- 804 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
KAHKAHA TUFANI
KAHKAHA TUFANI
Yazan: İsmail MALATYA
Tek Perde
Türü: Komedi
KARAKTERLER
1. Avukat Atilla Bey: Atilla Turan AKGÜN
2. Sekreter Tülin: Tülin BAKIR
3. Avukat Emirhan Bey: Emirhan ARMAĞAN
4. Hilal Hanım: Hilal GÖRÜM
5. Hükümlü ve Külhanbeyi Furkan: Furkan DEDECAN
6. Suikastçı Firdevs: Firdevs BAYLAN
7. Suikastçı Erdinç: Erdinç KARATAŞ
8. Melis Hanım: Melis TURUNÇ
9. Asistan Ömer: Ömer ARMAĞAN
10.Komiser Cihat: Cihat Utku PELEN
SAHNE
Sahne bir avukat bürosu olarak düzenlenir.
1. Avukat Atilla Bey (Top sakallıdır, avukat cübbesi giymiştir.)
2. Sekreter Tülin (Şık bir kıyafet giymiştir)
3. Avukat Emirhan Bey (Uzun ve ince bıyıklıdır, badem sakallıdır, avukat cübbesi giymiştir.)
Bu üçüne ait birer masa vardır. Yerlerinde otururlar. Atilla Bey’in masası ortada, Sekreter Tülin’in masası sağda, Emirhan Bey’in masası soldadır. Dikkatli bir şekilde önlerindeki dosyalarla çalışmaktadırlar. Perde açılmadan önce müzik çalmaya başlar. Bunlar sahnedeyken perde açılır. Müzik bitene kadar sahnedeki yoğun çalışma temposu devam eder.)
4. Sonradan Hilal (Modern ve şık giyimli bir bayandır. Kocasının bıçakla kovaladığı kadın rolünde büyük bir heyecan ve panikle sahneye girer.)
5.Ömer (İş tulumu giyer. Yönetmen yardımcısı ve asistandır.Sahneye girer, diyaloğu biter, sahneden çıkar.)
6. Erdinç (Kirli sakallı bir suikastçıdır. )
7. Firdevs (Suikastçı olarak silahları ellerinde tehditler savurarak sahneye girerler. Her ikisi de silahlıdır.)
8.Furkan (Külhanbeyi gibi giyinmiştir. Kılık kıyafet bozuktur. Kirli sakalı vardır. Nara atarak sahneye girer.)
9. Melis (Şık giyimli genç bir hanımefendidir.)
10. Komiser Cihat (Resmi kıyafetlidir. Oldukça sert bir komiserdir. Sert bakışlıdır. Çok ciddidir.)
KAHKAHA TUFANI
Atilla Bey: (Bilgisayarından haberleri takip etmektedir. Kafasını yukarı kaldırır, bir süre düşünür. Sonra yan taraftaki masasında çalışan sekretere döner.) Tülin, Tülin. (Sekreter Tülin Atilla Bey’i duymaz. Atilla Bey biraz sinirlenir. Tekrar başlar.) Tüliiiin. Tüliinnn. Tülin diyorum sana duymuyor musun?
Sekreter Tülin birden irkilir: Neden bağırıyorsunuz Atilla Bey? Sağır mı var karşınızda?
Atilla Bey: Karşımda yok da yan tarafımda var. (Sekreter Tülin’i gösterir.) Dosyaları hazırladın mı Tülin? Evrakların tamamı hazır mı? Çantam hazır mı? Nedir son durum? Ne oyalanıp duruyorsun? Herhangi bir eksiklik istemiyorum.
Sekreter Tülin: Hazır Atilla Bey, merak etmeyin siz, her şey hazır. Ben sizi eksik dosyayla duruşmaya gönderir miyim hiç?
Atilla Bey: Bütün evrakları gözden geçir. Hakimin karşısında savunmasız kalmayalım. Bu dava daha fazla sürmemeli. Yeter artık. Ufak tefek davalar bile aylarca sürüyor. Anlamıyorum bu işi. İki günlük avukatlar çıkıyor karşımıza, davaları kazanıyorlar. Bir yerde bir eksik yapıyoruz ama caba ne? Böyle miydik biz be? Namımızı dünya alem bilir bizim. Adımız yürür gider şu alemde. Sende var bir uğursuzluk galiba. Başka ne olabilir? Sen burada işe başladığından beri ben dava kazanamadım. Meymenetsiz şey.
Sekreter Tülin: Pardon duymadım, bir şey mi dediniz?
Atilla Bey: Yok yok, bir şey yok. İşine bak sen. Nedir son durum, onu söyle.
Sekreter Tülin: (Önündeki dosyaları inceler, üst üste koyar.) Hiçbir eksiğimiz yok, bu dava son Atilla Bey. Zaten Furkan Bey’in de masum olduğu ortada. Ne yaparlarsa yapsınlar onu içeride tutamazlar.
Atilla Bey konuşmasını izleyiciye dönerek yapar: Adamın doğradığı iki soğan, dört domates, altı biber. Karpuzu falan da Furkan’ın kestiğini yazmışlar iddianameye. Yok öyle, mükellefimi bu mahkemede çıkaracağım cezaevinden. Yirmi yıldır mahkeme salonlarındayım. Tabi ki de kurtaracağım. Bütün ağır ceza davalarını ben alırım ve alnımın akıyla kazanırım. Kendime güveniyorum. Çok iddialıyım çok. Severek yapıyorum bu işi. Başarılı olmamın sebebi de bu zaten. Ha şunu da söylemeden geçemeyeceğim. Ayrıca çok zekiyim. Akıllıyım, çeviğim, hareketliyim, çok güzel uzun hava çekerim, ayrıca rap müzik dinlerim, müthiş sanat müziği söylerim, iyi dans ederim, balede üzerime tanımam.
Sekreter Tülin: Savunduğunuz kadın yirmi yıla mahkum oldu Atilla Bey, ne anlatıyorsunuz bana. Hadi izleyiciler sizi tanımıyorlar, inanabilirler ama benim bir kulağımdan girer, diğerinden çıkar. Hele bir adama kurtaracağım kurtaracağım dediniz, umutlandırdınız; adam idamdan döndü be. Ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı diye karısı helva yaptı da bütün mahalleye dağıttı. İşin gücün hava. Ne kadar kendini beğenmiş bir insansın. Kendini övmeyi bırak da başkaları övsün seni. Uyuz musun nesin. Gıcık şey.
