- 777 Okunma
- 1 Yorum
- 2 Beğeni
NİLGÜN MARMARA'YA İTHAFEN...
Sevgili Nilgün Marmara’ya ithafen…
Öykündüğüm soytarı imlerle olan diyalogumu sonlandırmalıyım ölüm öncesi aslında öykündüğüm ölü yazarların iç dünyalarını özümsemek adına kendimi öylesine sorumlu hissediyorum ki.
Yola çıkıp çıkıp varmayı beceremediğim bir güzergâh sonra da kayıplarımı ayıp belleyen insanlara cevabım tüm yazdıklarımın sunumu.
Gölgeler kadar hissiz olabilseydim keşke ya da bana ait olmayan bir gölgeyi sorumlu tutsaydım mutsuzluğun diyalektiğinde, ben mutlu rolü oynamaya mecbur kılınmışken.
Gök delindi yine bu gece ve rahmeti kucaklayan benim gibilerin varlığına tüm ihtiyacım. Akmayan ırmağın; su dolu olmayan kanalların ve ötelenmiş varlığımın da girizgâhında, büyülü bir çiçek olma özlemi güdüyorum oysaki solmaya aday bir gülden başka hiçbir şey değilim.
Rotamda bir sorun var hem de kendimi bildim bileli ve güncel tabiriyle fabrika ayarlarımla oynanmasından hiç mi hiç haz etmiyorum.
Azap verense hayatın ta kendisi ve kaybettiğim özgürlüğüm acaba nerelerde saklı, hesabıyla, sayısız toplama ve çıkarma yapıyorum aklımın merdivenlerinde gidip geldiğim ve asansör hızıyla tüm katlarını dolaşıyorum benliğim belli ki kör noktasıyım hayatın ve asil bir yalnızlığı giyinmiş olsam bile içimdeki sevgi pınarı pek de kuruyacak gibi değil.
Sevda masallarına kandığım günleri hatırlıyorum da sanki yaşanmamış aşkların esareti saklı yüreğimde ve yaşatmaya doyamadığım zavallı ve mutsuz küçük kız çocuğu.
Kadın olmayı başaranlara duyduğum hayranlık kimse bir ölçüt olarak görmesin zira ben alacağımı aldım insanlığımdan ve geride kalan ne ise evren fazlasıyla çaldı benden.
Hemcinslerim diyorum demesine de hala kadın imajından nasiplenmemiş bir kız çocuğunu kim ne yapsın?
Veremediklerimden sorumluyum.
Verdiklerim ise nasıl da değersiz.
Değerlerimi korumak adına mesuliyetim… demem bile itibar görmezken kim hangi değerinden bahsediyor?
Bazen bir şiir solumak istiyorum gel gör ki; şiir de soluyor ben de zaten hicap yüklü varlıklarına insanların atıfta bulunmak değil amacım sadece içimdeki sesin salımında, kayıtsızlığa şerh düşmek sonra da sevgimi sunmak evrene.
Çok oldu yalıtıldığımdan bu yana kaybettiğim zaman ve kazanım adına sadece yazıya döktüklerim belli ki Tanrı’nın bir ikramı içimin buklelerine parmağımı dolayıp da şiir ve yazı adına şakıdığım oysaki kuramlara pek de itibar etmiyorum kim bilir psikanalizin sunumunda üç beş teoriyi göz ardı etmeden kendime sahip çıkmak adına elden çıkardıklarım da başımı zaman zaman ağrıtsa da.
Gözden çıkarılan ise hep ben oldum belki de beni bana yakın tutan gerçekleri görmezden gelip benlik işgaliyle bir yerlere varmak adına varamadığım o üçüncü yakası İstanbul’un.
Özdeş deyimler türüyor gecenin yorganında üstelik yakmak adına tüm umudu ve gecenin örtüsünü üstelik tek pire için de değil bilakis pireyi deve yapanların istilasına uğramış iken bir ömür boyu.
