- 923 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
ŞEHRİYELİ BULGUR PİLAVI NESLİYİZ BİZ
Güz, hüzün ve tedirginliklere gebe bir mevsimdir. Her güz, doğa hüznün sembolü sarı renge esir olunca insanları önümüzdeki kışın çok çetin geçeceği tedirginliğiyle donma, aç kalma korkusu sarar. İşte bu düşünceyle çok iyi hazırlanırdık kışlara biz Diyarbekirliler. Hem çok iyi hazırlanır hem de çok haz alırdık bu hazırlıklardan.
Ne zahmetli bir yaşamın içinden geldik biz şehriyeli bulgur pilavı nesli olarak teknolojik imkânların bol, mutluluğun kıt olduğu bugünlere. Bugün her şeyimiz var ama daha fazlasını isteyerek ruhumuzu kasvet kuyularında boğuyor, depresyon denen canavarın kıskacından kurtulamıyoruz. Analarımız ne fedakarlıklara göğüs gererek hayatlarını kurmuşlar. Bin bir güçlüklerle adeta dişleri ve tırnaklarıyla hayata tutunarak bizleri büyütmüşler. Şartların zor, imkânların kısıtlı, dostlukların kolay, şükürlerin bol olduğu günlerin mutlu çocuklarıydık biz. Kalaylı paxır quşxanada pişip aynı sehende yenen qoxusunın mahalleyi sardığı ş’erelî bulgur pilavına uzanan on elin bir sini etrafında toplandığı günlerin çocuklarıyız biz. Elle kesilen şehriyeli bulgur pilavının üstüne tek kulplu paxır tavada dağlanan sarı yağ döküldü mü tadına doyum olmazdı. Yanına sirkeli patlıcan turşusu, bir baş kuru soğan ve koyun yoğurduyla yapılmış bir tas ayranın oldu mu paşa da sendin ağa da sen…
Şehriye akşamlarımız vardı muhabbetin bol, incitmeyen dedikodunun yapıldığı, kızların beğenildiği, masalların anlatıldığı, insanlık derslerinin verildiği bir gece mektebi gibiydi şehriye akşamlarımız. Nisan ayı sonlarına doğru başlanırdı şehriye kesilmesine. Karasinekler çıkmadan kesilip kurutulmalıydı şehriye. Mahallede biri başlatır sırayla tüm evler keserdi. Gelenlere saygıdan olsa gerek şehriye öncesi evlerde köklü bir temizlik yapılırdı. Üstüne şehriyenin kesileceği örtünün temizliği de çok önemliydi. Her sene gözden geçirilerek söküğü dikilir yırtığı varsa özenle yamanırdı. Oturulacak minderlerin yüzleri yıkanır hamurun içine konulacağı quşxana külle iyice ovularak parlatılırdı. Şehriyelik unun ölçüsü tenekeydi. Kimi ev bir teneke kimi ev iki-üç teneke un ayırırdı şehriye için.
Şehriyede usul adap çok aranırdı. Büyüğe saygıyı, güzel konuşmayı, doğru oturup kalkmayı, nezaket ve görgü kurallarını arardı bir çift güzel söze değer veren, selamın tadını bilen, yardım etmekle, başkalarının dertlerini dinlemekle, bir tas çorbayı bölüşmekle mutlu olan güzel insanlar. Azıcık da tatlı çekişmelere tanıklık ederdi bu güzel saf ve temiz insanlar…
-Xoş geldiz, safa getirdiz bacım.
-Xoş buldığ, xerli, bereketli olsın. Sağlıkla yemağ nasip ola komşî.
-Kimleri çağırdın?
-Herkesi çağırdım, tê arxa mehleye qeder xeber saldım. Gelene giderem ben de
-Sen böyüksen yuxarî başa geç, xamurî da sen dağıt. Êlin tezdir xamur da tez biter.
-Cemêt dê gelmeğa başladî.
-Nasılsan Fatma Xanım, çoluğ çocığ nasıldır qurban?
-Êyî dêyağ êyî olağ, êyîlıx yoxtır. Qızım düşük yaptî, nerdese ölîdi.
-Vî Allah mehfaza, uşağlarî yetim qalırdî.
-Hêç söleme Allah yüzümüze baxtî, hêpi o cêzu qaynanasının yüzünden, “Günaxım boynan ola ki sen uşağ doğmamağ için bî şê yapasan.” sölemiş. Mehsumum da qorxîdan bî şê yapmî, hama süd xeramlî û üst üste doğî. Bu sefer de hemile kalınca arxadaşî zornan ona soğan qaboğunî qaynatmîş, aç karnına içirmiş. Deme deşilmiş, uşağ muşağ da gêtmiş ama qızım da nerdese ölîdî.
-Bibi süt heram etmağ nedir?