Atilla Bey: Haklısın sekreter hanım, çok haklısın çookkk! Sen burada fazla kaldın, suç bende, seni geçen hafta kapının önüne koymalıydım. Dilin bayağı uzadı, fırıncı küreği gibi oldu. Kendini bir şey sanmaya başladın. Yılansın kızım sen yılansın. Hem de çıngıraklısından. Haa duymadım sanma; uyuz da sensin, gıcık da…
Sekreter Tülin: Atilla Bey, ağzımızdan çıkan kelimeleri kulağımız duysun lütfen. Bırak şu sokak kabadayısı ağızlarını. Ne oluyor o, yok yılan, yok solucan, yok kertenkele, yok sümüklü böcek…
Atilla Bey: Yazıklar olsun, hem ekmeğimi yiyorsun, hem de söylediğini bırakmıyorsun. Yazıklar olsun, başka bir şey demiyorum.
Sekreter Tülin oldukça pişkin ve rahat: Bir kere ben ekmeğimi karşıdaki fırından alıyorum.
(Atilla Bey: Şarkı sözlerini duygulu bir şekilde okur.)
Şimdi beni beğenmez olmuş
Bana yüz çevirip gururlu dursun
Bırak bakmasın isterse sussun
Ensem ona dönük oraya konuşsun
Ne iyi büyüttüm besledim
Güzel bir nankör yetiştirdim
Elime sağlık ben ne halt ettim
Kendime bir canavar ediniverdim
Aah ne iyi büyüttüm besledim
Güzel bir nankör yetiştirdim
Elime sağlık ben ne halt ettim
Kendime bir canavar ediniverdim
Bana mı aferin yoksa ona mı?
Koynumdaki hain yılana mı?
Utanmaz olan o alem değil elimle
O canavar benim şaheserim
Hazır mısın duymaya?
Sekreter Tülin: Asıl ben sana katlanıyorum, yalanlarına, palavralarına, avukat mısın, soytarı mısın belli değil.
Atilla Bey çok sinirlenir: (Elini kaldırır, tokat vuracakmış gibi yapar. Elini yukarıda bir süre bekletir. Yüksek sesle.) Elimin tersiyle bir vurursam görürsün gününü. Fazla olmaya başladın artık. Sekretersen, sekreterliğini bil.
Sekreter Tülin alaycı bir şekilde: Bir kere o, elinin tersi değil. Elinin düzü.
Atilla Bey düz bir şekilde olan eline bakar: Doğru diyorsun tersi olması lazım, der ve elinin tersini çevirir.
Avukat Emirhan incelediği dosyaları masanın üzerine bırakır, yerinden hızla doğrulur, Atilla Bey’in elini tutar.): Ne yapıyorsun Atilla Bey, saadete gel lütfen, sakin ol. Bir kanun adamına yakışıyor mu bu hareketler? İndir elini lütfen, der ve bileğinden yakalar.
Sekreter Tülin: Bırak bırak vurabiliyorsa vursun Emirhan Bey, sıkıysa vursun. Ona buradan bir dalarsam, görür günü.
Emirhan Bey: Olmaz! Dalmana izin vermem. Yazın Karasu’ya gittiğinde denize dalarsın. Şiddet yok. Siz burada şiddet uygularsanız (İzleyicilere döner, eliyle onları gösterir.) Bu kadar öğrenciye kötü örnek olursunuz. Ben bulunduğum ortamda böyle ilkel davranışlara izin vermem, kusura bakmayın, İstemiyorum şiddet, sevgi varken, diyalog varken şiddete ne gerek var. Unutmayın; tiyatro izleyene olumlu davranışlar öğretmelidir. Hayata dair olumsuz davranışlar örnek teşkil eder.
Atilla Bey: Şuna bak ya. Daha dün stajyer olarak yanımda işe başladı, bize akıl öğretiyor. Yoksa siz ikiniz birlikte beni tüketmeye mi çalışıyorsunuz? Ayağımın altını mı oyuyorsunuz benim? Sizin gibileri çok gördüm koçum çok. “Avukat Atilla Bey” de de yat düşünde neler görüyorsun.
Hilal koşarak içeri girer. Bir yandan da bağırmaktadır: İmdat! Kimse yok mu? Koruyun beni! Kocam beni öldürecek! Yetişin, yetişin! Kesecek beni kesecek, kıtır kıtır doğrayacak! Kurtarın beni, kurtarın!
Sekreter Tülin Hilal’e şefkatle sarılır: Gel sen benim yanıma gel, sana hiç kimse hiçbir şey yapamaz. Kocan denen serseri kılına zarar versin dünyayı başına yıkarım. Gel benim yanıma, gel.
Hilal Sekreter Mine’ye sarılır: Sağ ol ablacığım. Çok teşekkür ederim. Ne kadar iyisin. Allah razı olsun seneden.
Sekreter Tülin birden sinirlenir, Hilal’i bırakır, eliyle iter geri çekilir: Ne? Abla mı dedin? Benim nerem abla ayol? Daha geçen ay yirmi üçüme girdim. En iyisi ben seni bırakayım da adam seni kessin. Sen bunu hak ediyorsun.
Emirhan Bey: Olur mu öyle şey. Bunu nasıl yaparsın? Bir cinayete nasıl göz yumarsın? Hem de ablasın, bal gibi de ablasın. Kadın doğru söylüyor.
Atilla Bey: Bir ay önce otuz ikinci doğum gününü birlikte kutlamıştık. Benim bildiğim bu. Başka bir şey söylemiyorum.
Emirhan Bey: Bırakın tartışmayı; gereksiz şeyler konuşarak vakit kaybetmeyelim, kadını koruyalım. Birazdan gelir adam.
Hilal alaycı bir ifade ile Emirhan Bey’in yanından biraz uzaklaşır: Şaka şaka beni bıçakla kovalayan falan yok. Ayrıca ben evli falan da değilim. Akıllılar ben daha öğrenciyim. 6/G sınıfında okuyorum. Siz de ne kadar safsınız be.
Şaşkın bakışlar arasında Sekreter Tülin: Sen ne yapmaya çalışıyorsun ya. Burada tiyatro yapıyoruz biz. Senin söylediklerine bak. Saf mısın kızım sen? Rolüne neden konsantre olmuyorsun?
Emirhan Bey: Neler oluyor ya! Bir şey anlamış değilim. Herkes rolünü yapsın arkadaşlar. Sahnedeyiz şu anda.
Ömer sahneye girer: Devam edin arkadaşlar, devam edin. Her şey yolunda. Senaryoda aynen böyle yazıyor. Bir sıkıntı olursa ben anında müdahale ederim. (Elleriyle sahneyi gösterir.) Herkes rolünü yapsın lütfen.
