- 461 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
514 – KARARSIZ KÂZIM
Onur BİLGE
“Nar Tane’m,
Bahsettiğim kitapta bir şair sözüne rastladım. “Dinin olmadığı yerde hiçbir şey yoktur, yokluk bile yok, şiir ve sanatsa hiç yok.” demiş, Necip Fazıl KISAKÜREK.
Dinsel bir eğitimim yok ama analığım iyi kötü dini vecibelerini yerine getirmeye çalışan bir kadıncağızdı. Ondan bana gereken bazı şeyleri öğrenmiştim. Yaşlandığımdan mı nedendir bilmiyorum, o ateist olduğumu söylediğim, kendimi bile kandırmaya çalıştığım, Allah’ın varlığını birliğini bal gibi bilip de isyanlarda olduğum bilgiçlik dönemimde dini konuların açılmasına bile tahammül edemiyordum ama şimdilerde, yine çok fazla önemsemememe ve bahsinden çok da zevk aldığımı falan iddia edemememe rağmen sıkıldığımı da söyleyemem. Çünkü Allah, benim de Yaratan’ım, var olma nedenim ve tek dayanağım… İmanımı kurtardım ve sağlamlaştırdım, ancak ben, iibadeti farklı algılayan, farklı yapan biriyim.
Kitapta, hayatın hiç bitmeyecekmiş gibi zannedildiğinden, aslında saman alevi geçip gidiverdiğinden söz ediliyor. Hakikâten, belki hayatın telaşındandır, yılların nasıl geçtiğini, nasıl yaşlandığımı anlayamadım!
Kaptan, yaklaşık yirmi yıldır tasavvufla ilgileniyormuş. Bu konuya, ihtisaslaşacak kadar zaman ayırmış. Ona, dini konularda pek bilgi sahibi olmadığımı, ibadet anlayışımın da kendime göre olduğunu söylediğimde:
“Artık acilen ve süratle öğrenme vaktin gelmedi mi? Kırk yaş, peygamberlik yaşı… Daha ne kadar bekleyecek, nereye kadar ertelemeye devam edeceksin? İbadetin kendine göresi de mi varmış!” dedi.
“Serez’e kadı mı olacağım abi ya! Cami hocası falan mı olacağım! Abdesti namazı bileyim yeter! Gece gündüz ibadet etmemi mi istiyorsun? Ona can mı dayanır!” dedim, yarım yarım gülerek.
“Yok o kadar da değil. Birazcık. Bir gün az bir gün çok, bazen hiç değil, az da olsa devamlı bir şekilde ilimle ve ibadetle meşgul olmalısın!”
“Şu zıkkımı bir bırakabilsem, hemen namaza başlayacağım da… Ya, aslında namazda da eksiklerim var da…”
“Öğrenmek istediğin bir şeyler varsa, yalnız namaz hakkında değil, hangi konuda olursa olsun, çekinmeden bana sorabilirsin. Biliyorsam anlatırım, bilmiyorsam araştırır, öğrenir, aktarırım, İstersen tabi. Bir araya geldiğimizde boş konuşmak yok! Allah için olmalı sohbetlerimiz. Sana da bana da fayda sağlamalı. Sıkılırsan söylersin, hemen bırakırız.”
“Ne istiyorum, biliyor musun? Önce şu borçlarımı kapatacak kadar para kazanmak, sonra da sevdiğim kıza hava atmak, onu seçtiğine pişman etmek için en azından küçük bir servet sahibi olmak!”
“Nedir bu hırs! Nedendir? Çalışıp didinerek yemeden içmeden biriktirdiklerimiz, vakit geldiğinde başkalarının faydalanmasına bırakılmayacak mı? Dünyada, verilen süreden fazla kalan var mı! Dünyalık, bizimle beraber kabre girer mi! Zerre zerre topla, hepsini olduğu gibi bırak, ahrete yürü! Aklın varsa, daha zaman varken, yani iş işten geçmeden, gerçek yerin yurdun için birikime başla!”
“Olur İnşallah! Gün gelir o da olur! Sen sık dişini, Necmettin bilir işini! Aceleye gerek yok! Yavaş yavaş… Sakin sakin… Tamam mı?”
“Ne âlem adamsın Necmettin sen, yahu! Yarına çıkıp çıkmayacağımız belli değilken, bana gelecekten bahsediyorsun! Gelecek, gelecek mi bakalım? Randevu mu verdi? Ne kadar da rahatsın! Halbuki geleceği muhakkak olan büyük bir ifade gün bekliyor bizi! İyi ki kimlik kartında öncelikle “Esirgeyen ve Bağışlayan” yazıyor. Bir de “Kahhar, Celal” yazsaydı ne olacaktı?”
“Allah korusun! O zaman kahrolurduk! “Celal’inden Cemal’ine sığınırım…” derdi dualarında analığım. Osmanlı kadındı! Ağzı hiç durmazdı! Dili dudağı hiç kurumazdı. Mıdır mıdır dua ederdi.”
“Yalnız farz ibadet değil benim dediğim. Kur’an’ı anlayabilmek. Bahsi geçenleri uygulayabilmek… İnsan, Allah’a nafilelerle yaklaşabilir. Sıfatlarıyla ve yarattıklarıyla tanıyabilir. Her şey, O’na varıncaya kadar! O’nu bulan, zevk denizinde yüzmeye başlar. Ölünce de bitmez o haz, kıyamete kadar, hatta sonsuza kadar devam eder. O öyle bir hazdır ki bir nebzesini tadan, dünyadan da içindekilerden de anında vazgeçer!”
“Sahi abi ya… Merak ettim, beni bağışla! Sen bunca zaman bu işindeymişsin madem, o hazzın bir katresini olsun tattın mı, tadamadın mı?”
“Tatmaz olur muyum! Sana bilmediğim bir şeyi mi tavsiye ediyorum sanıyorsun? Yanılıyorsun. Sen, ta İstanbul’dan gelmiş, oradan oraya derken Kaleiçi’ne yerleşmişsin. Orada benimle karşılaşmışsın ve ben sana bu yola girmeni, bu yolun emin, kestirme ve huzurlu olduğunu, seni iki cihanda da mutluluğa ulaştıracağını söylemiş, yardımcı olmayı vaat etmişim. Tesadüfen mi tanıştığımızı sanıyorsun? Tesadüfen mi yaşar insanlarla melekler ve cinler iç içe? Her birimize birini gönderir, benim gibi baş belalarını musallat eder, dener. Davet eder. Gelen akıllıdır, ayak direyen aptal... Bunlar fırsatlardır. Değerlendiren kazanır. Hele bir yola çıkmayı dile, Allah senin yolunu açar. O çok önemli olan ilk adımı at, O sana on adım gelir! Azimle ve şevkle devam eder, hiç aksatmazsan sen de bir Yunus olursun ve:
“Adım adım ileri
Üç beş adım içeri
On sekiz bin âlemi
Gördüm bir dağ içinde” dersin.”
Kararsız Kâzım”
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ – 514
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.