YA TUTARSA
‘’ İşte geliyor. Evet…! Evet.. ! Evet…! Kesinlikle bu güzel şey benim sevgilim. Bu güzellikte bir kızın sevgilisi olabildiğin için çok şanslı bir adamsın oğlum. Şimdi bu sarışın afet o uzun bacakları ve kısa şortuyla gelip benim yanıma oturacak ve mis gibi kokan saçlarıyla bana doğru eğilip o bal dudaklarıyla beni öpecek. Bunun adı cennet değilse nedir? ‘’
Hakan daha iki gün önce öyle ortamları hiç sevmediği halde sırf hatır için katıldığı bir doğum günü partisinde tanışıp güzelliğinden çok etkilendiği Alev ile yıldırım hızıyla sevgili oluvermişti. Bu onların ilk buluşmaları idi ve Hakan fiziksel olarak tamamen çekim alanına girdiği bu kızı bütün gece düşünmekten kendini alamamıştı. Uykusuz gecenin ardından beş fincan kahve içip duş aldıktan sonra kendini toparlayıp randevu saatinden bir saat önce kafeye gelmişti. Her fırsatta yaptığı gibi kendisini yanında getirdiği kitaba kaptırıp en azından birazcık rahatlamıştı. Tam heyecanı yatışmak üzereyken sevgilisi Alev yarım saat gecikmeyle ona doğru geliyordu.
‘’ Şu kızın gülümsemesi ile yeryüzündeki bütün felsefe kuramları yerle bir oluyor ve ben hem nesnel hem de simgesel olarak inandığımı bilmekten ve bildiğime inanmaktan vazgeçmek noktasına geliyorum. Var oluşun özünde kesinlikle hormonsal bir dengesizlik olmalı. Ya da ben şu anda beynimi devre dışı bırakıp simgesel olarak görebildiğim bu hatunu ilahlaştırıyorum. Aristo ve Eflatun bu bacakları görseydi panteist yaklaşımlarının kantı olarak o bacakları gösterirlerdi.’’
Hakan karmakarışık olup dağılmışken kulağına çalınan ses ile kendini’’ Küçük Prens’in ‘’ gezegeninde buldu. Çiçeğini bulmuştu ve artık koyununu serbest bırakabilirdi.
- Selam canım. Çok bekletmedim umarım?
- Ha ! Şey … Yok hayır. Yani biraz bekledim ama kitap okuduğum için sıkılmadım merak etme.
Bu arada Alev tamda Hakan’ın hayal ettiği gibi ona doğru eğilip yanağından öptükten sonra tam karşısına oturmuştu bile. Hakan burnuna gelen parfümün etkisi ile beynini mühürlemiş artık sadece el yordamıyla çalışan basit bir mekanizmaya dönüşmüştü adeta.
- Ah! Tamam canım o zaman çok sevindim. Ayy biliyor musun gelene kadar çok sıcakladım. Aslında arabamı yakın bir yere park edebilseydim bu kadar yürümek zorunda kalmazdım. Soğuk bir şeyler içelim mi tatlım.
- Niye uzağa park ettin ki bu kafenin kendi otoparkı vardı.
- A! Cidden mi? Ay bak görüyor musun o kadar boşuna uğraştım ben ama. Vale falanda vardır burada. Canım ben bu taraflara pek gelmiyorum ki bileyim. Bu semtteki bir kafeden beklenmeyecek bir performans. Sen buluşma yeri olarak burayı seçince salaş ortam fantezisi falan diye düşündüm.
Kızın ne anlattığıyla değil de dudak hareketleriyle ilgilenen Hakan henüz neyle karşı karşıya olduğunun farkına varamamıştı. Alev konuşurken önce yüzünü sonra boynunu inceledi. Geniş dekolteli pembe bluzun kıvrımları arasından bir görünüp bir kaybolan göğüs hatlarına geldiğinde yutkunup başını diğer tarafa çevirmeyi seçti. Şu anda Hakan’ın karşısında duran kadın onun için kesinlikle Afrodit’ten başkası değildi. Ayrıca kendisi de Hephaistos ‘dan çok daha fazla yüzüne bakılır aslan gibi bir adamken bu kızı kesinlikle hak ediyordu. ‘’Topal değilim bir kere oğlum. ‘’dedi içinden.
- Hakan canım hadi şu garsonu çağırsana. Acilen serinlemem gerek. Ama beni böyle ihmal edersen kalbim kırılır ki benim.
- Hemen çağırıyorum. Özür dilerim ya dalmışım.
