- 831 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
VERESİYE DEFTERİ
• BAKKAL SEYFİ İBRAHİM. MERHAMETLİ,YARDIMSEVER,HOŞGÖRÜLÜ...
• TEK BİR ZAAFI VAR. İNSANLARA HAYIR DİYEMEMEK...
• BU ZAAFI SONU OLACAK BAKKAL SEYFİ İBRAHİM KURTULMUŞ’UN...
• KABARAN BİR DEFTER, ALINAMAYAN ÖDEMELER...
• ÖDENEMEYEN BORÇLAR,SATIN ALINAMAYAN MALLAR...
• İFLASIN EŞİĞİNDE BİR BAKKAL DÜKKANI...
• TEK KURTULUŞU VERESİYE DEFTERİNDEKİ ALACAKLARI TOPARLAMAK...
TÜR:DRAM - KOMEDİ
YAZAN/YÖNETEN:ETHEM ULUSU
YAPIM: T.S.O.B.
KARAKTERLER:
SEYFİ İBRAHİM KURTULMUŞ: VERESİYE VEREN BAKKAL.
AKİF MEYDANVERMEZ: PEŞİN VEREN BAKKAL
ORHAN ÇİLELİOĞLU: VERMEYEN BAKKAL.
YASİN DAMDANDÜŞER: İCRA AVUKATI.
DÖNE KURTULMUŞ: SEYFİ İBRAHİM KURTULMUŞ’UN KARISI. AŞIRI CİMRİ.
SEDA MEYDANVERMEZ: AKİF MEYDANVERMEZ’İN KARISI. AŞIRI CÖMERT.
ZELİHA ÇİLELİOĞLU: ORHAN ÇİLELİOĞLU’NUN KARISI. AŞIRI SALAK.
ALİ MEHMET KILÇEKER: KARAKOL KOMİSERİ. AŞIRI HAVALI.
GALİP ÖNDER TEKBAŞINA: MAHALLE’NİN AZILI BORÇLUSU.
TÜMER CEMİL KANUNSEVER: HAKİM.
BUSE ONDAN KALMAZ: ORHAN ÇİLELİOĞLU’NUN ANNESİ.
VERESİYE DEFTERİ:
‘’ Güneş yavaş yavaş kendini göstermeye başlıyor, ilk baharın müjdesini veriyordu. Herkes gibi baharın gelmesini dört gözle bekleyen Seyfi İbrahim Kurtulmuş artık o ufacık dükkanında üşüyerek oturmayacaktı. Veresiye verdiği borçlar bir türlü gelmek bilmediğinden dükkanına soba alamayan Seyfi İbrahim Kurtulmuş’un hali içler acısıydı. Eşeğin dalı gibi ortada kalmıştı. Öte yandan toptancılar vampir gibi Seyfi İbrahim’in boynuna yapışıyor, İlle de paramız, ille de paramız diye fukara’nın iliğini, kemiğini sömürüyorlardı. Artık veresiye vermeyeceğim diye kendine söz veren Seyfi İbrahim bir türlü verdiği söz de duramıyordu. Vicdan muhasebesi, cüzdan muhasebesine ağır bastığından olsa gerek dükkanına gelen borçluları geri çeviremiyordu bir türlü.
Hemen yanıbaşında ilkokul arkadaşı Akif Meydanvermez’in bakkal dükkanı vardı. 10 kuruşun bile yoksa ister, her şeyi peşin satardı Akif. Akif de Seyfi’ye tam tersi oranla cüzdanı vicdanına ağır basan birisiydi. Peşin verdiğinden ötürü hem kışı rahat geçirirdi, hem kuşu. Ah bir de karısı da kendisi gibi olsaydı(!)
İki bakkal dükkanının hemen karşısında Berber Bilal’in yanı başına kurulmuş bir bakkal dükkanı vardı. Sloganı bile bir acayipti bu iş yerinin. Vermeyeceğim...
Bu iş yerinin sahibi Orhan Çilelioğlu belli başlı müşterilerinin dışında gelen müşterilere veresiye vermediği gibi peşin de vermiyordu. İnatçı bir yapıya sahip olan Orhan vermeyeceğim dedi mi vermezdi. Dünya yıkılsa yine de vermezdi.
Mahalle’nin bir de azılı borçlusu vardı. Galip Önder Tekbaşına. Soy İsminden de anlaşılacağı gibi tek başına yaşayan Galip, sürekli veresiye mal alır, bir türlü ödemek bilmezdi. Seyfi İbrahim’in bile bu durum canını sıkmış, bir keresinde borçlarını ödemeden kesinlikle ona borç vermeyeceğine yemin etmişti.