Atilla Bey Ömer’i omzundan dışarı iter, kendinden emin: Ya Ömer iyi ki söyledin yani. Biz de ne yapmamız gerektiğini bilmiyorduk. Sakin ol Ömer. Bir sorun yok. Herkes rolünü doğru oynuyor.
Ömer: Ya ben İsmail Hocamızın yardımcısıyım, suflörüm. Rolünü unutanlara hatırlatma yapıyorum.
Atilla Bey: Tamam da burada yapmayacaksın onu. Perdenin arkasında kısık bir sesle söylemen gerekir. İzleyiciler sesini dahi duymamalı. Sen sahneye çıkıyorsun kardeşim.
Ömer Atilla Bey’i onaylar: Doğru ya ben burada olmamalıyım. Hemen çıkıyorum, gidiyorum sahneden, der sahneden çıkar.
Sekreter Tülin biraz şaşkındır: Her şey senaryo gereği mi yani?
Hilal: Evet, senaryo gereği. Ömer de söyledi ya duymadın mı?
Sekreter Tülin: Komik olduğunuzu mu sanıyorsunuz? Böyle senaryo mu olur ya. Bunca senelik tiyatrocuyum ben, böyle bir senaryoyu ilk kez gördüm.
Emirhan Bey: Konuştuklarına dikkat etsen iyi olur. İsmail Hoca şu an izleyicilerin arasında ve bizi izliyor.
Sekreter Tülin: İzliyorsa izliyor ne yapayım yani. Doğru düzgün bir senaryo yazsaydı. Yazdı da oynamadık mı?
Atilla Bey: Gelecek sene seni tiyatroya almaz akıllım.
Sekreter Tülin eliyle umursamıyormuş gibi hareket yapar: Çok da tın. Bu yıl ben sekizinci sınıftayım. Seneye burada yokum ki zaten.
(Silah sesleri duyulmaya başlar. Erdinç ve Firdevs ellerinde silahlarla sahneye girerler İçeridekiler korkudan ne yapacaklarını şaşırırlar. Atilla Bey Emirhan Bey’in kucağına atlar, ikisi birlikte yere düşerler. Derhal kalkarlar, toparlanırlar. Silahlar oyunculara doğrultulur. Herkes korkudan ellerini yukarı kaldırır. Birbirlerine bakar dururlar. – Atilla Bey – Sekreter Tülin- Emirhan Bey- Hilal Hanım-
Erdinç yüksek bir ses tonuyla: Hiç kimse kıpırdamasın. Allah yarattı demem, en ufak yanlışınızda sererim hepinizi yere.
Firdevs: Hey dostum Allah yarattı demem derken?
Erdinç: Ne diyorsun sen ya?
Firdevs: Allah yarattı demem diyorsun ya neden öyle diyorsun. Onu demeden de biz bunları öldüremeyiz mi?
Erdinç: Ya sen ne kadar zekisin be kanka. Söz gelimi söylenen bir söz o. Amerikan sinemalarında öyle söylüyorlar. O sözü söyleyince daha havalı oluyor.
Atilla Bey: Ne oluyor burada sizler de kim oluyorsunuz?
Firdevs: Kes sesini. Konuşma, bir daha açarsan o kahrolası ağzını.
Atilla Bey: Kahrolası beynimi dağıtırsın değil mi?
Firdevs: Nereden bildin moruk?
Atilla Bey: Eee, biz de izledik o Amerikan filmlerini.
Erdinç: Hım. Sen oldukça deneyimlisin anlaşılan. Önce senden başlayalım. İki adım öne çık hemen. Çabuk ol, çabuk.
Atilla Bey: Ama ben avukatım, öğleden sonra duruşmam var. Katılmazsam bu dava uzar da uzar. Bence Sekreter Tülin’den başlayın. Çünkü o bir işe yaramıyor. Bu büroda akşama kadar oturup sanal alemde dolaşıyor. Slime oynuyor. Aleyna Tilki’yi dinliyor. O sen olsan bari, O sen olsan bari.
Firdevs: Kim?
Atilla Bey: Kim, kim?
Firdevs: O sen olsan bari dedin ya.
Emirhan Bey: Ya, o şarkının sözü, der ve Firdevs’e döner. Bence de öyle yapın. Ben de avukatım çünkü. Atilla Bey ile birlikte duruşmaya katılacağız. Hatta bize hiç dokunmayın. Sadece sekreteri rehin alın.
Firdevs çok sinirlenir: Hayır, olmaz. Kaldırın ellerinizi yukarı!
Atilla Bey: Ama her yerde kadınlara öncelik tanınıyor.
Erdinç: Bu gereksiz kuralı burada uygulamayarak, öncelik tanıma saçmalığına son vereceğiz dostum.
Furkan içeri girer: Durun! Herkes kıpırdayabilir. (Erdinç ve Firdevs’e kızar.) İndirin silahlarınızı. Neler yapıyorsunuz böyle? Dağ başımı burası?
Hilal Hanım: Tabi de dağ başı değil burası. Sahne.
Erdinç: Sen de kimsin dostum, ne hakla indirtiyorsun silahları?
Furkan: İndirin dediysek, o silahlar indirilecek. O kadar. Ben Furkan. Bana herkes deli Furkan der. Cezaevinden firar ettim. Atilla Bey’in ve Emirhan Bey’in savunacağı tutuklu benim. Sizi de kurtardım mahkemeden hadi iyisiniz. Neyse geyiği bırakalım da naramızı atalım.
Heeeeeyyyyt! Heyt ulan heyt.
Anamı kesen ben!
Atilla Bey derin bir nefes alır: Maşallah.
Furkan: Babamı doğrayan ben!
Emirhan Bey: Hayırlı evlaaaat.
Furkan: Kız kardeşimi şişleyen gene ben!
Firdevs: Oh, oh! Bu herif kasap galiba?
Furkan: Ben adamın gazhanesinden girer, şişhanesinden çıkarım!
Erdinç: Ben Karaköy’den girer, Eminönü’nden çıkarım!
Furkan: Ulan ben adamı kuşbaşı kuşbaşı doğrarım!
Sekreter Tülin: Aman bana da bir döner kes, pişkin olsun.
Furkan: Hieeeyyt! Ulan ben adamı!...
Hilal Hanım: O ne be?!
Furkan Atilla Bey’i ve Emirhan Bey’i gösterir: Dediğim gibi bu adamlar benim avukatım. Gerginliğe gerek yok. (Salonu gösterir.) Bu öğrenciler buraya gülmeye, eğlenmeye geldiler. Germeyin ortamı be. (Erdinç ve Firdevs’e döner.) Sizler de akıllı olun be. Artistlik yapmayın burada. Bir yerde ben varsam, -ki varım- benim dediğim olur, yalnız benim borum öter. Koyun o silahları kenara. Haydutlar sizi.
