- 2201 Okunma
- 14 Yorum
- 3 Beğeni
NEDEN DÖRT MEZHEP HAK DA DİĞERLERİ DEĞİL?---MEZHEPLER NASIL VE NEDEN ORTAYA ÇIKTI? MUTLAKA GEREKLİ MİDİR?-- 5. BÖLÜM --
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
İslam dünyasında ilk mezhebin bu gün hak mezhep kabul ettiğimiz beş mezhepten herhangi biri olmadığını yazmıştım daha ilk bölümde...İlk mezhep, Hz. Osman zamanında Abdullah İbni Sebe adlı bir Yahudi’den Müslümanlığa dönen ( Ki ne kadar döndüğü çok şüphelidir ) ortaya çıkardığı Sebeiyye dir. Bu gün ise hak mezhepler beş tanedir.
Durun durun hemen ’’ Beş değil dört hak mezhep’’ Diye itiraz etmeyin. Bilinçli olarak beş mezhep yazdım. Evet bilinçli olarak yazdım zira 2017 -2018 Öğretim yılında okullarımızda okutulan Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Ders kitaplarına Hanefilik, Şafilik, Malikilik, Hanbelilik olarak bildiğimiz dört hak mezhebin yanında Caferilik de hak mezhep olarak girdi. ( Gariptir ki çok yakın zamana kadar mezhepsizliği ya da diğer mezhepleri, mesela Caferiliği savunanlara ’’ Beş mezhep’’ Diye hakaret edilmiştir bu ülkede..
O zaman şu soruyla başlayıp devam edelim bu bölüme: İslam dünyasında yüzden fazla mezhep olduğu halde bu mezheplerin sadece dördünün hak( Bu gün artık beş ) , diğerlerinin batıl olduğuna kim karar vermiştir? Neye, göre, hangi kıstaslara göre dört mezhep haktır denmiştir? İslam dünyasında da Hırıstiyan dünyasında olduğu gibi konsiller mi kurulmuş da böyle bir karar verilmiştir?
Hemen cevap verelim:
İslam dünyasında dört mezhebin hak, diğerlerinin batıl olduğu kararı 1223 yılında dünyaya gelip 1277 yılında ölmüş olan Memluk Sultanı Baybars tarafından verilmiştir ve işin ilginç tarafı bir Kıpçak Türkü olan Baybars öyle çok da dindar bir adam değildir.
Peki Baybars neden böyle karara ihtiyaç duymuştur?
Bubun sebebi de aslında tamamen siyasidir. Çünkü Baybars, İslam dünyasının çok büyük bir bölümünü hakimiyeti altında tutmaktadır ve kendi hakimiyetindeki topraklarda yaşayan insanlar ya Hanefidir, ya Şafi ya da Maliki veya Hanbeli...Kendi toprakları dışında kalanlara rahatça seferler tertip edebilmek için onların bağlı oldukları mezhepleri İslam dışı mezhepler olarak gösterme ihtiyacı sebebiyle dört mezhep dışındakiler batıl mezhepler olarak ilan edilmiştir.
Yani efendim dört hak mezhep dediğimiz mezhepler ve diğer tüm mezhepler ortaya çıktıktan yüzlerce sene sonra 1200 lü yılların ortalarında Sultan Baybars’ın ’’ Dört mezhep haktır, gerisi batıldır’’ demesiyle hak ya da batıl hüviyetini kazandılar.
Ancak ’’ Dört hak mezhep ’’ Kavramının resmileşmesi Sultan Baybars’ın bir işi olmakla beraber onu bu noktaya getiren sebeplere baktığımızda meselenin daha da öncelere dayandığını görürüz ki işte bu noktada İslam dünyasındaki Sünni mezhepler arasındaki çatışma en önemli faktördür. Mesela Selçuklu Devletinin kurucusu Tuğrul Bey Şafiliği ve Eş’ariliği yasaklamış hatta Horasan’da Eş’ariliğin doğrudan minberlerden lanetlenmesi için ferman çıkartmıştı.
