- 1402 Okunma
- 4 Yorum
- 1 Beğeni
RUHUNA HER GÜN YÜZLERCE, BİNLERCE FATİHA OKUNAN AYYAŞ MUSTAFA.
Bu senenin Ramazan ayıydı. Bir iş için Kadıköy’den motorla Eminönü’ne geçtiğimde baktım öğlen ezanı okunuyor. Tam karşımda Yeni Cami var ama ben camiye varıncaya kadar cemaat namazı kılar çıkar.Çünkü herşeyden önce o merdivenleri çıkmam bayağı bir sorundur. Peki daha yakında bir cami var mı? Dikkatle kulak kabartınca oldukça yakın bir yerden de ezan sesleri geldiğini duydum. Hemen sese doğru yöneldim ve en fazla 100 metre ileride önünden belki de bin defa geçtiğim ama merak edip de içine hiç girmediğim bir camiyle karşılaştım: Ahi Çelebi Camii.
Biraz zor da olsa farza yetişmiş, cemaatle kılmıştım namazı.
Namazdan sonra caminin girişindeki tanıtım yazısını okuyunca gözlerime inanamadım. Zira bu Cami pek çok özellikleri olan bir camiymiş.
Birincisi Bu caminin tanıtım yazısısında ’’ Helal para ile yapılmış cami’’ diye yazar. O zaman da insanın aklına şeytan ’’ Hımm demek haram parayla yapılan cami de var ki burada bu özellikten özellikle bahsedilmiş’’ Diye bir soru gelir.( Yok yok şeytan benim aklıma getirdi bu soruyu genelleme yapmayayım.)
Daha önemlisi ise caminin hikayesidir. Zira cami ta Fatih Sultan Mehmet döneminde Ahi Çelebi adındaki hekimbaşı tarafından yaptılmış,sonra defalarca yangın tehlikesi atlatmış ve nihayet Mimar Sinan tarafından bu günkü haline getirilmiş. Fakat camiyi ilginç kılan bu değil. İlginç olan Evliya Çelebi’nin bu cami ile ilgili anlattıkları:
Evliya Çelebi, İstanbul’daki evinde uykuyla uyanıklık arasındaki rüyasında kendisini bu camide görür. O sırada cami nurlu bir cemaatle dolar. Yanına oturan kişiye kim olduğunu sorar. Kendisi Sahabeden Sa’d bin Ebi Vakkas’tır.
- Ey Evliya Çelebi, Birazdan buraya bütün peygamberlerin ruhları, bütün sahabe, bütün alimlerin ruhları gelecek en sonunda Peygamber Efendimiz, torunları Hazreti Hasan, Hazreti Hüseyin, Ehlibeyt ve Oniki İmam bu camiye gelip sabah namazı kıldırıp gidecek’’ der.
Evliya Çelebi, Hz.Peygamber camiye teşrif ettikten sonra Hz.Bilal-i Habeşi ile beraber kamet getirip müezzinlik yapar. Hz.Peygamber sabah namazının farzını kıldırdıktan sonra Evliya Çelebi Kur’an Kerim okur.
Daha sonra Evliya Çelebi büyük bir heyecan içinde; ağlayarak Peygamberimiz (s.a.v)’in elini öper ve "Şefaat Ya Rasulullah" diyecek yerde Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in heybetinden ve güzelliğinden dolayı dil sürçmesi olur "Seyahat ya Resulallah!" der. Bu dil sürçmesi Resulullah (s.a.v)’in çok hoşuna gitmiştir; tebessüm ederek: "Şefaat ettim, sıhhat ve selâmetle seyahat eyle! " buyurur.
Sadece Sa’d ibni Ebi Vakkas (r.a) durur ve belinden sadağını çıkarıp Evliya Çelebi’nin beline kuşattıktan sonra şu öğütleri verir: "Yürü korkusuzca gaza eyle ve Allahın hıfzında (korumasında) ol. Sana müjde olsun ki, bu mecliste ne kadar mübarek ruhlarla görüşüp elini öptünse, cümlesini ziyaret etmek müyesser olur. Dünyayı gezen benzersiz gezen tek seyyahı olursun. Gezip dolaştığın memleketleri, kaleleri, ilginç ve garip eserleri, oraya ait olan meşhur yiyecek, içecek, giyecekleri anlatan bir eser yaz. Dünyada ve ahret de benim oğlum ol. Ekmek ve tuz hakkını gözet. Sadık bir yâr ol. Yaramaz kişilerle yâr olma. İyilerden iyilik öğren!"
