- 635 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
HAYIR BABA TÜRBESİ
İyiden iyiye fotoğraf çekmeyi bıraktım. Hoşlanmadığımdan mı, bıktığımdan mı yoksa konu bulamadığımdan mı bir türlü anlamadım. Eskiden deklanşöre basarken keyif alırken şimdilerde ise bassam ne olur basmasam ne olur diye içimde bir düşünce yolculuğuna çıkıyorum. Eylem tekrarından aynı sonuçları alıyorsan bunun sıkıcılığı başka oluyor. Oysa her eylem sonunda farklı sonuçlar bekleyerek farkı görmek heyecan verici oluyor. Yoksa boğan kasan bir yaşam sıkıcı oluyor.
Hafta sonu yatağımdan pencereye doğru baktığımda ışıklar gözlerimle oynaşmaya çalışıyordu. Işık beni çağırıyor Emek mahallesinde, emek öykülerini çekmek için “hadi ne duruyorsun diyordu”. -Bu kadar tembellik yeter- diye yataktan bu çağrıya göz kırparak kalktım. Makinem ve tripodumu sırtıma alarak sokağa fırladım. İlk gelen otobüse atladım. Bir boş yer aradım ve gözlerim yaşlı bir kadının yanının boş olduğunu gördüm. Yaşlı kadına baktım o elindeki 99 lük tespihi çekmekte. “Müsaade eder misiniz?” dediğimde, gözlüklerini burnun üstüne iyice yerleştirip “buyur evladım buyur, yükünde ağır ayakta kalma.” Dedi.
Tekrar gözlüklerin altından bana bakıyordu onu fark ettim bir şey deyip dememe noktasında kararsız. Elindeki tespihi toplayıp çantasına koydu. Tekrar bana döndü. “gazeteci misin evladım?” dedi.
“#hayırdır teyzem nereden çıkarttın.” Dediğimde. “Yükün kalabalıkta böyle görünce seni televizyon ekranında gördüğüm o adamlara benzettim, bilemedim kusura bakma.” dedi.
“Yoo önemli değil.”
Teyze belli konuşmak istiyor. Dertli. “Şu üçayaklı şey neye yarıyor ki?” dedi.
Baştan başlamak gerekiyordu. Anlatmaya başlayacaktım ki iki genç takımlarının fularlarını takmışlar birbirleriyle şakalaşarak bizim önümüzdeki tutma direğine de sarılarak mırıldanıyorlardı. Ben anlatmaya başlayınca konuşmalarını kesip kulak kabarttıklarına tanık oldum. Dinleyicimde olunca tane tane anlatma gereği duydum. “Buna tripod diyorlar. Yani üçayak. Fotoğraf veya video çekimlerinde çeken için kolaylaştırıcı bir gereç. Daha kaliteli sonuçlar alıyorsun çekimlerden, hem de yormuyor insanı kullandığın makine neyse.” Dedim.
Söz bana kadar gelmişti. Benim de merak ettiklerim vardı. “#hayırdır teyzem hafta sonu sende göçü gölebeği yüklenmiş nereye gidiyorsun?”
“Ah evladım, sana gazeteci misin dediğimde derdim büyük. Bizim oğlan üniversiteyi bitireli 4 yıl oldu henüz bir işe yerleştiremedik. Bildiğim tüm duaları ettim ama nafile. Adamın olmayınca bir yere yerleşmiyor.” Dedi.
Teyze senin oğlan iyi notlar alamadığındandır dedim.
“Olur, mu oğlum olur mu? Çocuk üniversiteyi dereceyle bitirdi. Okulda hocası kal demiş o da yok benim amacım daha farklı gibi şeyler demiş orada kalmamış. Şimdi açıkta kaldı. Çok kızdım ama ne yaparsın.” Anladım da bu yolculuğun onla olan ilişkisi ne ki? Dediğimde.
Ah evladım bak şu ileride bir “hayır baba” türbesi var. Oraya çörek pasta vs yaptım bırakacağım.
Sözünü kestim yine mi beklentilerin var oralarda. Dediğimde
“Bu kez başka, artık oğlum için değil Türkiye için “hayır duaları” edeceğim.” dedi.
“#hayırdır” dedim tüm şaşkın halimle.
“Başımızdan bu gudubeti göndermeden kendi gibi düşünmeyenlerin çok şansı olmayacak. Oğlum çok ikilik yapıyorlar çok. Rahmetli Erbakan’da bile böyle dışlayıcı bir dil yoktu. Bunlar kendilerinden olmayanlara helal lokma yedirtmemeye and içmişler. Bu kez dualarım #hayırların yüksek çıkması ve onlara bir ders olması için hayırlısıyla.” dedi.
Sonra bana döndü, “zahmet olacak şu düğmeye basar mısın?” dediğinde yüzüne baktım. İlk defa orada bir durak olduğunu gördüm. Kısmen dağlık bir yer içinde cılga içerlere doğru gidiyordu. Sanırım bir yere götürüyor insanı. Otobüs durdu. Teyze kalktı.
“Evladım #hayırlı yolculuklar.” Dedi.
Teyze indikten sonra kapı kapanmadan göz göze kaldık. “#Hayırların kabul olsun teyzem.” Dedim. Otobüs kapısını kapattığı gibi hızla uzaklaştı oradan. Yanıma biraz önce kulak misafiri olan gençlerden birisi oturdu.
“Abi buralarda yenisiniz galiba” dedi.