- Nereye daldın acaba cicim?
- Daldım mı dedim ben? Yok şey oldu. Neyse …Garson!
Seslenişini el hareketi ile de destekleyerek garsona kendini gösterebilmiş ve duyurabilmişti sonunda Hakan. Garson masaya geldiğinde Hakan güzel sevgilisine dönüp;
- Ne içersin Alev..ciğim?
Alev Hakan’a tatlı bir gülümseme hediye ederek garsona döndü.
- Canım ben bir light latte istiyorum. Yağsız kremadan yapılsın, çırpılmış olan kreması alınsın, yağsız sütten eklensin, tatlandırıcılı şurup koyulsun ve lütfen soya ile tatlandırılsın. Ha unutuyordum ay lütfen sadece çikolatalı şurup ekleyin. Orijinaldir umarım. Mümkünse buz parçaları çok büyük olmasın ve karton pipetle servis edilsin.
Hem garson hem de Hakan donmuş gibi Alev’in yüzünde asılı kaldılar. Hakan önce yutkundu. Sonra yavaş yavaş buzu çözülüyormuş gibi başını güçlükle garsona döndürerek konuşmaya başladı.
- Umarım siparişi almakta bir sorun olmamıştır kardeşim. Ben sadece demli bir çay istiyorum mümkünse.
- O kolay abi de abla en son ne içiyor onu şey edemedim ben? Karar veremediyse ben birazdan geleyim.
‘’Abla dedi bana ya’’ deyip isterik bir kahkaha atan Alev Hakan’ın zarif ikna çabalarıyla kalkmak üzereyken yeniden yerine oturdu. Hakan’ın son ricasını da kırmayıp sade sodaya razı olduktan sonra masaya bir süre sessizlik hâkim oldu.
Alev bu sessizlik süresince Hakan’ı inceledi. Kıvırcık saçlarından alnına düşen perçem onu çok sevimli göstermişti. Kısa kesilmiş saçları kulak hizasında bitiyordu. Mavi ve yeşil kaynaşıp billur gibi akıyordu gözlerinden genç adamın. O gözlerin rengi öyle gizli bir hazine gibi gözlüklerin arkasına saklanınca daha bir gizemli ve görülesi bir hal almışlardı. Yuvarlak yüzüne çok yakışmış olan gözlükleri, hafif dolgun yanakları, pembesi bol dolgun dudaklarıyla oldukça çekici bir adamdı Hakan Alev için. Kısa ve dolgun parmakları şımarık çocukların ellerini hatırlatmıştı ona. Hani sürekli bir şeylerle kirlenen, yaramazlık yapmadan duramayan afacan çocuk elleri gibi. ‘’Giydiği mavi gömlek bu adama çok yakışmış. Adeta gözlerinin yansıması gibi’’ dedi içinden kız. O gömleğin göğsünün başladığı yere kadar açık bırakılmış düğmelerin arasından çıkan birkaç kıvırcık tüy gözüne takılmıştı Alev’in. Zaaflarıyla yüzleşmenin hiç sırası olmadığını düşünüp pembeleşen yanaklarını göstermek istemeyerek başını önüne eğdi Alev.
- Bir şeye mi canın sıkıldı Alev
- Yoo . Sen konuşmayınca bende bir an sustum. Aa elindeki kitaba bakabilir miyim?
- Tabi ki . Okumayı seviyorsundur mutlaka sende. Bakalım okuma zevklerimiz uyacak mı?
Alev Hakan’ın uzattığı kitabı eline aldı. Bir süre önsüzüne baktı, arkasını çevirip birkaç saniye de oraya bakıp kitabı Hakan’a uzattı.
- Stefan Zweig’de kim Allah aşkına. Hiç duymadım ben bu yazarı. Ne yazıyor kitapta anlatsana. Ha şey mi yoksa? Dur sakın söyleme… İsmi satranç olduğuna göre çok basit aslında. Satranç oynamanın sırlarını, kolay öğrenme yollarını falan öğreten bir kitap bence.
