İLLÜZYON
Sabahtan beri gözlerimi ondan alamıyorum. Onun mayosu benimkinden daha güzel. Buda yetmezmiş gibi benden daha zayıf ve güzel bir vücudu var. Sarıl saçları ve mavi gözleri ile bu kadar güzel olmak zorunda değil.
Defalarca yanıma gelip benimle havuzda oynamak istediğini söyledi. Oldukça sıcakkanlı ve salaklık derecesinde cömert. Deniz yatağını ve diğer su oyuncaklarını benimle paylaşmak istediğini söylemesi çok sinir bozucu.
Annem ve babam sürekli neye canımın sıkıldığını soruyorlar. Böyle güzel bir otelde ve bu kadar güzel bir havada neyi eksik bulup surat astığımı merak ediyorlarmış. Onlara canımı sıkan şeyin sürekli gözümün önünde durduğunu söylemek istesem de bunu kendi sakladım. Dilimin ucuna gelen tüm isyan dolu sözlerden vaz geçtim. Tamda bu sırada;
- Kızım henüz 12 yaşındasın ve tıpkı yaşlı bir teyze gibi sabahtan beri o şezlongda oturmaktan başka bir şey yapmadın. Hem bak şu sarışın güzel kız seninle arkadaş olabilmek için oldukça fazla çaba gösteriyor. Biraz kendi yaşıtlarınla vakit geçirmelisin bitanem.
- Güzel mi anne? Benden çok daha güzel öyle değil mi? Hatta benim yerime o aptal kızın senin çocuğun olmasını isteyebileceğin kadar güzel bir kız.
Annem neye uğradığını şaşırmış bir halde öylece kalakaldı. Bana sarılıp tüm sevgisini vıcık vıcık üstüme bulaştırdı. Nefret ediyorum böyle şeylerden. Bu saçmalıklar babamda da var. Boğuluyorum bazen… Öğle yemeğine onlarla gelmeyeceğimi söylediğimde tedirgin oldular. İki adım ötede beni görebilecekleri otel restoranına giderken beni havuz başında bırakmak istemediler. İşte bu saçmalık değil de nedir?
Güzellik abidesi havuzun kenarında oturup ayaklarıyla suda dalgalar yaratmakla meşgul. Canı sıkılmış madem onun hayatına biraz heyecan katmalıyım diye düşündüm. Üstelik annesi ve babası da ortada yoklarken çok eğlenebilirim. Aklımdan geçirdiklerim yüzümde istemsiz bir gülümseme yarattı.
Uzandığım şezlongdan kalkıp kızın arkasına sessizce yaklaştım. Ellerimle omuzlarını var gücümle kavrayıp onu havuza ittim. Sıska bedeni bir çuval gibi suya düştü. Sonra doğurulup onun havuzda neler yapacağını izlemeye koyuldum.
Ben kahkahalarla gülerken kız hiç kımıldamıyordu. Suyun üzerinde yüz üstü öylece duruyordu ve havuzun suyuna karışan kırmızı renk hiç hoşuma gitmedi. Kalbim hızla atmaya başladı. Ona kötü bir şey olduğunu fark ettiğim anda panik halinde pareomu elime geçirip restorana doğru koşmaya başladım. Sonra hızlı adımlarla yürümeye karar verip etrafıma bakındım. Orada bulunan birkaç kişi kendi hallerinde idi ve hiçbir şeyin farkına varmadılar.
Korkumu ve heyecanımı bu kadar çabuk kontrolüm altına alabildiğime hayret ederek annem ve babamın yanına gidip oturdum. Her zaman ki gibi yemek ısrarları ve aşırı ilgileri ile aslında benim ne halde olduğumu yine fark etmediler. Hem bana bu kadar dikkat edip hem de göremiyor olmalarına her zaman şaşırmışımdır. Başıma ne zaman kötü ya da iyi bir şey gelse asla ben söylemeden fark edemediler. Bu ebeveynlerin hepsi mi böyle yoksa benimkiler mi bu kadar dikkatsiz anlamış değilim.
