- 1631 Okunma
- 6 Yorum
- 4 Beğeni
Arafı İkamet Seçen Kadınlar - Anadolu Kadınları -
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Sude Nur Haylazca
Zaman kavramını yitirmiştim. Güzel olan tek şey hafızamda zerre kadar yer işgal etmiyordu. Kopuk kopuk belirsizdir herşey zihnimin kuyularında.
Umut annelerinin doğurduğu bir şey olmalıydı. Çözümsüzlük kabul edilecek bir şey değildi. “Kadınlar zayıf olabilirdi lakin anneler çok güçlüydü.” Bu mecburiyet olduğu kadar aynı zamanda hayata karşı gönülden yapılan en onurlu direnişti, duruştu.
Dışarıda akan manzara kayıp gidiyordu dalıp giden gözlerimin içine bata bata. Bir taraftan bu yolculuğun sonunda bizi neyin beklediğini merak ederken öte yandan geçmiş iğne gibi sivriliyordu içimde. İrkilip etrafıma bakıyordum. Cehennemden kurtulmuş olmanın rahatlığı içindeydim. Diğer yandan geleceğin belirsizliği rahatsız ediyordu beni. Korkuyordum.
Cam kenarından yemyeşil uzanan etrafı dağlarla çevrili şehre bakıyorum. Yanımda oturan çocuklarıma dönüp,
“Baksanıza ne kadar güzel bir ülke. Alabildiğine yeşil, dağlar, ovalar, göller ve nehirler.“
Sırtımı iyice koltuğa yaslıyorum. Çocuklar da başlarını uzatıp dışarıya doğru bakıyorlar. Gözlerindeki heyacan ve sevinç beni de mutlu ediyor, gülümsüyorum. Zor bir başlangıç yapacağımızı biliyorum yine de umutluyum.
Bütün kötülükleri arkamızda bırakmıştık. Yeni bir hayata başlayacaktık işte.
Bir ülke ki bize yabancı biz ülkeye...
Merak, sabırsızlık, sevinç hepsini birden taşıyorduk.
Uçak alana iniş yaptıktan sonra derin bir nefes alıp çocuklarıma bakıp bakıp gülümsüyorum. Bütün dünyam onlar ve şu an karşımdalar, yanımdaydılar. En büyük aşk evlatla anne arasında olandı bana göre. Yaşama sevincimi, ayakta durma direncimi onlardan alıyordum. Onlarsız hayat ne kadar çekilmez ve anlamsız olurdu kimbilir....
Uçaktan inmek için sabırsızlanan yolcuların gitmesini beklemek en mantıklısıydı. İtiş kalkış olmanın bir anlamı yoktu.
“Dayınız bizi bekliyordur, o da sevinçli ve heyacanlıdır.” İkisinin gözlerinden akan masunluğa saplandı kaldı bitkin bakışlarım. Derin bir iç çekiyorum.
Valiz alma yerine geldiğimizde çok fazla beklemeden valizlerimizi alıp heyecanla çıkışa yöneliyoruz. Kalabalığın arasında kardeşimi görmek çok da zor olmuyor. Uzun boyu, ışıkta parlayan kel kafasıyla dikkati ilk o çekiyor insanların arasında. Ve aynı zamanda karizmatik, yeşil gözlü kumral bir doksan boylarında fit. Göz göze geldiğimizde aynı sevinci taşımadığını endişeli bakışlarından sezinliyorum. Bu benim de enerjimi düşürüyor anında. Ne gibi bir sorun olabilir, aklıma bir şeyler gelse de bu ihtimali düşünmek istemiyorum. Ona doğru yürüyoruz, o da bize doğru gelip valizleri almadan önce kucaklaşıp öpüyor her birimizi. Yorgun ve stresli görünüyor. Arabasının olduğu yere doğru giderken ardından onu takip ediyoruz. Uçaktan merakla seyrettiğimiz şehrin içindeyiz ve bu bizi hiç ama hiç ilgilendirmiyor artık. Takılıp kalmışız neden suratı asık? Aynı sevinci taşıyor olması gerekmiyor mu? Uzun uzun konuştuktan sonra bu kararı birlikte almıştık oysa. Türkiye`de çalıştığım işten aldığım maaşla çocukları okutamayacağımı ona izah etmiştim. Eğer yardım eder de bizi oraya aldırırsa yaptığı masrafları ödeyecektim kuruşu kuruşuna. Parasını ödeyeceğim için eşi de sorun çıkarmayacaktı. Ev de daha önceden tutulmuştu yani onlara yük olmayacaktım. Yanımda az biraz para da getirmiştim. Mümkün olduğunca erken iş bulup borcunu ödemeye başlayacak, onlara yük olmayacaktım... İkamet edeceğimiz yer Viyana‘ya arabayla ikibuçuk saat mesafedeydi. Yol boyunca dalgındı kardeşim, hiçbir şekilde sohbet etmiyordu. Kısaca hal hatır sormuştu soğuk bir şekilde o kadar. O susunca biz de susuyorduk. Bu ülkeye tamamen yabancıydık. Dil bilmiyorduk, evimizin adresini bile bilmiyorduk. Muhtaçtık ona.
