- 662 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Sohbet etmek,anlaşmak değil,haberdar olmaktır !
"Genç İnsan!
Sağcı mısın,solcu musun?İslamcı mı,laik mi?Şu mu,bu mu?Neysen neci isen bilmiyorum.Sana mektup yazmamın sebebi senin ideolojin değil zaten.Sana mektup yazarken,ideolojik bir telkinde bulunmak gibi bir niyetim de yoktur.
.....Hangi fikirde olursa olsun,"kaliteli insan" olmanın önemini anlatmak istiyorum."
Bu satırlar Taha Akyol’un bir kitabından.Devamı da var tabi...
Kitabın adı "Hayat Yolunda" ve basım yılı da 1997.
Yani tam 20 yıl olmuş.
Kitaba giriş de bir tür öz eleştiri mahiyetinde yazar Andre Maurois’in (Moruva) şu sözüyle başlar:
-Benim işlediğim hatalardan yararlanmanızı isterim...
Öncelikle gerek kitabı,gerekse de bu sözü çok anlamlı /değerli bulduğumu belirtmeliyim.
20 yıldır masamın üstünde duran 3-4 kitap var.Biri de bu...
Ya diğerleri ?
Sami Selçuk’un "Demokrasiye Doğru" adlı eseri ile V.Frankl’ın "İnsanın Anlam Arayışı"ve E.Hoffer’ın "Kesin İnançlılar" adlı kitapları demek isterim.
Kaç defa okuduğumu saymadım ama bir tür başvuru eseri olarak elimin altındadırlar bunlar ve fazlası...
Zaten Kesin İnançlılar adlı kitabın önsözünde de şu satırları çok önemli /değerli bulmuşumdur hep:
-Bütün söylediklerim karşılıklı bir sohbettir ve hiçbiri öğüt değildir.Bu kadar serbest konuşabiliyorsam bu,başkalarını kendime inandırmak zorunda olmadığım içindir.
Bu çok önemli bir paradigma oldu bana.
Sohbeti daha çok sever ve yapar oldum.
Çünkü "sohbet etmek,anlaşmak değil,haberdar olmaktır" anlayışı bana yol göstermektedir.
Genç yaşlarda ve ideolojilerin "dar kalıplarında "olsaydık,karşımızdakini de kendimize benzetmeye çalışırdık,çalıştık da...
Oysa "doğru" değil,hayatta "doğrular" varmış!
Bu anlamda her insanın bir "doğrusu" olması gayet olağan olup,mesele bunları "kavga "sebebi yapmadan konuşabilmek/ sohbet edebilmektir.
Bunun da bir "evrime" bağlı olup,"kültürlenme süreci" sonucu ortaya çıktığını düşünmekteyim.
Nasıl ki fizikte,biz ışığın kendisini değil,prizmadan geçen halini görüyorsak,insanda da böyle imiş meğer.
Dışımızdaki "hakikat" hepimizin prizmasına vurur,kırılır ve biz hakikati değil,onun kırılmış halini görürüz /anlamlandırırız.
Ve hepimizin prizmasında de farklı farklı değer yargıları,alışkanlık,yetişme tarzları varsa,"farklılık da" bu geçişten ortaya çıkmakta tabi...
Kısaca "çoğulculaşıyoruz" sosyolojik olarak.Artık "sağ" ve "sol" kavramları hayatı anlamlandırmaya yetmemekte,insanlar çok farklı tarzlarda /yapılarda kendilerini ifade etmektedirler.İyi ki de böyle yapmaktalar...
Ve Tolstoy’u da doğrularcasına:
-Dünyada ne kadar kalp varsa,o kadar sevgi vardır;ne kadar beyin varsa o kadar da düşünce...
Mesele "çoğunlukta" olmak değil,"çoğulculaşan" gerçekliği anlamlandırmakta saklıdır demeliyim.
Demokrasi de,insan hakları da,din ve vicdan hürriyeti de,iktisadi hürriyet de bu "kabule" ya da "kabullere" bağlı olarak derinleşecektir.
Tarihsel birikimimiz var,bunu geçmişte başardık,şimdi de başarabiliriz !
1920-23 Meclisindeki yani 1.Meclisteki tartışma ve konuşmalar bize kılavuzluk eder /etmeli de.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.