- 1444 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
DÜNDEN BUGÜNE BARZANİ
Mesut Barzani’nin referandum kararından istifadeyle Erdoğan düşmanlığı yapmaya kalkışanlar oldu ne yazık ki. “Barzani’ye samimiyet göstererek onu şımartan, azdıran kişi Erdoğan’dır.” iddiaları dolanmaya başladı ortalıklarda.
Sanki Erdoğan Barzani’yi Kuzey Irak’a lider yaptı! Sanki Erdoğan Barzani’ye “Referandum yap, Kürdistan’ı kur.” dedi!
Kaldı ki, tarihe bakacak olursak; II. Abdülhamid, Barzani ailesi ile mücadele etmiştir. 1914 yılında Dede Abdüsselam Musul’da idam edilmiştir. Ancak daha sonra, Türkiye’nin Barzani’lere yardım ettiğini görürüz.
Barzani’nin ağabeyi Şeyh Ahmed Barzani 1931’de Irak yönetimine karşı başarısız bir ayaklanmaya kalkışmış. Türkiye, Irak’tan kaçmak zorunda kalan Barzani ve peşmergelerine kucak açmış.
O zaman Erdoğan mı vardı başımızda?
Baba Barzani, 1946’da İran’daki iç karışıklığı fırsat bildi ve Kürtler Urumiye Gölü’nün güneyindeki Mehabad’da ilk Kürt devletini kurdu. Ancak İran Ruslarla anlaştı ve onların desteğiyle bu devleti ortadan kaldırdı. Molla Mustafa Barzani, 1947’de İran’dan kaçtı. Önce Irak’a, oradan da Sovyetlere geçti. 11 yıl sürgünde kaldı ve 1958’de yeniden Irak’a döndü. Kürdistan siyasetine devam etti.
1958’de Irak’ta devrim oldu. Başa geçen Abdulkerim Kasım, Irak Anayasası ilan etti. Bu anayasanın 3. maddesine göre, “Kürtler ve Araplar bu ata yurtlarında da ortaktırlar.” hükmünün uygulanmadığı gerekçesiyle ve Rusların desteğiyle yeniden ayaklandı Molla Mustafa Barzani. Yıl 1961 Kasım’dı.
Baba Barzani, Saddam ile ateşkes anlaşması imzaladı. Yıl 1966. Bu anlaşma ile Kürtler ilk kez kısmi özerklik kazandı. Kürtlerin ayrı bir etnik ulusal kimlikleri olduğu kabul edildi ve Kürtçe tanındı. Türkiye, müdahale etmek bir yana, Barzani’lere destek oldu.
O zaman Erdoğan mı vardı başımızda?
Anlaşmaya uyulmadığını iddia eden Molla Mustafa Barzani 1974’te yeniden ayaklandı. O dönemde ABD ve İran Barzani’yi destekliyordu.
ABD’nin yanında yer alan Türkiye’nin başında Erdoğan mı vardı?
Mesut Barzani 1975 senesinde Kürdistan Demokratik Partisi’nin başkanlık görevine getirildi. Ondan beş sene evvel de, 1970’te Baas iktidarı ile Kürtler arasında sağlanan anlaşmada, masada babası ile birlikte oturuyordu. Hatırlayın; 1980 de İran - Irak Savaşı vardı. Bu savaş Barzani’nin güçlenmesine yaradı ve 1987’de Kürtlerin ideri seçildi.
1991’deki Körfez Savaşı’ndan sonra, 36. Paralel uygulamasıyla güvenlikli bölge oluşturarak Saddam’ı durduran, Barzani’yi koruma altına alan dış güçlerle birlikte hareket eden Türkiye’nin başında, Erdoğan mı vardı?
Yıl 2010. Mesut Barzani Irak’ın kuzeyinde Federe Kürt Yönetiminin başındayken, Talabani Irak Cumhurbaşkanı oldu.
Türkiye - Irak - İran sınırları arasında bir Kürt devleti kurma planı bir asırdır devam eden bir plandır. Bugünün meselesi değildir.
