- 422 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Köleci Yasa 7
Bir süreklilik içinde yağacak olana da; kesilecek olana da Ali’nin değil de Veli’nin duası denk gelecektir. Veli’nin duası yağacak olana denk gelmişse; Ali’nin duası da yağmayacak olana denk gelmedir. Her ikisi de istenir bir durum ve duadır. Yağanla barajda su tutacaksanız Veli’nin duası aranır. Yok, eğer yağanla tufan olup ölümler oluyorsa; Ali’nin duası aranır.
Ya da bu kesikli sürekli akış içinde Ayşe’nin, Ali’nin, Zeynep’ in duaları da olmakla binlerce kişinin duası istenen duruma denk gelmeyip te sadece Hasan’ın duası istenene sürece denk gelmişse; Hasanın içinde olduğu eşzamanlı süre içinde dua eden diğerlerin grup duası da denk gelecektir. Yani siz dua ederken çevrenizde eş zamanlı olukla birbirinden habersiz diğer dua edenlerin de olacağını unutmayınız.
Şimdi sormak lazım kabul olunan ya da ret olunan dua hanginizin duasıdır? Denk gelmek esassa, yağışa ya da yağışsızlığa denk gelecek olanların kimliği ya da ne oluşu yağışın ya da yağışsızlığın umurunda mı? Çünkü dua yağışın ya da yağışsızlığın iç ya da dış nedeni değildir. Yağışın ani bir rüzgârla karşılaşmaması veya karşılaşması yağışın ya da yağışsızlığın dış nedeni iken dua denk gelmesi yağışın veya yağışsız oluşun hiçbir şeydir.
İki süreklilik kendi devamlılıkları içinde karşılaşır. Yağma ya da kesilmeye denk gelen Hasan’ın duasındaki bu karşılaşma da şaşılacak bir şey yoktur. Hâlbuki Hasan’ın her duasında aynı sonuç gerçekleşmez. Ama devamlılığı olan durumlar içinde hep aynı sonuç olasıdır. Duraklı, devamlılığı olur durumlar içinde sizinkisi, onunkisi, değilse bile; birilerinin duaları da bu devamlılıklarla karşılaşacaktır. Ama sizin duanın da aksiyle karşılaştığı muhakkaktır. Fakat sizin gönlünüz sizin isteminizde yoğunlaşmakla durum, buna göre söylenir.
İşte siz tercihinize göre aralarında hiçbir neden sel bağı bulunmayan iki denk gelme olayını ya da denk gelmeme durumunu birbiriyle bağıntılarsınız. Sanal bağıntılıma parayla değildir. İstediğiniz kadar sanal bağıntı söylersiniz. Birini bozar, yenisini kurgularsınız. Hiçbir ilişki bağı bulunmayan denk gelmeleri bu durum sal duayı; yağan ya da kesilen somut yağmur durumuyla eşleşen bir anlam edersiniz. Dua sizin bilinciniz içinde; yağmurun somut oluşu yerine konur. Böylece yağan ve yağmayan yağmurda dua ile olur!
Oysa şeylerin ve genelliğin sizden ve sizin bilinciniz dışında mutlak kendi somut varoluşları vardır. Siz yağan yağmuru ya da duran yağmuru duadan sanacaksınız. Oysa yağmurun sizden ve sizin dua eden bilincinizden bağımsız olan bir eylem selliği vardır. Yağması gibi yağmaması da o çevrimin iç nedeniyledir. Yağan ya da yağmayan yağmurun kayayı ıslatıp ıslatmama gibi özneli olur haset içinde olmayla hiçbir ilişkisi yoktur.
Siz gönlünüzden geçenle bu eylemseli olan durumu, nasıl işinize geliyorsa öyle eşleştiriyordunuz. “Bir zamanlar yağmur, ağaçlara kızmış. Ağaçlara demiş ki; hele bir yağmayayım da siz gününüzü görün…” demiş diyen anlatımlar içinde kendi kendinize illüzyonlar yapıp; yeni illüzyonlar (gözbağı-büyü, hipnoz vs.) ortaya korsunuz. Eğer yağmur size göre sulanacak tarla içinse bu denk gelişte duayı başka türlü yorumluyordunuz. Yok, eğer yağan yağmur ile tarlanızın sel basmasına uğramışsa aynı süreci başka türlü yoruluyordunuz.
