- 559 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Sınıf Atlama -II-
“Zenginin malı fakirin çenesini yorar” derler. Köyde, Kasım Ağa ailesi her geçen yıl daha da zenginleşti. Mal varlıkları iyice arttı. Büyükbaş hayvan ve koyun sürülerinde hayvan sayısı kendi köyünde olduğu gibi komşu köylerde aynı işi yapanlara göre ziyadesiyle kalabalıklaştı. Bir zamanlar kendileri gibi yoksul olan bir ailenin varsıllaşması dar gelirli aileleri rahatsız etti. Haklı haksız eleştiriler başladı. Durumdan hoşnut olmayan köyün yoksul kesimi Kasım Ağagilleri eleştirmekle tamamen haksız da değillerdi.
Kasım Ağanın oğlu Hasan’dan iki erkek ve üç kız torunu oldu. Bir ocakta ne yanarsa o tüter. Torunlar da kız erkek demeden dedelerine layık bir biçimde çalışma azmine sahiplerdi. Rıza ve Hayrettin adlı torunlardan Rıza işini bilen, zeki ve cingöz birisi olarak büyüdü. Ailenin dümenini eline aldı. Dedesi ile her konuda iyi anlaşıyordu. Sonbahar gelince köyde ne kadar erkek kuzu varsa satın alıyordu. Yaptığı alışverişte vatandaşların parasının yarısını ödüyor, borcunun yarısını da birkaç ay sonraya erteliyordu. Böylece sermayesinin iki katı kadar mal ediniyordu.
Birkaç aylar uzadıkça uzuyor; alacaklılarödeme günü gelen paralarını alamayınca Rıza’ya ver yansın ediyorlardı. Ortada fazla alıcı olmayınca Rıza durumu kendi lehine çok iyi değerlendiriyordu. Köylülerinden ve komşu köylerden istediği kadar kuzu toplayabiliyordu. Kendine rakip alıcı çıksa bile birazcık fiyat artırarak arabasını dağdan aşırıyordu rahatlıkla.
Paralarını konuşulan zamanda alamayanların Kasım Ağagilleri eleştirmesi bu durumda sonuna kadar haklılık kazanıyordu. Fakat ellerine bir şey geçmiyordu. Bu kısır döngü yıllarca sürdü.
Samanlıkta ot bol. Baba Hasan, buldozer gibi çalışıp hayvanların kışlık yiyeceğini devşirdi. Kuzular kış mevsiminde iyi beslenip ilkbahara çıktığında fiyatlarını ikiye, üçe katlandı.
Eldeki malı aracılara satmıyordu Recep. İlkbahara çıkan koyun ve kuzular yazın yüksek yaylalarda yayılıp semizleşince sıra satış işlemine geliyordu. Gerekli ekip kuruluyor. Sürü Kars’a kadar gündüz otlatılarak, geceleri konaklatılarak götürülüyor. Kars’tan da trenle Erzurum’a sevk ediliyor. Böylece eldeki mal aracısız, tefecisiz Erzurum’daki Et ve Balık Kurumu’na pazarlıyordu. Rıza bu işleri Kayserili tüccarları aratmayacak biçimde beceriyordu.
Yirmi yıla yakın bir süre tokluculuk yaptı Rıza. Her yıl aynı biçimde kazançlı çıkamazsa bile çoğu kez yaptığı işte yüzü güldü. Bu işler dışardan bakıldığı kadar kolay olmadı elbette. Nice badireler atlatıldı.
Rıza dümeni tamamen eline almıştı. Baba Hasan Ağa, ev halkıyla birlikte beslenen hayvanların kışlık ot gereksinimi ve ailenin geçimi için ürün devşirmeye devam etti. Rıza zamanının çoğunu sürüyle ilgilenerek geçiriyordu. Kasım Ağa hayli yaşlanmış yine de elini işten çekmemişti. Güneşli bir gün at ile hem çobanlara yiyecek götürmek hem de sürüyü ziyaret etmek için çobanların kamp yerine gitti. Sürü,bin bir renkte yayla çiçekleriyle bezeli yayla düzlüklerine yayılmıştı.
