- 822 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
518 – İPEK BÖCEĞİ
Onur BİLGE
"İpek Böceği’m,
Kendi ellerinle ördün sen o kozayı ve içine gönüllü hapsoldun, İpek Böceği’m. Şimdi sana ben ne diyeyim? “Çık gel oradan, kelebek ol da avucuma kon!” desem, kozayı delmen gerekecek. “Kal orada, sakın çıkmaya kalkma! Sabret! Sabrın sonu selamet!” desem, sonun belli belli besbelli… Kozan delinmeyecek, kurtulacak ama kaynar kazan üstünde kızgın istimle diri diri yanarak can vereceksin!
Öyle bir çıkmaza soktun ki kendini! Her halükârda bir zarar meydana gelecek. Bence en iyisi kozayı delmek ve buraya gelmek! Evliliğini kurtarmak için kendini feda etmene asla razı olamam! Canıma kıyarım da sana kıyamam!
Dut yaprağı oldum adeta sana. Yedi tüketti aşkın beni! O kurtçuklar gibi kemiriyor içim içimi! Derdin beni yiyip bitiriyor! Kuzu gibiydin, avucumdan yem yerken. Elimle körpe yapraklar koparıp yedirir gibi sevgi, şefkat ve özenle hayata hazırlamaya çalıştım seni. Bütün bildiklerimi aktararak besledim, güçlenmen ve dirayetli olman için. Söz dinlemiş olsaydın, başına bütün bunlar gelmeyecekti!
Ne bekliyordun ki zaten sen bu evlilikten? Sonradan olacaklar başından belliydi. Anasına asılan, kızını alan adamdan ne hayır gelir! Adam daha nasıl anlatsaydı ki kendisini size? “Ben hovardayım!” dedi. “Ana dinlemem, kız dinlemem!” dedi. Siz üç nisa, kendiniz ettiniz kendinize ne ettinizse! Göz göre göre ateşe attınız kendinizi! Şimdi üç mum alın, derdinize yanın! Ağıt yakın, ağlayın! Kiminiz kendisine kiminiz kızına, torununa…
Hepiniz hatalısınız! Hele sen, İpek Böceği! Hele sen! Evlenerek bir anda her şeye birden sahip oluvereceğini sandın ve çok feci bir şekilde aldandın!
Neden ilk önüne gelenin teklifini kabul ediverdin ki? Âşık mıydın? Muhtaç mıydın? Ne zorun, ne acelen vardı? Namusunu korumakta çaresiz mi kaldıydın! O kadar dedim! Dilimde tüy bitti! Kader diye bir şey de var ama insan göz göre göre de kendisini ateşe atmaz ya!
Daha önce başından iki kere nikâh geçmiş bir erkekti karşındaki. Biriyle mutlu olamamış, diğeriyle mutlu olamamış, seninle mutlu olacağı ne malumdu? Alışmış, kudurmuştan beterdir! Alışmış o kapı kapı dolaşmaya! Amasya’nın bardağı, bir olmazsa biri daha… Alavere dalavere… Ver beyime bir döner! Nasılsa hesabı kendisi öder.
İsim belirtmeden Kaptan’la konuştum da senin meseleyi… Laf döndü dolandı dört hanım almaya geldi. O zaten her olaya İslami açıdan bakar. Yine başladı vaaza…
“Bir erkek, evlenmeden önce iyice düşünmeli, birader!” dedi. “Alacağı kız onu başka bir hanım alma ihtiyacı duyurmayacak kadar mutlu edilebilecekse evlenmeli. Önce kendisine bakmalı ve karşısındakinden neler beklediğini düşünmeli, hayal ettiklerini sağlayabileceğine inandığı birini seçmeli. Diyelim ki gereken itinayı gösterdi ama yine de yanlış biri çıktı karşısına, onu hüsrana uğrattı… O zaman ufak tefek kusurları görmemezlikten gelmeli, büyütmemeli.
Kusursuz kul olmaz. “Kadın, eğe kemiğinden yaratılmıştır. Yaratılışında kırılganlık ve eğrilik vardır. Düzeltmeye kalkarsan kırılır. Onu hatalarıyla kabul edecek, iyi taraflarını göz önüne alarak geçimini sürdürmeye çalışacaksın.” şeklinde bir hadis geldi aklıma.
Bir de karşı tarafın menuniyetsiizliği konusu var ki o da az uz değil de had safhadaysa ve tahammülünü aşıyorsa: "Eşlerin senden memnun değillerse, onları boşa, sana daha iyilerini veririz." Ayetine dayanarak boşama hakkını kullanır.
Dörde kadar evlenebilme hakkının kullanımına gelince, orada ihtiyaç varsa ikinci, tekrar ihtiyaç duyulursa üçüncü veya dördüncüden bahsediliyor. Mutlaka herkes tam takım alacak değil! Yemek takımı veya oturma grubu değil alacağı…
Zaruri ihtiyaç hâsıl olduysa… Mesela birincinin, evliliği yürütmesini imkânsız hale getiren, iyileşme ihtimali olmayan, müzminleşmiş veya ölümcül bir hastalığı varsa, hasta olan devreden çıkmıştır zaten. İkinci bir hanım alınsa bile yine bire birlik vardır. Evlat sahibi olma arzusu veya daha başka geçerli bir sebeple yetmedi veya bir nefse yenilme neticesinde namus temizleme gereği hâsıl olduysa, diyelim ki şu veya bu nedenle bir tane daha geldi, bir arada geçinebilirlerse mesele yok. Geçinemezlerse, kestanenin patlayanı çıkar gider, sayı yine üç dört görünürken bire düşer.