Melis içeri girer: Madem eğlenmeye geldiler. Ver müziği Ömer. Eğlensin arkadaşlarımız. Coşsunlar.
Atilla Bey: Sen de kimsin be?
Melis: Anamı kesmeyen ben. Babamı doğramayan ben. Kız kardeşimi şişlemeyen yine ben. Ya ne yapacaksın beni bey amca? Ne kadar meraklısın be avukat. İyi ki de avukat olmuşsun.
Atilla Bey: Ne diyorsun sen ya. Burası benim çalışma ofisim. Elini kolunu sallayarak giriyorsun içeri, müzik çalalım falan diyorsun.
Melis: Bırak havayı avukat. Çağıralım Ömer’i de coştursun şu öğrencileri.
Ömer sahneye çıkar, seyircilere döner: Vereyim mi müziği, ne dersiniz arkadaşlar? Der ve içeri girer müziği başlatır. (Sahnedekiler oynamaya başlarlar, Ömer son anlarda ortada tek başına dans eder, müzik biter. Herkes dışarı çıkar sahnede bir tek Atilla Bey kalır. Bu arada Tülin elinde alışveriş poşeti ile içeri girer.)
Sekreter Tülin: Merhaba Atilla Bey.
Atilla Bey: Merhaba Sekreter Tülin, neden geç kaldın. Bir gün şu iş yerine zamanında gelmeyi öğrenemedin.
Sekreter Tülin: Mağazaya uğramıştım, ondan geç kaldım. Özür dilerim.
Atilla Bey: Ne işin var sabah sabah mağazada?
Sekreter Tülin poşetten file çorabı çıkarır ve Atilla Bey’e gösterir: File çorap aldım Atilla Bey, der ve masasına oturur.
Atilla Bey: Neden file çorap aldın? Kendine alsaydın ya, der ve güler.
Emirhan Bey içeri girer: Merhaba Atilla Bey, Merhaba Tülin Hanım. Nasılsınız?
Atilla Bey: Bir geç kalan daha geldi. Merhaba Emirhan Bey. Sen neden geç kaldın söyle bakalım.
Emirhan Bey: Pizzacıya uğradım.
Sekreter Tülin: Bu saatte pizza mı? Ne mide varmış sende be. Üzerime iyilik sağlık. Sabahın köründe pizza.
Emirhan Bey: Evet pizza, sana soracak değildim, der seyirciye döner; pizzacı sordu, pizzayı altıya mı böleyim, sekize mi böleyim diye.
Atilla Bey sorar: Ee sen ne dedin?
Emirhan Bey: Altıya böldürdüm tabi de sekiz parçayı bitiremem.
Sekreter Tülin: Telefonlar dinleniyor, böyle soğuk soğuk espriler yapmayın.
Atilla Bey: İyi iyi dinlensinler, yorulmuşlardı zaten.
(Atilla bey, Emirhan Bey ve Sekreter Tülin yerlerine oturur ve çalışmaya başlarlar. Bir süre sonra Ömer ve Hilal kıyafet değiştirirler, karı koca olarak içeri girerler.)
Ömer Bey: Selamun aleyküm.
Atilla Bey: Aleykum selam buyurun. Hoş geldiniz.
Sekreter Tülin: Hoş geldiniz, nasılsınız?
Hilal Hanım: Hoş bulduk, hoş bulduk.
Emirhan Bey: Sekreter Tülin, misafirlerimiz ayakta kaldılar.
Sekreter Tülin: Farkındayım.
Atilla Bey: Farkındaysan kalk da otursun misafirlerimiz.
Sekreter Tülin yerinden kalkar: Buyurun efendim böyle oturunuz, ayakta kaldınız, der, misafirler onun oturduğu yere otururlar.
Atilla Bey: Hoş geldiniz, buyurun.
Ömer Bey: Buyurduk ya avukat bey.
Atilla Bey: Hım. Ya! Öyle mi!
Hilal Hanım: Hı hı öyle.
Atilla Bey: Avukata ihtiyacınız var anlaşılan.
Ömer Bey: Hayır.
Atilla Bey: Hayır mı?
Hilal Hanım: Evet.
Atilla Bey: Sizi anlamakta güçlük çekiyorum. Hayır mı, evet mi?
Ömer Bey: Neden, kulaklarınız ağır mı işitiyor?
Atilla Bey sinirlenir: Siz hasta mısınız?
Hilal Hanım: Değiliz. Sağlığımız gayet iyi. Şükürler olsun. Galiba siz hastasınız avukat bey?
Atilla Bey: Bir avukata ihtiyacınız var anlaşılan.
Ömer Bey: Aslında avukata değil de; Sevgiye, anlayışa, saygıya, anlayışa, hoşgörüye, kısacası mutluluğa ihtiyacımız var.
Atilla Bey: Hım. Sizi çok iyi anlıyorum. Demek isterdim ama hiçbir şey anlamadım. Siz ne ayaksınız Allah aşkına.
Hilal Hanım: Kurduğumuz yuvada sevgiyi, anlayışı, saygıyı, anlayışı, hoşgörüyü bulamadık. Boşanmak istiyoruz.
Ömer Bey: Bu nedenle de iyi bir avukata ihtiyacımız var.
Atilla Bey: Yanlış duymadıysam iyi bir avukata ihtiyacınız olduğunu söylediniz, değil mi bey efendi?
Ömer Bey: Evet evet, iyi bir avukata ihtiyacımız var.
Atilla Bey yerinden kalkar yanlarına gider elini uzatır: Tekrar hoş geldiniz, der ellerini sıkar. Doğru yerde, doğru adreste, doğru insanın karşısındasınız. O aradığınız iyi avukat benim, der yerine geçer.
Sekreter Tülin imalı imalı öksürür: İyi avukat.
Atilla Bey: Sekreter kafamı bozma, git de misafirlerimize kahve getir.
Sekreter Tülin Ömer Bey’ e ve Hilal Hanım’a döner: Kahvenizin nasıl olmasını isterdiniz?
Ömer Bey: Fincanda olsun lütfen.
Sekreter Tülin Hilal Hanım’a döner: Siz kahveyi nasıl içersiniz hanımefendi?
Hilal Hanım eliyle gösterir: Şu şekilde, hüüp diye içerim.
Sekreter Tülin’i aldığı cevaplar sinirlendirir, belli etmemeye çalışır: Hım. Anladım, ben gidip kafama göre getireyim, der dışarı çıkar.
Atilla Bey: Aranızda ne gibi sorunlar var, anlatabilir misiniz?
