- 1030 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
BAŞÖRTÜSÜ VE ATATÜRK!!!
Son zamanlar da türban tartışmalarının alevlendiğini görüyorum.Aslında bu tartışma gündemden hiçbir zaman düşmedi.En yoğun geçen zamanlarda bile bir şekilde türban tartışması yaptık acaba laikliği zedeler mi zedelemez mi diye sorduk hep.Başörtüsünü Atatürk’e dayandırıp yasaklamak isteyen zihniyete ve Türk kadınını Taliban rejiminde olduğu gibi bir karanlığa hapsetmek isteyenlere bu gün Atatürk’ün bu konuda söylediği sözleri ve yorumlarını yazarak cevap vermek isterim.Ama güzel bir sözümüzü de hatırlatmak isterim:’’Anlayana sivrisinek saz,anlamayana davul zurna az.’’
1)Gezilerim sırasında köylerde değil özellikle kasaba ve şehirlerde kadın arkadaşlarımızın yüzlerini ve gözlerini çok sıkı bir şekilde kapadıklarını gördüm.Özellikle bu sıcak mevsimde bu durumun kendileri için bir ıstırap ve işkence nedeni olduğunu düşünüyorum.Erkekler bu biraz da bizim bencilliğimizin eseridir.Çok namuslu ve dikkatli olduğumuzun gereğidir.Fakat,saygıdeğer arkadaşlar kadınlarımız da bizim gibi anlayışlı ve düzgün insanlardır.Onlara ahlakla ilgili kutsal kavramları aşılamak,milli ahlakımızı anlatmak ve onlarının beynini ışıkla,temizlikle donatmak esası üzerinde bulunduktan sonra fazla bencilliğe gerek kalmaz.Onlar yüzlerini dünyaya göstersinler.Ve gözleriyle dünyayı dikkatle görebilsinler.Bunda korkulacak bir şey yoktur.(Arsan,Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri 2,Sayfa 211)
Sanırım ulu önderin burada dediklerine bir yorum getirmemiz gerekli değildir.
2)Bazı yerlerde kadınlar örüyorum ki başına bir bez veya bir peştamal yada buna benzer bir şeyler atarak yüzünü gizler ve yanından geçen erkeklere karşı ya arkasını çevirir veya yere oturarak yumulur.Bu tavrın anlamı ve işareti nedir?Baylar uygar bir millet anası.millet kızı bu garip şekle,bu vahşi duruma girer mi?Derhal düzeltilmesi gerekir.(İbid,Sayfa 216)
Evet burada da anlaşıldığı gibi bazı kadınların erkeklere karşı takındığı akıl almaz tavrın düzeltilmesi gerektiğini söylenmekte.
3)Ülkemizin bazı yerlerinde,daha çok büyük şehirlerde,giyim biçimimiz,kıyafetimiz bizim olmaktan çıkmıştır.Şehirdeki kadınlarımızın giyim şeklinde ve örtünmelerinde iki şekil beliriyor;ya ifrat,ya tefrit görülüyor.Yani ya ne olduğu bilinmeyen,çok kapalı,çok karanlık bir dış görünüş gösteren bir kıyafet,ya da Avrupa’nın en serbest balolarında bile dış kıyafeti olarak sunulamayacak kadar açık bir giyim.Bunun her ikisi de şeriatın önerisi,dinin emri dışındadır.Bizim dinimiz kadını o tefritten de,bu ifrattan da uzak tutar.(İbid,Sayfa 149)
Atatürk’ün de dediği gibi dinimiz kadını ne Orta Çağ karanlığında ki o puslu,anlaşılmaz aykırı giyim kuşama nede 21.yüzyılın edep ve ahlaktan uzak giyim kuşamında göstermez.Necip Fazıl’ın da dediği gibi İslam her şey de ölüyü esas alır.Yani ölçü en güzel kantardır.
4)Dinimizin önerdiği örtünme hem hayata,hem fazilete uygundur.Kadınlarımız şeriatın önerisi,dinin emri gereğince örtünselerdi ne o kadar kapanacaklar ne de o kadar açılacaklardı.Şeriata göre örtünme kadınlar için zorunluluk nedeni olmayacak,kadınların toplumsal hayatta,ekonomik hayatta,geçim hayatında ve ilim hayatında erkeklerle işbirliği etmesinde engel olmayacak basit bir şekildedir.Bu basit şekil toplumumuzun ahlak ve kurallarına aykırı değildir.(İbid,Sayfa 150)
Kadınların toplumsal hayatta var olmalarının gerekliliğini ve şeriattaki gerçek ölçünün önemini vurgulayan Atatürk yukarda da dediğimiz gibi şeriat dahilinde örtünselerdi ne fazla açılacak nede fazla kapanacaklardı.
