- 688 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Çocuklarınızı bilgi sahibi yapmadan önce onlara gülümsemesini öğretin!
Çocuk eğitimi konusunda söylenmiş onca söz ve yazılmış onca öğretiler var ki..
Ancak bütün bunlar bir çocuğu en iyi şekilde yetiştirmenin ve topluma sunmanın kesin reçetesini vermeye yeterli olmamıştır sanırım.
Bunda ne kadar başarılı olduğunuzu anlamak için yetiştirdiğiniz çocuk toplum içine bir yetişkin olarak çıktığında durup seyrederseniz alıcı bir gözle işte o zaman o size nasıl ebeveynler olduğunuzu açıkça anlatacaktır zaten.
Çocuk yetiştirmenin nasıl yüce ve kutsal bir görev olduğunu ve onu en nadide bir sanat eseri yaratır gibi derin hissedişler ince bir zevk kalıcı güzellikler ve sabırla nakşederseniz elinizdeki dokunulmamış tuvale. İşte o zaman siz gerçek bir ustasınız demektir bana göre.
Böyle bir ustalık yeteneği ise hayatı gözlemleyip deneyimlerek ve okuyup öğrenerek değil Tanrı vergisi zengin bir ruha ve güzel bir ahlaka sahip olmakla mümkün olabilir daha çok bence.
Ve siz onları en kaliteli malzemeler kullanarak vücuda getirmelisiniz. Zira insanın malzemesi insandır yine.
Bu nedenle çocuk sahibi olmaya karar vermeden önce uzun uzun düşünmek ilk göreviniz olmalıdır.
Yaşadığı sürece sizin bedeninizin yüreğinizin dışında tek başına bir birey olarak yaşamak zorunda kalacaktır çünkü.
Anne olmadan anneliğin ne olduğunu bilemezsiniz sözü de onaylamadığım bir yakıştırmadır.
Ben anneliği ve çocuk eğitimini ne çocuk sahibi olmakla ne de 32 yıl boyunca büyük özveri ve tükenmez sevgiyle sürdürdüğüm kendi Çocuk ve Gençlik Tiyatrosu sayesinde öğrendim dersem bu eksik bir ifade olur.
Dolaştığım sayısız ve ulaşımı çok meşakkatli okullarda değil bir tiyatro oyunu seyretmiş bunun sözlük anlamını dahi bilmeyen çocuklarla karşılaştım.
Ben yaptığım işin kutsiyetini ve önemini brbirimizin gözlerinin içine bakarken daha iyi kavradım inanın.
“Bakın çocuklar ben sizler için çok uzak yollardan geldim. Çünkü ben hem yaptığım bu işi çok seviyorum hem de sizleri. Ama sizleri daha çok!” Cümlesiyle sözüme başlar tiyatro ve oyun hakkında ön bilgiler verirdim girdiğim her sınıfta.
Bu konuşmamın ardından o küçücük parmaklar çekingen ve hafif bir şekilde havaya kalkardı.
“Evet canım söyle!”
“Öğretmenim bizi sevdiğinizi söylemeseniz de olur. Çünkü gözlerinizden belli oluyor”
Gel de ölme! Gel de onları yalnızca yüreğine sımsıkı basmakla yetinmeyip ömrünü onlara adama!
İşte biz yalnızca böyle göz göze bakışarak anlıyorduk birbirimizi. Böyle kuruyorduk aramızdaki derin sevgi bağlarını sessizce.
Peki ya şimdilerde? Diye sorsanız bana…
Tüm aramalarıma en yoğun duygularımı şaha kaldırmama karşın o saf o tertemiz o dupduru sevgi dolu masum çocuk bakışlardan eser yok!
Alabildiğine şımarık saygısız itirazcı ve kendi kendileriyle sürekli çatışma halinde olan toplumdan soyutlanmış garip çocuk/yetişkinlerle göz göze gelmek ürkütüyor beni.
Oysa ne güzel söylemiş şair;
“Gülmeyi çocuklar icat etti, bizler tüketiyoruz…”
Ve çocuklar duyduklarıyla değil gözleriyle terbiye edilirler.
Ebeveynlere gelince ağlamaklı oluyorum çoğu kez.