-Nedir, bêzî emzikli ana süt verdıxça ay başî olmaz, hemile kalmaz. Süt korî sölerığ buna. Kucağındakinî sütten kesmeden öbürüne hemile kalınca bilmez. O uşağ da süt emdıxça xestelenîr, erir, biter. Hetta karnındaki teprenene qeder. İşte buna süt heramladî sölerığ.
-Hele bî eşpeh at.
-Maşallah elin ne tezdir gelin. İp gibim de kesisen. Siz Mardınlîsız degil? Mardınlîlar çox güzel keserler.
-Dê hade ha, êlizî tez tutın, bu quşxananın bitmesine dört günd var. Êyşa da oxındî. Geceler çox uzun degil.
-Bibî hele bize bî hekat anlat, senin hekatların çox güzeldir.
-Hele durun ha ne hekatîdır, biz hekatlıx olmîşıx ha. Durun size bî mesele anlatam. Qayanam İkram Xanım anladîdî. Bizim Êde isminde Ermeni asıllî bî kiracmız vardî. Esas ismî Meryem’di ama bütün mehlelî ona Êde sölîdî. Mala min ê qefle zamanî babasınî, anasınî götürdıxlari zaman Êde’yî qomşîlarına bıraxmîşlar, bî daha da geri dönememişler. O qomşîlar isminî Êde bıraxmışlar ki kimse Xıristiyan olduğunî bilmesin. Qomşîların yanında qalmîş, böyük olmîş, hêç evlenmemiştî. Ölene qeder de orda qaldî. Üç bacî gibim geçinip gidîdîler. Hêqim-î Loqman da êle değildi. Kimin bî yeri incinedi, göbeğî düşedî, bî yeri yanadî ma ne sölîyem her bî xestelığa bî ilacî vardî.
-Nerden öğrenmiştî deyîsen bu ilaçlarî?
-Ne bilêm ben, zahar böyüklerinden görmîşti. Nerden öğrenecağ, mektep mi vardı o zaman. Hem olsaydî da nerden gîdêcaxtî! Fıqara canınî zor qurtarmîş zalımların elinden.
-Peki, dönmiştî bizim dine?
-Vala qusura baxma ama biz onî hêç de meraq edip sormamîştıx. İstîsen senin için yarın gîdem soram ama mezarının yerinî bilmîyem. Qız Allah’ın seversen insan olamadıxtan sora Müslüman olmîş, Xırîstiyan olmîş ya da Êzidî olmîş neye yarar. Bax şimdi sahan bî şê daha anlatam sen o zaman da sor bahan dönmîş ya da dönmemiş…
-Vî kele ma insan êdemî kî sahan bî şê sora. Vaz geçtim, tamam heyatî ömrümde bî daha sahan bî şe sormîyacağam.
-“Yaralî kuşa daş atılmaz.” bu sözü kulağan küpe êt. Yedi düşün bî êşin!
-Ağzımın payınî aldım, dê hade anlat çox meraq êttıx.
-Bî günî qomşîların tavoxlarî zehirli buğda yêyî. Tam qırx tene tavox zehirlenî. Hewar imdat Êde’ye gêliler. Êde bu tavoxların hepsinin qursağınî kesi, yedıxlarînî çıxarî, igne iplikle tikî. Tavoxların hepsinî kurtarî. De hade siz de bî karıncayî kurtarın da görem sizî.
-Xıristîyanların hepsî êledir ma. Benim de dayîmın oğlî Nebi, bî günî damda loğdan oynarken demax ki gücü yetmî damdan loğla barabar hewşe düşti. Yedi sekiz yaşlarındaydî. Biz de camdan yağmurın yağışınî tamaşa edîdıx. Bî baxtık ki Nebi yerde. Hediye yengem başına dizine vurdî, ağladî. Nebi anında şiştî loğ gibi oldî. Qomşîlar geldi, baxtî, her yerinin kırıldığınî sölediler. Dayımın diğer oğli Nevzat çapa çapa dayımın İspayî Başı’ndaki tükenine gêtti, xeber verdi. Dayım çıqıxçî Şımon bacıyî aldî geldi. Şımon bacî Nebi’nin bacaxlarının xırm-u xeşeq olduğunî söledî. Önce eliden qırıxlarî düzelttî, soradan da yeşil sabunî rendeledî, yumurtanın sarısîdan mêcun gibim êttî. Yıxanmamîş japon bezine sürdî, yaxî yaptî her iki bacağınî da baştan aşağî sardî. Bî kaç sefer de geldi baxtî. Nebi altî ay sora sapa sağlam oldığî zaman kimse inanmadî.
-He he ben de Şımon bacıyî bilîyem, çoğî zaman toxtorlar bile Şımon bacîya qırıx-çıqıx gönderîmişler.
-Vala ondan olmîya ha bu memlekette çoğî insan şelû şext olı, kalır.