Erdoğan, iktidara geldiğinde iflas eden bir devlet devralmıştı ve DAEŞ’i, PKK’yı, PYD’yi kucağında bulmuştu. Ortadoğu kaynıyordu ve bir yıl sonra Saddam devrilmişti. İçte terör devam ederken şer güçler kendisine karşı birleşmiş, kazan kaynatıyorlardı. Ordu hükümetin başında Demokles’in kılıcı gibi sallanıyor; yaşamın her alanında çeteler hüküm sürüyordu. Dışta tek kuruşluk itibarımız kalmamıştı. Vatandaş yokluk ve yoksulluk içerisinde kıvranıyor, hizmetin “h”sini bile unutmuş, kaderine razı olmuş vaziyette, kara düzenin içinde yuvarlanıp gidiyordu.
Erdoğan kolları sıvadı, gecesini gündüzüne kattı. Akıllara durgunluk verecek yatırımlar yaptı ve her alanda hizmetten hizmete koştu. Ekonomimizi düze çıkarmak, esaretten kurtarmak amacıyla İMF’ye borcu sıfırladı, TL’den altı sıfır attı, teknoloji ve savunmada büyük yatırımlar yaptı, Türkiye’ye dışta itibar kazandırdı. Süper güçlere, teröre ve FETÖ’ye rağmen…
Bütün bunları yapmak kolaydıysa önceki iktidarlar niye yapamadı da Türkiye’yi bitme noktasına getirdiler acaba? Ne çabuk unutuldu o kara yıllar?
Barzani meselesine gelelim yine.
Erdoğan Barzani’nin Kürt devleti ilan etme planını bilmiyor muydu? Pekâlâ da biliyordu. Zıtlaşmak yerine, masaya yumruk vurabileceği ana kadar oyalamayı tercih etti.
Zira Barzani’nin silahlı güçlerinin başındaki komutanlar PKK’lılardı. Doğu ve güney sınırımız delik deşikti. Alçak FETÖ’cü askerî komuta kadememiz, sınırlarımızı güven altına almamızı engelliyordu ve yavrularımız şehit düşüyor; illerimiz, kurulması planlanan Kürt devletinin topraklarına dâhil edilmeye hazırlanılıyordu.
NATO’nun verdiği füze savunma sistemi Patriotlar çalışmıyordu. Heron’lar Amerika’dan idare ediliyor ve yanlış bilgiler veriyordu. Kuvvet komutanları ve emrindekiler Amerika’ya ve Batı çıkarlarına hizmet ediyordu.
15 Temmuz belası; ihanet örgütü FETÖ’nün maskesini, inkâr edilemeyecek şekilde düşürdüğü için, vatanımız, milletimiz açısından hayra dönüştü. Askerî kadrolar ve komuta kademesi bu teröristlerden büyük ölçüde temizlendi. Sınırlarımızı yeniden güvence altına almak adına içte ve dışta mücadeleye başladık.
Erdoğan’ın eli kolu, kalan son yurdumuzu da parçalamak, yok etmek isteyenlere karşı eskisi gibi bağlı değildir şu anda. “Irak’ın parçalanmasına ve Kürt devleti kurulmasına asla müsaade etmeyeceğiz.” diyor, elimizi daha da kuvvetlendirmesi için, S-400 uzun menzilli hava savunma sistemlerini envanterimize katmaya çabalıyor.
Barzani; İsrail ve ABD’nin kışkırtmasıyla, Erdoğan’ın kendisiyle kurduğu iyi ilişkiye çizik atmıştır. Tarihi bir kez daha tekerrür ettirerek yeniden ayaklanmıştır. Devlet kurma arzusunu gerçekleştirmek istemektedir.
Buna gayet tabii ki müsaade etmeyeceğiz. Referandumu tanımayacağız. Türkiye kararlıdır. Erdoğan, hükümet ve ordu birlik ve teyakkuzdadır. Bağdat yönetimi de referanduma karşıdır, toprak bütünlüğünü korumak istemektedir. Keza İran da…
Şu aşamada Devletimizin elini zayıflatacak, düşmanların işine yarayacak söylemlerden kaçınmalıyız. Bu, istikbal ve istiklal meselesidir. Zira bugün Irak’ın kuzeyinde Kürt devleti kurulursa, yarın doğu illerimizi de bu devlete katmak için kolları sıvayacaklar. Provasını da yakın tarihte yapmışlardı hatırlarsanız.
