- 594 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
510 - FİRUZE
Onur BİLGE
“Firuze’’m,
Telefon duvar. Hâlâ ne zaman gelmemin uygun olduğunu söylemeni bekliyorum. Sanki hiç çalmayacak gibi… Arada ahizeyi kaldırıp sinyal sesi gelip gelmediğine bakıyorum. Kesik falan sanıyorum çünkü.
Yalnızlık, uzayıp giden ıssız ve bunaltıcı bir yol… Ruhum, iğneli beşikte… Sallandıkça kan revan… Bunca kişi arasında, çöldeki tek kaktüs gibi ayakta durmaya çalışıyorum. O benim en vefalı dostum, senli dünyamda… Senli dünyamın acıklı sensiz yanı ki o bir iki taraftan değil, her taraftan presliyor yok saydığın varlığımı. İki mısra yazdırdı bu duygu bana:
Yalnızlık da yalnız kalırmış
Yalnız yalnızlık var burada
Yalnız yalnızlık var burada ama kuyruğu kalabalık… İç sıkıntısı, hüzün, bunalım, isyan… Ne ararsan var ardında… Bir ucundan diğer ucu görünmüyor. Boynuma dolanmış, dişlerini ruhuma geçirmiş, biteviye sıkan ve zehir salan çelik bir yılan… Ruh ağrısı, can sancısı, gönül yangısı…
Döndürüp döndürüp hayatımın başına fırlatıyor beni! Yapayalnız doğmak yetmezmiş gibi anne denen duygusuz alet imal etmiş, bir iki gün meme vermiş vermemiş, ele vermiş en kıymetli varlığı olarak bağrına basması gereken canlıyı, bir bohça gibi, hiç düşünmeden! Boş bir kundak verircesine birilerine, papaz kaçırır gibi vermiş, kurtulmuş benden! Çok merak ediyorum Allah vergisi vicdan denen hassas terazinin ayarını nerde ve nasıl bozmaya muvaffak olduğunu! Lanetler yağdırıyorum, sebebi hayatım olduğu halde, etine, derisine, iliğine, kemiğine… Ruhuna değil… Herkes gibi bir ruha sahip olduğuna inanmıyorum! Ağacın ruhu kadar, otun ruhu kadar, taşın ruhu kadar, en küçük bir toz zerresinin ruhu kadar bir ruha sahip olmuş olsaydı, içinde insani vasıflar da, hisler de olurdu!
Kimsenin demesine müsaade etmem ama aklıma ilk gelen en geçerli sayılabilecek sebep, gayrimeşru bir bebek olabilme ihtimalimdir. Öyle olsaydı bile, onun yerinde ben olsaydım, ailem beni hatamla günahımla kabul ettiği gibi hiçbir şeyden haberi olmayan masum bebeğimi istemiyorsa, alırdım yavrumu kucağıma, güvenli bir yere sığınmaya çalışırdım.
“Be vicdansız kadın! Seni bütün ihmalin ya da yanlışlarında yine de bağırlarına basan anan baban, ailen, yakın çevrem dahi mi örmek olmadı mı ki sana, dünyadan habersiz masum için canını bile feda etmen gerekirken onu nasıl çöp paketi gibi atıverdin!
Hediye paketi gibi değil, çöp paketi gibi… Ancak çöpe atılanlara dönülüp bakılmaz! Ancak çöplükle irtibat kesilir. Çünkü oraya atılanlar, hiçbir ehemmiyeti olmayan, varlığından rahatsızlık duyduğumuz, bir an önce kurtulmak istediğimiz şeyler… Onları bile eşeleyenler, içlerinde işe yarar bir şeyler arayanlar vardır. Sen neden bir kere olsun attığın şeye dönüp bakma ihtiyacı veya gereği duymadın?
“Onu ben doğurdum. Dokuz ay on gün karnımda taşıdım, kıpırtılarını hissettim, onunla uyudum uyandım, yedim içtim, gezdim tozdum, yeryüzündeki ağrıların sancıların en dayanılmazlarıyla vücudumdan ayırdım. O benim parçam! O benim emeğim! Etim, kemiğim, derim…” diye hiç düşünmedin mi gözlerini zor aralayan, suskun, savunmasız, tam anlamıyla kendini senin korumana bırakmış, şefkatine teslim etmiş, sıcaklığına ve sütüne muhtaç bir varlığı, Allah’ın sana bahşettiği en değerli sayılması gereken nimetini gözden çıkarırken? “Allah bunun hesabını bana sorar! Ben bunun cevabını O’na veremem!” demedin mi hiç, kendine?