Alparslan, veziri Nizamülmülk’ün Şafi olması sebebiyle Şafilere tekrar itibar etmiş ise de aynı dönemlerde bir taraftan Hasan Sabbah, öte taraftan Fatımiler İslam dünyasında karışıklıklara sebep oluyorlardı. Hatta Fatımı hükümdarları kendilerini halife ilan ediyorlardı. O halde Sünni İslamın , Şii Fatimilere karşı birleşmesi gerekmekmekteydi. Bunun ilk adımı olarak da 1234 yılında Abbasi halifesi Muntansır Bağdat’da Hanefi, Şafi, Maliki ve Hanbeli mezhebine bağlı olanların aynı anda eğitim gördükleri Muntansıriye medresesini açmıştı. Bu, İslam dünyasında bir ilk olup ’’ Hak dört mezhep ’’ yolunda atılan ilk ve en önemli adımdı. Bu arada Abbasi Halifelerinin Siyaseten Memluk devletine bağlı olduklarını, Memluk Devletinin ise dinen Abbasi Halifeliğini kabul ettiğini söylemeden geçmeyelim.
Bundan sonra dört mezhebi aynı çatı altında toplayan medreseler çoğaldı.
1256 Yılında Sultan Baybars’ın tam olarak yaptığı şey şuydu: Bundan böyle artık her mezhep kendi medresesini açmayacak ve sadece dört mezhep - aynı çatı altında olmak kaydıyla- medrese açabileceklerdi. Bir diğer husus olarak da kendisi daha önce sadece tek bir mezhepten bir tane baş kadı tayin etmiş iken şimdi dört mezhepten ( Hanefi, Şafi, Maliki, Hanbeli ) ayrı ayrı dört baş kadı tayin etmişti. Bu da ’’ Dört mezhep resmen hak, diğerleri batıldır’’ Anlamına gelmekteydi.
Memluk Devletini yıkıp halifeliği kendi uhdelerine geçiren Osmanlılar da dört mezhebin hak , gerisinin batıl olduğunu kabul ettiler. Çünkü özellikle İran’a yapılacak seferlerde önlerindeki ’’ Bütün Müslümanlar birbirinin kardeşidir ’’ ayetinin engeline , sefer yaptıkları bu ülkenin dinden saptığını söyleyerek bir çare bulabilirlerdi.
Osmanlı açısından durum bu iken İran açısından farklı mıydı? Elbette değildi. Şii İran da Osmanlı’nın dinden saptığını, kendi mezhep ya da inançlarının hak, Osmanlınınkinin batıl olduğunu söylüyordu.
Osmanlı Sultanı I. Mahmut döneminde İran toprakları çok büyük ve kudretli bir Türk hükümdarı olan Nadir Şah tarafından yönetiliyordu. Nadir Şah Caferi idi.
I. Mahmut’a son derece hürmet gösteriyor, ona ’’ Ağabeyim ’’ Diye hitap ediyor, iki ülke arasında savaşların sona ermesi için Caferiliğin de hak mezhep olarak kabul ve ilan edilmesini itiyordu yazdığı mektuplarında. Ancak körolası siyaset abi kardeşi birbiriyle savaştırmış ve bu savaşın sürekli barışa dönüşmesi için Nadir Şah 1736 da bir kez daha abisi I. Mahmut’dan şu isteklerde bulunmuştu:
1- İranlılar Şii akidesini terk ederek Ehl-i Sünnetten olmakla bu yeni mezhebin (Caferilik) Ehl-i Sünnetin beşinci rüknü olarak Osmanlı Hükümeti’nce kabulü( Biraz açıklayacak olursak: İran’da artık Hz. Ayşe’ye, Hz. Ebubekir, Ömer, Osman, Talha, Zübeyir’e küfür edilmeyecek, onlara lanet okunmayacaktı. Caferilik bunu reddediyordu.) 2- Bu yeni resmi mezhebe mezhebe Mekke’de beşinci bir rükn olarak diğer dört mezhep yanında yer verilmesi 3- Her sene İranlı bir Emirü’l-Haccın İran hacılarına rehber olmasının kabulü 4- Tarafların elinde bulunan esirlerin mübadele olunup, alınıp satılmalarının men’i 5- İki hükümetin karşılıklı şehbender (konsolos) teatisi
Osmanlı tarafı ilk iki maddeye ’’ hayır’’ diğerlerine evet diyordu.