Artık Seyfi İbrahim bile borç vermiyordu Galip Önder’e. Vermeyeceğini bile bile önce Akif’e gitti. Ondan alamayınca Vermeyen bakkal Orhan’a gitti.
Orhan o esnada başı kalabalık olduğundan Galip’i fark edememişti. Gelen mallar ile ilgilenmekteydi. Sonra bir ara göz göze geldiler. Eski aşıklar gibi hem birbirlerine kesiyorlar, hem de birbirlerinden gözlerini kaçırıyorlardı.
Orhan ayağa kalktı, Üzerindeki siyah montu çıkardı, Galip titriyordu.
ORHAN ÇİLELİOĞLU: Ne istiyorsun?
GALİP ÖNDER TEKBAŞINA: Ne demek ne istiyorsun? En sevdiğim bakkalımı ziyarete gelmişim. Diyorsun ki ne istiyorsun? Seni istiyorum?
ORHAN ÇİLELİOĞLU: Burada mı yersiniz? Yoksa paket mi yapıyım?
GALİP ÖNDER TEKBAŞINA: Ha ha. Ne komiksin Orhan ağabey yav.
ORHAN ÇİLELİOĞLU: Yürü git elimden bir kaza çıkmadan. Deyyusa bak? Beni bile borca alacak neredeyse. Sen var ya veresiye mezar bulsan içine girersin.
GALİP ÖNDER TEKBAŞINA: Ama Orhan ağabey senin bana borç vermen şarttır şarttır. İlle de borç vermen şarttır şarttır...
ORHAN ÇİLELİOĞLU: Elimden bir kaza çıkmadan buradan facktır facktır.
GALİP ÖNDER TEKBAŞINA: Ya bak söz gelecek ay parasını getireceğim. Hem öyle çok da bir şey almayacağım ki işte her eve lazım olan zaruri şeylerden.
ORHAN ÇİLELİOĞLU: Mesele veresiye verme meselesi değil.
GALİP ÖNDER TEKBAŞINA: E tamam mesele ne o zaman?
ORHAN ÇİLELİOĞLU: Sana vermemek. Çalıya takar yırtarım yine sana vermem.
‘’ Mahalle de olaylar bu şekilde cereyan ederken evlerde de pek bir fark olduğu söylenemezdi. Soğuk kış aylarında da, sıcak yaz aylarında da kadınların yaptığı tek aktivite dedikodu yapmaktı. Kışın çay demlerler, kısır yaparlar içeri de dedikodu’nun dibine vururlar, yazın soğuk meşrubat alırlar, çekirdek çitleyerek dedikodu’nun anasını ....’di. Her harikalde dedikodu yapmayı başarırlardı.
Hiç bir kuvvet bu kadınların dedikodu yapmalarına engel olamazdı. Ertesi sabah kıyametin kopacağını bilseler, son dedikodumu yapayım da içimde kalmasın diye toplanıp sabaha kadar lak lakı çalar, boş beleş konuşurlardı.
Böylelerini terör örgütünün başına musallat etsen, dilleriyle örgütü çökertip, dedikodularıyla yok etmezlerse bir daha eser yazmak nasip olmasın. Neyse hikayemizin dışına çıkıp da siyasi konulara girmeyelim. Bizim meşhur 3 bakkalın meşhur 3 karısı vardı. 3’ü de dedikodu makinası idiler maşallah.
Seyfi İbrahim’in karısı Döne. Seyfi’ye nazaran aşırı cimriydi. Akif’in karısı Seda ise Akif’e nazaran aşırı cömertti. Evlilik zıt kutuplardı dedikleri bu olsa gerek.
Ama bir de bizim vermeyen bakkalımız Orhan Çilelioğlu’nun karısı Zeliha Çilelioğlu vardı ki. Allah düşmanımın başına vermesin aşırı salaktı.
Hani gerizekalılık bir renk olsa bunun ki kesin Gökkuşağı olurdu.
Başka bir deyişle anlatacak olursak mallığın kitabını yazsalar baş karaktere bundan başka birisi yakıştırılamazdı.
Ya da salaklığın filmini yapsalar başrol kesinlikle buna verilirdi.
Daha nasıl tarif ediyim? Bunun doğumunu müjdeleyenlerin iki cihanda da yakaları bir araya gelmesin. Ocakları batsın, yuvaları yıkılsın.
Bir gün Orhan Çilelioğlu’nun annesi Buse Ondan Kalmaz ölüm döşeğinde son nefesini vermek üzereydi. Komşularından rica etti tek oğlu Orhan’ı yanına çağırttı. Orhan karısı Zeliha ve çocukları Arda ile Ahsen’i yanına alarak memlekete doğru gitmeye başladılar.