Sürü, başlarında çoban Ardahan yaylalarına yaklaştı. Kasım Ağa, neredeyse dağı taşı kaplamış kalabalık sürüsünü görünce çok mutlu oldu. Atı kamp yerinde bırakıp sürünün yanına gitti. Çobanla sohbet ederken yanlarına Ardahan köylerinin çobanları yaklaştı. Ardahanlı çobanlar:
“Niçin bizim otlaklara soktunuz sürüleri…” der demez ellerindeki değneklerle Kasım Ağaya tekme tokat saldırdılar. Oysa sürü komşu yaylaların otlaklarına girmemişti! Çoban, son hızla koşup kamp yerinde uyuyan Rıza’ya haber ulaştırdı:
“Aman çabuk ol Rıza Ağa, dedeni Ardahanlı çobanlar dövüyor.”
Haberi duyan Rıza, eline kırma tüfeği alarak olay yerine koştu. Dedesinin sırtına, başına sopalar ha bire iniyordu. Kendisini ve elindeki silahı kaale alan yoktu. Ani bir refleksle tetiğe dokundu. Dedesini döven çobanın birisini bacaklarından vurdu. Diğer çoban tabana kuvvet kaçtı. Az ileride bulunan yayla karakolundan jandarmalar geldi. Olaya müdahale edildi. Allah’tan vurulan çobanın yarası ağır değildi. Ölmedi.
Rıza, istemeden de olsa elini kana bulamış oldu. Mahkeme, avukat, nefsi müdafaa derken kısa süreli bir hapis cezası ile olayı çabuk atlattı. Böylece amacına ermek için önüne çıkanlara karşı acımasızlığını dosta düşmana iyice kanıtlamış oldu.
Kazanılan paralar yastık altına konulmadı. Eldeki sermayeyi değerlendirmek önemli. Sürekli hayvancılık yapmak hiç kolay bir iş değildi. Büyük şehirlere açılmak, daha başka işler yaparak ve aşırı yorulmadan geçinmenin yollarını zorlamak mümkündü. Böylesi düşünceler Rıza’nın kafasında şekillenmeye başladı. Askerlik yaparken övgüsünü duyduğu ve ziyaret ettiği Bursa’ya taşınmayı kafasına koydu.
Elde ne var ne yok toparladığı paralarla Bursa’da büyük bir arsa aldı. Kısa sürede içinde arsasında altı işyeri olacak biçimde bir konut yaptırmaya başladı. Yatırımın tapusunu kendi üzerine yaptı! Baba Hasan Ağa gidişattan memnun kalmadı. Diğer çocuklarının da biriken sermayede hakları vardı! Rıza nalıncı keseri gibi kendi tarafına yontuyordu. Kardeşi Hayrettin, ağabeyiyle aşık atacak yapıda değildi. Uzun yıllar ağır çalışma koşulları içinde köyde çalışmaktan yılmıştı. Asker ocağında uzatmalı çavuş olarak kaldı. Aile ile bağlarını büyük ölçüde kopardı.
Bir sonbahar günü Hasan Ağa, satılık koyunlardan bir kısmını sürüden ayırıp kendi hesabına satmak istedi. Olayı duyan oğul Rıza babasının bu tutumuna şiddetle karşı çıktı. Önündeki satılık koyunlarla köyden biraz uzaklaşan babasını kırlarda yakaladı. Bu olayı yıllar sonra Hasan Ağa bana şöyle anlattı:
“Hiç ummazdım! Oğlum Rıza bir hışımla üzerime yürüdü. En azılı düşmana saldırırcasına tekme-tokat beni dövmeye başladı. Neye uğradığımı şaşırıp, dona kaldım. Az ilerimizdeki ormanda odun hazırlayan komşumuz Ahmet, ağlama, sızlanma sesimi duyup imdadıma yetişti.”
Kasım Ağaların varsıllaşmasında böylesi nice hoş olmayan olaylar yaşandı. Torun Rıza kafasında oluşturduğu projeleri gerçekleştirmek adına önüne çıkan engelleri aşmakta kimsenin gözünün yaşına bakmadı. Babadır, kardeştir, akrabadır ayırt etmeden gerektiğinde karşısına aldı. Ağlayıp, sızlananlar haklı bile olsalar taraflarına yüzünü çevirmedi!