Sa’d ibni Ebi Vakkas (r.a) bu öğütleri verdikten sonra, Ahi Çelebi Camii’nden çıkıp giderken Evliya Çelebi’ye "Önce bizim İstanbulcuğumuzu yaz!" dedi.
İşte böyle bir hikayesi olduğu için Ahi Çelebi Camii bana oldukça ilginç gelmişti. Ancak camiden çıktıktan sonra çok daha şok olduğum bir şeyle karşılaştım: Hemen Caminin bitişiğindeki bir türbeydi bu.
Şimdi diyeceksiniz ki ’’Bir türbenin nesi ilginç olabilir ki? Alt tarafı bir türbe?’’ Yok öyle değil.Bu gerçekten de ilginçti. Çünkü türbenin kapısında iki isim yazıyordu. Yani içeride iki önemli zat yatmaktaydı.
Bu iki önemli zattan birincisi İstanbul’un fethine katılmış bir Evliya. Adı :Şeyh Abdurraif Şamdani.
Bir şeyhin türbesi... Bunun nesi ilginç?
Ama o şeyhin yanına defnedilen kişinin kim olduğunu öğrendiğinizde sizin de ( Eğer konuyu bilmiyorsanız ) ’’ Vay canınaaa’’ diyeceğinizden eminim.
Evet o şeyh ile aynı türbede yatan diğer zat ayyaşların piri Mustafa...Yahu bilirsiniz Bekri Mustafa’yı. O da Evliya Çelebi ile aynı yıllarda 4. Murat Döneminde İstanbul’da yaşamış meşhur bir ayyaş...
İşte çok fazla içkiye düşkünlüğü sebebiyle ’’ Bekri’’ diye anılan Bekri Mustafa da aynı türbededir. Türbe kapısının girişindeki yazı ise sizi daha da şaşırtır. Zira ’’ BEKRİ MUSTAFA HAZRETLERİ RUHUNA FATİHA’’ Diye yazmaktadır
Bekri de olsa bir Müslümanın mezar taşına ’’ Ruhuna Fatiha ’’ yazılır mı? Elbette yazılır ama bir ayyaş, bir şeyh ile aynı türbeye konur mu? Haydi onu geçtim hayatı boyunca kellesini bile hiçe sayarak içmeye devam eden bir insan nasıl ’’ HAZRET’’ Olur?
Olmuş işte...
Mezarı, Bedrettin Dalan’ın Haliç’,i temizleme projesi esnasında tesadüfen bulunan ancak bulunduğu tarihteki mezar taşındaki Rumi 1318 Tarihine bakılacak olursa 1902-1903 tarihinde mezarı yaptırılan Bekri Mustafa’nın mezarı daha sonra Şeyh Abdurraif Şamdani’nin türbesine taşınmış. Yani 1903 de yaptırıln ve mezar taşında ’’ Bekri Mustafa hazretlerinin ruhuna fatiha’’ Yazan mezar yıktırılmış.
O mezarı kim yaptırmış peki? Rivayete göre kendisi o mıntıkaya gömülmey, vasiyet etmiş ve öldüğünde dodtları oraya defnetmişler. 1903 yılında da Rum Foti adında bir meyhaneci ve meyhanenin müdavimleri Bekri mustafa’nın mezarını bulmuş ve yaptırmışlarsa da daha sonra kaybolmuş mezar yine kaybolmuş.
Peki meşhur ayyaş Bekri Mustafa nasıl olmuş da ’’Bekri Mustafa Hazretleri ’’ olmuş? İşte onun hikayesini bilmiyorum maalesef. Zaten o hikayenin peşinde de değilim.
O hikayenin sırrı sanırım bir başka büyük alim ve evliya olan İbrahim Hakkı Hazretlerinin, oğlu Zakir’e söylediği şu sözlerde gizli: ’’ Harabat ehlini hor görme Zakir. Defineye malik viraneler var.’’
Bizim yıllarca ayyaş olarak gördüğümüz ve tanıdığımız, daha doğrusu bizlere öyle tanıtılan Bekri Mustafa’da yüce Allah nasıl bir başkalık gördü de her gün onun ruhuna yüzlerce, binlerce Fatiha okutuyor Ümmet-i Muhammed’e bilinmez. Onu ancak Allah bilir.