Bunun da bir takım şartları var. Bakalım adamın ruhsal ve bedensel sağlığı yerinde mi? O kadar kişiye rahatça bakabilecek kadar varlıklı mı? Neredeyse bir servisi idare edebilecek kadar idareci ve dirayetli mi? Öyle ya… Evin müdürü o!
En önemli bir şart daha var ki bu kolay kolay kimsenin kusursuz olarak yerine getirebileceği bir şey değil! Eşler arasında adaleti sağlama meselesi… Her bakımdan eşit muamele etmeye çalışılsa ve başarılı olunsa bile, sevgi ve tercih hususunda mutlaka ama mutlaka öncelikli olanlar olacaktır. O zaman buna yeltenen, çok fazla cesaret isteyen bir işe kalkışmış, kendisini riske atmış demektir! Doğrusu ben ne birincinin yanına ikinciyi isterim ne de böyle bir yükümlülüğü… Cesareti olan varsa, hodri meydan!”
“Zaten medeni kanun böyle bir şeye izin vermiyor. Yorma kendini abi!” diyecek oldum. Bu defa da başka kanaldan girdi olaya:
“Zaten çoğu evli erkeğin ya bir sekreteri, ya bir metresi, ya da başka halka kapalı çirkin bir ilişkisi var. Ya lisede gözdesi var ya mahallede sevgilisi... Öyle yapacağına, o kadar kişiye ve aileye zarar vereceğine Allah’ın kendisine verdiği hakları kullansın, daha iyi!”
“Abi, bir de Muta nikâhı var. Ona ne diyorsun?”
“Muta nikâhı bir keresinde savaşta Peygamberden izin alınarak yapılmış. Sonra sakıncaları göz önüne alınarak yasaklanmış. Dinimizde yok öyle bir şey! Asla inanmıyorum, öyle bir şey varmış gibi tatbik edenlerin bunun böyle olduğunu bilmediklerine! İşlerine öyle geliyor da ondan… Minareyi çalan, kılıfını hazırlar.”
“Fakat bunu dini kural olarak tatbik eden milletler var.”
“Sapık birer millet olmuşlar. Dini, işlerine geldiği gibi uyarlamışlar. Çok çirkin! Ayetleri, dünyevi çıkarlarına uydurmak için değiştirmek, Kuran’ı tahrif etmek demektir. O bile değil… Şiddetle yasak olanları işlemek ve bunları dinmiş gibi göstermektir. Onlar, aynı zamanda Luti… Fetvaları bile Allah’ın istediği gibi değil, işlerine geldiği gibi veriyorlar. Neden zekât oranını yükseltmiyorlar da cinselliğin kapılarını sapıklığa kadar açıyorlar? Onun adı nikâh falan değil, kadın ticaretidir!..”
“Ya gönüllüyse? Karşı taraf da razıysa?”
“Gönüllülük kuralı değiştirmez! Dayatmaya, diretmeye, zorlamaya lüzum yok! Kurallar kayıtlı, belli ve açık… Uygulayan uygular, uygulamayan müeyyidesine katlanır! Kimse kimseyi hiçbir şeye zorlayamaz! Allah peygamberlerine bile zorlamayı vermedi. "Sadece tebliğ et." dedi. Israr bile yok. Uygulamak isteyenler de istemeyenler de zorlanmamalı bence. Ancak sevdirilmeye ve ikna ederek razı etmeye çalışılmalı.”
Konuyu açtığıma açacağıma bin pişman etti beni! Artık dinle de dinle! Beş kuruş ver, açtırt ağzını, bin lira versen, kapatamazsın!
Dut Yaprağı"
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ - 518
YORUMLAR
DERS VE ÖĞÜT NİTELİĞİ TAŞIYAN, EVLENMEDE ,ERKEKLERİN VE KADINLARIN DAHA DİKKATLİ OMASINI ÖNEREN GERÇEK BİR TAVSİYE .BU KIZI HER CAN ANLASA ,DÜNYA DÜZELİRDİ.BU KIZI ANLAMAK ZORDUR.........ANLAYANDA YOLUNU BULUR.........YOLUN AÇIK OLSUN......İLİM TAÇ'IN OLSUN.SEHER YILDIZI.
can özüm okudum ,çok istifadaettim.ilmine yakışır bilgiler yazmışsın.evli erkeklerede mesajını iletmişsin.sen ne güzel, ne akıllı ferasete nail olmuşsun.seher yıldızım, kadın ın eğe kemiğinden yaratılması bize israiliyat tan geçmiştir.kadınıda rabbim aynı türden yaratmıştır.yani hz . ademden değil.hz . ti ademi yaratan allah, hz. havvayıda su ve topraktan yaratmıştır.rabbimiz kadın rahmi rahmandan bir daldır diyor .kadına verdiği önem buradan belli olmuyormu? hz .ademden evvel yaratılanlar vardı.aynı türden evlendi hz adem .can özüm beni azarlamayacağını ümit ediyorum.seni seviyorum.değerli arkadaşım.