Erdoğan düşmanlığı nedeniyle gözleri kör olanları uyarıyorum. Aklınızı başınıza alın! Ateşle oynamayın!
********************
Barzaniler, sülale adını aldıkları Barzan bölgesine göçmen olarak gelmiş Yahudilerdir. Osmanlı arşivindeki kayıtlara göre; Sallum Barzani Yahudi bir hahamdır. 1856 yılında, önce Musul’dan Selanik’e gidiyor, Sonra oradan Hahambaşılığın özel ricası ile güya Kudüs’e sürgün ediliyor. Oradan da Barzan’a geçiyorlar. Yahudi ahlâkı nasıldır, hepimiz biliriz. Kalleş, yalancı, gaddar, kinci, ikiyüzlü, fitneci, çıkarcı, sahtekâr, nankör. Allah bu yüzden lanetlemiştir Yahudileri. “Genleri bozuk”, deyim yerinde ise “sabıkalı” bir kavimdir Yahudiler.
Osmanlı, 1914 yılında yine böyle devlet kurma hevesi ile ayaklanan İlk Barzani Liderlerinden Abdüsselam’ı Musul’da idam ettiğinde, taraftarlarını ve soyunu bitirici hareket yapmalıydı. Yani yılanın her zerresini lime lime etmeliydi. Başı kopan yılan yeni başlar tomurcuk vermemeliydi. Temizlik tam olmalıydı. Ancak Türk ve İslam geleneğinde asimile ve toplu imha etmek yoktur. Şu günden o günlere bakılacak olursa zaaf gibi gözükebilir ama bizi Allah’ın gazabından koruyan, ümmetin başı yapan da bu zaafımızdır bir yerde.
Osmanlı’nın devamı Türkiye Cumhuriyeti de bu belayı miras aldı maalesef. Üstelik zaman zaman kucak açtı, merhamet gösterdi, zora düştüklerinde yardımcı oldu. Islah olmayacağını defalarca ispatlamış olan bu geni bozuklara karşı, bir kaş çatık, bir el tetik durmalıydık oysa. Emperyalist güçlerin maşası, İsrail’in dava yoldaşı Barzanileri tarih bugün bir daha kalleş eşkıyalar olarak kayda geçti. Beklenen bir şeydi, oldu.
Ne yapmalıyız bundan sonra? Lanetli bir düşmana ne yapmak gerekiyorsa onu. Küresel güçler devrede bittabi. Enfeksiyonu Anadolu’yu ve İran’ı kaplayana kadar bu habis çıbanı büyütecekler. İsrail nasıl Müslüman coğrafyasına sokulmuş, iki tarafı da keskin bir hançer ise, kurmak istedikleri Kuzey Irak Kürt Devleti, ikinci bir İsrail’dir. İki uç birleşecektir.
Ya bugün, elimizden geleni korkmadan çekinmeden ortaya sererek, çember daraltan sıkı bir takiple ve akılcı bir diplomasiyle önleriz bu tehlikeyi, ya da pasif kalarak, korkak davranarak, haritalarda gördüğümüz Büyük İsrail Devletine müsaade ederiz.
Ümmetin tek umudu Türkiye her riski göğüslemeye razı olmalıdır. Bu bir ölüm kalım savaşıdır. Devletimize, liderimize güvenimiz tam olmalı, en azından iç hainleri devletimize, yakınlık derecemize bakmadan ihbar etmek suretiyle elini güçlendirmeli, bireysel yaşantılarımızı kaliteli sürdürerek toplumu kaliteli hâle getirmeliyiz. İçte birlik ve beraberlik mutlaka ve mutlaka sağlanmalı. Unutmayalım, şu anda dikkatlerimiz onun üzerinde ama tek kalleş Barzani değil. İşbirliği yaptıklarımız da, açık düşmanlarımız da, hatta dost bildiklerimiz de kuyruğumuza basan, arkadan hançerleyen, tuzak kuran, can yakan kalleşlerdir.
Tek tabanca, tek yürek, tek bilek de olsa, Allah davasında, geri dönülmez bir yolda ilerlemekten başka çaremiz yoktur.
Saygılarımla…
Mücella Pakdemir
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.