- 594 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
*YAL-NIŞ* (Cuma yazıları)
Uzak bir ülkenin (uzaklık da kalmadı ya küçülen dünyamızda) sokaklarında, salaş kafelerinde turistler vardı. Hipi dediğimiz çiçek çocukları. Kirli ve bakımsız halleriyle, umursamazlıklarıyla, popüler kültürümüzün küçümsediği, dışladığı genç insanlar. Uyuşturucu içiyorlar , gerektiğinde 8-10 kişi bir arada, bizim eski hanları anımsatan koğuşlarda, dişili erkekli kalıyorlardı, o uzak ülkede.
Duman altı oluyordu, keyifleniyordu, bir kahve molası vermek için o mekanlara takılan başkaları da.
Kitaplar da vardı mutlaka sırt çantalarında. İşe yarar şeyler okuyorlardı. Gidecekleri yerleri adeta ezberliyorlardı daha yola çıkmadan. O kadar ki, tuvaletler ve fiyatlarını bile biliyorlardı o aldırmaz, vurdumduymaz, geniş mezhep dediğimiz pis gençler. Ayrı cinsler beraber kalsalar da aralarında sorunlar ve uygunsuz cinsel yaklaşmalar pek olmuyordu.
68 lilerin bir versiyonu.
Hani bizde de benzerleri türemişti ya.
Keşifler dünyayı yeniden şekillendirmiş, anayurttan yelkenle-kürekle yola çıkılıp yeni ülkelere varılmış asırlar önce. Hani bizler Viyana surlarını zorlarken. Başka insanlar başka cesaret örnekleri sergiliyordu.
Evinde oturmuş, iftarını yapmış, çoluk çocuk, sevgiyle kaynaşmış, sımsıcacıkken yuva, düşman saldırır ya eve, erkekleri öldürür, dişileri kullanır da öldürür, ne varsa yağma eder. Savaş işte.
İşte saldırı böyle bir şey. Yaşamak gerek. En azından canlandırabilmek-algılayacak kapasitede insan olmak gerek. (Tahayyül edebilmek).
Savaşa karar verenlerin, sebebolanların anlayamayacakları şeyler yani.
İşte o keşfedilen ülkelerde, sömürgeleştirilen, kolonileştirilen ülkelerde:
Birileri erkekleri öldürür, dişilerle evlenir, melez nesiller ortaya çıkar.
Birileri yerlilerle karışmaz. Evlenmek için ana ülkesinden eş getirtir. Asalet sevdası işte.
Ve birileri, yer küreyi karış karış adımlar, inceler. Yazar-çizer. İnsanlığın hizmetine satar (sunma değil). Kimsenin kimseye bağışta bulunacak gücü yoktur aslında. Bütün devinimler, kendi varlığın içindir.
Uluslar arası dil çok işe yarıyor. İyi düşünülmüş. Dünyanın bütün birimleri birbiriyle bağlantı kurabiliyor. Dünya çekip-çevrilebiliyor.
Ama nasıl?
Dengesiz. Olabilir.
Bundan sana ne. Dengelemek için ne yaptın? Yılkı atı gibi, değirmenci eşeği gibi ömür tüketenler, dünya dengelerini oluşturmada nasıl söz sahibi olabilir.
Dillerini uluslararası yapabilmek için çok çalıştı birileri. Çok. Hala dillerini geliştiriyorlar.
Dil çok önemli. Toplumu- ulusu oluşturan ana öğe bence.
Dil, geçmişi gösterir, karakteri gösterir, gücü gösterir. Geçmişle bağların kopmamasını sağlar. Geçmişle bağlar kopmuşsa vay haline insanların.
Dil aşama yapar. Değişikliğe uğrar. Ama kök aynı kalır.
Dil üzerinde çalışmak, geliştirmeye emek harcamak, toplumu kazanmanın- geleceğini kurmanın en kestirme yolu bence.
Dil arılaştırılırsa kolaylaşır. Kendinden olmayanı, bedenindeki toksin gibi dışa atar. Benlik kazanır. Yabancıların öğrenmesi de kolaylaşır.
Sakın ola kimse Mustafa Kemal Atatürk ü hafife almasın. Hataya düşer. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundaki büyük lider. Eksiği- fazlası olabilir. Putlaştırılması da gerekmez.
Birikimini yaşadığı dönemden ve ortamdan aldığı kesin ve de olağan.
Onun, Türk Dil Kurumu düşüncesi çok değerli. Keşke devam edebilseydi kuruluş gaye ve gayretiyle TDK.
Yan
Yal
Sözlüklerden bakmalı, incelemeli, gerçi sözlüklerimiz de hatalarla dolu.
Yan; orta olmayan demek , ortanın bir tarafındaki kısım gibi bir şey. Taraf anlamı da taşıyor. Yandaşta olduğu gibi. Türkçe olmalı.
*lış* eki kim bilir nerden geliyor.
Belki oğuzlarda bolca kullanılan *g*lerden biri de *yan*ın sonundaydı. * yang*ış. Belki *yang* bir eylemdi de *ış* ekiyle, isim türetilmişti. Zamanla da *g* nin okunuşu *l*ye dönmüştür.
*Yal* da öyle.
*Yalın* belli . Tek, sade,çıplak v.s.
Kişi dilini bilse, diline güvense, az bir akıl yürütmeyle YANLIZ değil de YALNIZ, hadi beceremedi, *yalınız* der.
Kişi dilini bilse, diline güvense, az bir akıl yürütmeyle YALNIŞ değil de YANLIŞ demez mi.
YANLIŞ : zahmetsiz rahmet beklemek.
YALNIZ: olunmaz. Yalnız olunmaz. Denemesi bedava. Dene. Bak . Yaşanmıyor işte.
Biz nerede YANLIŞ yapıyoruz ?
Rotayı yanlış çizenler, her ne kadar çırpınsalar da, hedefe varamıyorlar. Yalnız ve geri kalmışlıklarının suçunu kendilerine galebe çalanlara yüklüyorlar.
Bir de serde miskinlik-uyuşukluk-tembellik varsa, itler gibi bir parça ekmeğe tav olup, gelene geçene havlayarak ömür geçirilir.
Gerçeği bulmaya, kabullenmeye, kararmış ufuklar yeterli olamıyor.
BİZ AKLIMIZI KULLANMAYA GEREK DUYMADIK.
YÜREK-BİLEK YETMEDİ.
AKIL GEREKTİ.
Düşün (felsefe)
Yorum
İrdeleme.
Sorgulama GEREKTİ.
Saygılar
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.