Hiç mi bir yerim sana benzemiyordu ya da babam olacak o yaratığa? O sana yapabileceği en büyük kötülüğü yapan kadar da mı değerim yoktu ki onun koynuna girdin de beni koynunda üç gün bile uyutmadın?
Ne diyeyim ki sana? Ne desem, ne kadar ve nasıl suçlasam az!.. Bunun hiçbir bahanesi yok! Keşke öldürseydin! Ölüler acı çekmez! Yoksa sen ölü müydün? O halde kardeşimi neden atmadın beni attığın gibi? Onu sığdırdığın yere beni sığdıramadın mı?
Ben sana ne yapmıştım ….? Noktalı yerlere dört harflik doğuran, sahip çıkan, canı pahasına yavrusunu koruyan, iki cihan bir araya gelse, can parçasından asla vazgeçmeyen anlamındaki o aziz sözcüğü yazmak isterdim ama ne yazık ki sen buna layık değilsin! Kediler köpekler bile layık da sen layık olamamışsın!.. Kendinle ne kadar iftihar etsen, az! O namus manyağı anan baban, ailen, çevren de iftihar etsinler seninle de sen, gözlerini dünyaya henüz açan, hiçbir şeyden haberi olamayan masumlar masumu yavrundan utan!”
Hayatımda hiçbir şey uzunca bir süre rayında gitmedi zaten. Böyle oldukça başa döndüm, o doğduğum güne de doğuran yaratığa da lanetler yağdırmaya başladım! Baştan sona hatayım ben, bir uçtan bir uca yanlış… Başından sonu belli olan acıklı bir film gibi hayatım.
Tutunduğum dallar elimde kalıyor! Elimi değdirdiğim kuruyor! Bu konudan, evlatlık oluşumdan bile bahsetmedim ona ama dert yanarken laf arasında sık sık: “Bende mi bir uğursuzluk var acaba?” “Büyü falan mı var bende?” “Bir büyücüye mi gitsem acaba? Kitap mı açtırtsam?” “Falcıya falan mı gitsem acaba? Remil mi attırtsam, fal mı baktırtsam?” “Kısmetim mi bağlıdır nedir? Kısmetimi mi açtırtsam? Nasipsizin biriyim abi ben ya!..” falan diyorum, Kaptan her defasında bir yerden okuyormuş gibi ya da ezberlemiş gibi tek hata yapmadan aynen şöyle diyor:
“Sakın ha! Şeytana uyma! O fısıldıyor sana onları! Onun işi gücü vesvese vermek, günaha itmektir. Uğura da uğursuzluğa da inanıp şirk yapma! Uğur da yok, uğursuzluk da… Allah istemedikçe kimse kimseye yarar da sağlayamaz, zarar da veremez! Allah’ı bırakıp da öyle şeylere kulluk etmeye kalkma! Uğursuzluğa inanmak şirktir! Faydası olacağına inanarak bir yere düğüm atmak, boncuk takmak şirktir! Aylar, günler, sayılar, isimler, özürlüler, hayvanlar, kısacası hiçbir şey uğurlu ya da uğursuz değildir. “Uğur yapan, yaptıran, kâhinlik yapan ve yaptıran, sihir yapan ve yaptıran bizden değildir.” der, Efendimiz. Kötümser olma! Tevekkül et! Şükret ki nimetler artsın! Hamd et ki hastalık, bela ve musibetler yok olsun! Kara kedi geçti, köpek uludu, baykuş öttü diye: “Hayırdır İnşallah!” bile deme! Hayır da şer de Allah’tandır! Vesselam!..”
Kısmetsiz köpek, kurban bayramında dağa çıkarmış. Hiç de farkım yok ondan! Benim bu dünyada rızkım kesilmiş! Elimin değdiği taş kesiliyor. Elimi attığım kaçıyor, gidiyor, yok oluyor! Sevdiğim kızlar gelin oluyor, elin oluyor! Bembeyaz tüller içinde, kırmızı kurdeleli hediye paketi olup, ardına bakmadan yola koyuluyor! Ben, her zaman çöp paketi oluyorum, bidona doluyorum. En iyi ihtimalle çöpün kenarına konuyorum. İşine yarayan alsın, kabilinden…
Sana “Uğurum!” demek isterdim. “Nazar Boncuğum, Uğur Böceğim, Mavi Boncuğum…” Şirke düşmemek için diyemiyorum. “Firuze’m!” diyebiliyorum ancak. “Mavi Mücevher’im…”
Sen bütün bu yazdıklarımı okuma, arka sayfamı çevirme sakın, cemazi-ül evvelimi bilme!
Sakın ama sakın bilme, Firuze’m!
Çöp Paketi”
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ - 510
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.