- 1567 Okunma
- 6 Yorum
- 4 Beğeni
SON YUDUM
Kaç kez ona rastlamak geçti içimden ama rastlantıların hepsi doluydu. ‘Sıradaki en yakın rastlantı ne zaman be abi?’ diye sordum düşsel kapıdaki biletçiye. ‘Bilmiyorum, şu an bişi diyemem’ dedi. Üzülmüştüm, üzgün üzgün yürümeye başladım. Bir müddet sonra zihnimin arka avlusundan Istırap ve kız kardeşi Kırılış çıkageldi. Anlatım bozukluğu şeklinde geldiler. Yol kenarları uygun değildi bu tür duygular için. İçimde tuttum. Öyle çok tuttum ki birden ellerimin söndüğünü fark ettim. Karanlıkta kalakaldım öyle. Neyse ki yağmur suyu toplayan kadınlar yardımıma koştular. Adımı sordular: ‘Adım Tel Örgü’ dedim.
Durmak gerekiyor artık, hüzne ara vermek ve vazgeçmek. Vazgeçiş kolay kazanılan bir şey değil, çok çalışarak elde edilen bir şey. Doktrinlerden de uzak durmak lazım. Pusuda bekleyen bütün başıboş sözcükleri harekete geçiriyor, başına işler açıyor, düşüncelerini gözyaşına dönüştürüyor. Ara sıra geçici bir umutsuzluk edinmek yeter insana. Fazlasına gerek yok. Bir de çok düzenli olmamalıyız, düzenlilik erken yaşlanma sebebidir… Aklın uykusu sona erdikten sonra yüzümü yerden kaldırıp bir taşın üstüne koydular yağmur toplayan kadınlar. Kısa bir suskunluktan sonra ‘peki, siz kimsiniz’ dedim onlara. ‘Diğerleriyiz’ dediler.
Beni sağ salim teslim ettiler yeni başlangıçlar mahallesine. Bulvar hikâye anlatıcılarıyla doluydu. Boşluğa bakan biri ‘kin ve devlet işleri ayrılmalı’ diye mırıldanıyordu kendi kendine. Başka biri kaldırıma açtığı tezgâhta ‘nadir duygular’ satıp kederli bir akşam için şarap parası topluyordu. Ön belleğin hemen ilerisinde Schopenhauer hayranı bir felsefe öğrencisi etrafına topladığı arkadaşlarına iradeyi öldürmekten bahsediyordu… Konu bütünlüğü olmayan bir kafede hatırlamalar masasına oturdum. Çöl garsonluk yapıyordu. Buz gibi bir kahve getirmesini söyledim Çöle… Sadece bir hatırlayış hakkım vardı kahvemi yudumlarken:
“Seninle Kordon’da, dalgaların beton kıyılara mevsimsiz sözcükler taşıdığı o gün, ikimizin de yüzü tarafsızdı. Senin üstünde bir ti-şort vardı, bende ise sonbaharlık kapüşonlu bir mont. Planlanmış o dilsiz insan selini izliyorduk. ‘Hiç yalnızlıkları yokmuş gibi görünüyorlar, ne tuhaf’ demiştik. Oysaki herkes kendi içinde boşluklar ustasıdır. Birbirlerine dokunmadan saatlerce akıp gidiyorlar sevgili boşluklarına doğru. Her şeye rağmen asıl yetenek ipucu olmadan da derinliği keşfedebilmektir… İzmir, deniz ve saçların bir araya geldiğinde orası imgeler ülkesi oluyordu. Havanın kararmasıyla birlikte iyice serinlemişti de. Üşüdüğünü fark ettim. Üstümdeki montu çıkarıp sana verdim. ‘Peki ya sen!’ demiştin. ‘Ne olacak canım bana, üşümem’ demiştim. Dakikalar sonra soğuktan titrediğimi belli etmemek için nöbetçi esprileri göreve davet etmiştim. Emprisizm o gün o sahnede gövde gösterisi yapmıştı. Birkaç saat daha kalmıştık orada ve öyle bir soğuk yemiştim ki, ertesi gün kapımı çalan; sayın burun akıntısı, nezle, grip ve şiirsel kırışıklık uzun bir süre misafirim oldular.”
Kahvemden son yudumu almak üzereydim ki birden vazgeçtim. Son yudumu fincanda bıraktım çalışmaya devam etsin diye hayal makinesi. O fincan az sonra götürülüp yıkanacaktı belki ama benim zihnimde hep kalacaktı o son yudum. Kim bilir belki rastlantı denen kavramın hoşuna giderdi bu ve tam da buradan kalkıp giderken devreye girerdi.
YORUMLAR
bulguları, buluntuları dramatik...ilişkileri, çelişkileri hatta imgesel ülkeleriyle yudumsanacak nitelikteydi...
afiyet oldu biline...
Dramatik Buluntular
Dostlar için her zaman kahvemiz vardır.
Sevgiler...
Dramatik Buluntular
Sevgiler ve saygılar
Koltuğumdan kalkmadan yaşamın bir başka boyutuna geçip orada gezintiye çıkma şansı verdi bu okuduğum yazı bana. Bu öyle bir boyut ki duyguların somutlaştırıldığı, vücut bulduğu, imkansız diye bir şeyin olmadığı (Örneğin, çöl garsonluk yapar mı? Bu size imkansız mı geldi? Bu boyutta değil işte) yazarın tabiriyle bir ''imgeler ülkesi''. Hiç bitmesin istedim ve hiç dönmek istemedim gittiğim yerden.
Çok çok çok güzeldi.
Tebrikler, saygılar...
Dramatik Buluntular
Ne güzel ifade ettiniz
Sevgilerimle...
Dramatik Buluntular
Yüreğine selam...