Uzun bir sessizlikten sonra kardeşim düşünceli bir şekilde konuşmayı açtı.
“Abla, Naz diyordu ki, ablan benimle ilişkilerini düzeltmek için adım atacak! Ben ona adım atmam”
Şaşkınlığımı gizlemiyerek,
“Ne, ne geçmişki aramızda. Biz onunla bir araya bile gelmedik. İzne geldiğinde annesinde kalıyor. Yemeğe çağırıyoruz yabancı gibi gelip yemeğini yiyip gidiyor. Zaten siz evlenir evlenmez ikinci gün birlikte buraya geldiniz. Annemlerde de kalmadı. Ben ona ne yapmış olabilirim ki!”
Kardeşim başını sağa doğru çevirerek cevap verdi.
“Bilmem, siz artık aranızda halledersiniz.”
“İyi de ben bir şey yapmadım ki anne bile ondan korkuyor ağzını açamıyor. Evimize geldiğinde titriyoruz üzerine huyunu bildiğimiz için. Buluttan nem kapıyor, şakayla bile bir şey diyemiyoruz.”
Sustuk sonra... O da biliyordu karısının sırf sorun yaratmak için bahaneler üreteceğini. İyi de ben kardeşime, “eşinin de fikrini al, rahatsız olacaksa başka bir yol denerim” diye söylemiştim. Kardeşim de cevap olarak “sen parayı verdiğin için bir şey diyeceğini sanmıyorum” dememişmiydi. Şimdi bu neyin nesiydi...
Hiçbir şeyin benim için kolay olmayacağını biliyordum. Talih dedikleri şey insanı her yerde takip ediyor olmalıydı.
10 temmuz 2017
Güney Kültür Sanat Edebiyat Dergisi 82
Ekim 2017
YORUMLAR
Yeni başlangıçlar için çıkılan yolculuklarda hep bir şeyler kalır geride,
Eksikler bir türlü tamamlanamaz.
Hele bir de geleceğe atılan adımlarda bir yerlerde bir şekilde
Son dakikada, tam oldu işte başardım dediğin o kısacık mesafede
Bir şeyler nefesine dokunuyorsa, son anda bir vazgeçiş,
Daha başlamadan bir titreme oluşuyorsa yüreğinin en derininde
İşte o andan itibaren başlangıcın neresinde olduğunu en yakıcı haliyle duyarsın ki
Belki de burda başlar arafı seçen kadının asil hikayesi...
Çok güzeldi Sude.
Sevgimle.
-Sude Nur Haylazca-
sevgiyle
Kutlarım yazının anlatım güzelliğini. Anı öykü gerçeklerle ne derece örtüşüyor soru işaretleriyle dolu!
Almanya'da altı yıl bakanlık öğretmeni çalışanı bir öğretmen olarak anı öykünün gerçeklerle ne derece örtüşüyor kuşkusunu taşımaya hakkım var. Avuturya'dan oturma hakkı nasıl elde ediliyor, bilmek isterim.
Emeğe ve sanata saygımla esenlikler.
-Sude Nur Haylazca-
Teşekkürler.
-Sude Nur Haylazca-
Sevgiler.