- 687 Okunma
- 2 Yorum
- 1 Beğeni
503 – GECELERİN SULTANI
Onur BİLGE
“Gecelerin Sultanı,
Gecenin bir yarısı… Zaman yıldız kayması… Arka arkaya kayıp gidiyor dakikalar… Gökkubbede havai fişekler… Gökyüzünde şenlik var!
Gecenin bir yarısı… Kanıyor gözlerim ağlamaktan… Gözlerimde yıldız alacası…
Uzansam tutacağım sanki cümle yıldızları, ayı… Avuçlarımda bir topak rüya… Aşk nasıl bir suydu! Sarhoşluk buydu.
Sen benim için göklerin en parlak yıldızıydın. Mavi gözlü kızıydın. Hiç yok olmayacak gibi ışıyanıydın gecelerin. Sabahyıldızı gibiydin, herkesi söndüren… Dünyanın en güzel, en değerli, en doyulmaz tadıydın. Yok olmak için mi bütün şavkınla parladın gecelerimde, gün doğuncaya kadar?
Gecede yalnızlık, yıldızlarla ve ayla muhabbet… Geceleri sevmeye başladım. Saçların, kaşların, kirpiklerin karanlıktı.
Yıldızlar bir arada olsalar da, seslerini birbirlerine duyurabilseler de aralarında aşılması imkânsız mesafeler vardır. Yan yana dursalar, karşı karşıya olsalar da birbirlerine kavuşamazlar. Ne kadar baş döndürücü hızla yol alırlarsa alsınlar, birbirlerine ulaşamazlar. Aralarında yollar olsa da mani olan yıllar vardır. Asırlar vardır aralarında… Bakışsalar da konuşamazlar, çatlasalar da açılamazlar. Hasretten yansalar da birbirlerine dokunamazlar! Biz de öyleydik seninle.
Sen Sabah Yıldızı olurdun gecelerime, gündüzlerime güneş… Sabaha karşı yavaş yavaş aydınlatmaya başlardın dünyamı. Karanın zifiri rengi kırılır, griye doğru yol almaya başlardı... Sonra açılır, kızarır, sararır, aydınlanırdı gökyüzü… Gökyüzüyle birlikte her şeyin yüzü aydınlanırdı.
Belirdiğinde karanlıklar dağılır giderdi. Yıldızlar birer birer söner, yiterdi. Ayın hükmü kalmaz, saltanatı biterdi. Doldururdu aydınlığın dünyamı.
Aya benzerdi yuvarlak ve apak yüzün. Aşkdeniz’e mehtap vururdu, dolunay olduğunda. Harika bir manzara olur, saatlerce öylece dururdu.
Gecelerin Sultanı’ydın sen! Dolunaydın Sevdiğim! Ay Yüzlü Sevgili! Güneş doğunca kaybolurdun ancak ama âşıklar için hiç sabah olmaz, güneş hiç doğmaz. Güneş tutulmasıdır, kaderleri. Güneşi tutan sevgilidir. İnsafsız sevgili, gün ışığına hasret bir ömür yaşatır, âşığına.
Güneşi göremeyen âşıklardan biri de benim. Dolunaydan daha büyük ve parlak gök cismi yok sanıyorum. En büyük ışık kaynağının ay olduğunu…
Mümkün mü gecelerde aya ulaşmak! Yanına varmak mümkün mü! Ulaşamamanın ıstırabıyla kahroluyorum! “Görmeyeyim bari, madem ki ulaşamayacağım!” diyorum, kahrımdan! Gözlerimden yağmurlar boşandırıyorum! Bulutlu geceler meydana getiriyorum buğulu gözlerimle. Sonra anılarla dolu rüzgârlar estiriyorum. Şiddetli rüzgârlar… Sekiz yönden birden esmeye başlıyorlar, dönüşümlü bir şekilde… Ne bulut bırakıyorlar göklerimde, ne sis… Dolunay halinde, bütün ihtişamınla çıkıyorsun ortaya! Hasret, bulutsuz gecelerde sulu sepken, sağanak… Damla damla süzülüyor yanaklarımdan aşağıya… Yaşlar söndüremiyor bağrımdaki yangını.
Ümit genelde canlıydı ilk zamanlar, arada sırada can çekişiyor olsa da… Böylesine suyu çekilmemişti, kökünden kurumamıştı daha! Yelkenlim hazırdı kıyıda, Denizkızı kumsalda… Ufuklar davetkârdı daima. Akıntı da rüzgâr da benden yanaydı ama olmadı işte! Aniden deniz suyunu çekti. Denizkızı’nı başkası seçti. O da onu seçti. Karaya oturdu teknem. Göz göre göre elimden uçtu gitti bir tanem!
İnsanları sevmezdin ya hani! İnsanları mı insanlıktan fersah fersah uzak yaratıkları mı? İnsan sevilmez miydi insansa gerçekten! Sevmezdin de neden gittin o acayip yaratığın peşinden? Doğru ya… Farklı yaratıkları severdin, insanları sevmezdin ki sen!
Aşk, yakıcı bir duygudur. Bir kıvılcımı kalbi tutuşturur. Yürekte yangın oluşturur. Orman yangını gibidir gönülde. Dolana dolana yanar, dört bir yerini sarar.
Ansızın oldu aşk bende, yavaş yavaş değil… Hiç farkına varamadım sevdaya kapılıp gittiğimin.
Topu topu on üç harfti söyleyeceğim. Yalnızca iki kelime… Defalarca geldi geldi de dilime… Bir çift laftı, hepsi hepsi nihayetinde… Diyemedim gitti! Şayet deseydim, diyebilseydim yanardın temelli! Kutuplara haykırsaydım, işitir işitmez erirlerdi!..
Kutuplara haykırsaydım aşkımı, erirdi buzdağları! Sönmüş yanardağların dertleri depreşirdi, tekrar lav püskürürlerdi, oflayıp puflayarak. Dilleri çatal çatal… Alev alev dilleri… Taş eriyiği ederlerdi yerleri!
Duysalardı kış uykusuna yatan cümle yaratıklar, bahar geldi zannıyla kış ortasında bile uyanırlardı. Kar altındaki tohumlar dahi çıtırdar, uyanırdı. Yeşile boyarlardı yerin sathını kardelenler halinde. Kara kışın sonunda baharlanan gönlüm gibi yeşerirdi tüm ağaçların dalları, üstelik tepeden tırnağa çiçeğe bürünürdü. Kısacası can gelirdi, aşk gelirdi her yere.
Sağır Sultan bile duyardı da bir sen duymazdın yine de!
Çekingen Âşık”
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ - 503