Giderken müşterileri merakta kalmasın diye karton bir kağıda eciş bücüş bir yazıyla ‘’ Memlekete gittim, dönünce vereceğim’’ yazmıştı.
Orhan’ın müşterileri dört gözle kendisini bekliyorlardı. Orhan gelecek bize verecek diyorlardı. Orhan’ın annesi Buse Ondan Kalmaz gün sayıyordu.
ORHAN ÇİLELİOĞLU: Bana bak karı. Anamın yanında edebinle dur. Sakın izin vermeden oturma. Sakın izin vermeden konuşma. Hatta izin vermeden hacetlenmeye bile gitme. Anladın mı karı? Kime diyom lan.
ZELİHA ÇİLELİOĞLU: Her şeyi anladım da. Şu tuvalet mevzusunu anlayamadım.
ORHAN ÇİLELİOĞLU: O nedenmiş?
ZELİHA ÇİLELİOĞLU: Ya sıçmanın da mı izni olurmuş? Bir yaşıma daha girdim.
ORHAN ÇİLELİOĞLU: Yürü lan yürü. Ana bak ben geldim oğlun Orhan.
BUSE ONDAN KALMAZ: Şu yanındaki kim?
ORHAN ÇİLELİOĞLU: Karım ana. Gelinin Zeliha tanımadın mı?
BUSE ONDAN KALMAZ: Cehennemin kapısını açık mı unutmuşlar oğlum? Bu nereden gelmiş böyle yav.İnsan mı? Yaratık mı? Uzaktan da pek seçemiyorum.
ORHAN ÇİLELİOĞLU: Yürüsene kız. Ne bekliyon anamın elini öpsene.
ZELİHA ÇİLELİOĞLU: Öpüyüm ana.
BUSE ONDAN KALMAZ: Berhudar ol evladım. Demek uzaylılar da da el öpme adeti var. Dünya dayanışması değil, evren dayanışması budur işte.
ZELİHA ÇİLELİOĞLU: Şafak kaç anneciğim?
BUSE ONDAN KALMAZ: Geçen Azrail ile tartıştık. O da benim askerliğimi uzattı. Yoksa 2 güne kalmaz pamuğu tıkarlardı. Oğlum şu salağı çıkar da özel konuşak.
ORHAN ÇİLELİOĞLU: Tamam ana. Çık kız dışarı.Git kazların kıçına bez bağla.
BUSE ONDAN KALMAZ: Bak oğlum. Küçükken kimin ahını aldın bilmem ama Allah sana öyle bir eş nasip etti ki yolun cennete düşse bununla kapıyı kapıtırlar. Herkese huriler sana nuriler gelir. O kadar bahtsızın ki anlatamam.
ORHAN ÇİLELİOĞLU: Son sözün nedir ana.
BUSE ONDAN KALMAZ: Son sözüm kelime-i şehadet olacaktır. Ama sana bir vasiyetim vardır. Karın ne derse tam tersini yap oğlum. Hakkımı helal etmem yoksa. Vasiyetimi yerde bırakma karın ne derse tersini yap. E mi oğlum?
ZELİHA ÇİLELİOĞLU: Hayatım ben geldim.
ORHAN ÇİLELİOĞLU: Hayatın batsın. O elindekiler çocuk bezi mi?
ZELİHA ÇİLELİOĞLU: Evet tatlım. Gittim kümesde ne kadar kaz varsa saydım hepsine ikişer tane bez aldım. Tam 120 bez aldım.
BUSE ONDAN KALMAZ: Aha Azrail çağırıyor. Ben gidiyorum oğlum, sen sakın dediklerimi unutma. Kuruyup gitse de kimseye verme. Hadi güle güle.
SEYFİ İBRAHİM KURTULMUŞ: Rast gelsin komşum.
AKİF MEYDANVERMEZ: Peşin verecekse gelsin. Yoksa hiç gelmesin.
SEYFİ İBRAHİM KURTULMUŞ: İlahi komşum. Senin bu paragözlüğünde de beni öldürüyor. Ne var bir kere de veresiye versen. Ölür müsün?
AKİF MEYDANVERMEZ: Ölmem ama sürünürüm. Bak bana peşin veriyorum diriyim, canlıyım, heyacanlıyım. Bir de kendine bak ayaz da kalmış bekçi büllüğü gibi eciş bücüşsün. Neyse geç içeri de az ısın. Sohbet edelim, çay içelim.