1743 yılında içinde Afgan, Belh, Buhara, Turan, Bağdat, Necef ulemalarının yanında Osmanlı devletinden de Abdullah Efendinin bulunduğu bir heyet Necef’te toplandı ve Caferiliğin beşinci bir mezhep olarak kabul edilip edilemeyeceği tartışıldı. Çıkan sonuç olumluydu. ’’Kabul edilebilir ’’ Kararı alındı. Ancak padişah I. Mahmut, geçmişten bu güne dört mezhep hak kabul edilmiş ve bu böyle gelmiş böyle giderken bir beşinci mezhebin kabulünün İslam dünyasında yeni fitnelere sebep olacağı, başka mezheplerin de ’’ bizi de hak mezhep ilan edin’’ Diyerek ortaya atılacağını belirterek kabul etmedi. Böylece bir yerde 1743 Yılında Osmanlı Topraklarında dört mezhebin( Hanefi, Şafi, Maliki,Hanbeli) hak, diğerlerinin batıl olduğu resmen ilan edilmiş oldu ve bu durum 2017 Eğitim öğretim yılı başlarına kadar devam etti.
Yukarıda da belirttiğim gibi 2017 Eğitim Öğretim yılı başında Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Ders Kitaplarımıza Caferilik, beşinci hak mezhep olarak girmiş oldu 2017- 1743 = 243 Sene sonra. Bu kararı da Milli Eğitim Bakanlığımız ve Diyanet İşleri Başkanlığımız ortaklaşa olarak verdi. (Diyanetin görüşü alınmadan Caferilik beşinci hak mezhep olarak ders kitaplarına giremezdi.)
Yani demek oluyor ki mezheplerin ne kadarının hak, ne kadarının batıl olduğu konusu da tamamen siyasidir. Daha düne kadar dört olan hak mezhep bu gün beşe çıktıysa yarın günün siyasi konjönktürüne uygun olarak altıya, yediye, sekize daha fazlasına çıkması ya da dörtten de aşağı çekilip üç, iki hatta bir denmesi de mümkündür.
Bu arada ’’ Bütün bunlar geri kalmış İslam toplumunda oluyor’’ Diyenlere de İngiltere’de Kral 8. Henri’nin sırf sevdiği bir kadınla( Anne Boleyn ) evlenebilmek için yepyeni bir mezhep kurduğunu, bu gün halen gelişmiş İngiltere’de milyonlarca insanın onun kurduğu mezhebin ( Anglikan ) mensubu olduğunu hatırlatalım.
---------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Bu arada iki düzeltme ile bu günlük noktalayalım.
1- Daha önceki bölümlerde benim fıkhen Hanefi, itikaden Eş’ari olduğumu söylemiştim ya fıkhen doğru Hanefiyim ama meğer itikaden Maturidiymişim. Türkler de genel olarak Eş’ari değil Maturidiymiş meğerse. Yani Hanfi mezhebindenseniz itikaden de Maturidisiniz.
Peki Maturdi ile Eş’ari arasında ne fark var?
Kısaca şunlar:
A) Maturidiye göre İnsanın imanı artmaz da eksilmez de. Eş’ari ise imanda artma veya eksilme olur.
B) Maturidiye göre ’’ Ben hakiki Müslümanım ’’ demelisin ’’ İnşallah ben hakiki Müslümanım’’ Diyemezsin zira o ’’ İnşallah ’’ sözü şüphe içerir. Eş’ari ise ’’ Ne malum kamil Müslüman olduğun? O halde İnşallah demek zorundasın’’ diyor.