- Stefan Zweig kim mi diyorsun? Yani hiç duymadın bu yazarı? Ha…! Şey..! Neyse olabilir tabi demek sana hitap etmiyor bu tür yazarlar. Aslında satranç hakkında bilgi veren bir kitap değil. Sürükleyici bir öykü barındırıyor içinde. Üstün yetenekli bir çocuğun dünyaca ünlü bir satranç ustasına dönüşmesinden sonra yaptığı gemi seyahati sırasındaki olaylar örgüsünü anlatan sürükleyici bir hikâye. Aslında gördüğün gibi kalın bir kitap değil ama öyle çok şey anlatılmış ki bir çırpıda inanamazsın. En sade haliyle satranç üzerinden felsefeye değinilmiş, dönemin Alman zulmünün yarattığı yıkımdan bahsedilmiş. Satranç üzerinden hayatı gözler önüne sermiş. Hem aslında dili sade ve akıcı. ’Doğu Anlatım Biçimi’’ tarzında bize çok yakın bir anlatımı var. Sıkılmadan okuyabilirsin bence. Tavsiye ederim. Ben aslında bu kitabı seni beklerken bitirdim. İstersen sana ödünç verebilirim. Kitapla ilgili son notum şu olabilir ki; bu yazarın son öykü kitabıdır. Daha sonra karısı ile birlikte intihar etmişler ne yazık ki.
- Ben seni dinlerken bile yoruldum bu kitaptan. Ne o öyle felsefe falan. Sıkılırım ben öyle şeylerden. Canım ne tatlısın sen öyle .Birde heyecanla anlatıyorsun sözlüye kalkmış çocuklar gibi.
- Sözlüye kalkmış çocuk…! Tanımlama biraz garip gelse de sen söyledin diye samimi buluyorum. Sen ne tarz kitaplar seviyorsun peki? Yani en azından sevdiğin bir kitap varsa ondan bahsedelim.
- Bak canım ben en çok Kahraman Tazeoğlu’nu seviyorum. Özellikle şiirlerine bayılıyorum. Aşk onun sözleriyle yeniden doğuyor resmen biliyor musun? Benim eski bir arkadaşım vardı. İlk kez onun elinde görmüştüm bu kitabı ve bana uzatıp ‘’ Al bu tam senlik. Ama mümkünse benden uzak tut. Bir daha görmeyeceğim şekilde oku ve imha et’’ demişti. Böyle anarşist halleri olan, Tolstoy falan okuyan bilmiş bir çocuktu. Aslında severdim ama gitti şimdi buralardan. Kulakların çınlasın Chao… Ben ona kısaca hep böyle derdim de. Neyse işte nedenini bilmiyorum ama o Kahraman ‘çığıma çok kızmıştı ve sayesinde ilk kez böyle tanıştım ben bu yazarla. Şimdi tek geçiyorum.
Hakan bir rüyadan uyanır gibi sersemlemişti. Karşısındaki güzellik mumdan bir heykel gibi ismine yakışır bir şekilde alevlerle yanıyor ve damla damla eriyor gibiydi. ‘’Bir gün mutluluğun dış nedenlere bağlı değil de bizim onu görüşümüze bağlı’’ dedi Tolstoy. Hakan kendi iç sesiyle konuşmayı sürdürdü.’’ Şimdi bu kız benim ballı kurabiyem olsa ve bir süre düşünmeye ara versem çok mu zorlanırım acaba? ‘’ dedi.
Hakan kusursuz bir güzelliğin aslında kusursuz olmadığını fark ettiğinden beri en sevdiği çorabında açılmış delikten çıkmış olan ayak parmağına bakar gibi bakıyordu kıza. Çoraba mı üzülsün, zavallı parmağının derisinin incelmesine mi üzülsün karar verememek gibi bir ruh halinde idi. ‘’ Sahtekâr doğa madem bu kadar güzel şeyler yaratıyorsun. Neden eksiğini beynine saklıyorsun’’ dedi. ‘’ Ben sanırım talihsiz değil acı çekmeye alışmış olanlardanım. Zamanın iri tanelerini sindirmeye çalışırken heybeme doldurduklarımın lezzetini paylaşabileceğim dişi yarımı asla bulamayacağım’’ diye çaresizce düşünceleriyle konuşmaya devam etti.
- ‘’Hakikaten yalnız varlık, insanlar tarafından terk edilmiş olan değil insanlar arasında acı çekendir’’.
- Ne? Ne dedin Hakan’cığım anlayamadım.
- ‘’Hakikaten yalnız varlık, insanlar tarafından terk edilmiş olan değil insanlar arasında acı çekendir’’ dedim. Ama bu sözü ben söylemedim. Sesli düşündüğüme göre umutsuzca sormak zorundayım. ‘’Çürümenin Kitabı’’ hakkında bir fikrin var mı Alev?
