- 633 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
THANKSGİVİNG TURKEY
Başlığı görünce İngilizce bilmeyenler ’ Türkiye ile ilgili bir şey galiba’ Diye düşünmüş olabilirler. İngilizce bilenler ise ’ Şükran Günü ’ denen bir olaydan bahsedeceğimi anlamışlardır.
Thanksgiving: Bizim dilimizde ’ Şükran Günü ’ olarak ifade edilen ve aslında ABD ile Kanada’da kutlanan milli bir gün ya da bayram. İşin doğrusu ben bu günün tüm Hrıstiyan aleminde kutlandığını sanıyordum ama değilmiş.
Turkey: Hindi demektir. Biz nasıl ki bir ülke olan Mısır ile bir tahıl olan mısıra aynı ismi koymuşsak elin ABD lisi de Turkey’i hem hindiye isim olarak vermiş hem de Türkiye’ye Turkey diyor.
Neden öyle diyorlar onun da komik bir hikayesi var: Güya ABD keşfedildiğinde Avrupa’da hindi denen kümes hayvanı yokmuş. ABD yi ilk keşfedenler, hindiyi alıp Avrupaya götürmüş ve çoğaltmışlar ama başlamış tartışma: Kimi ’Hindi eti yemek dinen günahtır.’ diyor, kimi de ’ Hayır değildir.’ diyor.
Sorun papaya kadar gitmiş mesele.Papa ’ Ula bu heyvan ogli heyvanin adi nedir lo?’ diye sorunca tabii ki kimse adını da bilmiyor ’ Vallah bilmiyik Papa gurban ’ demişler. Papa ’ Vallah Türklere benzir. Türkler gibi kabarir. O halda Turkey’ diyelim demiş ve böylece bizim hindiye ’Turkey’ adı konmuş.
Yani uzun lafın kısası başlığımızın manası ’ Şükran Günü Hindisi ’
Bugün bu Şükran Günü nasıl ortaya çıktı onu anlatacağım ve bu satırları okurken ABD ve onların ataları olan Avrupalıların ne kadar aşağılık yaratıklar olduğunu da okumuş olacaksınız aslında.
1600 lü yılların başında İngiltere’de yaşayan ve kendilerine Pilgrim, yani bizdeki karşılığı ile ’ hacı ’ denen, daha da açık olarak Hrıstiyanlarca kutsal olan yerleri ziyaret etmiş gezgin Hrıstiyanlardan bir grubu ülkelerindeki dini baskılar yüzünden İngiltere’yi terkederek önce Hollanda’ya giderler. Ancak bu ülkede de çocukları Hollanda lisanını ( Flemenkçe ) öğrenip kültür erozyonuna uğradıklarını görünce ve ilaveten yine bu ülkede de dini baskılara maruz kalınca bu Pilgrimlerden 110 kadarı 1620 de ülkelerini terk ederek Amerika’ya giderler May Flower adlı bir gemiyle...Gitmesine giderler ama açlıktan gebermek üzeredirler. Yiyecek içecekleri tükenmiştir ve ellerinde yeni yiyecek alacak ne para ne de değerli bir mal vardır.
11 Aralık 1620de "Plymouth Rock’ denilen yerde yerleşen Pilgrimlerden kırk altısı o senenin kışında soğuk ve yeteince beslenememe sebebiyle ölür. Binbir zorlukla 1621 in ilkbaharına eriştiklerinde ise ellerinde artık hiç bir şey kalmamıştır.
Pilgrimlerin vaziyetlerinin bu kadar kötü olduğu o senenin ilkbaharında - Bizlere hep beyaz adamların kafa derilierini yüzen hain vahşiler olarak anlatılan - Kızılderiler de bölgeye gelir ve bu zavallı insanlara yardım edip önce karınları doyurdukları gibi onlara tohum verip ekip dikmeyi öğretirler. Hayvan verip hayvanlarını çoğaltmalarını sağlarlar ki hindi de işte bu hayvanlardan biridir.
1621 in Ekim - Kasım aylarına gelindiğinde Pilgrimler, tarlalarından muazzam ürün kaldırırlar. Bu arada hayvanları da bir hayli çoğalmıştır. Eh bunca iyiliğie karşı bir jest yaparlar ve büyük bir ziyafet hazırlayarak kendilerine bu imkanları sağlayan Kızılderilileri de çağırmak suretiyle hep birlikte neşe içinde hindi dolması, patates ve kabak yemeği, çeşitli tatlılar yiyerek bu hasadın verimliliği için Kızılderililer de Pilgrimler de kendi tanrılarına dua ve şükranlarını arzederler. O zamanın valisi William Bradford ise bu olayı duyunca bu günü Thanksgiving ( Şükran Günü ) ilan eder ve Kızılderilier ile kolonistlerin bundan sonra da birlikte kutlamalarını ister. Uzun bir süre de öyle olur zaten. Birlikte kutlarlar.