Daha bir kaç tane daha var böyle ufak tefek farklılıklar.
2- Geçen bölümlerde Eş’ariliğin kurucusunu Hz. Ali’nin Sıffin savaşındaki hakemi Ebu Musa El Eş’ari olarak yazmıştım. O da yanlışmış. Eş’ariliğin kurucusu Ebu’l Hasan El Eş’ari olup bu zat 874-936 yılları arasında Bağdat’da yaşamıştır.
Bu arada Maturiliğin kurucusu ise Ebu Mansur el Maturidi olup o da 853- 944 Yılları arasında Semerkand’da yaşamış bir Özbek Türküdür.
YORUMLAR
sami biberoğulları
Selam ve saygılar.
Dinler, mezhepler beni hiç ilgilendirmiyor, ama siz kaleme aldığınız için takip etmeye çalıştım.
İnsan olmayı, insanca yaşamayı vicdan sahibi, hak hukuk bilen kişi olmayı bilelim yeter.
Saygılar, sevgiler
Sandalcı
Sevgili Hocam Muhterem dostum
Uzun bir tahlil olmuş.Tam bir tarihçi titizliliği ile faydalı bir yazı olmuş.
Ne kadar hassas bir konu .Ama maharetle ve de istifade edilebilecek bilgiler sunmuşsun okuyucuya.
Allah razı olsun.
Detayına girmeyeceğim ,zaten söyleyeceklerim var .
Ciddi ,teşekküllü,mütekamil , mümtaz ... demek bile az bu yazı için.
Daha nicelerine inşaallah.
Allah'a emanet ediyorum gönül dostu,mümtaz şahsiyet ,sevgili Sami Hocam.
Saygı ve muhabbetlerimle.
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
Güzeldi bilgi doluydu okuduk,bize lazım olanı aldık vesselam,selamlarımla.
sami biberoğulları
Mezheplerin her biri Allah'a varan yolda refakatçılar, yol gösterenler, fener alayı gibidir. Her birinin ışığı ayrıdır. Dolayısıyla onlardan yararlanmak, sarp yerlerde, zorluklarda görüşlerini alıp çıkış yerini bulmak vahyin eşiğinde bizlere takdim ve lütuf olmuş akıl melekelerini de işleterek aralarında bulunmak irademizin gereğidir.
Güzel bir yazıya, bu konuya değinişinize gönülden teşekkür ediyor, kutluyorum Sami Bey.
sami biberoğulları
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
Değerli hocam, hemen hiç kimsenin bu kadar zahmet etmediği, konusunu böyle açık, anlaşılır, kolay okunur biçimde işlemediği, dolayısıyla konsensüsü dert etmediği bir zamanda güne gelen yazınızı teşekkürle karşılıyor,
Selam ve saygılarımı sunuyorum.
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
Güzel bir bilgilendirme mezhepler hakkında... Araştıranlar biliyordur mutlaka da yine de konu önemli. Kutlarım içtenlikle Sami Hocam yine akıl dolu bir yazıydı...
sami biberoğulları
Hocam,
gune gelen yazinizdan dolayi tebrikler. Mezhepler konusundaki hic bir yazinizi okumadim. Birincisi, toplumda itikat sorunu var diye dusunuyorum. Hal boyle iken mezhep konusunu islemek lukstur kanaatindeyim.