O da anlaşılan konuşma arzusu içinde kavruluyor. Onun da söyleyecekleri olmalı dedim. “#hayır yeni değilim. Nereden çıkarttınız ki?” dediğimde. Abi çalımın, giyimin, kuşamın buraları andırmıyor da” dedi. Şöyle bir kendime baktım. Onlardan farklı ne giymiştim ki? Aslında tek farklı olan boğaz fularımdı. Bir entelektüel hava yaratmış, o da gözüne çarpmış ya da batmıştı.
Bu kez ayaktaki genç, “Osman ne dediğini bilmiyor abi. Asıl senin teyzeyle konuşmana kıllandı sözüm ona laf atıyor sana.” Dedi sonra Osman’a döndü “öyle değil mi Osmanîm”.
Osman, “hiçte öyle değil. Teyze devletimizi kötülemek için saydı saydırdı. Güçlü Türkiye Güçlü lider lazım.” Dedi.
“Bu da bir bakış açısı. Sanırım burada anayasayı tartışacağız önce değil mi? Bizim için ne getiriyor ne götürüyor ona bakıp bir perspektif sunmak gerek arkadaşım” dedim.
Osman’ın arkadaşı söze girdi. “Abim bak! biz bunlar iktidara gelince ilkokuldaydık. Eğitimi öğretimi yap-boza çevirdiler. Ve bunun sonucu olarak Osman’la imam hatibe gitmek zorunda kaldık. Oysa benim hayalim başkaydı Osman’ın hayali yine aynıydı devam ediyor hayal kurmaya. Futbolcu olmak istiyor.” Dedi.
Osman, “öyle mi Ali, senin hayalin neymiş yoksa başkan mı olmak” dedi ve eliyle önündeki direği sıkarak gözlerini arkadaşına dikerek, “bak kanki şu yolları kim yaptı. Eskiden burada eşekle zor gidiyordun şimdi ise bir saatlik yok şimdi 20 dakika. Bunu hemen unutuyorsun.” dedi.
Otobüsteki tüm yolcular artık gözlerini, kulaklarını bizim olduğumuz noktaya dikmiş olup bitene tanıklık ediyorlardı. Gündemin sıcaklığı herkesi sarmıştı.
Ali, “kanki beni söyletme şimdi, sen kaç yaşına gelmişsin üniversiteyi kazanamamış, askerlik ertelemek için açık bir okula açıktan kaydolmuşsun, şu gideceğimiz maç için bile baban izin vermemiş. Para yok pul yok. Güçlü Türkiye’den bahsediyorsun.” Dedi.
Bu iki arkadaşın sohbeti daha hoştu. Yaşanan olayları kendi açılarından değerlendiriyordu. Birisi yaşadıklarından sonuç çıkartmış diğeri halen bir ruhani alem yaratmış onun içinde debeleniyordu.
Osman’a döndüm. “Osman dememde sakınca yok değil mi? Kankan olayın özetini bir çırpıda anlattı. Bu değişik Türkiye’de yaşayan halklar için ne getiriyor. Benim için, senin için. Bak Osman senin için iyi bir madde var. Seçme ve seçilme hakkını 18 yaşa indiriyorlar. Biraz çaba gösterirsen milletvekili olmanın önünü açıldı.” Dedim.
Ali söze girdi, “abi sen seçmeyi boşver Osman kendi mesleğini seçecek noktada bile değil. Babasına -futbolcu olacağım- dedi adam kafasını uçurup top yerine oynayacaktı. Haramdır günahtır diye futbol oynamasına karşı. Anayasa da 18 yaş olsa ne olur ki.” dedi.
Osman’ın rengi attı. Kankisi onun gerçeğini bir çırpıda ortaya serince çok söyleyecek sözü kalmadı. Tam arkamda oturan yaşlı adam, “gençler gıyap yapmayın günahtır.” Dedi.
Osman sesin geldiği yöne baktı. Yaşlıyı süzdü. Döndü yönünü Ali’ye. “Kanki bu maçı alır mıyız dersin?” dedi.
Ali, “#hayırlısıyla alırız. Takımı sağdan, soldan toplandık ama kolektif hareket ederlerse sağlam görünüyor. Bu kez başaracağız gibi. Birlikte çalışırlarsa kazanma şansımız % 60 gibi. Osman, hay ben senin yüreğini yiyeyim. Ne güzel söyledin.” Dedi.
“Bu durakta inip biraz yürüyelim mi?” dedi.
Osman, “#hayır kanki ruhum çok yorgun, ayaklarımda bu yürüyüş için uygun değil.” Dedi.
Durağa geldiğimizde birer ikişer indik. Osman, “abi yardım edeyim mi?” dedi.
“#hayır kardeşim hayır. Ben taşırım, eşeğe semeri yük olmazmış.” Dedim.
Ali, “estağfurullah abi, ne demek yardım anlamında demiştim. Neyse #hayırlı günler abim. Işığın bol yolun açık olsun.” Dedi.
Emek mahallesine araba yok, altındaki mahallere kadar gidip oradan yürümek lazım. Bu yükle de çekilmez diyerek, taksiye bindim.
Taksici, “abim nereye?” Dedi.
“Emek Mahallesi” dediğimde şoför jet hızıyla geri döndü, “Abi oraların yolları iyi değil onu biliyorsun değil mi?” dedi.
Ben de fırsat bu fırsat lafı yapıştırdım. “Hani yol yapmışlardı” dediğimde.
Taksici, “doğru söylüyorsun abim kendi “yollarını” iyi yaptılar.” Dedi. Bastı gaza.
06.02.2017
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.