Birkaç yıl daha tokluculuk yaptı Rıza. Sermayesini iyice artırdı. Bu yıllar içinde Bursa’daki inşaatının tamamladı. Baba evini, doğup büyüdüğü toprakları terk edip ailesini Bursa’ya taşıdı. Ticaret hayatına atılmayı kafasına yıllar önce koymuştu.
Memlekette inşaat sektörü alabildiğince hızla ilerliyordu. Ne yapılabilirdi! Evinin altında işyeri olarak planladığı birinci katta nalbur dükkânı açtı. Ticaret için yaratılmıştı! Gün boyu iş yerinde oturup müşteri beklemekle kazanç sağlanamazdı elbette. Büyük ve hacimli inşaatlara, kooperatif inşaatlarına toptan malzeme satmanın bir yolunu bulmak önemliydi.
Rıza’nın elinde yeterli sermayesi vardı. Sermayeyi en ekonomik şekilde değerlendirip fabrikalardan gerekli inşaat malzemelerini birinci elden alma becerisini göstermekte zorlanmadı. Satış bağlantısı kurduğu inşaatlara zamanında mal teslimi yapmaya büyük özen gösterdi. Kumarı kurallarına göre oynamak, satışları artırmak için hangi yollar kat edilmesi gerekiyorsa Rıza bu yolları bulmakta zorlanmadı.
Büyük inşaatlara, özellikle yapı kooperatiflerine mal pazarlarken el altından muhataplarını memnun etmekte bir mahzur görmüyordu! Kaz, kazlar gelecek yerlere birkaç tavuk harcamanın elbette sakıncası olamazdı. İşin etik yönünü düşünen mi var! Semaya uzanan zarif minarelerden günde beş kez ezan sesleri yükselse bile ticaret yaşamındaişler çoğu kez böyle yürüyordu bu topraklarda!
Kasım Ağa, oğul Hasan Ağa köyde garip garip yaşamlarını sürdüre dursun Rıza alnı terlemeden dededen, babadan çok uzaklarda sermayesine sermaye kattı. Hasan Ağa da hayli yaşlanmıştı. Ancak birkaç sığır besleyecek dirlik yapabiliyordu. Bursa’dan kendilerine doğru ılık rüzgârlar hiç esmedi.
Köyde anlatılır; Kasım Ağa öldüğünde çok sevdiği torun Rıza Bursa’dan kalkıp cenaze törenine teşrif etmemiş. Nasıl etsin! Dedesinin öldüğü duyduğunda Balıkesir yolu üzerinde kurulan büyük bir yapı kooperatif başkanıyla satış pazarlığına girişmişti. Anlaşmayı büyük oranda kotarmıştı. Cenaze için harcayacak zamanı yoktu!
Bir zamanlar köyün dar gelirli ailelerinden biri olan Kasım Ağa ailesinin Recep kolu böylece Bursa’da sayılı varsıl ailelerin arasına girdi. Torun Recep artık saygın bir iş adamı oldu. Çocuklarını yüksekokullarda okuttu. Bir oğlu tıp okudu. Doktor oldu. Diğer oğlu inşaatçılık üzerine tahsil yaptı. Yap-sat işiyle meşgul. İki kızından biri öğretmen, diğeri hemşire olarak çalışıyor.
Sınıf atlamak, işte böyle bir şey. Yoksulluk çemberini kırıp varsıllaşmak her baba yiğidin harcı değil. Bu yolda yürürken duygusal olmaya; babadır, atadır acımaya yer yok! Önüne çıkan engelleri Alman panzerleri gibi ezip geçeceksin!Her zaman kumarı kurallarına göre oynamak önemli. Böyle davranmayınca piyasada kısa süre tutunulsa bile uzun soluklu kalmanın olanağı var mı! Galiba yok!
İşte Kasım Ağa ve devamla tartışmasız sınıf atlayan Recepler bu yolları kat ederek sınıf atladılar. Çoğu kere hak-hukuk denen kavramları rafa kaldırarak. İşin ahlaki yönünü de memleket insanı yorumlasın!