesin. Seni şerlilerin şerrinden muhafaza etsin" diye dua etti. Aslında en ihtiyacım olani en ihtiyaç zamanında sunmuştu bana.
Amin amcam amin. Ama az bekle iki dakikaya çıkarız buradan. Ben ilâcları alıp amcaya verdim ve ödemeyi yaptıktan sonra arkama döndüğümde amcanın yerinde yeller esiyordu. Hepi topu bir dakika süren bir işlemde bu kadar takatsiz bir insan nereye gidebilirdi?
Aceleyle yola fırladım. Yandaki esnaflara sordum tipini tarif ettim ama bir Allah’ın kulu görmemişti onu.
Garip bir şekilde karşıma çıkmıs duasını etmiş ve buhar olup uçmuştu. Aslında o günün tamamı garipti zaten.
Beni işe göndermeyen bir güç, yolum olmayan yolda indiren bir güç ve aynı şekilde eczaneye koşturan güç hep aynıydı.
İhtiyacım olanı yollamıstı Allah.
Benim eksikliģimi başka bir ağızdan tamamlamak için o gün yollara düşürmüştü beni.
Şükür...