İşte köleci sistem bu sanal oluşun aldatması üzerine oturur. Kişinin kendisinden, kendi bilincinden bağımsız olmakla, zorunlu olarak süre gelen durumlar vardı. Ve üstelik te bu süre gelenlerin kendisinden önce olanı kendi üzerine devir aldığının sosyo toplumsa enerjili bir geri bağlanım yasası vardı. Köleci sistem zorunlu olan ve sosyo toplumsa enerji ile geri bağlanmalı olanı anlayamıyor ama nedenli olan bu zorunlu etkisini görüyordu. Köleci süreç; neden sel olan sürecin; nesneli üreten ilişkin yapısının genel akışlarına; türlü türlü sanal anlamlar veriyordu. Böylece sanal olanı gerçeği ile değişip; illüzyonlar yapıyor, yalan söylüyordu.
İllüzyonların yaptığı kendi sarmallarıyla mana içinde çıkılmaz oluyordu. Köleci sürecin içi çıkılmaz oldukça siz de çıkılmaz olanın içindeki yılana sarılıp; her dem iman tazelersiniz. Bu iman tazeleme işi sizin yeni yeni halüsinasyonlarınız olurlar. Bir yanılsama olan bu yansımayla şöyle düşünürsünüz. “Eğer efendi isterse bizi kendi mülkü içinde çalıştırmağa tenezzül etmezdi. Efendinin bize müdanası yoktu!” diye düşünmemizin nedeni; efendilerin malı mülkü dışında, başka yerde mal mülk yoktu. Zaten olmasına da izin verilmezdi.
Mülkün sizler üzerinde olan bir baskı ve basıncı vardır. Efendi mülkün sizler üzerinizde olan bu baskı ve basınca bakıp; size ihtiyacı olmadığını söyler! Aslında bu söylemin ana nedeni bayın size ihtiyacının olduğunun itirafıdır. İhtiyacı yokta neden sizi mülkünde çalıştırır acaba? Bu somut olukla görülen, bilinen duruma da kılıf hazırdır. Yerseniz eğer efendi size acıyıp lütfediyordur! Hâlbuki üzerinde çalışma olmayan bir mal mülk, efendinin karnını doyuracak değildir. Efendi (El) bu ihtiyaçlı olması gerçeğini gözlerden gizler.
Köleci sistem, gerçek ve ilişkin durumları hep gargaraya getiriştir. Gargaraya getiriş içinde sizlere lütfeder gibi bir anlayışın içinde olmayı ortaya koymakla; bu lütfedişle üreten ilişkiyi ya da zorunlu olanı tümden gözlerden gizlenir. Yani kolektif olan ortaklığın gücü bir roket, bir uçak ortaya koyuyorsa, bu ortaya konuş süreçleri ve süreçlerin süreçler girişmesi tekil değil sektöre bir tutumdur. Yatırımcı kişinin sahipliği olamaz. Geri bağlanım yasaları ile yatırımcı oluşun sizden ve sizin bilinçleriniz toplamından bağımsız olan, kendi başına lütuf olan bir yanı olmamakla birlikte; süreç içindeki zorunlu nesnellikler de durumun böyle lütuf gibi olur anlaşılmasına engeldir.
Kısaca aynı özel bağıntı içinde genellikler vardı. Yani her olgu ve olay hem parça durum gibi hem genel durum gibi davranır. Genellikler aynı zaman mekân bağıntısı içinde üst üste durumlar olmanın, çakışan süredurumlar olmakla girişen niş devinmeleriydi. Genellikler mutlaka karşılaşır (denk gelem tesadüf etme, rastlaşma, kader vs.) olmanın ırasıdırlar. Rast gelme, vakti gelmiş iç ve dış nedenli zorunlu durumdurlar.
Yani tilkilik bu bağıntı içinde genel bir belirim şeklidir. Tavukluk ta ha keza öyledir. İki genellik mutlaka karşılaşır. Tilki ya da tavuk özelinde tilkinin ya da tavuğun o tilkiyle veya tilkinin bu tavukla karşılaşmasının bir önemi olabilir. Bu özel önem içinde o tilki topaldır. Tavuğu yakalamayacaktır. Bu tavuğun kanadı kırıktır. Kanadı kırık tavuk acemi tilkiye kolay av olacaktır.