Ömer Bey: Avukat Bey, ben Sakaryaspor’u tutuyorum, bu Düzcespor’u.
Hilal Hanım: Bayramlarda ben Akyazı’ya gidelim diyorum, bu Gümüşova’ya gidelim diyor.
Ömer Bey: Sabah kahvaltıda ben çorba içelim diyorum, bu olmaz olmaz kahvaltı yapalım diyor.
Atilla Bey: Eyvah sorunlar çok büyük. Ciddi sıkıntılar yaşıyormuşsunuz siz. Sizi boşayıp birbirinizden acilen boşamam lazım.
Emirhan Bey: Bence bunlar küçük sorunlar. Bu sebeplerden dolayı boşanılmaz ki. Bence siz ayrılmaktan vazgeçin.
Atilla Bey sinirlenir: Ne diyorsun sen ya. Müşteriye öyle denir mi? Bırak boşanışınlar. İnsanlar boşanmazsa, hırsızlık yapmazsa, suç işlemezse bizler nasıl geçiniriz? Sen hemen kalk
Adliyeye git. Çabuk, der Emirhan Bey çantasını alır dışarı çıkar.
(Sekreter Tülin üç tane kahve ile içeri girer, misafirlere ve Atilla Bey’e kahvelerini verir, Emirhan Bey’in yerine oturur.)
Atilla Bey: Sekreter Tülin, misafirlerimizin dava dilekçelerini al. Bunların çok büyük ailevi sorunları var. Derhal ayıralım bunları. Bunlar da kurtulsun, (Elini yanağına götürür, kazançlı insan hareketi yapar.) ben de kurtulayım.
Sekreter Tülin: Eminim sorunları çok büyüktür. Davranışlarından hiç belli olmuyor ama. En son ayırdığın çift bir hafta sonra yeniden bir araya gelmişti. Acele et biraz, işinin bitir, adliyeye git, ağır ceza davasının sonuçlarını öğren gel.
Atilla Bey sinirli: Kapa çeneni de işine bak. Sinir etme beni. Ben ne diyorsam sen onu yapmak zorundasın.
Bir süre Ömer Bey ve Hilal Hanım kısık sesle söylerler, Sekreter Tülin yazar. Daha sonra Sekreter Tülin ayağa kalkar: Tamamdır efendim. Ben sizi arayıp, mahkeme tarihi ve yapacağınız ödeme hakkında bilgi sahibi ederim.
Ömer Bey: Bitti mi yani şimdi? Ne kadar da kolaymış.
Hilal Hanım: Evet çok basitmiş bu iş.
Atilla Bey oldukça mutludur, yerinden doğrulur davalıların yanına gider: Hele ayrılın, hele dava sonuçlansın, daha da huzur bulacaksınız. Bakın şimdiden mutluluk gülleri açtı güzel yanaklarınızda.
Ömer Bey: Gidebilir miyiz yani.
Sekreter Tülin: Tabi tabi gidebilirsiniz. Ben de çıkacaktım zaten, adliyede biraz işim var birlikte çıkalım. Buyurun buyurun lütfen.
(Sekreter Tülin yerinden kalkar misafirlere yol gösterir, Ömer Bey ve Hilal Hanım’ı yolcu eder. Sekreter Tülin, Ömer Bey ve Hilal Hanım sahneden çıkar.)
Atilla Bey sahnenin önüne gelir, izleyicilere döner: Bakın size bir anımı anlatayım. Yaşlıca bir Rum kadıncağız sanık kürsüsünde durmaktaydı. Ben de onu savunuyordum. Duruşma uzadıkça uzadı. Kadıncağız kiloları ve ilerlemiş yaşı sebebiyle, mahallede sohbet eden kadınlar misali, tanık kürsüsüne yaslanıp belini bükerek ağırlığını bir tarafa vererek durmaya başladı.
Bu durumu gören hakim (ki sertliğiyle tanınan bir hakimdir): "Hanım düzgün dur!" diye uyardı. Beş dakika sonra kadıncağız dikilmekten yine yoruldu, bu sefer ağırlığını öbür tarafa vererek bükük durmayı sürdürdü. Hakim sinirlendi: "Hanım, hanım düzgün dur!" dedi. Kadıncağız tekrar toparlanır. Bu olay birkaç kere tekrarlandı. En sonunda hakim yine "hanım düzgün dur!" dediğince kadıncağız lafı patlattı: Aaaa yeter bea! Mahkeme mi yapıyoruz, fotogıraf mi çektiriyoruz? dedi.
Bu arada Melis Hanım yavaş yavaş içeri girer, Atilla Bey’in masasının önüne kadar gelir: Avukat Bey, der.
Atilla Bey: Efendiiimm.
Melisa Hanım: Estağfurullah, ne efendisi.
Atilla Bey, Melis Hanım’a bakar: Buyrun.
Melisa Hanım: Estağfurullah ne buyurması.
Atilla Bey: Bir emriniz mi vardı?
Melisa Hanım: Estağfurullah, ne emri.
Atilla Bey: Sen her gün benimle konuşsan bu kadar tevbe-i istiğfarla tüm günahların affolunur valla.
Melisa Hanım: Benim bir maruzatım var.
Atilla Bey: Neymiş maruzatınız?
Melisa Hanım: Ben eşimden ayrılacağım.
Atilla Bey’in yüzü güler: Tabi ya boşan. Çok isabetli bir karar vermişsin. Çok doğru yere geldin. Hemen vekaleti ver, ilk mahkemede işi bitiririm ben. Sen paradan haber ver.
Melisa Hanım: Yalnız benim param yok.
Atilla Bey: Ne? Param yok mu dedin?
Melisa Hanım: Evet Avukat Bey param yok.
Atilla Bey: Paran yoksa eşinden ayrılmanı hiç tavsiye etmem.
Melisa Hanım: Nedenmiş o?
Atilla Bey: Neden olacak. Bir, biz parasız iş yapmıyoruz. İki, parasız siz ne yiyip içeceksiniz. Kocanla didişin yiyin birbirinizi.
Melisa Hanım: Doğru diyorsunuz, ben o yönünü hiç düşünmemiştim. O halde bana müsaade, haydi hoşça kalın, der dışarı çıkar.
Emirhan Bey içeri girer: Selamun aleykum.
Atilla Bey: Aleykum selam. Hoş geldin Emirhan Bey. Anlat bakalım, mahkeme sonucu ne oldu? Kurtarabildin mi Kaptan Kara Ali’yi?
Emirhan Bey: Neredeee!
Atilla Bey: Kurtarsaydın şaşırırdım zaten.
