- 625 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
CENNETİN SAKLI KAPISI...
‘’Dünya nimetlerini kaçırdım, affet beni!’’ (Alıntı)
İlgili cümlenin izdüşümü aslında yargılardan müteşekkil evrenin de bana beyan ettiği hele ki son zamanlarda.
Israrla yaşama sevincime sahip çıkmak belli ki hiçliğimin de göreceli bir üslubu: ötesinde sevgime sahip çıkmak ve çok çok ötesinde kendimden bile nefret etmeyi becerebilmenin verdiği o hicap.
Biraz kayıtsız, hayli mecalsiz bir o kadar suskunluğumla ördüğüm duvarlarımın geçit vermediği bir lahza ve sıklıkla terennüm etmeyi bilmezmiş gibi şaibeli şarkılardan dahi alacaklı olduğuma dair gelişen o inanç.
Çok değil sadece bir ömür belli ki izdiham ötesi mahşerin bir sunumu sanırsın ki basit bir örneklem sanırım ki; sarmalında hidayetin ve hüznün, kayıp bir notadan esinlenip rotamı kaybettiğim.
Gönülsüzlüğün de varmış bir raconu.
Sevdanın bile varmış külfeti.
Hele ki insan sevgiye ve kendine sevdalı bir döngüyü kendi elleriyle yaratıp yine kendi elleriyle yıkmanın verdiği o mazoşist paralelde bir yoksunluk tutturup da giderken ve titrerken sesin ve şiirin titri.
Azları çok bilmekse sorun, belki de çoğul katılımın en itilmiş ritmi ise yine gönül gözünden kaçmayanı Tanrı bile ıslah edemezken: elbette gücünü yadsıyamayacağım bilinmezin tevafuk öncesi bildirgesinde, ben şakıyan yüreğime hapsettiğim karanlığı görücüye çıkarmaktan caymışken…
Zaman ve mekân kaygılarımdan çıkıp da yola, varmayı ertelediğim.
Aşka rağbet eden yüreğin mahremine kaydettiği.
Derken, denmediklerime kayıtsız kalınmayacağı yanılgısına düşüp, denmedik ne varsa bir bir dile getirmek istediğim.
Yalnızlığın yollarında sarpa saran belli ki ötesizliğin hacminde son durak adı altında bir noktaya sahip olma özlemim ne de olsa tüm imla hatalarından sorumluyum insanlığın ve sorunlu addedilen kişiliğime ben bile restimi çekmişken.
Günün ilk yarısında solduğum ve nefretle hicabı aynı potada eritip sarmalında kinayelerin, solgun yüzümden düşen binlerce parçayı bir araya getirmek imkânsız iken ve günün ikinci yarısında, kendime duyduğum nefreti ansızın yok sayıp yine sevgiyle dokunmaya dahi çekinmek bir yana, dokunulmayı reddeden bir bedenden uzak ruhumun sapaklarında, gölgelere sunumum iken kayıplarımın birincil şartı.
Aşk odaklı bir ritüel sonra da kayan zeminden uçup da konduğum bulutun pervazı.
Tanrı’dan korkmayı aklından bile geçirmezken nicesi, ben hala kayıt altına alamadığım korkularımla yüzleşmeyi bir destur edinip, içimin deryasında, bir sığlık nazarında basit bir ulumayı bile göklere çıkartırken çoğu münferit hece: yine dokunaklı göğün yine dokunaklı surelerin ve yine aşka hidayet yükleyip son sürat kendimden uzaklaştığım yetmezmiş gibi kendimden bıkkın bir ruh halini yine evrene pelesenk ettiğim.
Şimdilerin kayıp aksanı belli ki iç ritmim.
Dünlerin de kaynadığı mazi yine ne ise saklı.
Yarından mademki ümidi kestim… deme hakkımı ise kimse elimden alamaz.
Cennetin kapısını açık unutan bir Tanrı, dileğimle yelken açtığım hazanda hangi aklı evvel ırmak gelir de kurur yine cennetin bahçesinde bir kuru ağaca bile can veren İlahi Gücün sonlandıracağı hasreti bile çok görürken nice yaşanmışlık ve nice yaratı.
Sonradan pişman olacağımı bildiğim ne çok şey: gerek dünümde kayıtlı gerekse yarınlarımı şimdiden çaldığım ve çaldırdığım belli ki çalınmaya müsait münferit bir kaygı odaklı sapak sonra da kaşımın gözüme olan oranından bile şüpheye düşüp sadece bir sarkıt vazifesi gören üzünçlerimle evrenin başını bile yarmaktan mesul tutuluyorsam…
Dingin beyitlerden örebilsem keşke kabrimi ve huzuru nakşeden ölümü keşke ellerimle örsem bir de tıpası olmayan bir şişeye soksam içimin yaralarını sonra da son bir mektup yazsam insanlığa ve ne aradığımı bilmeden, aramadıklarıma dahi bir sunum yaparken kayıp vicdanlar…
Sonra da yeni bir tıpa bulmazdan önce içine girsem o şişenin ve kundaklanan iç sesimi de sonsuza kadar hapsetsem içimde ve içinde cam yüklü hezeyanlarımın içli bir şarkıdan bile medet ummazken, ummanlara savrulmayı dilesem yeter ki Tanrı açsın sadece o şişenin tıpasını.
Mecrasında aşkların.
