- 504 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Otogar günlükleri 1
Daha yirmi beşinde bile yoktu. Bir taraftan yanaklarına dökülen kömür karası saçlarının üstüne yazmasını çekiştiriyor, bir taraftan da kucağındaki çocuğunu soluk gömleğinin altından emzirmeye çalışırken ürkek gözlerle etrafına bakıyordu.
Sırtını, oturduğu taş zeminin kenarındaki direğe yasladı ve derin bir nefes aldı genç kadın. Gözü bir an, az ötesinde kanat çırpan bir serçeye takıldı. Minik serçe bir fırsatını bulup yere atılan simit parçasını almaya çalışırken, etrafından geçenlerden korkarak defalarca hamle yapmıştı. Her defasında o küçük parçaya dokunup sonra korkuyla havalanıyordu. ’’O da benim gibi.’’ diye düşündü genç kadın. Ah o ekmek parçası neler yaptırıyordu insana.
Yüzündeki hüzün, yorgunluktan bitap düşmüş kapanmak üzere olan simsiyah gözlerinin nemlenmesine neden olan bir bulut gibi çökmüştü göz kapaklarına. Ama toparlanmalıydı. Kim bilir kaç saattir gözüne uyku girmemişti. Yazmasının ucuyla gözlerindeki nemi kuruladı. Kucağındaki çocuk nihayet uyumuştu. Gömleğinin yakasını toparlayıp çocuğa baktı. Yüzünde hafif bir gülümseme belirdi
Belki de yaşama sebebiydi o. Hayatta kalma sebebi. Her ne olursa olsun onun için ayakta kalmalıydı. Tekrar etrafına bakındı. Uğultulu kalabalığın içine göz gezdirdi, sonra gözü yine serçeye takıldı. Sonunda yere konmuş, küçük dokunuşlarla simidi parçalamayı başarmıştı.
Yanı başında duran buruşuk market poşetinin içinden su şişesini alıp bir yudum içti. Uyuyan dünya güzeli bebeğinin başının altından kolunu çekip, avuç içine döktüğü suyu yüzüne sürdü. Yazmasının ucuyla tekrar kuruladıktan sonra, saçlarını toplayıp lastikle sıkıca bağladı. Başını örttü. Yazmanın alt ucunu çene altından geçirip yanağının kenarında sıkıştırdı. Poşeti toparlayıp tekrar koydu yanı başına.
Sırtını dayadığı sütuna iyice yaslandı, gözlerini kapadı. Uyumak değildi amacı, bir süre dinlenmekti. Ne kadar zaman geçtiğini kendi de hatırlamıyordu.
Bir an bir sesle irkildi.
’’Abla minibüs kalkıyor. Neredesin, seni arıyorduk?’’ Ne olduğunu anlamaya çalışır gibi baktı muavinin yüzüne. Kalkmakla kalmak arasında bir gelgit yaşadıktan sonra toparlandı yavaşça. Özenle uyuyan çocuğunu kontrol edip, poşetini aldı. Son bir kez oturduğu yerde bir şey kalmış mı diye baktıktan sonra, ağır adımlarla muavinin gittiği yöne doğru yürüdü... Kim bilir yolculuğu nereydi. Belki baba ocağı, belki uzaklarda olan çocuğunun babası, belki de her şeyden kaçmaya zorlanan bir hayat kavgasıydı gittiği yol... Kim bilir...
SEVDA AYTAN 28/05/2017
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.