Hakan bu soruyu sorduktan sonra hesabı ödeyip bulunduğu yerden uzaklaşmak için planlar yapmaya başlamıştı bile. Karşısındaki güzeller güzeli kız artık ona hiç ama hiç çekici gelmiyordu. Entelektüel bir adam için estetik kaygısı bu kadar yüksek, bilmesi gerekenden çok çok azına sahip bir kadın ile vakit geçirebilmesi elbette ki pek mümkün görünmüyordu. Hakan sorunun cevabını duymak istediğinden bile emin değildi. Daha fazla canının sıkılmasını istemiyordu ve oradan acilen uzaklaşmak ve bu işi karşısındaki kişiyi kırmadan yapmak için bir çare düşünüyordu. Yüzü tamamen asılmıştı ve o ilk andaki pozitif enerjisi kesinlikle yerini tersine bırakmıştı.
Yanı başında duran ‘’ Sylvia Plath- Sırça Fanus’’ kitabına gözü takıldı Hakan’ın. ‘’Çok fazla bilmek ve görmek siz kadınların narin ruhuna ağır geliyor olabilir mi? Ona öğretmeye kalkarsam buna senin gibi dayanamaz mı?’’ diye geçirdi içinden.
Devam edecek...
Deniz...
YORUMLAR
Bugün ikici bölümü gördüm. Ama önce bir okunmalı deyip geldim.
Kadın aptal sarışını mı oynuyor ada mı test mi ediyor görücez.
Kolay gelsin :)
Den(iz)
Sevgilerimle...
Billur T. Phelps
Bak işte gördün.
Vaktim olmuyor uyrayamıyorum dediğimde
Anlarsın artık.
:)
Ben bu Hakan'ı döverim arkadaş.
Ona Orhan Seyfi Orhon'un '' Kurt Masalı '' Şiirinin şu son dizelerini okumak lazım.
”bulmuştun bir âlâ koyun,
ye de, uzan yüzükoyun
nene lâzım senin oyun?
köçek miydin behey sersem?
bana lâyıktır gebersem…”
kurt, zavallı, bütün gece
inleyip durdu delice..
gün doğarken işi bitti,
açlığından ölüp gitti…
Orhan Seyfi Orhon
Selam ve sevgiler.
Den(iz)
Sizin her yorumunuz başka güzel oluyor .Gülümsettiniz :))))
Sevgilerimle...
Bazı yerleri okura bırakma tasvir et. Anlam karmaşası çıkmasın. Mesela " Yanı başında duran Sylvia Plath- Sırça Fanus’’ kitabına gözü takıldı Hakan’ın. " Nerede bu kitap, masanın üzerinde mi, kafede bir kitaplık mı var, biri kasiyerin masasına mı bırakmış. Ayrıca zavallı kızcağızı yerin dibine geçirdin. Kurduğu cümleler aşırı aptal olduğunu gösteriyor. Bak aşırı diyorum. Adam için bir karar veremedim, kadın düşkünü sıradan bir erkek mi, çok okuyan bir entelektüel mi? İkisinin ortası bir şey mi? Bence kadını o kadar hasretle bekleyen adam bu karar vermek için bu kadar erken davranmazdı. En azından bir iki gün takılırdı kızla.
"Sylvia Plath- Sırça Fanus’’ kitap ve yazar isimlerinin öykülerde böyle geçmesi konusunda pek emin değilim. kopyala yapıştır duruyor, yani uyumsuz ve soğuk. Sylvia Plath'ın Sırça Fanus'u’’ Tercih senin tabi.
İçimden hep ister misin kız bununla geçiyor olsun düşüncesi geçti. Sonra baktım daha final gelmemiş.
Karakterlerdeki aşırılıklar törpülenince ortaya dadından yenmez bir çalışma çıkacak eminim. Günün tek kelime okunamayacak saatinde yazını ilgiyle okudum.
Devamı gelsin bakalım.
Çok sevgilerimle Deniz.
Den(iz)
Eleştirilerini dikkate alacağım
Sevgilerimle
Ben bile sıkıldım Alev'den ilk üç dakikada. Bir kez anlıyoruz ki güzellik bir bütündür. Salt görüntü demek değildir, bilgi, görgü, ahlak, kültür ve güzel bir karakterle taçlanmayınca hiç bir önemi yoktur.
Çok sürükleyici bir öykü bakalım olaylar nasıl gelişecek.
Çok bekletme sevgili Deniz.
Den(iz)
Sevgilerimle...
Den(iz)
Beğenmene sevindim.Teşekkür ederim.
Sevgilerimle...