Ama evrensel olayın işleyiş süreçleri hangi tavuğun hangi tilkiyle karşılaşma yapacağı mantığıyla uğraşmaz. Enerji geçişli ve enerji dönüşümlü, enerji bağlanım organizasyonları içinde tilki ile tavuk; aynı özel bağıntı içinde karşılaşır. Evrensel mantık genel oluş yasası içinde tilki ile tavuğu mutlaka şu veya bu biçimde şu veya bu yerde karşılaştırır. Genelliklerde kesikli sürekli durumlar olmakla zaten şu veya bu biçimde şura da veya burada olacakla özel bağıntılı durumları kotaracaktır.
Genel bağıntı enerjinin iç içe, üst üste durumları olmakla enerjinin birbiri içinde, bir biri üzerinde akış yapar biçimli etki alanları oluşturmalarıdır. Özel bağıntı da karşılaşan genel durumları; özel bağıntı içinde girişmeleri olmaktadır. Bu girişmeler içinde enerji içte tuzaklanan bir iç düzenlenişleriyle inorganik, organik ve sosyo toplum ile öznel devinim bağlamları üzerinde organize olmakla süreçlindirler. Bir denk gelme bir karşılaşma yapan etkiye karşı diğer sürecin tepki koyan seleksiyonudurlar.
Hiçbir kişi kamusal ortaklığın iradesiyle ortaya konulmuş olan teknik, teknolojik bilgi ve birikimlerle; bu teknik teknolojik bilgiye ait zamanın, mekânına, emekler gücünün de, sahibi değildir. Kişi bu bağıntı içinde ortaya konmuş olanın karşılığını değişmekle; ortaya konanın paylaşılması üzerinde ancak bir kullanım tasarrufu içinde olacaktır.
Paylaşımdan sonra özel ve sosyal olan bu paylaşılanı tüketen sürecin, tüketimini yaptıktan biraz sonrasında kişilerimiz yeniden üretim ve yeniden tüketim yapmanın kaynak beslenmesi (çevrimi) olukla, yine ortak ve kişisi sahiplikleri içerir olacak; kesikli sürekliliklerin seyri seferine dönüşecekti.
Kişisi tasarrufla değil, ortaklığın tasarrufuyla ancak ortaya konabilen bu ortak süreçlere El sahip olmuştur. Bu sahiplik içinde meşru olamayan El mana anlayışı; meşru olmadığını bildiğinden kendisinin meşru olama sahiplik iktisabını; ‘kamu bilinçli meşruiyet içinde’ aramaz. Arasa da zaten bulamaz. Ancak sanal var oluşla olan zihni illüzyonları ile kendisini meşru kılabilirdi.
El oluşmasını şöyle bir hatırlayalım. Tüm süreçler bizden ve bizim bilincimizden bağımsız olukla nedenli oluşturlar. Kişi ağaçta meyve toplamasının nedenini, kişinin kendi acıkmasını karşılar olması içinde nedenle açıklayabilmektedir. Ama kişi acıkmasını pek pek nedenle açıklayamamaktadır. Bunu çabasına bağlasa da sürecin nasıl olup bittiğini bilememektedir.
Yani nedenli sürecin etkisi, az çok mantık edilmişti. Süreçler hem sosyal duruma bağlı; hem de bu nedenli duruma bağlanışla meşru edilmekteydi. Kolektif sahipli süreç kolektif olmayan özel sahipliği olan sürece dönüşmenin anlamını yansımıştı. Kişiler bu anlama sahip çıkıp taraf oluyorlardı.
Ama süreci meşru (nedenli) kılacak anlatımları ortaya koyamıyordu. İlk başlarda yeni sürecin neden sel oluşunu söyleyemiyorlardı. İşte El ilk başlarda bu süreci neden sel oluşla söyleyebilmenin yerine konandı. Yeni yansımayı sanal bir nedenle açıklayabilmenin sembol olan söylem tutumuydu.
Ama bu neden sel oluşun izahı yerine geçmenin ilk mana anlayışı olmakla biçimlenen El; alkolün şişede durduğu gibi durmayacaktı. Bir kez cin şişede çıkmış olacaktı. El, ancak sanal olan bu mantık içindeki şişede çıkan kendisini neden sel olucu yerine koymanın illüzyonuyla, kendi sahipliğini açıklar. Bu illüzyonlu iktisap üzerinde El, kendi siyaset, sahiplik ve hukukunu arar. Bu hileci mantık düzenine göre mülkü olanın ihtiyacı mı var; çalmazdı! Hırsız, malı mülkü olmayandı.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.