SEVGİLİYE MEKTUPLAR (1)
Sevgilim,
Belki şuan derin uygulardasın satırlarıma başladığım saatlerde. Gecenin saat üçü. Balkona çıktım odanın can sıkıcı havasından uzaklaşmak, kasvet yüklü ruhumu dindirmek için. Dışarıda hafif ayaz var ama içimdeki alevlerin umursatmıyor bile tenimin üşüdüğünü. Asıl yüreğim üşüyor sensizliğe. Sensizliğin ayazlarında kaldım buralarda! Boynu bükük şehrimin yalnızlıklarında Ekim ay’ında Ağustos’u yaşar bunalır, yanarım, susuz çöl bedevisi gibi damaklarım kurur. Cansuyuna ihtiyacımın olduğu bir zamanda çok uzaklardasın. İmkansızlığın perdelerini yıkamamanın, parçalamamın ezikliğinde perişanım. Gözlerimin nemli, kirpiklerimin gölgesine sakladığım gözyaşlarımın iniltileri arasında balkon demirlerine tutundu ellerim. Derin bir nefes alarak baktım gökyüzüne. Gri gecenin mavisine kümelenmiş yıldızların görkemliğinde, dolunayın yapayalnız hüzünle bakışlarında doldum doldum taştım.Sel olup taştı mahallemin caddelerinden üzüntülerim... Sıkıntılarımı sezerek uykusunu terk-i diyar eden kedim Öztürk yanıbaşımda o masum bakışları ile gözlerimin isyanlarına bir dokunsa bardaktan boşanırcasına höngür höngür ağlayacağım. Uykuya dalmış sokak kedilerini, köpeklerini, kuşları uyandırmaktan korktuğum için içime gömdüm gözyaşlarımı. İnsanlar mı? Uyanırsa uyansınlar, umurumda değil! Onlar zaten gecenin birine kadar saygılarını yitirmiş serseriler gibi beni rahatsız ettikleri yetip de artıyor bile. Kendimi zorlayarak ağıtlarımı erteledim, dağ yamaçlarının konundaki kardelenlerin arasına gömdüm ve düğümledim boğazıma, sustum! Kedim Öztürk’ü aldım elime.
’Bak’ dedim!
’Ta uzaklardaki yıldızlar var ya, aha Çoban yıldızı, işte o kadar uzaklarda sevdiğim. Ona erişilmesi imkanzsız gibi bir şey! Sen daha 3 aylık bebeksin. Büyüyünce; aşık olduğunda ben seni o zaman göreyim uykularının nasıl uçup gittiğini dedeciğim. Deden öyle aşık oldu ki sevdasına... Her yer ona çıkmaz sokak oldu. Neneciğine de bir şey demeye hakkım yok! İmkansızlığın zorluklarında o’ da mutsuz, huzursuz ve en ufak bir şeyde celalleniyor, yanlış anlıyor dediklerimi. Bu olumsuzlukların tümü çaresizliklerimizin dışa vurumu. Öztürk’üm sende birine aşık olduğunda dedenin halinden anlar, hakverirsin şu mecnunluğuna... Sen şimdi o yıldızları oyuncak gibi görüp, ah bir yakalasam der gibisin! Bense ona kavuşup bir ömür boyu saadete erebilmek, onu mutlu edebilmek tek derdim, anlıyor musun?’
Öztürk’ü yer koydum daldım hülyalara yıldızlar arasında. Sevgilim aklımdan neler geçmedi ki... El ele, göz göze, diz dize, dudak dudağa hayal ettim yarınlarımızı. Bir sahil boyunda, kumsalda ya da bir dağ başında, yaylada, gül bahçelerinde kucak kuca sarılıp mutluluğumuzun doyumsuzluğunu yaşamak, ebediyetin altını aşkımızla çizmek. Karanlığın gizemine sırtını dayamış aşıklar gibi şarkılar dinleyip sabahın ışıklarına, tan vaktine kadar sevişmek, koklaşmak. Narin teninde parmaklarım gezinip, yağmurlar yağdırmak üstümüze. Sırılsıklam aşkınla titremek, saçarını nefesimde meltemlendirmek, ılgıt ılgıt estirmek. Ceylan gözlerinde okyanuslara dalmak... gecelerin sessizliğine seni sevdiğimi hayırmak, nefesimin sonuna kadar çınlatmak gök kubbeyi. Karşımda duran Sultan dağlarının en tebesine çıkıp dünyaya seslenmek... ’SENİ SEVİYORUUUMMM!’ diyerek aşkınla sarhoş olmak!.. Çılgınca çığlıklar atmak!
Bir dere kenarına birlikte gidip piknik yapmak. Mangalın ateşini harlamak bana, çay demlemek sana. Soframızın bereketinde dualar edip bir ömür aynı yastığa baş koymak en büyük ülkümdür mutluluk adına. Adının geçtiği şiirlerimden şiirler okumak huzurunda ilkokul çocuğu gibi dikilerek. Sonra beni alkışlayarak ’yetmez’ dercesine, yine sana yazdığım en hararetli, dudaklarımızı uçuklandıran şiirleri peş peşe döktürmek yüreğine, gönlünün sevda yüklü yamaçlarına... Kır çiçeklerinin en zariflerinden toplayarak başına taçlar yapmak, beyaz zambağı yakana iliştirmek, pınarların billur sularından kana kana içirmek...
Biliyor musun ikimiz için ne büyük hayaller kuruyorum? Ahh bir bilsen içimde biriktirdikleri mi?
Öylesine doluyum ki sevgilim...