5)Giyim biçimimizi aşırıya vardıranlar,kıyafetlerinde aynen Avrupa kadınını taklit edenler düşünmelidir ki her milletin kendine özgü gelenekleri,kendine özgü adaletleri,kendine göre milli özellikleri vardır.Hiç bir millet aynen diğer milletin taklitçisi olmamalıdır.Çünkü böyle bir millet ne taklit ettiği millet gibi olabilir,nede kendi milliyeti dahilinde kalabilir.Bunun sonucu kuşkusuz ki acıdır.Bizim örtünme konusun da dikkate alacağımız şey,bir yandan milletin ruhunu,diğer yandan hayatın gereklerini düşünmektir.Örtünmedeki birbirine zıt aşırılıktan kurtulmakla bu iki ihtiyacı da sağlamış olacağız.(Arsan,Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri 2,Sayfa 150)
Evet giyimlerin de batıyı örnek alan ve buna da Atatürkçülük kılıfını uyduranlara Atatürk’ün bu sözleri sanırım bir cevaptır.Öte yandan giyimlerinde ölçüsüz bir tesettürü benimseyenlerin de buradan bir pay almaları tavsiyem dahilindedir.
6)Kasaba ve şehirlerde yabancıların dikkati en çok örtünme şekli üzerine toplanıyor.Buna bakanlar kadınlarımızın hiçbir şey görmediklerini sanıyor.Bununla beraber din gereği olan örtünme,kısaca belirtmek gerekirse,denebilir ki kadınların sıkıntı çekmesine neden olmayacak ve kurallara aykırı olmayacak şekilde basit olmalıdır.Örtünme şekli kadını hayatından,varlığından ayıracak bir şekilde olmamalıdır.(İbid,Sayfa 87)
Gerçekten de bir kolaylıklar dini olan İslam düşünmek gerekirse neden kadınımıza eziyet verecek bir şekilde ve de kadını toplumsal,sosyal ve ekonomik hayattan soyutlayacak şekilde bir örtünmeyi emretsin.Gerçek şu ki böyle bir örtünme İslam dahilinde değildir.
Ulu önderin yukarıda yazdığımız sözlerine ve konuyla alakalı onlarca demecine,yazısına baktığımızda,Atatürk asla ve asla örtünmeyi reddeden bir tutum için de olmamıştır.Atatürk örtünmeyi değil ölçüsüz örtünmeği hedef almış ve yukarda yazdığımız sebepleri de bu konuda ne kadar haklı olduğunu göstermiştir.Sanılmasın ki Atatürk kabak çekirdeği gibi açılıp saçılmayı da bu millete reva görmüş ve yapılması gereken olarak bunu söylemiştir.O nasıl aşırı örtünmeği eleştirmişse bir o kadar da açılıp saçılmayı hedef almış ve bu iki minval üzere konuya yaklaşmıştır.Bu gün Atatürk’ü bir din düşmanı ilan edenler şunu asla unutmasınlar ki varlıkları önce Allah’a sonra onun verdiği imkanları akıllıca ve doğru kullanan Atatürk’e borçludurlar. .Kaldı ki Atatürk bir demecinde de şöyle söylemişti:’’Benim ruh bedenimin babası Ali Rıza Bey,heyecanımın babası Namık Kemal Bey,fikirlerimin babası Ziya Gökalp Bey’dir.’’Evet fikirlerinin babası olarak Ziya Gökalp’i gösteren birisi asla ve asla dinsiz olamaz.Çünkü Ziya Gökalp Türk-İslam sentezinin bilincinde olan ve bunun hayata geçmesi için uğraşan,ömrünü buna adayan bir ülkücüydü.Ülkücü dedimse yanlış anlaşılmasın bu günkü ülkücüler gibi koftiden ülkücü değildi.
Burada önemle üzerinde durulması gereken bir şey de örtünmenin günümüz Atatürkçüleri tarafından ilan edildiği gibi laiklikle alakasının olup olmadığıdır.Bakın Atatürk’ün konuyla alakalı onlarca demecine ve burada yazdığımız demeçlerine baktığımızda laiklikten bahsedilmemiş,laiklik mevzubahis bile edilmemiştir.Yani aslında örtünüp örtünmemenin laiklikle uzaktan yakından alakası yoktur.Bu da kendini Atatürk’ün laik izcileri olarak niteleyen ve kendine aydın deyen beyinlere kapak olsun.