Emirhan Bey: Bunu soracağını bildiğim için davayı kameraya aldım. Bak mahkemedeki hakimle diyalog aynen şöyle.
(Televizyon acilen sahnenin ortasına getirilir. Emirhan Hakim olur, Ömer ise Kaptan Kara Ali olur. Ömer’in yüzü siyaha boyanmıştır. Televizyonun önünde örtü vardır.)
Atilla Bey elindeki kumandayla televizyonu açar: Bakalım nasıl geçmiş mahkemedeki diyalog.
Hakim: Adın ne?
Kaptan Kara Ali: Benim mi?
Hakim: Evet senin.
Kaptan Kara Ali: Ali.
Hakim: Ali mi?
Kaptan Kara Ali: Kara Ali.
Hakim: Kara Ali mi?
Kaptan Kara Ali: Kaptan Kara Ali.
Hakim: Kaptan Kara Ali mi?
Kaptan Kara Ali: Ali, Kara Ali... Kaptan Kara Ali.
Hakim: Babanın adı nedir?
Kaptan Kara Ali: Benim mi?
Hakim: Evet senin.
Kaptan Kara Ali: Kara Mehmet.
Hakim: Memleketin nere?
Kaptan Kara Ali: Karapürçek.
Hakim: Karapürçek’teki karakolun bahçesinde ne vardı?
Kaptan Kara Ali: Kara kazan.
Hakim: Karapürçek’teki karakolun bahçesindeki kara kazanın içinde ne saklıyordun?
Kaptan Kara Ali: Kara kedi.
Hakim: Kara kara kaşların annenden mi, babandan mı geçti?
Kaptan Kara Ali: Hayır, kara dedemden.
Hakim: Nereden geliyordun?
Kaptan Kara Ali: Karadeniz’den.
Hakim: Yükün neydi?
Kaptan Kara Ali: Kara Lahana
Hakim: Nereye götürecektin?
Kaptan Kara Ali: Karamürsel’e.
Hakim: Geceleri nerede yatardın?
Kaptan Kara Ali: Kara çadırda.
Hakim: Sonra ne yapacaksın?
Kaptan Kara Ali: Orada gemiyi karaya çekecektim. Hava kararmadan, Karamanlı Kara Mustafa’yı bulacağım. Önceden kararlaştırdığımız gibi, Kara Lahanayı ona teslim edip kara yoluyla Karabiga’ya gidecektim. Daha sonra da kara yollarının yanından arabaya binip, Karadere’ye geçecektim. Kara bahtlı anam beni kara kara düşünür durur. Kara bağrım yanar durur Hakim Bey. Yanıyor kara bağrım, yanıyor.
Hakim: İnşallah yüzünün akıyla dönersin kara gözlü Kaptan Kara Ali.. Ama suçunun cezasını çektikten sonra.
Kaptan Kara Ali: Suçum neymiş? Ben masumum Hakim Bey. Bırakın beni, gideyim işime gücüme bakayım.
Hakim: Suçun belli kara para aklamak. Karar verdik, kara zindanda bundan sonra nasıl kurtulacağını kara kara düşünmeye başlasan iyi olur.
Kaptan Kara Ali: Yapmayın bahtımı karartmayın ne olur. Hayııırr olamaaazzz. Benim suçum yookk!
Atilla Bey sinirlenir, televizyonu kapatır: Yazıklar olsun, bir adamı kurtaramamışsın. Senden avukat falan olmaz. Senin işine son vereyim de bundan sonra kara kara düşün. Ha o sekreter bozuntusu var ya, onu da kovacağım. Tek başıma ben daha başarılı olurum. Sadece kalabalık yapıyorsunuz burada.
(Televizyon kenara çekilir. Kaptan Kara Ali yani Ömer sahneden çıkar. Emirhan Bey Atilla Bey’in yanına gelir.)
Emirhan Bey: Gördünüz mü Atilla Bey? Benim yapabileceğim hiçbir şey kalmadı. Hakim Bey adamı attı içeri. Kara saçlı, kara bağırlı, kara gözlü, kara kaşlı, kara bahtlı, Kaptan Kara Ali kara para aklamış resmen.
Atilla Bey: Haklısın. Seni çok iyi anlıyorum. Senden de bu beklenir zaten. Sen nesin ki savunduğun dava ne olsun. Sinirlendim bak şimdi. Sekreter Tülin ve sen sonunda kafayı yedireceksiniz bana.
Emirhan Bey: Ne yapabilirdim efendim ben yapacak bir şey kalmadı ki. Adam kara para aklamış. Hakim de gerekeni yaptı.
Atilla Bey: Aklamasa mıydı yani? Kara parayı piyasaya sürse de herkesin eli yüzü kapkara mı olsaydı ? Kovdum seni işten. Seni de kovdum o sekreter bozuntusunu da. Adliyeye gönderdim gelince onu da kapının önüne koyacağım. İkiniz kafa kafaya verin Karaköy’e gidin Halice doğru oturun kara kara düşünün.
Emirhan Bey: Atilla Bey yapmayın, ben nerede iş bulurum. Ne yer, ne içerim. Evimi nasıl geçindiririm?
Atilla Bey: Çabuk pılını pırtını topla, terk et burayı. Bir daha da gelme. Hatta büronun önünde bile geçme.
Emirhan Bey çantasını alır yavaş yavaş sahneyi terk eder: Vay benim kara talihim! Vay benim kara bahtım!
Sekreter Tülin kısa bir süre sonra elinde çantasıyla yorgun ve bitkin halde sahneye girer: Selam Atilla Bey.
Atilla Bey: Aleykum selam Sekreter Tülin.
Sekreter Tülin elindeki çantayı masanın üzerine koyar ve rahat bir tavırla koltuğa yayılır: Of nasıl kalabalıktı adliye. Nasıl yoruldum, nasıl yoruldum. Şöyle oturup da dinleneyim biraz.
Atilla Bey durumdan rahatsız olur, alaycı bir tavırla: Oh oh! Bir isteğiniz var mıydı hanım efendi?
Sekreter Tülin oldukça rahat: Kahve lütfen. Orta olsun.
Atilla Bey sinirli bir şekilde yerinden fırlar: Çabuk terk et burayı! Kovuyorum seni. Emirhan denen avukat bozuntusunun da işine son verdim. İşe yaramaz şeyler sizi!
Sekreter Tülin tedirgin olur, yerinden doğrulur, bir şeyler izah etme ihtiyacı duyar: Ama Atilla Bey.
Atilla Bey Sekreter Tülin’in çantasını eline alır: Aması maması yok. Al şu çantanı da gözüme görünme.
Sekreter Tülin üzgün bir şekilde sahneyi terk eder.