Diger bir konu, ilmi konular ilm meclisinde irdelenir diye dusunuyorum. Elif'i gorunce deynek zannedecek kadar ulemalarin bolca bulundugu bir ortamda ilmi konulari ele almak bana gore sakincalidir.
selamlar,
abdulllah
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
Emek yoğun bir çalışma olmuş, takdirlerimi iletmek istedim...malum peygamberimizin size üç emanet bırakıyorum Kur'an, sünnet ve icma-i ümmet...icmai ümmete zaman zaman siyasetin girdiğini ve mezheplerin bu kanaldan beslendiğine inanıyorum...o ise birlik değil dağınıklık getirmiştir diye düşünüyorum...bilinçli bir şekilde okunduğu taktirde Kuran ve Sünnetin ibadete yeteceğine inanıyorum bu peygamberimizin emrine bence muhalefet anlamına gelmez...bu
mealden olmak üzere kendime ait bir sözümü yazıp sonlamak istiyorum;"Şeriata asla karşı değilim, lakin uygulayıcısının insan olduğunu düşündükçe ayaklarım titriyor..."Her şeyi orijininde aramanın doğru olduğuna inanıyorum bu kabilden de sayın Dilek Usta' nın yorumuna aynen katıldığımı ifade etmek istedim...selam ve saygılar sunuyorum sayın hocam...Hacı inş.müh.Halil Şakir Taşçıoğlu.
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
Hocam yazı dizinizi baştan sona okudum verdiğiniz bilgilerden çokta müstefit oldum...ne yazıkki hak ile şer hep vardı ve de var olacak bize düşen uyanık ve güçlü olmak..selamlar
sami biberoğulları
Bu kadar uzun uzadıya düşünmeye gerek yok bence hocam.
Bu dünyaya insan geldik,insan olarakta öleceğiz... Çok lazım sanki mezhep... Tanrı mezhep yaratmamış ki,insanların halt etmesi.
Siz tarihsel bir gerçeği açıklamış ve kaleme almışsınız lakin tarihte çok tekin değilmiş demek ki..
"Din çoktur lakin AHLAK tektir" En güzel mezhep; takva sahibi, ilim irfan sahibi ve en önemlisi ötekileştirmeden insan gibi yaşamaktan geçer. KUTLARIM GÜNE GELEN YAZINIZI.. Huzurlu geceler..
Dilek USTA tarafından 11/8/2017 12:33:39 AM zamanında düzenlenmiştir.
sami biberoğulları
Kimse mezhebine toz kondurmuyor ama iş uygulamaya gelince herkes kaçışıyor. Örneğin Ebu Hanife hazretlerinin namazlarında bir rekatta yasin okuduğu nakledilir. biz de kıymetli Hanefiler olarak en kısa süreler ne ise onları seçip okumuyor muyuz? Ebu Hanife sadece 14 sahih hadis vardır diyor. Hadislere yaklaşımı diğerlerinden çok farklı. Zaten bu yüzden pek sevilmemiş, zulme uğramamış mıdır? Ayrıca Caferilik mezhebinin kurucusu İmam-ı azamın babası tarafından kurulmuş. Bu da bana çok garip geliyor. Hep dediğim gibi o kadar bilgi kirliliği var ki Allah ahir zaman ümmetine merhamet etsin.
Ben bu yazı serisinde daha verimli tartışmalar beklerdim. Ama maalesef...Düşünmekten aciz insanlar olup çıktık. Elinize emeğinize sağlık hocam. Saygılarımla.
sami biberoğulları
isevilikten musevilikten örnek vermeyin yahu
adamların getirdiğin din bozulmuş batıl olmuş hükmü kalmamıştır.İslâmiyetin ona buna benzeyecekse vay islâmın haline vay bizim halimize Allah korusun. Biliyorsun ayet var benzeyemeyiz. mezhebin değiştirilebildiğini öğrendiğimde dehşete düşmüştüm. kul yapısı olduğuna göre Mezhep şirk midir değil midir?
İnsanlar ekleme yapıyorsa çıkarma da yapıyordur Siyasete göre şekillenebiliyorsa
Din bozulmuş mudur?
ben haklıyım
sami biberoğulları
Bu gün yer yüzünde Müslümandan çok Hırıstiyan yaşıyor ve hiç bir Hırıstiyan, dinlerinin bozulmuş olduğunu kabul etmiyor. Buna ne dersin?
Selam ve sevgilerimle.