Şimdi gelelim isterseniz mevcut iktidarın bu düzenlemeyle neleri amaçladığına.Ve bu düzenlemenin sonuçlarına.Şunu çok net ortaya koymalıyız ki Adalet ve Kalkınma Partisi bu düzenlemeyi mağdur olan,üniversitelere giremeyen öğrenciler için yapmadı.Eğer o öğrencileri düşünseydiler bu değişikliği iktidara gelir gelmez yapardılar.Çünkü o zaman da anayasayı değiştirecek çoğunluğa sahiptiler. Şimdi içinizden hadi oradan canım ya niçin yaptı,dediğinizi duyar gibiyim.Ve hemen nedenlerini de açıklıyorum.Bilindiği gibi mevcut değişiklik bir anayasa değişikliği ile gerçekleşiyor.Yani anayasamızın pek çok maddesi de değişiyor aslında.Ama burada üzerinde durmamız gereken birkaç maddesi var ki gerçekten ülkenin selameti açısından son derece vahim içeriklere sahipler.
Mesela yeni anayasamıza göre vakıflar yasası değişiyor.Artık yerli ve yabancı vakıflar hiçbir yere sormadan,sınırsızca taşınmaz mal alabilecekler.Dahası yurtdışından ve yurt içinden maddi yardım da alabilecekler.Ve etkinlikleri bir dernek etkinliği sayılacağından herhangi bir denetime de tabi tutulmayacak.Bu şu anlama geliyor.Artık Yahudi sermayedarları,Hristiyan misyoner dernekleri,Soros vakıfları,mason locaları artık Türkiye’de istedikleri gibi faaliyet gösterebilecekler.Yani zaten yasalarla güvence altına aldıkları misyonerlik faaliyetlerinin kurumsal bazda incelenmesi ve cezai müeyyideye de tabi tutulması olasılığı da olmayacak.Artık Yahudiler bazı paravan şirketlerin adını kullanarak bu ülkenin topraklarını almayacaklar.Artık açıktan açıktan istedikleri gibi alacaklar.Bu konuda söylenecek söz fazla ama burada kalalım.Anlayan anlamıştır sanırım.
Birde Heybeli Ada Ruhban Okulu var ki,işte başörtüsü kazığı bu millete burada atılıyor.Nedir o?derseniz:Bakın çok geçmez Heybeli Ada Ruhban Okulu’nun Avrupa Birliği Uyum Yasası adı altında faaliyete geçtiğini duyacaksınız.Şimdi düşünelim!Bu okulda görev yapacak olanlar yani rahip ve rahibeler değil mi?Peki bir kamusal alanda bir kamu hizmeti verecekler.Ve bu eğitimciler de Hristiyan inanışına göre örtünecekler.Yani rahibelerin başları kapalı olacak.Peki hiç kamusal alanda başörtüsüne benzer bir şeyin olması mümkün mü?Mevcut durum da hayır.İşte Bu okul açıldıktan sonra burada görev yapacak rahibelerin rahat olmaları için bu yasa çıkarılmıştır.
Ve bu tartışmalar da tüm bunları örtbas etmek için alevlendirilmiştir.Bakın bu gün kimse vakıflar yasasından bahsetmemekte.Olay ne güzel de örtülmüş değil mi?Dahası bu anayasa da Türkiye artık Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin garantör devleti olmaktan da çıkartılıyor.Yani artık yasal ve anayasal olarak Kıbrıs üzerinde ki haklarımızdan da vazgeçiyoruz.Hani 49 yıl aradan sonra Türkiye’ye gelen ilk Yunan başbakanı vardı ya.O giderken tüm bunların olmasını istemişti ya.İşte oluyor.Başbakanımız kendi deyimiyle dostu can arkadaşı Karamanlis’e birkaç hediye veriyor.
Ne demek gerek bilmem ki şu satırları kaleme alırken inanın bana aklıma daha neler neler geliyor da yazamıyorum.Çünkü hepsini yazmaya kalkarsam ne zamanım ne mürekkebim ne de kağıdım yeter.Ama son söz şunları söyleyerek yazımı bağlamak istiyorum.Tarih her şeyi kaydetmekte.Gün gelecek ve devlet arşivleri açılacak o zaman kimin ak kimin kara olduğu ortaya çıkacak ve bu millet kara olanlara bir hayin damgası vurup arkalarından lanet okuyacak.Allah kimseye arkasından lanet okunmasına vesile olacak işler yaptırmasın.
9 ŞUBAT 2008 TARİHLİ BİR YAZI.BU YAZI DEĞİŞİK SİTELERDE TARAFIMCA YAYIMLANMIŞTIR.BİLGİLERİNİZE...