Atilla Bey oldukça rahatlamıştır: Oh be, dünya varmış. Boşuna mı demiş atalarımız: “Az insan, çok huzur.” Atalarımız böyle bir söz söylemiş mi söylememiş mi, ondan da emin değilim ama huzuru buldum resmen.
Atilla Bey masasına geçer, gönlü ve ruhu huzur içindedir. Diğer oyuncular sırayla Abdurrahim KARAKOÇ’ un “Hakim Bey” adlı şirinin birer dörtlüğünü okurlar. Sırayla sağ taraftan sahneye girerler. Seyircilere dönerek birer dörtlük okuduktan sonra, sahnenin sol tarafından çıkarak sahneyi terk ederler. Son oyuncu sahneyi terk eder Atilla Bey rüya görmüş gibi tepki verir.
HAKİM BEY
Furkan:
Gene tehir etme üç ay öteye,
Bu dava dedemden kaldı hâkim bey.
Otuz yıl da babam düştü ardına;
Siz sağ olun o da öldü hâkim bey.
Firdevs:
Kırk yıl önce yani babam ölünce,
Kadılıklar hâkimliğe dönünce,
Mirasçılar tarla takım bölünce,
İrezillik beni buldu hâkim bey.
Erdinç:
Yaşım yetmiş iki usandım gel-git;
Bini geçti burda yediğim zılgıt.
Eğer diyeceksen ‘bana ne, öl git’
Oğlumun bir oğlu oldu hâkim bey.
Hilal Hanım:
Sekiz evlek tarla, bir geverlik su,
Yüz yılda hüküme bağlanmaz mı bu?
Kazanmasam da hu kazansam da hu!
Canım ta burnuma geldi hâkim bey.
Komiser Cihat:
Keşife meşife, damgaya, harca
Kanımız kurudu harca da harca.
Sayenizde avukatlar yıllarca
Fakiri yoldu da yoldu hâkim bey.
Melis Hanım:
Mübaşir itekler, kâtip zavırlar
Değişti bizde de güya devirler.
Yüz yıl önce adam yiyen gâvurlar,
Tapucuyu aya saldı hâkim bey.
Ömer Bey:
Kabahat sizde mi kanunlarda mı?
Şaşırdım billahi yolu yordamı.
Kızma sözlerime alam gadanı,
Sıkıntıdan içim doldu hâkim bey.
Sekreter Tülin:
Mülkün temeliydi adalet hani?...
Bizim hak temelde saklı mı yani?
Çıkartıp da versen kim olur mani?
Yoksa hırsızlar mı çaldı hâkim bey?
Emirhan Bey:
Hem davacı pişman hem de davalı
Bu yolda tükettik çulu çuvalı
Sabret makamından çalma kavalı
Sürüler ekine daldı hâkim bey.
Atilla Bey gözlerini ovar: Rüya gördüm galiba. Kendimi adliyede buldum bir an. Bir Hakim vardı. Halk sırayla gelip dörtlükler halinde ona bir şeyler söylüyordu. Sizler de gördünüz mü onları arkadaşlar? O zaman iyi yoksa kafayı mı yedim? Allah korusun.
(Erdinç ile Firdevs sahneye girer.)
Erdinç: Korkmayın arkadaşlar. Panik yapmayın.
Atilla Bey çevresine bakar: Kime dedin sen bunu? Burada yalnız ben varım.
Erdinç: Doğru diyorsun ya. Tek kişiyi korkutmakta ne var. Zaten bu adam ödleğin teki.
Atilla Bey: Ne diyorsun sen yav. Kendini bir şey sanıyorsun. Ben avukatım avukat. Çok korktum sizden çok. Eyvah, ben ne yaparım şimdi. Ödüm patladı aman aman.
Firdevs: Anladık anladık. Ukalalık yapmaya gerek yok. Avukatsın biliyoruz. Hatta en iyisi sensin avukatların. En iyi dans edeni. Bunları herkes biliyor zaten. Şimdi sana bir soru. Atilla Bey en şanslı sayı hangisi bilin bakalım.
Atilla Bey: (Düşünmeye başlar.) Sayı sayı, şans şans. Bilemedim en şanslı sayı neymiş acaba? Sayının da şanslısı mı olur? Orası da ayrı bir sorun ama.
Firdevs: En şanslı sayı 10 çünkü onun arabası var. Ne habeeerr .
Atilla Bey yapmacık bir gülüşle: Ha ha ha, gıdıkla da güleyim.
Firdevs: Sen gülmesen ne yazar. İzleyiciler gülüyor. Kahkaha tufanı var salonda ne haber. Espriden anlamaz avukat.
Atilla Bey: Çok komikti gerçekten. Paket yap da evde gülelim.
Melis Hanım içeri girer eliyle işret eder: Merhaba. Merhaba. Rahatsız olmayın, oturun lütfen. Oturun, oturun.
Erdinç alaycı bir şekilde: Aman biz de o kadar rahatsız olmuştuk ki. İyi ki oturmamızı söyledin.
Ömer içeri girer: Merhaba arkadaşlar. Ben geldim.
Atilla Bey: İyi ki ben geldim dedin kardeşim. Biz de Hilal’in geldiğini sanacaktık.
Furkan içeri girer: Arkadaşlar polis beni arıyor, beni saklayın lütfen. Yoksa yine cezaevine gireceğim. Ömrüm tükenir orada ömrüm.
Melis Hanım soldaki masanın altını gösterir: Bak şu masanın altına gir. Orada seni kimse bulamaz.
Komiser Cihat bağırarak içeri girer, çok dikkatlidir, etrafa bakınır durur: Gördünüz mü, gördünüz mü?
Melis Hanım: Neyi? Kimi gördük mü?
Komiser Cihat: Kimi olacak, o kanun kaçağını. O cezaevi firarisini. Nerede o? Çabuk verin onu bana. Suç ortağı olmayın. Aksi halde hepiniz kanunlar önünde hesap verirsiniz. Bu bir suçtur. Sakın suça ortak olmayın.
Atilla Bey: Birader ben seni bir yerden tanıyorum sanki. Dur bakalım. Nereden, nereden? Acaba nereden? Sen 7/E sınıfında değil misin?
Komiser Cihat: Bırak bu tanıyorum ayaklarını avukat. Tanıyormuş numaraları yaparak kanun kaçağını saklayacağını mı sanıyorsun? Çabuk söyleyin onun yerini. Asabımı bozmayın benim.
Ömer Furkan’ın gizlendiği masanın önüne durur: Sakin Komiserim sakin. Burada öyle biri yok. Bir yanlışlık olmalı Komiserim.