SEYFİ İBRAHİM KURTULMUŞ: Hatırlıyor musun Akif? İlk okulda mavi önlüklerimiz olurdu. Beyaz yakalarımız olurdu.
AKİF MEYDANVERMEZ: Evet hatta kaybolmasın diye yakalarımızın üstüne adlarımız ile soy adlarımızın baş harfi yazılırdı.
SEYFİ İBRAHİM KURTULMUŞ: Ama ikimiz de baş harflerimizi yazdıramadık.
AKİF MEYDANVERMEZ: Aynen öyle. Sadece biz mi? Galip Önder Tekbaşına’da yakasına bir türlü baş harflerini yazdıramamıştı.
SEYFİ İBRAHİM KURTULMUŞ: Sahi o nerelerde? Gözükmüyor hiç.
AKİF MEYDANVERMEZ: Sen en son borcunu ödemediği için bağırıp kovunca o da gitti buralardan. Aman salla gitsin. Veresiye selamın bile hayrı olmaz bize.
ZELİHA ÇİLELİOĞLU: Ya sen neden ben ne dersem tersini yapıyorsun?
ORHAN ÇİLELİOĞLU: Nasıl tersini yapıyorum ya.
ZELİHA ÇİLELİOĞLU: Ne bileyim? Anan öldüğünden beri ak dediğime bok der oldun. Eskiden böyle değildin sen, ne oldu? Büyü filan mı yaptılar yoksa sana?
ORHAN ÇİLELİOĞLU: Salak salak konuşma da git kapıya gelen kimmiş.
GALİP ÖNDER TEKBAŞINA: Ablam günlerdir boğazımdan bir lokma geçmedi. Açlıktan midemle sırtım akraba oldular. Yatacak yerim de yok.
ZELİHA ÇİLELİOĞLU: Bak o konuda haklısın Galip Önder. Cidden yatacak yerin yok. Ama bizim de yatacak yerimiz yok. Bir büyük döşeğimiz var, onda yatıp kalkıyoruz. Karnını doyururum ama yatacak yer veremem. Namahremdir.
ORHAN ÇİLELİOĞLU: Yok efendim ne namehremi yav? Geç Galipciğim geç. Yatacak yerimiz de var, yiyecek ekmeğimiz de var çok şükür.
ZELİHA ÇİLELİOĞLU: Ne demek yatacak yerimiz var ya? Bir tane döşeğe 3 kişi nasıl sığarız?
ORHAN ÇİLELİOĞLU: Kocaman döşek geç sığarız.
‘’ 5 saat sonra’’
GALİP ÖNDER TEKBAŞINA: E Orhan ağabey. Karnımızda doydu, hadi yatalım.
ZELİHA ÇİLELİOĞLU: Ne demek hadi yatalım? Git nerede yatarsan yat. Çık git.
ORHAN ÇİLELİOĞLU: Bak misafire öyle davranılmaz. Geç Galip hep beraber yatarız. Bakma sen bu salağa.
ZELİHA ÇİLELİOĞLU: Allah belanı vermesin. Elin herifini yatağımıza sokuyorsun. Bari sen ortada yat da ben de şu kenara kıvrılıyım.
ORHAN ÇİLELİOĞLU: Ne münasebet ben kenarda yatacağım, sen ortada yatacaksın. Geç ortaya yat. Sabah erken kalkacağız konuşup durma.
‘’ Ertesi sabah Zeliha ağlayarak bavulunu toplamaktadır. Galip Önder Tekbaşına çoktan kalkıp gitmiştir. Orhan gözlerini üfeleyerek kalkar yataktan’’
ORHAN ÇİLELİOĞLU: Ne ağlarsın be? Niye toplarsın bavulunu?
ZELİHA ÇİLELİOĞLU: Niye olacak? Tuttun elin herifini yatağımıza aldın, bir de inadın tuttu beni ortada yatırdın. Elin oğlu sabaha kadar beni düzdü. Ben babamın evine gidiyorum. Sen ne halin varsa gör.
‘’ Zeliha sertçe kapıyı vurup çıkar, Orhan yavaşça yataktan doğrulur. Ellerini açar, ve şu şekilde dua etmeye başlar.’’
ORHAN ÇİLELİOĞLU: Vay kurban anam. İyi ki sözünü dinlemişsim. Yoksa Galip Önder sabaha kadar beni düzecekti.
‘’ Seyfi İbrahim Kurtulmuş’un başına gelecekler, çöl de bahtsız bedevinin başına gelmez. Veresiye Defteri değil amel defteri mübarek.’’
ALİ MEHMET KILÇEKER: Efendim şu bakkal Seyfi İbrahim veresiye verir. Şu bakkal Akif peşin verir. Şu bakkal Orhan vermez.
