- 678 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Türkü Baba: Neşet Ertaş
M.NİHAT MALKOÇ
Türk müziği tarihten bugüne kadar pek çok büyük isim yetiştirmiştir. Bu dev isimlerin başında gelenlerden birisi de halk müziğimizin yaşayan efsanelerinden olan Neşet Ertaş’tır.
Özellikle günümüz halk müziğini Neşet Ertaş’tan ayrı düşünemezsiniz. Çünkü O, halk türkülerinin babasıdır. Türkü Baba’dır O… Türküler onunla çağlamış ve yüreklere ulaşmıştır. Bilindiği gibi babası da çok meşhur bir halk sanatçısı olan Muharrem Ertaş’tı. O, Orta Anadolu Abdal müziği geleneğinin gelmiş geçmiş en büyük ustalarından birisidir. 1943 yılında Çiçekdağı’na bağlı eski adıyla Abdallar yeni adıyla Gırtıllar köyünde dünyaya gelen Neşet Ertaş, ölünceye dek sesinden ve yorum gücünden hiçbir şey kaybetmemişti. Bu büyük halk sanatçısının beste ve güfteleri dilden dile dolaşmaktadır. Aşağıdaki türkü sözleri hangimizin gönül telini titretmez ki?...
“Sinemde gizli yaramı kimse bilmiyor,
Hiçbir tabip şu yarama merhem olmuyor.
Boynu bükük bir garibim yüzüm gülmüyor,
Gönlüm hep seni arıyor neredesin sen?”
Yedi kardeşi olan Neşet Ertaş, ailenin ikinci çocuğudur ve kardeşlerinden müzikle ilgilenen yoktur. Beş-altı yaşlarında bağlama ve keman çalmaya bağlayan Neşet Ertaş, babası Muharrem Ertaş ile birlikte gittikleri düğünlerde babasına kemanla eşlik ediyordu. Geçimlerini düğünlerde aldıkları paralardan sağlayan Ertaş’lar birlikte sekiz yıl Kırşehir, Nevşehir, Niğde, Kırıkkale, Keskin, Yerköy, Kayseri, Yozgat ve köylerini gezerek bu işi sürdürdüler. Neşet Ertaş bu işlerle uğraşmaktan okula hiç gidememiştir. Neşet Usta, kendisi gibi bir bağlama ve bozlak ustası olan babası için şöyle diyor:
“Babam sazıynan sesiynen tanınmış engin gönül, hoşgörüsüynen sevilen bir sanatçıydı. Geçinmemizi sazıyla temin ederdi. Anamı Keskin’den almış, kendisi Kırşehirli olmasına rağmen uzun yıllar Keskin’de kalmış, Hacı Taşan’ı yetiştirmiş. Kırıkkale ve Yozgat’ın köylerini, İç Anadolu’nun birçok köylerini sazı omzunda gezmiş, her yerde türküler avazlar bırakmış. 5-6 yaşımda babam beni yanına aldı. Gittiği yerlere beni de götürürdü. Birlikte sekiz yıl Yozgat, Kayseri, Niğde, Nevşehir, Kırıkkale, Keskin ve Yerköy’ü köyleriyle beraber gezip düğünlerde çalardık. Geçimimiz de verilen bahşişlerden olurdu.”
Kırşehir bozkırlarında açan bir çiçektir Neşet Ertaş….O bir gönül adamıdır. Orta Anadolu türkülerine ve bozlaklarına gerek sazı, gerekse sesi ile getirdiği yorum ve icra biçimleri sonucunda ün yapmış, mahallî sanatçılarımızdandır.
Orta Anadolu bozkır türkülerinin, bozlaklarının ve yöresel Türkmen müziğinin günümüzdeki son büyük temsilcisidir Neşet Ertaş…..Yorumda kendisine özgü tavrı ve üslûbu vardır. Bir saz ve söz sultanıdır O…. Yaklaşık yarım asra varan bir süreden beri hakiki mânâda gönül telimizi titreten, ruhumuzu ürperten bu harikulâde ses, Anadolu’nun bağrından yankılanan ezilmişliğin ve horlanmışlığın haykırışıydı.
O, bağlamayı adeta konuşturmuştur. Bu manada O, tabir caizse bir ses mühendisidir. Olağanüstü bir gırtlak zenginliği vardır. Sesini kullanmada büyük bir beceri sahibidir. Âşıklık geleneğine katkıları büyüktür. Yerel kültürü şehre taşıması, onun bir antropolog gibi kültürü yaşayıp yaşatması bariz hususiyetleri arasında gösterilebilir. Bu özellikleriyle o çağımızın Karacaoğlan’ıdır. Kendine ait güftelerinde de “Garip” mahlâsını kullanıyordu. Aşağıdaki türkü sözleri onun aynı zamanda iyi bir şair, söz üstadı olduğunu gösteriyor:
“Gönül dağı yağmur yağmur, boran olunca
Akar can özümden sel gizli gizli
Bir tenhada can cananı bulunca
Sinemi yaralar yâr oy yâr oy dil gizli gizli”
Neşet Ertaş, yaşadığı hayat itibariyle maziye bağlı ve geleneğe hâkimdir. Fakat beste yaparken günümüzün gidişatını ve ihtiyaçlarını da dikkate almıştır. Müthiş bir müzik kabiliyeti vardır. Sanki “türkü işte böyle söylenir “ demek için bu dünyaya teşrif etmiştir. Müziğimizin bugünüyle alâkalı görüşü sorulduğunda şu cevabı vermiştir: "Halk müziği ölümsüzdür. Yeter ki yürekten okuyan, yürekten çalan olsun. Şu anda çalan olsun okuyan olsun verimlilik göremiyorum."
Bugün her alanda olduğu gibi müzikte de büyük bir yozlaşma ve yabancılaşma sancısı yaşıyoruz. Modern müzik kisvesiyle ne idüğü belirsiz hilkat garibesi babından eserler çalınıp söyleniyor. Bunlar geleneksel müziğimizi baltalıyor. Yeni nesiller o muhteşem türkülerden yoksun büyüyor. Neşet Ertaş, Hacı Taşan, Çekiç Ali, Bayram Aracı, Muharrem Ertaş, Neriman Tüfekçi ve Muzaffer Sarısözen gibi halk müziğinin gerçek devleri mazinin karanlığına gömülüyor. Bu değerleri yaşatmazsak yozlaşma ve kültürel depremler şiddetlenerek devam edecektir. Bu da millî hususiyetlerimizi alıp götürecektir. Bizi bize bağlayan çimento kabilinden ortak değerlerimiz yok oldukça millet olarak yaşayabilme imkânlarımız azalacak ve parçalanma riski ve endişesi içimizi kemirecektir.