Hallac-ı Mansuru bilirsiniz mutlaka... İlginçtir ki Bekri Mustafa da hallaçtır. ( Yorgancı yani ) Hani diyorum ki Hallac-ı Mansur’u ’’Ene’l Hak’’ dediği için nasıl yanlış anladıysak , bir başka hallaç olan Mustafa’yı da yanlış anlamış ve değerlendirmiş olabilir miyiz? Allahu alem öyledir. Çok şükür ki bu ikinci hallacın -canlı canlı- dersini yüzerek öldürmemişiz. O 41 yaşında sirozdan ölmüş.
Bu yazıyı yazmama sebep olan Filiz Şahin’in , face booktan bana gönderdiği fıkra ile noktalıyorum.
Bekri Mustafa, yoksul bir mahalledeki "Küçük Ayasofya Camii"nin önünden geçmektedir...
O sırada musallada bir tabut vardır, fakat namazı kıldıracak imam ortalarda yoktur.
Cemaatin, beklemekten canı sıkılır ve başında kavuğu, sırtında cübbesiyle oradan geçen Bekri Mustafa’yı "hoca" zannederek namazı kıldırmasını söylerler.
"Yok, ben hoca değilim" dese de, dinlemezler ve zorla öne geçirirler.
Bekri Mustafa namazı kıldırdıktan sonra tabutun örtüsünü açar ve ölünün kulağına bir şeyler fısıldar. Cemaat, ölüye ne söylediğini merak eder.
Bekri Mustafa gülerek cevaplar:
"Sen şimdi aramızdan ayrılıp ahirete gidiyorsun. Eğer orada, bu dünyanın ahvalini sana sorarlarsa, Bekri Mustafa Ayasofya’ya imam oldu dersin. Onlar durumu anlar..." dedim.
Aslında şu fıkrada bile anlayana ne güzel öğütler vardır değil mi? O ayyaşın sözlerindeki manayı kavrayabilseydik bu gün ’’ Yanılmışım ’’ der miydik acaba?
Evet... Bir gün bir camiye girdiğinde imamın vaazda ’’ Ahirette öyle bir yer vardır ki orada herkes eşittir. Kimsenin kimseye üstünlüğü yoktur. Hüzünle gelen orada neşeyle dolar. Bilin bakalım burası neresidir?’’ Demesi üzerine ’’ Tabii ki meyhane’’ Diye cevap verecek kadar pervasız, açık sözlü, lafını kimseden esirgemeyen ve ayyaş bir Bekri Mustafa, bakarsın ruhuna her gün fatihaların okunduğu ’’Hazreti Bekri Mustafa’’ olmuş...
Velhasılıkelam ’’ Allah bilir. Biz bilemeyiz. ’’
-------------------------------------------------------------------------------------------------------
RESİMLER:
1- İstanbul- Eminönü’ne belediye otobüs durakları ve Tur-Yol motor iskelesinin hemen yakınında olan Zindan Han ya da Zindan Cafe denen mekandan yeşi ok istikametlerinde gittiğiniz takdirde Ahi Çelebi Camiine ve Bekri Mustafa’nın türbesine ulaşabilirsiniz. Kırmızı ok istikameti duraklar yönüdür. Cami ve Türbe İstanbul Ticaret Üniversitesine ( Eski İstanbul Ticaret Odası ) oldukça yakındır.
2- Ahi Çelebi Camii
3- Ahi Çelebi Camiinin giriş kapısı
4- Şeyh Abdurraif Şamdani ve Bekri Mustafa’nın türbesinin dıştan görünüsü
5- Türbe dışında ’’ Hazreti Bekri Mustafa Ruhuna Ftiha yazısı
6- Türbenin içten görünüşü ve türbedarı. Girişteki sanduka Abdurraif Efendi’nin, arkasındaki sanduka ise Bekri Mustafa’nın sandukası.
YORUMLAR
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları
Selam ve sevgiler.
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
Ben bu camiye gittim. evliyaçelebiyi okudumda hz. bekri dikkatimi çekmedi. bende o sıkışıklığın içinde o camiyi görünce sevinmiştim.
bilgiler için teşekkürler.
selamlar.
sami biberoğulları
Selam ve sevgiler.