YASİN DAMDANDÜŞER: Ne demek vermez?
ALİ MEHMET KILÇEKEN: Avukat Bey belli başlı müşterilerinin haricinde kimseye vermez. Hatta bu konuyla ilgili sloganı bile vardır.
YASİN DAMDANDÜŞER: Nedir?
ALİ MEHMET KILÇEKEN: Çalıya takar yırtarım yine de sana vermem.
YASİN DAMDANDÜŞER: Güzel slogan. Neyse veresiye verenin dükkanına götür beni.
ALİ MEHMET KILÇEKEN: Tamam Avukat Bey. İcralara ne zaman başlayacağız.
YASİN DAMDANDÜŞER: Kanuni işlemler halledildikten sonra eğer borcunu ödemezse icraya başlayacağız.
ALİ MEHMET KILÇEKEN: Bu mahalle’nin komiseri olarak her zaman yanınızdayız. Kolluk kuvvetlerimiz her türlü olaya anında müdahale eder.
Rıza Baba’nın ekibi bir, biz iki. O derece yani.,
YASİN DAMDANDÜŞER: Teşekkürler Komiserim.
ALİ MEHMET KILÇEKEN: Bana müsade. Görev beklemez.
YASİN DAMDANDÜŞER: İlginiz için teşekkür ederim Mehmet Bey.
AKİF MEYDANVERMEZ: E Orhan sizin evdeki kasayı da patlamışlar.
SEYFİ İBRAHİM KURTULMUŞ: Hişt. Ayıp oğlum ne yapıyorsun?
AKİF MEYDANVERMEZ: Senin dükkana biri girdi Seyfi.
SEYFİ İBRAHİM KURTULMUŞ: Kim ki?
ORHAN ÇİLELİOĞLU: Yine veresiye isteyen birisidir. Kim olacak?
AKİF MEYDANVERMEZ: Yok be takım elbiseliydi.
SEYFİ İBRAHİM KURTULMUŞ: Hayrolsun inşallah. Ben bir gidiyim de bakıyım.
AKİF MEYDANVERMEZ: Yanlış gelmiştir adam. Peşin veren peşin satanın, veresiye veren veresiye satanın dükkanına girermiş.
ORHAN ÇİLELİOĞLU: O zaman vermeyenin dükkanına da vermeyen girer.
AKİF MEYDANVERMEZ: Doğru tespit. Gel öpecem.
SEYFİ İBRAHİM KURTULMUŞ: Buyrun, kime bakmıştınız?
YASİN DAMDANDÜŞER: Seyfi İbrahim Kurtulmuş’a bakmıştım.
SEYFİ İBRAHİM KURTULMUŞ: Benim buyrun. Hayır mı?
YASİN DAMDANDÜŞER: Efendim pek hayır değil maalesef. Mal aldığınız firmalara borcunuzu ödemediğinizden ötürü dükkanınıza ve evinize haciz geldi. Şu kağıtta yazılı olan borcu red etmeniz durumunda haciz işlemlerine başlayacağımızı, zorluk kullanmanız durumunda ise kolluk kuvvetleri ile müdahale etmek mecburiyetinde kalacağımızı, kanun ve yasaların bana verdiği yetkiye dayanarak tarafınıza bildiririm. Aha adam fenalaştı.
AKİF MEYDANVERMEZ: Seyfi. Seyfi’ye bir şeyler oluyor Orhan koş.
ORHAN ÇİLELİOĞLU: Neler oluyor lan burada? Kimsin lan sen?
YASİN DAMDANDÜŞER: Ben icra avukatıyım. Seyfi Bey’e tebligatı okudum. Ama beni dinlemeden bayıldı. Hukuğa karşı yapılan bu saygısızlık affedilemez.
AKİF MEYDANVERMEZ: İyi de kardeşim böyle damdandüşer gibi tebligat mı okunurmuş?
YASİN DAMDANDÜŞER: Ben Soy adımın hakkını veriyorum efendim. Siz beni azarlayacağınıza hukuğa karşı terbiyesizlik yapan bu arkadaşınızı kınayın.
ORHAN ÇİLELİOĞLU: Soy adımın hakkını veriyorum dedin ya. Senin soy adın ne?
YASİN DAMDANDÜŞER: Damdandüşer.Kendine geliyor kanun düşmanı.
SEYFİ İBRAHİM KURTULMUŞ: Avukat bu borçları ödemek için ne kadar zamanım var?
YASİN DAMDANDÜŞER: 3 ay içerisinde ödemeniz gerekiyor.