Komiser Cihat: Beni kandıramazsınız. Ben koskoca komiserim. Yer miyim kardeşim, yer miyim, der ve silahını çıkarıp havaya üç el ateş eder.
(Bu arada herkes korkuyla kaçışır ve sahneyi terk eder. Komiser Cihat odayı dolaşmaya başlar. Etrafı koklar durur.)
Komiser Cihat: Buralardasın. Buralardasın lanet olası. Bulacağım seni, der salona döner: Sizler gördünüz mü arkadaşlar o kanun kaçağını? Diye sorar.
Furkan masanın altından bağırır: Söylemeyin sakın, burada olduğumu söylemeyin. Hayır burada değilim, dışarıdayım, gidin lütfen komiserim dışarı çıkın, diye korkuyla bağırır.
Komiser Cihat etrafında birkaç kere döner,ellerini arkasında bağlar, sahneyi birkaç kez dolaşır: Sanki sesini duyar gibiyim. Yanılmıyorsam o. Sizler de duydunuz mu arkadaşlar? diye izleyicilere sorar.
Furkan korkuyla saklandığı yerden kalkar ve panikle koşmaya başlar, Komiser Cihat’ın üstüne atlar: Eyvah! Eyvah! Korktuğum başıma geldi galiba.Yakalandım! Bırak beni komiserim. Bırak lütfen. Gideyim!
Komiser Cihat Furkan’ın ensesinden tutar: Sakin ol evlat. Panik yapma. Söyleyeceklerin mahkemede aleyhinde delil olarak kullanılabilir. Şimdi sorularıma sakin sakin cevap ver. Cezaevinden firar eden sen miydin? Söyle bakalım.
Furkan: Beni bırak lütfen, ne istersen veririm.
Komiser Cihat: Yok öyle yok. Suçları işlerken, daha sonra cezaevinden firar ederken düşünecektin bunları korkak tavuk.
Furkan çırpınır, bir yandan da bağırır: Hayıır! Avukatımı istiyorum ben. Avukatımı istiyorum!
Komiser Cihat: Yerim senin avukatını lan. Akıllı uslu dur. Burada avukat da benim, komiser de. Kanun da benim, devlet de benim
Furkan çaresidir, her şeyi kabullenmiştir: Ya, öyle mi? Öyle galiba. Yapacak bir şey yok. Doğru söylüyor adam.
Komiser Cihat: Ha, şöyle akıllı uslu ol. İşimi zorlaştırma benim. Buralarda nara atan sen miydin?
Furkan korkarak: Ben değildim komiserim.
Komiser Cihat: Yalan söylüyorsun! Sendin sendin. Şimdi de bir nara at bakalım. Memleket bir delikanlı görsün. Haydi bağır bakalım.
Furkan: Bırakın beni, bırakın. Ne isterseniz yaparım. Para derseniz para, konut derseniz konut, yat derseniz yat, at derseniz at.
Komiser Cihat: Yok öyle yok. Kanunlar önünde hesabını vereceksin, cezanı çekeceksin. Hem ben sana akıllı ol demedim mi korkak tavuk.
Furkan artık son çare, ümitsizce bir ricada daha bulunur: Erik dalı oynasam serbest bırakır mısın beni Komiserim?
Komiser Cihat yumuşar: Bak ona hayır diyemem. Oynarsan serbestsin. (Silahına davranır.) Ama beğenmezsem gözümü kırpmam vurum.
Furkan çok mutlu olur: Tamam söz Komiserim söz. Göreceksin çok güzel oynayacağım. Beğeneceğinden eminim.
Komiser Cihat: (İzleyicileri gösterir.) Seyirciler alkışlamazsa yine vururum. Ona göre. Kendine güveniyor musun?
Furkan: Evet güveniyorum. ( Ömer’i çağırır.) Ömeeerr, Ömeeerrr!
Ömer sahneye girer: Buyur Furkan bana mı seslendin?
Furkan: Evet arkadaşım Erik Dalı’ nın müziğini ver oynayacağım. Aslında her yerde oynanmam da Cihat Komiserim çok rica etti, onu kıramadım.
Cihat Komiser kızar: Furkaann !
Furkan: Tamam komiserim, hemen kızma.
Ömer: Furkan emin misin, oynamayı becerebilir misin?
Furkan kendinden emin: Ne demek becerebilir misin? Benim işim. Sanat sanat yapmak. Estetik, dans, estetik, güzel sanatlar, görsel sanatlar.
Cihat Komiser: Furkan uzatma.
Ömer: Tamam şimdi Erik Dalı’nın müziğini açacağım. Bakalım oynayabilecek misin? Der sahneden çıkar., müziği açar.
(Furkan oynamaya başlar. Komiser Cihat dayanamaz, o da oynamaya başlar. Ömer sahneye girer, oyuna eşlik eder. Bir süre sonra diğer oyuncular sırayla oynayarak sağdan, soldan sahneye girerler. Müzik bitene kadar oynarlar. Furkan ve Komiser Cihat sahnenin önüne gelir.)
Furkan: Komiserim oldu mu? Beğendiniz mi?
Komiser Cihat mutlu bir ifadeyle: Beğenmek de ne kelime Furkan. Bayıldım, bayıldım. Bundan sonra arkadaşız koçum. Ara sıra bir araya geliriz, Ömer müziği açar karşılıklı oynarız. Artık serbestsin, dilediğin yere gidebilirsin.
Furkan: Tamam komiserim bana müsaade, der sahneden çıkar.
Komiser Cihat: Asayiş tamam olduğuna göre ben de gönül rahatlığı ile gidebilirim. Ama en ufak bir sorun olursa buradayım. Buraların güvenliği benden sorulur, der sahneyi terk eder.
(Oyuncuların hepsi sahneye girer, “O Sen Olsan Bari” adlı şarkı çalar hep birlikte oynarlar. Müzik biter, perde kapanır.)
İSMAİL MALATYA
YORUMLAR
Değerli meslektaşım.
Öncelikle belirteyim ki oldukça uzun olmuş yazı. Keşke bölümlere ayırsaydınız.
Ben peyderpey okuyarak yazıyı tamamlayacağım ama okuduğum kısımda gördüğüm iki hususu hemen belirteyim. Siz de bu arada yazınızı bir daha gözden geçirip başka hatalar var mı bir bakın.
1- ''mükellefimi'' demişsiniz. Avukatların, savundukları kişilere '' Müvekkil'' denir.
2- ''Hilal Sekreter Mine’ye sarılır:'' Demişsiniz oysa sekreterin adı Tülin. Mine diye bir karakter yok oyunda.
Selam ve sevgilerimle.