Dalıp gidiyorum tarihe mührünü varan aşklara. Kızkulesinin neden Kızkulesi olduğunu anlatmıştı bir adam. Aklıma düşüyor... İmkansız bir aşkın, kavuşamayan karasevdaların ne derin hatıralar bırakıp gittiğine şahit oluyoruz. Ya şimdi? Yok öyle derin sevdalar bizim aşkımızdan başka! Ne o öyle?! Bir kaç günlük sevmeyle kendilerini Ferhat ile Şirin sanıp, sonra da en ufak bir kırgınlıkta çekip gitmek! Biliyor musun; kurtuluş savacımızda 17’lik delikanlılar cepheye gittiğinde nişanlılarını, 15 günlük evli hayat arkadaşlarını ’elveda’diyecek zaman bile bulamadan vatan kurtarmaya gitmişler ve dört, sekiz yıl yollarını gözü yaşlı beklemişler ve asla sevdalarından vazgeçmemişlerdi. Hatta geriye bile dönenler olmamış ve onları bekleyen yarlar bir ömür onların sevgisi ile hayata veda etmişlerdi... Dubduru bir aşk, sevda türküleri yakılmıştı arkalarından.. ’Hey Onbeşli Onbeşli’ türküler aslında onların destanları. Bizim aşkımızda tıpkı tarihe iz bırakan sevdalar gibi olacak, bak göreceksin. Her imkansızlıkları aşa aşa vuslata ereceğiz... Her kıldığım namazın duasında sen varsın, biz varız. Rabbimden tek istediğim mutlu bir yuvada birleşebilmek sevdiğim...
Dün şehrimin sokaklarını dolaştım peşmürde bir halde. Tanıdık bir dost gördüğünde, betimin benzimin solgunluğunu fark edip bana;
’ Hayırdır, ne hal bu? Solgun güle dönmüşsün’ dediğinde hiç bir şey diyemeden başımı sallayıp hızlıca uzaklaştım yanından. Diyemedim sevdiğimden uzak kalışımız, imkansızlıklarımız beni bu hale getirdi, çaresizim. Hızlıca yürüdüm kaldırımların inleyen nağmelerinde. Hıdırlık dediğimiz tepeye çıktım. Hızır aleyhisselam bildiğimiz türbeye vardım, avuç açtım, dualar ettim. O ulu velinin ulviyetine sığındım... Oturdum bir banka tepeden şehrimi, köyümü izledim gözlerinde. Aşağılarda serada yetiştirilen güllerin en kırmızısından, beyazlarından bir demet alıp eve geldim. İkindi ezanı okunurken bir çift kumru önümden geçiyordu, selam yolladım sana ...
Hep kendi ruh halimi yansıttım sana sevdiğim.
Sen nasılsın orada? Biliyorum sende gezip dolaştığın yerlerde mutlu değilsin bensiz. İçtiğin çayın, kahvenin tadı yok, yediğin yemekler lezzetsiz damak tadında. Damak tadın benim, benim de sen. Kırlangıçlar bile uçup gittiler bırakıp geldikleri yurtlarına, yuvalarına. Bizimde kanatlarımız olsaydı kuşlar gibi ya sen bana, ya da ben sana uçup gelirdik. Bu günlerde geçecek sevgilim. Marifetli ellerinden en köpüklü kahveler içeceğim bir gün. Ömürümüz buna yeter inşallah...
Sevgilim,
Kalbimin sıkıştığı anda ilhamından doğan duygularımı bir kağıda aktardığım şiirimi yazıyorum satırlarımın noktası olarak... Okurken lütfen ağlama. Ben yeterince ağlıyorum zaten ikimizin yerine... Gözlerinden dökülen her damla yaşın yüreğimden bir parça alıp gider... Sen hiç ağlama bebeğim!
Seni en güzel yerinden; anlından bir Türk beyi olarak gururla öpüyorum aşkımız, sevdamız, şerefimiz adına...
Allah’a emanetimsin birtanem sevdiğim...
SENİ BİR ÖMÜR SEVECEĞİM!..
........................................................ sevdiğime!
şarkılar dinliyorum pazarın sabahında
esiyor seher yeli
inatla içime duygusallığı üflüyor
dalıp gidiyorum uzaklara
ela gözlerinde martılar uçuyor
hayallerimin en derin koyunda kalıyorum
sazımın ince tellerinden
ince bir sızı dökülüyor usulca
yine ayrılık şarkıları canıma okuyor
hançer saplanıyor
kanatıyor hasretinin her saniyesi
sende, bende yalnız öğütüyoruz pazarları!..
ruhumu dinlendiriyorum sesinin tadında
kulaklarımda çınlıyor
’canım, tatlım’ dediğin sözcükler
devleşiyor karşımda sen gibi
yankılanıyor yüreğimin ıssızlığında
ahh! fısıldadığın o şarkılar
gönderdiğin buseler
gönlüme serpiştirdiğin şiirler
unutturuyor şehirdeki yalnızlıklarımı...
şimdi gelin alayı geçiyor önümden
mutlu iki çift gözgöze
beyaz gelinliğin içinde süzülür yar
damadın gözlerinden alevler fışkırıyor
arkalarında konvoy mutluluklarını paylaşıyor
sol yanımdan vuruyor sevdanın sesi
bir gün sanada giydireceğim
ayrılığın son noktası mor gelinliği
başına taç takacağım
gelinliğinle seni kollarımda taşıyacağım
altta deniz, üste gökyüzü
iki maviliğin altında seni bir ömür seveceğim...
Zafer Direniş
...
21 Ekim 2017 Cumartesi Akşehir 22:00
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.