SEYFİ İBRAHİM KURTULMUŞ: Peki borcum ne kadar?
YASİN DAMDANDÜŞER: Avukat masrafları, icra borçları ile birlikte 150.000 TL.
SEYFİ İBRAHİM KURTULMUŞ: 150.000 TL mi? Ben bu kadar borcu bu kısacık süre zarfında nasıl öderim Avukat?
YASİN DAMDANDÜŞER: Beni orası ırgalamaz efendim. Hem daha demin hukuğa ve kanunlara karşı yaptığınız bayılma protestosunu göz ardı ettim sanmayın. Herkes kanun önünde birdir efendim.
SEYFİ İBRAHİM KURTULMUŞ: Hay sana da,
YASİN DAMDANDÜŞER: Sakın! Perdeyi kapattırırsın, oyun biter. Sakın!
SEYFİ İBRAHİM KURTULMUŞ: Hay sana da ayıp oldu. Bir şey ikram edemedik.
‘’ Bakkal Seyfi İbrahim çölde kutup ayısı ile karşılaşmış bahtsız bedevi gibi kara kara düşünüyordu. Nasıl çıkacaktı bu işin içinden? İki ucu boklu değnek olan bu mevzuyu çözebilmek gerçekten pek zordu. Aklına bir an karısı geldi.Kendisi pek cömert olmasına rağmen karısı Döne bir o kadar cimriydi. Bu kadar cimri birisinin para biriktirmesi gerekirdi elbet. Belki Avukat’ın istediği 150.000 TL’yi veremezdi ama yine de en azından birkaç bin lira verebilirdi. Bir an kendini toparladı, üşüdüğünü hissetti. Şu veresiye alıp da vere siye kadar bekletenlerin parasını toplayabilse icra borçlarını ödemek şöyle dursun, üstüne parası bile artardı. Ama bilmem kaç yıllık alacağı ödenmiyordu. İsminin baş harfleri gibi ortada kalmıştı Seyfi İbrahim Kurtulmuş. ‘’ Anlayan anladı’’.
AKİF MEYDANVERMEZ: Nereye gene kafasız karı?
SEDA MEYDANVERMEZ: Orhan’a gidiyorum. Yazık karısı da gitti, adamın ihtiyaçları filan vardır. Komşuluk ölmedi ya.
AKİF MEYDANVERMEZ: Bizim karıya bak? Seçim öncesi belediye başkan adayları gibi. Verdikçe veriyor. Oh! Ver anam ver. Onu da ver.
SEDA MEYDANVERMEZ: Ne saçmalıyorsun be? Mahallenin karıları ile toplandık adama yemek filan yaptık, işte bulaşığıydı, çamaşırıydı. Onlarla ilgileneceğiz.
AKİF MEYDANVERMEZ: Bak karı devir ya peşin verenlerin, ya da vermeyenlerin devri. Bak Seyfi İbrahim’e yıllarca veresiye verdi. N’oldu sonra? Kaldı ortada.
SEDA MEYDANVERMEZ: Yardım edelim adama gücümüzün yettiği kadar.
AKİF MEYDANVERMEZ: Al işte. Selam bile vermeyeceksin.
SEYFİ İBRAHİM KURTULMUŞ: Döne, Döne sana geldim. Evde misin karıcığım?
DÖNE KURTULMUŞ: Mevlana diyor ya hani; Ne olursan ol yine gel diye.
Sen gelme, sen git. Döne döne de gelme, Normal de gelme.
SEYFİ İBRAHİM KURTULMUŞ: Önce söylenen sözü doğru düzgün öğrenin, ondan sonra yorum yapın. Mevlana Celaleddin-i Rumi gibi büyük bir evliya’nın bile sözlerini çarpıtıyorsunuz ya. Yazıklar olsun size.
DÖNE KURTULMUŞ: Neymiş peki doğrusu?
SEYFİ İBRAHİM KURTULMUŞ: Bir kere Mevlana ‘’ Ne olursan ol gel’’ demiyor. Böylesi bir Allah dostunun bu cümleyi kurması gariptir zaten. Ne demek ne olursan ol gel? İyi o zaman sarhoş içsin içsin camiye gitsin. Ya da ne bileyim her işlenen günah göz ardı edilsin, ne olursa olsun yine gelsin öyle mi?
DÖNE KURTULMUŞ: Bak şimdi merak ettim. Nedir bu sözün doğrusu?
SEYFİ İBRAHİM KURTULMUŞ: ‘’ DÖN DE GEL’’ Yani günahlarından, ayıplarından kurtul da gel demek istiyor. Ya kısacası ne günah işlemişsen işle o işlediğin günahın affı için Allah’a tövbe et ve bir daha aynı günahı işlemeyeceğine dair söz ver ve tertemiz bir şekilde gel diyor. Gel dediği yer ise ariflerin meclisidir.