1621 senesinden sonra bu ziyafet o çevrede artık her sene Kızılderililer ve Avrupa’dan göç eden yeni grupların da birlikte tertipledikleri bir Thanksgiving’e ( Şükran Günü ) Dönüştü. Ama Avrupalının gözü doyacak gibi değildi. Sürekli yeni kıtaya gelenler sanki babalarından miras kalan topraklarmış gibi Kızılderilileri bu topraklarda yaşayan ama yaşamaması gereken fazlalıklar olarak görmeye başladılar.
Öncelikle belli bir süreden sonra Şükran Gününe artık Kızılderilileri dahil etmediler. Daha sonra da zaten Şükran Gününe dahil edebilecekleri Kızılderili kalmamıştı. Tam bir soykırımla köklerini kuruttular.
1770 lerin sonlarında ABD nin ilk meclisine bu günün ulusal bir gün olması teklifi getilidi ama bu teklif resmiyete ve bir karar olarak yazıya dökülmedi.Her eyalet kendi içinde Kızılderilisiz bir şekilde kutluyordu ya da böyle bir olaydan haberleri olmayanlar herhangi bir kutlama filan yapmıyorlardı.
1817 de Newyork Eyaleti Şükran Gününü milli ve geleneksel bir gün olarak kutladı. Tabii ki yine Kızılderilisiz olarak.
1863de Başkan Abraham Lincoln, Şükran Gününün ulusal bir gün olmasına karar verdi. O günden itibaren, Amerikan tarihindeki her başkan, her yıl kasım ayının dördüncü perşembesini tatil olarak belirleyip bir Şükran Günü kutlaması yayınladı.
ABD ve Kanada için Noel’e hazırlık anlamına da gelen Şükran Gününde yani bu sene için 23-26 Kasımda ( Kutlamalar Perşembe gününden başlıyor Pazar günü akşamı bitiyor ) ABDliler patates, bal kabağı ve özellikle hindi yemeden önce Tanrı’ya, -verdiği nimetler için- şükrederken vicdanlarında bir nebze de olsa atalarının yok ettiği Kızılderililer sebebiyle bir sızlama olur mu? ’ Bize tüm bu nimetleri veren Yüce Rabbim. Bize verdiğin bu nimetler için vesile kıldığın Kızılderilileri bizim atalarımız yok etti. Bundan dolayı çok müteessiriz ve atalarımızdan utanç duyuyoruz’ derler mi? Bir tanesi bile olsa çıkıp da ’ Ne şükranı yahu? Bizim atalarımıza en büyük iyiliği yapmış insanları katlettik. Ekmeyi, dikmeyi ve şu yediğimiz hindileri bizlerle ilk kez tanıştıran insanları katlettiğimizin bayramını mı kutluyoruz. Ayıptır, günahtır. Şerefsizliktir bu. ’ Diyen olur mu? Ya da tam tersine ’ Çok şükür Rabbim . Kızılderilileri yok ettiğimiz gibi İslam Dünyasının yer yüzündeki tek kalesi Turkey’i (Türkiye ) de aynen bu hindinin karnını deşip pirinçle doldurduktan sonra parçalayıp yediğimiz gibi yemeyi bizlere nasip eyle ’ Diye dua mı ederler? Aynı şekilde Noelde hindi( Turkey ) budunun etini kemiğinden sıyırırken Türkiye’yi parçalayıp yemiş hissine kapılırlar mı acaba?
Şimdi yukarıdaki soruları sordum ya bazı ukalalar ’ Sen mısır yediğinde Mısır ülkesini yemiş hissine mi kapılıyorsun? ’ Diye sorabilirler. Onlar sormadan bu soruya da cevap vereyim:
Benim yediğim mısır ile ülke olan Mısır arasında fark vardır. Her şeyden önce bizim Mısır olarak telaffuz ettiğimiz ülkenin halkı kendi ülkelerine ’Mısr’ derler. Aslında bizim de ’ Mısır ’ Değil ’Mısr ’ dememiz gerekir ama aynen ’Allahu alem ( Allah bilir ) ’ ifadesini dilimize kolay gelen ’Ellaham ’ a çevirdiğimiz gibi ’Mısr’ kelimesini de hem dilimize daha kolay geldiği için hem de Türk dili kurallarında daha uygun olduğu için ’ Mısır ’ yapmışızdır. Mısır denen yiyeceği yerken Mısr ülkesini yemiş hissine kapılmak için değil...Bu arada bir rivayete göre Mısr adı da güya Meşakkat, Sabır ve Refah kelimelerinin ilk harflerinden geliyormuş.
Bir dip not ile konuya noktayı koyalım.
Thanksgiving yani Şükran günü Kanada’da her sene Ekim ayının 2. Pazartesi günü kutlanıyormuş. ABD de ise her yılın Kasım ayının son Pazar günü.