-Qız siz orda neye êle gülîsız?
-Senin sözleren gülîyıx bibî. Çox xoşsan, bu sözlerin gerek ki yazağın, heyat dersi verîsen Vallah. Heyatî güzelleştirmenin bütün sırlarî saxlîdır ha bu senin gün yüzî görmemiş sözlerinde.
-Dê hade ordan çıllaqalar, çıllaqalıx yapmağa yoxsa şêre kesmeğa geldiz. Qız qısmî birez ağır başlî olır, böyüklerinin ögünde gülse bilem sesinî kimse işitmez. O qurî bamyê Sebo’nın şişko patata qızî gibi olmayın dêyîyem ben size. Biri bahan torunın çıllakalıx yaptî dese onın saçınî pırçîginî koparıram Vallah.
-Têw sen êle söle o şişko patatayî êle zengin bî eve vermişler ki dêyîler daha nişanda qızî altuna batırmîşlar çıxarmîşlar. Bilîsen kimdir? Bizim kiracînın öge oğlîdır, böyük qumanın oğlîdır. Istanbol’da çalışî. Qız oraya gelın gidêcağ.
-Vî vî Êxmo çırto ispirtodur onun adî. Ben de dedim hele kimdir. Qaz qazîdan, baz bazîdan, qor tavox, kor xorozîdan. Birbirlerinî bulmîşlar. Xerlî ola.
-Kele bacım bu qızan hêç mi öğretmemîşsen, bu nedir her bî tene atî ki deyîsen belki elma qurdîdır. Birez ince kes lê! Onun ögündekilerini topla yarın êvleye sade şêre pilavî yap, gelağın, yêyağın.
-Başım üstüne, he Vallah êyi olır. Yarınki êvle yêmegim de belli oldî. Yarpuz da yeni çıxmîş, güzel bî yarpuz salatasi da yaparam barabar yerıx.
-Qax qax, tez bîrezim daha xamur yoğır. Bî qırtik daha yumuşağ tut xamurın.
-Xaltîya Sîtê pineklî.
-Ê ma sen bilîsen Xaltîya Sîtê sebehin korında qaxî. Siz qaxana qeder o hewşî, küçe qapısınî yıxî, xamurî fırına götürî hele siz xanımlar uyxîdan qaxîsız.
-Ev sêbî daldın, unuttun dê qax uyxumızî kaçır, ağzımızî tadlandır, sulandır va.
-Qızlar gül şurubî yapmîşam. Leymunata da var ikisinden de doldırın getirin. Gelin sen de şekerli fındıx getir. Qusuruma baxmayın, daldım gêttim.
-Allah qızımî rexet êde, hele bahan bî tas su vêresen, ben bardaxta içmîyem. Gerek tas ola.
-Buyır têze.
-Su gibim êziz olasan, gêttığın yerde buyıran sen olasan.
-Kele o gece tam yatîdığ, qüçede bî welvele koptî ki Mêzallah. Meraq ettim kulağımî verdim, vermez oladım. Dört kişî birini köşeye sıxıştırmıştî. O yaxardıxça onar hem zımzıxlîdîlar hem de herifin ne anasî ne bacısî ne de qarısınî bıraxıdîlar. Êle yazuğım geldi, êle.
-Mesele nedî, anlamadın ma?
-Anladım, anladım herifi borçlîlarî yaxalamîştî. Hem cebinde ne var ne yox gêtti hem yedi bayram anasî gêtti hem de öz özüne tox toyunca köteğînî yêdi. Böyükler ne sölemişse doğrî sölemişler “Borca şarab içen iki kerem şerxoş olırmîş.” Bu adam üç kerem şerxoş oldî gêtti.
-Vallah sen bu işi hem êyi bîlisen hem de elin xefiftit. Şêgrelerin blunmazîsan bibî, hangî şêgrede xamur dağıtsan, o xamur bilmîsen nasıl bitî.
-Benim bacımın hem dili hem de dilçegi vardır. *Becerene bal xelvasî, becermiyene baş ağrısîdir bu işler ana qurban.
Bİrsen İnal
*Özümsen Diyarbekir / Lis Yanınevi
YORUMLAR
Köylerde, uzun güz gecelerin yaklaşık bir ay süren bulgur için şehriye kesmelere ben çocukken tanık olmuştum.
Hocam, harika bir Diyarbakır lehçesini okumuş olmanın sevincini yaşıyorum. Bu lehçeyi bir türlü öğrenemedim ve sanırım asimle olmuş biri olarak kendi öz dilimi bile unutmuşum. Fakat yazınızdaki o canlı anlatım beni o gecelere götürdü ve anımsattı çocukluğumu.
Hocam, yüreğinize sağlık ve daim olsun paylaşımlarınız
Teşekkürler ve en içten saygılarımla