- 1440 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
DOSTUMA
"Her şeyin yenisi dostun eskisi makbuldür." demiş atalarımız. Her selamlaştığınla arkadaş olabilirsin ama dost olmak için yıllanmak gerek. Dinlendikçe demlenir, demlendikçe lezzetlenir dostluk...
Çınar ağacı gibi dostun kalbine kök salmalı. Yıllara meydan okumalı. Yıkılmamalı fırtınalara. Dallarıyla incitmeden sarmalı. Dost da korumalı çınarını. Sevgiyle sarmalı, sabırla taşımalı kalbinde...
Şimdikiler, "seni dünyalar kadar çok seviyorum" diyor. Hâlbuki dünya dedikleri beş para etmiyor. Eskiler "ahretliğim" derlerdi dosta. Ebedi sevgilerinin sembolüydü bu kelime. Bazen uzun uzadıya cümleler kurmaya da gerek yoktu aslında. Kısacık bir kelimeden upuzun mânâlar zinciri zuhur ederdi. "Dost" dersin mesela; aklına yoldaş gelir, sırdaş gelir, gönüldaş gelir...
Yarayı sen alırsın, acısını o çeker. Hüzün sende birikir, gözyaşları onun gözlerinden dökülür. Herkes misafirdir, o ev sahibi. Herkes gider, o kalır. Herkes dağıtır, o toparlar. Herkes vurur, o savunur. Onun adı "DOST"tur...
"Kişi dostunun dini üzeredir. Öyleyse her biriniz, kimle dostluk kuracağına dikkat etsin." buyuruyordu Efendimiz. Yani dost, kişinin aynasıdır. Aynada gördüğünüz suret başkasının olsa da ahlâk, sizin yansımanızdır. Öyle diyordu büyüklerimiz. "Kır atın yanında kalan ya huyundan ya suyundan" alır. Kişi dostunun ahlakıyla ahlaklanır. Acı gerçekler, dostun dilinden dökülünce ballanır. Naif bir ses tonu, özenle seçilmiş kelimelerle uyarır. Dost, acı söylemez. Doğruyu, incitmeden söyler. Dost bile acı söylerse tatlı sözü kim söyler?
Hz. Ali; "garip insan, hiç dostu olmayandır" buyuruyor. Ne garip değil mi biz dosta güvendik, dost bizi güvenimizden vurdu. Garip kaldık ya Ali, garipti insanoğlu...
"Bende biraz sen var" adlı kitabımdan kısa bir yazı...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.