Hiç ariflerin meclisine necaset bir şekilde girilir mi? Tövbe et öyle gel diyor.
Yani dön de gel.
DÖNE KURTULMUŞ: E iyi de sen niye geldin?
SEYFİ İBRAHİM KURTULMUŞ: Ne demek niye geldin ya? Burası benim evim.
DÖNE KURTULMUŞ: Bu saatte niye geldin? Bakkalı kim bekliyor?
SEYFİ İBRAHİM KURTULMUŞ: Sorma başıma gelenleri. Bizim bakkal icralık oldu. 3 ay içinde 150.000 TL ödeyemezsek her şeyimiz elimizden gidecek.
DÖNE KURTULMUŞ: Ne? Sen var ya ulan gerizekalı, ulan kafasız. Ben ne deyim sana bilmiyorum ki. E ne olacak peki şimdi? Neyle ödeyeceksin o borcu?
SEYFİ İBRAHİM KURTULMUŞ: Ödeyeceğiz demek istedin her halde. Senin şu kıyıya köşeye biriktirdiğin birkaç altınla, parayı ver de borcun bir kısmını yatırıyım hiç yoktan.
DÖNE KURTULMUŞ: Ben onları kötü günler için saklıyorum Seyfi. Veremem.
SEYFİ İBRAHİM KURTULMUŞ: Bundan daha kötü gün mü olur be?
DÖNE KURTULMUŞ: Veremem Seyfi. Hem borç senin borcun. Yıllardır dilim de tüy bitti. Kimseye veresiye verme, vere siye kadar gelmez diye. Ama hiç.
SEYFİ İBRAHİM KURTULMUŞ: Ya tamam bak. Sen şu parayı ver. Bak yoksa olan da elimizden gidecek. Sonra ne yaparız?
DÖNE KURTULMUŞ: Seni bilmem ama benim yapacağım belli. Tek celse de senden boşanmak, sonra da çocukları senden almak. Ahmaklarla işim olmaz.
‘’ Seyfi’nin başından aşağı kaynar sular dökülüyordu sanki. Yok, yok. Ne kaynar suyu? Bildiğin kızgın yağın altında erim erim eriyordu. Yıllardır can bildiği karısı canına musallat oluyordu. En yakınıydı o. Ondan bile hayır gelmemişti. Artık ne yapacağını şaşırmıştı. Bir an Orhan’a gitmeyi düşündü, Vermezdi ama yine de umut. Dalgaların ortasında güvertesi delinmiş Gemi kaptanı gibiydi Seyfi’’
ORHAN ÇİLELİOĞLU: Şimdi sen söylemeden derdini ben cevabını veriyim. Beni bilirsin! Öyle lafı evirip çevirmem. Vermeyeceğim. Hadi güle güle.
‘’ Neler oluyordu böyle. Kimin kapısına varsa yüzüne kapanıyordu. İşin garibi alacağı olanlar da borçlarını vermiyordu. Kime gitse ters tepiyordu hayalleri.
Son bir umut dedi ve İlk Okul arkadaşı Akif Meydanvermez’in yanına gitmişti. Ama ondan da hayır gelmemişti. Bir an aklına Galip Önder Tekbaşına geldi.
Sahi onun ne kadar borcu vardı? Veresiye defterini eline aldı nefretle. Gözleri kısıldı. Gamzeleri ile çenesi orantılı bir şekilde titiriyordu. Eli terlemişti, Ter deftere siyaret ettiğinden olsa gerek ıslanmıştı. Elini önlüğüne sildi. Sayfaları çevirmeye başladı. İşte G harfi Gökmen, Gözde, Gökhan, Galip Önder.
120.000 mi? Bir an yanlış olacağını düşündü ve tekrar baktı son toplamaya. Evet 120.000 TL borcu vardı Galip Önder’in Bakkal Seyfi’ye. İyi de bir bakkal dükkanına 120.000 TL borç nasıl yapılabilirdi? Bir an hatırladı yıllar öncesinde yüklü miktarda borç para verdiğini hatırlamıştı. E tabi yazılan veresiyeler de eklenince borç kabarmıştı. Telefon rehberinden Galip’in adını buldu, arama tuşuna bastı. Ve o an kimsenin duymak istemeyeceği sesi duydu.
Aradığınız kişiye şu anda ulaşılamıyor.