Ve son olarak: Bu arada ABD de yaşanan Turkey’lerin de Thanksgivingleri üstelik Türkçe olarak kutladıkları için ABD ye teşekkür etsek mi ki bu yüce gönüllülükleri ( ! ) sebebiyle? ne dersiniz ?
1- ABD nin Kızılderililere bakış açısı... ( Resmin ressamını bulamadım )
2- İlk Şükran Günü resmi. Resim Jean Leon Gerome Ferris tarafından çizilmiştir.
3- 4- Şükran Günü Kutlama mesajları.
NOT: Sitede bir sorun var sanırım. Resimleri ekleyemedim ama en kısa zamanda ekleyeceğimi sanıyorum.
YORUMLAR
Bitki olarak mısır TeDeKe sözlüğüne bakılacak olursa mişr'den geliyor. Ülke olarak Mısır'ınki ise (Bu sefer kaynağımız Britannica) Jumhūriyyat Miṣr al-ʿArabiyyah, yani o da Mişr. Özetle konu hala çözülmüş değil. Bana ilginç gelen İngilizce mısır anlamına gelen corn'un Amerika'nın (yani mısırın) keşfinden önce tahıl anlamında kullanılması. Tarihsel olarak da Mısır ülkesi Akdeniz'in tahıl ambarı olarak kullanılmış. Önce Roma şehrinin, sonra Konstantinopolis'in tahılı Mısır'dan getirtiliyormuş ve bedava dağıtılıyormuş.
Gelelim hindiye. Büyük olasılıkla ilk hindilerin o dönemde Türkiye'den ithal edilen beç tavukları ile karıştırılmasına dayanıyor. Hindiye önce Turkey coq ya da Turkey fowl denirken, zamanla kısaltılıyor sadece turkey deniyor. Öte yandan biz de aynı hayvana Hintli/Hint'e dair anlamına gelen bir kelimeyle hitap ediyoruz. Hindinin özelliği büyük, dolayısı ile büyük aileleri ya da büyük aile toplanmalarında herkesi besleyecek bir hayvan olması. Yerken de kimsenin aklına da Türkiye gelmiyor. Genelde Şükran Günü yemeği erken yendiği için (Üç ile beş arası) akıllarda o gün oynanacak olan üç Amerikan futbolu karşılaşması oluyor.
Kızılderililere gelmeyelim. Yirmi yüzyıla girerken İstanbul'un nüfusunun %50 gayri müslim (Edhem Eldem, Encyclopedia of the Ottoman Empire) Kızılderililer de o %50 nin gittiği yerdeler. Saygılarımla.
Değerli hocam, Turkey'i yeme heveslisi gibi bir grup Nasrettin Hoca'nın keçisine göz dikmiş...
Birgün "Hoca!" demişler, "yarın kıyamet kopacak"...
"Gel, senin şu keçi ziyan olmasın. Kesip, yiyelim..."
"Olur" demiş, Hoca...
Dere kenarında keçiyi kesmişler, güle oynaya yemişler...
Sonra hararet basınca soyunmuşlar, "Hoca, biz biraz serinleyelim, sen de urbalara göz kulak ol..." diye, pişkinliklerini sürdürmüşler...
Gafiller sudan çıkıp geldiklerinde, urbalarını Hoca'nın keçiyi pişirdikleri ateşte yaktığını görmüşler...
"Aman Hoca! Ne yaptın sen!...Bizi anadan üryan ortalıkta koydun a!..." gibisinden feryat etmeye başladıklarında, Hoca kükremiş: "Bre melunlar!...Yarın kıyamet kopacaksa urbalarınıza ne hacet!..."
Soru şu: Hoca bir daha keçisini Turkey'i yeme heveslilerine yedirir mi?...
[Tarih hep gösterdi ve gösteriyor ki, buna göre fıkrada bir de Nasrettin Hoca'nın 'Aptal oğlu' ve/veya 'Saf kızı' olmalıydı; çünkü Turkey'i yeme heveslilerinin, her zaman yaptıkları gibi en başta onları buna (keçiyi kestirmeye) ikna etme operasyonları yer almalıydı... Ne demişler, 'Kale içten fethedilir'...]
Geçen gün biri televizyonda "Onu biz yiyeceğiz!" diyordu...
İşte!... Turkey'i yeme heveslilerinin 'Dahiyane yetenekleri', 'Medeniyetlerinin şahikası' böyle ortaya çıkıyor, böyle ispatlanıyor...
Helal olsun adamlara!...:)))
Değerli hocam, Yahudilerin bir sözü vardır...
"Biri sana eşek derse gül, geç; ikinci bir kişi derse dur, düşün; üçüncü bir kişi daha derse, düşünmeden git, kendine bir yular al..."
Selam ve saygılarımla.