Her istediği anında yerine getirilen isteklerine hiçbir şekilde itiraz edilmeyen asla eleştirmeyen ve nerede olursa olsun sürekli konuşma ve hareket halinde olan ve onlara böyle davranmakla özgüven sahibi olduklarına inanan kibirli ve egosu yüksek anne babalarla her yerde karşılaşıyorum.
Aralarındaki gürültülü diyalogdan ağrıyan başımı alıp vasıtalardan indiğim bulunduğum mekanları terk ettiğim çok olmuştur.
Zeka ve buluşlarıyla dünyanın önde gelen ülkesi japon’ ların çocuklarla ilgili bir atasözü beni hayli etkiledi.
"Biz çocuklarımıza konuşmayı değil, susmayı öğretiyoruz."
Ünlü bir psikolog bir gün parkta küçük bir çocuk ve annesiyle karşılaşır. Çocuğu severken “Büyüyünce ne olacaksın?” diye sorar.
Annesi güler..
Sonra bir daha sorar, bu sefer memnuniyetsiz bir ifade belirir yüzünde annenin.
Çocuğa böyle sorular sormayın.
Ne olacağına yıllar sonra hayatı görüp karar verecek. Şimdiden kafasının bununla meşgul olması anlamsızdır. Şu an öğreneceği şey ayakkabılarını bağlamak, yatağını toplamak, tabağını yıkamak gibi disiplin ve organize edici şeyler yapmak; bir de çocukluğunun tadını çıkartmak.
Ve şöyle sürüyor yazı:
Batı’da çocuğa ilk yatak toplamayı, ayakkabılarını bağlamayı öğretirler. Önemlidir bu. Her gün yatağını toplayan çocuk düzen, disiplin öğrenir.
Bizde düzen, disiplin, sistem organizasyon öğretilmez. Bütün hayatımız boyunca en büyük eksikliğimizdir aslında.
Her şeyi anne baba yapar. Onlara göre çocuk geleceğin dehasıdır, büyük adamıdır, kahramanıdır ya da kurtarıcısıdır, yeter ki ezilmesin.
Özgüven, insanın yaptığı işlerden, uğraşlardan, becerilerden, ürettiklerinden gelmektedir. Oysa biz uzun süre hiç çalışmıyoruz, üretmiyoruz da.
Batı’da çocuk küçük yaşta kendine uygun işlerde çalışarak önce ÖZGÜVENİNİ geliştiriyor.
Bizde çocuk sürekli korunarak ve aşırı övülerek egosu olağanüstü şekilde şişirilmektedir.
Biz çocuklarımızı büyük adam olarak yetiştirmeye çalıştığımız için daha çok bencil ve kibirli oluyoruz.
Buna karşın, iş yeteneğimiz ve becerimiz olmadığı için özgüvenimiz çok daha azdır. Diye bitiyor yazı.
Teknolojinin yadsınmaz katkısıyla günümüz çocuklarının çok küçük yaşlarda bilgi beceri kavrama yeteneğine sahip oldukları ortada.
Algıları ve zekaları oldukça üst seviyede dolayısıyla.
Yaşlarının çok çok ötesindeler. Her şeyi vaktinden önce bilir ve uygular hale gelmişler.
Oysa her şeyin bir zamanı bir sırası yokmudur. Ve yeteri kadar bilinmesi…
Peki bundan sonraki ömür süreçlerinde onlar nelerin peşine düşecek neleri merak edecekler diye tuhaf bir düşünce doluşuyor aklıma…
Sonuç da İster bir lider ister bir işçi olarak yetiştirdiğiniz çocuklara eğer çocukken sevgiyi saygıyı onuru ahlakı ve insani erdemlerin ne olduğunu aşılayamamışsanız bilin ki topluma en büyük zararı öncelikle siz vermişsiniz demektir diyerek tamamlamak istiyorum sözlerimi.
YORUMLAR
Yerinde cümlelerle işlediğiniz konuya muhalif olmak pek akıl karı degil.Fakat dürüstlükten aç ve açıkta kalmaya bir çözüm bulunsa...Saygılar.
DEVRİM DENİZERİ
Katkılarınız ve sayfama uğramanız çok güzeldi.
Sevgi ve selamlar.