O an o araya girip de konuşan her kimse anasını, avradını hatta yedi sülalesini kurşuna dizmek gerekiyordu insanın içinden. Şimdi olacak iş miydi bu?
Lütfen daha sonra tekrar deneyin dedi o tanımadığı ses.
Bilmiyordu ki tekrarı olmayacaktı bu aramanın. Çekmeceyi açtı ve çıkardı silahı.
‘’ 3 AY SONRA’’
ALİ MEHMET KILÇEKER: Bugün icra dosyamız kabarık gibi Avukat Bey.
YASİN DAMDANDÜŞER: Evet Komiserim. Önce şu Seyfi İbrahim’in icrasını halledelim. Ben Hakim Bey ile görüşüp geliyorum.
TÜMER CEMİL KANUNSEVER: Vay vay vay. Kimleri görüyorum? Alemin en hızlı İcra Avukatı gelmiş. Hoş geldin Yasin. Damdandüşer gibi geldin gene.
YASİN DAMDANDÜŞER: İlahi Hakim Bey. Siz de olmasanız bizi kim güldürecek. Efendim sizin de çok hoşunuza gidecek bir mevzu için konuşmaya geldim.
TÜMER CEMİL KANUNSEVER: Benim hoşuma gidecek tek konu Yasin. Kanunlar çerçevesinde verilecek cezalardır. Bak adıma! Adım ne benim?
YASİN DAMDANDÜŞER: Tümer Cemil Kanunsever.
TÜMER CEMİL KANUNSEVER: Kısaca TCK. Bir başka deyişle Türk Ceza Kanunu. Öyleyse gidin ve icralık kim varsa alın gelin bana. Ceza kesmek istiyorum. Ceza!
YASİN DAMDANDÜŞER: Emredersiniz Hakim Bey. Bana müsade.
ALİ MEHMET KILÇEKER: Gidiyor muyuz Avukat Bey
YASİN DAMDANDÜŞER: Gidiyoruz Komiserim. Siz ekibinizle hazır olun.
ALİ MEHMET KILÇEKER: Kapalı sanki. Bir şey yazıyor orada.
YASİN DAMDANDÜŞER: Tahtalı Köy’e kadar gittim Dönmeyeceğim.
ALİ MEHMET KILÇEKER: Tahtalı Köy de neresi? Gidip basalım hemen.
YASİN DAMDANDÜŞER: Sus lan. Aç şu kapıyı.
‘’ Komiser Ali zaten yıkılmaya ramak kalan kapıyı tek vuruşta kırmıştı. İçeri girdiler. Gördükleri manzara korkunçtu. Bakkal tezgahının üzeri kan ile kaplıydı. Masanın üzerinde kara kaplı bir defter duruyordu, eskimiş bir yazı vardı üzerinde. Veresiye Defterini okuyabildi Avukat Yasin güç bela. Ardından Komiser Ali masanın köşesine iğneyle sıkıştırılmış kağıdı eline aldı. Kağıt ıslaktı, bu su değil, ter ıslağıydı ve biraz da göz yaşıydı. Bu intihar mektubuydu düpedüz. Ali Komiser’in havası balon gibi inmişti. Hiç böyle bir durumla karşılaşmamıştı oysa. Onun gördüğü en büyük facia bu mahalle de bu zamana kadar kavgaydı. O da öpüşür, barışırlardı sonra. Ama bu olay farklıydı.
İçinde neler yazdığını sizlerle paylaşamam şu anda. Ama şuna emin olun ki Seyfi İbrahim kötü değildi, kötülük de yapmamıştı. Asıl kötü olanlar onu yarı yolda bırakan karısı, çocukları, dostları, arkadaşları idi. Herkesin yardımına koşan o ayaklı hoşgörü Seyfi artık yoktu. Hata yapmıştı belki intihar etmekle ama ona göre başka çaresi de yoktu. İşin garibi ölümüne sebep olanlar bir kaç gün sonra Seyfi İbrahim Kurtulmuş’un cenaze namazında yer alacaklar ve sanki hakları varmış gibi imam sorduğunda helal olsun diyeceklerdi. Sizlerin hakkı yoktu, borcu vardı ve siz borcunuzu ödemediğinizden ötürü Seyfi İbrahim’in ölümüne sebep oldunuz. Hadi bakalım iyisiniz(!) Bakkal borçlarınız bitti tamamen.
Ama unuttuğunuz bir şey var. Ne mi? Şimdi vicdan ve adalet borcunuz kaldı.
Seyfi İbrahim’den kaçtınız, Ama bakalım Allah’tan nasıl kaçacaksınız(!)
Hem nereye kaçıyorsunuz? Allah imhal eder ama ihmal etmez.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.