Suçlu aramıyorum lakin aykırı olan ben/cil bir taarruz hani kıyımda iken varlık, her nasılsa kıyama durmaktan kendimi alamadığım.
İnsanlar bariz mutlu.
Sanırım eğlence anlayışlarına yakın bir tahmin değil içimin parçalı bulutlu aksanı oysaki dünya hava tahmine kaynaklarına göre aralıksız güneş ve aydınlık kabul görmüştü yine hava tahmincileri 365 günü bulutsuz, diye beyan ederken.
Askıya aldığım mutluluk bile ihbar edilmişken ve ben çamaşırlarımı bu nemli havada kurutamazken.
Küflü odalardan düşen payıma bir o kadar ağrılı ve sancılı zaman teyakkuzu, şimdilerimi son belleme ihtiyacım ile hala mevcut kaynaklarımı kullanmak adına düşmüşken insanların peşine oysaki bihaber/mişim peşim sıra gelenleri görememe gibi bir hata yapıp da hala başım nasıl da dik ve vakur iken hem de geriye bakmadığım yetmezmiş gibi görüş alanıma girmeyi beceren onca kayıtsızlık ya da varlığımı çok gören sancılı bir evren, sunumumu haksız çıkarma arayışında ve ben sadece nokta olma özrümle yanıp tutuşurken cümlelerin bağrında.
Dipnot…
Aynı okulun sıralarını paylaştığımız ve yine aynı semtin çocukları olduğumuzu öğrendiğim günden beri kendime yakın hissettiğim ve toplumu toplama kampı gören bir deyiş belki de yalnızlığın türküsü.
Mekânın cennet olsun sevgili Nilgün.
YORUMLAR
"Kimdi o kedi, zamanın
eşyayı örseleyen korkusunda
eğerek kuşları yemlerine,
bana ve suçlarıma dolanan?
Gök kaçınca üzerimizden ve
yıldız dengi çözüldüğünde
neydi yaklaşan
yanan yatağından aslanlar geçirmiş
ve gömütünün kapağı hep açık olana? Yedi tül ardında yazgı uşağı,
görüldüğünde tek boyutlu düzlüktür o
ve bağlanmıştır körler
örümcek salyası kablolarla birbirine
sevişirken,
iskeletin sevincini aklın yangınına
döndüren, fil kuyruğu gerdanlıklarla.Yine de, zaman kedisi
pençesi ensemde, üzünç kemiğimden
çekerken beni kendi göğüne,
bir kahkaha bölüyor dokusunu düşler marketinin, uyanıyorum küstah sözcüklerle:
Ey, iki adımlık yerküre
senin bütün arka bahçelerini
gördüm ben!"
Ne mutlu size Gülüm hanım aynı zaman ve mekanda aynı havayı solumuş olmanız... sanki içimden bir tren geçti dumanında siren sesleriyle. Nilgün Marmara'ya dair her okuduğumda bunu hissederim. Çok genç yaşta şiirleriyle buluştuğum ve hayatına öğretsine dair hep içimi titreten şair ...
"Ey iki adımlık yerküre senin bütün arka bahçelerini gördüm ben."
Bu söz sanırım yetiyor şairi biraz da olsa anlamaya...
Sevgiyle.
Gülüm Çamlısoy
Hayat hikayesini okuduğumda çok benzerlik buldum. Mutluluğun göreceli bir kavram olduğu gerçeği ve bitimsiz sevginin yerini hiç bir şeyin de dolduramadığı gerçeği belki de ölümlü bizlerin ölesiye sevip de yalnızlığa mahkum kılındığı.
Çok zarif ve güzelsiniz. Varlığınız o kadar mutlu kıldı ki sevgili gönül dostum.
Çok çok teşekkür ediyorum tüm yüreğimle.
En içten sevgi ve selamlarımı gönderiyorum.