Mealinde belki de ruhumun fırtınalarından gök kubbe bile umudu kesmişken…
Saklı kapısını cennetin çok görmesin bana Tanrı ve yeter ki; içimin isyanlarında büyümeyi reddeden çocuk şarkılarımı sadece melekler ve Tanrı duysa ve geç olmadan, kundaklanan masumiyetin de bir şerhini düşsem usulca ve çok geç olmadan…
YORUMLAR
Sevgili Gülüm Hanım ben çalışmanıza değil de kişiliğinize yorum getirmek istiyorum kabalık olmazsa çünkü beni etkileyen kim olursa olsun vücuda getirilen işin sahibinin karakteridir öncelikle
Bunca yıldır sitedeyim sorsanız 5-10 üye ancak tanırım desem yeridir oysa siz yıllardır sınır tanımaz şiir ve yazılarınızın inanılmaz bolluğu çeşidi ve rengiyle her gün sayfadasınız ki dikkatimi çeken bir insan ancak bu kadar zarif kibar anlayışlı saygılı hak etmeyenlere bile mütevazı olabilir onca eğitim bilgi ve yeteneğinize karşın elbete ki bir insan ne kadar yüce ise o kadar alçak gönüllüdür
Takdir ve hayranlığımı kabul edin lütfen insanlık adına aşk sevgi ve kalem gücünüz hiç eksilmesin O nadide yüreğinizden
Gülüm Çamlısoy
Hayatta başa çıkmadığım o kadar çok şey var ki sevgili dostum ve inanın ki; kendimden şüpheye düşüyorum.
Çok da adilane olmadığı hayatın, su götürmez bir gerçek bu anlamda hep mücadele söz konusu ve yalnız olmadığımı bilmek Rabbimin büyüklüğü.
Ben size tüm yüreğimle teşekkür ediyorum.
İnşallah sizi de kendimi de yanıltmayacağım tabii ki de Allah'ın izniyle.
Edebiyat Defteri benim ikinci ailem ve hayatımda büyük değişimlere imza atan eşsiz bir mecra.
Defalarca kaybolmuş bir insanım bu anlamda sizlere o kadar müteşekkirim ki.
Büyük bir aşkla yaşadığım kadar da büyük bir aşkla yaşıyor ve seviyorum hayatı ve insanları.
Ne kadar nazik ve içtendi yazdıklarınız ne kadar teşekkür etsem azdır.
Doğru yolda olduğumun da bir kanıtıdır.
Sevgili gönül dostum, tüm güzellikler sizinle olsun İnşallah.
Yürek dolusu sevgi ve selamlarımı gönderiyorum yüreğinize elbette bir kucak dolusu pembe gül eşliğinde.
Kabul buyurun lütfen.
:)
Mutlu kalın sevgili dostum ve sevgi ile.
‘’Dünya nimetlerini kaçırdım, affet beni!’’..
tamda şu günlerde,kimden niye af dileyeceğimi bilmediğim bir zamanda,hangi nimeti kaçırdığımı dahi sorgulamak istemiyorum...
aslında en çok kendimden af dilemek istiyorum,affet beni diyorum kendime o bile affetmiyor çünkü haklı,başkalarına gösterdiğim özveriyi kendime göstermiyorum sonuç kime yaranıyor sun hiç kimseye,hele şu günlerde derler ya hani başımı kaşıyacak vaktim yok tamda o noktadayım..
tek tesellim işimi layıkıyla yapmak gerisi umurumda değil,kendim hariç herkese vakit ayırıyorum,üzüntüm yazmaya ve okumaya fırsat bulamamam..
bazen kaleme cümleler ağır geliyor,bazen de cümleler kalemi kaldıramıyor..
Sonradan pişman olacağımı bildiğim...bir çok şey varken yinede yaşamaya değer buluyorum hayatı..
Zaman ve mekân kaygılarımdan çıkıp da yola, varmayı ertelediğim.
bir gün benimde doya doya yazacağım günlerin olması ümidiyle....
selam ve saygılarımla
Gülüm Çamlısoy
Ne muteber bir duygu; umutla sevgiyi harmanlayıp hayatı da doya doya duyumsadığımız.
Ne de hoş bir terennüm hele ki adı dostluk ve paylaşmakla harmanlanmışken.
Sizlerin varlığına o kadar duacıyım ki değerli Sadık Bey.
Bu gün ben yazarım ve yarın siz ve yine bir diğer dostumuz yazıp da paylaştı mı...bizi biz yapandır birlik duygusu ve inancımız katlandıkça günbegün.
Ne güzel bir yorumdu tıpkı dostluğun şakıdığı hayat denen o bitimsiz şarkıyı da dinlemekten bıkmadığımız.
Pişman olmak ve zararın neresinden dönülse kardır, demek.
Sonsuz teşekkür ve şükranlarımı sunuyorum.
Her şey gönlünüzce olsun.
Sonsuz saygı ve selamlarımla...
Kolay gelsin değerli dost.
Bazen; hassas, duygulu bir yüreğin şelaleler gibi çağlaması.
Bazen; çakıl taşları görünen dingin durgun bir su berraklığı.
Bazen; anlaşılamamanın küskünlüğü.
Bazen; çırpınan bir yüreğin isyanı.
Seviyorum sizi okumayı.
Selam ve Saygıyla Hocam...
Gülüm Çamlısoy
Azıcık uzağınızda kaldım ve karalar bağladım kıymetli abim.
Çok ama çok teşekkür ediyorum engin yüreğinize kıymetli komutanım.
Gününüz ve ömrünüz aydınlık geçsin her daim.
Sonsuz saygı ve selamlarımla...