Onlar benimle meşgul olurken ve bende kuş gibi çırpınan kalbimi sakinleştirmeye çalışırken havuz tarafından çığlıklar yükseldi. Birkaç dakika içinde ortalık karıştı. Kızın ailesi feryat figan ağlıyorlar, orada bulunan herkes kalabalık halinde olay yerinin etrafını sarıyordu. Sağlık ekibi ve ambulansın gelmesi uzun sürmedi. Kızının terliklerini göğsüne bastırmış baba, bayılmış ve başka bir sedyeye alınmış anne, boyunluk takılmış sarışın… Hepsi önümüzden büyük bir karışıklığın arasında geçtiler. Bizimkiler dâhil herkes ayakta olan biteni şaşkınlık ve üzüntü içinde izliyorlardı.
Onun ölmediğini anlamış olmak beni tuhaf şekilde rahatlattı. Ama içimde ona zarar vermiş olmaktan dolayı hiç pişmanlık hissetmiyordum. Otelde tüm yüzler asıktı. Matem havası herkesi sarmıştı. Herkes birbirine ‘’ne olmuş? ‘’ sorusunu soruyordu. Annem ve babam oturdukları yerde suskun ve üzgün öylece masaya bakıyorlardı. Annem bir süre sonra başını kaldırıp bana dikkatle baktı.
- Meltem havuzun yanından gelirken o kıza ne olduğunu görmedin değil mi kızım?
- Meltem hanım kahvenizi getirdim. Bu gün çok dalgınsınız. Az önce iki yeni hastamızın kabulünü gerçekleştirdik. Gelip tanışmak ister misiniz? Ben haber vereyim isterseniz daha sonra odalarına uğrayın. Nasıl yapalım?
- Ah! Ayşe Hanım teşekkür ederim. Şey… Geldiğinizi duymadım. Bu bina ben bu oteli alıp omurilik felçlileri için bir hastaneye dönüştürmeden önce bir oteldi. Yıllar önce ailemle burada çok güzel bir tatil geçirmiştik. Şimdi onu anımsayıp o yıllara gittim bir anda.
- Aa ! Hiç bilmiyordum. Ne güzel bir tesadüf olmuş o halde. Şimdi de çok güzel hayır işlerine imza atıyorsunuz bu yerde. Neyse ben sizi daha fazla rahatsız etmeyeyim. Hastalar için ne yapıyoruz?
- Onlar odalarına geçip yerleşsinler ben sonra uygun bir zamanda uğrayacağım. Teşekkürler şimdiden
- Rica ederim Meltem Hanım, ben hemen hallediyorum.
O gün bu otelde yaşananlarda benim yarattığım felaket asla anlaşılmadı. Bir mucize gibiydi. Annem o soruyu sorduktan sonra ben bayıldım ve otel revirine kaldırıldım. Olaydan aşırı derece etkilendiğime karar veren ailemle tatili yarıda kesip apar topar İstanbul’a döndük.
Şimdi odamın terasından o havuza bakarken yine yüzümde aynı gülümseme belirdi. Şimdi bu havuz hastalarım için tedavi amaçlı olarak kullanılıyor. Okuyup doktor olmayı seçmemde, hayatımda verdiğim tüm kararları almamdaki tek sebep olan bu olay benim şu andaki mutlu ve güzel kadın olmamı sağladı. Etrafımda sağlıklı olmayan ve zavallı insanları görmenin bana ne kadar zevk verdiğini fark ettim. Beni tanıyan herkes çok yardımsever ve iyi bir insan olduğumu konuşurken ben bu hastaların acı çekmesinden nasıl keyif aldığımı kimseye anlatamadım. Çevremde benden daha güzel ve sağlıklı insanlar olmasına tahammül edemeyişim benim ülkenin yardımseverleri arasında ilk sıralara yerleşmeme neden oldu.
Kahvemi bitirip yerimden kalkıp odama geçtim. Aynanın karşısındaki güzelliğime gülümsedim. Artık hem fit bir vücuda hem de geçirdiğim estetik ameliyatlar sayesinde mükemmel bir yüze sahiptim. Yavaş adımlarla odamdan çıkıp topuklu ayakkabılarımın tatlı sesinin koridordaki yankısını dinleyerek aynı kattaki en önemli hastamın odasına yürüdüm.
Kapıyı açıp onu bir sürü tıbbi cihaza bağlı olarak yatağında görünce yeniden içimi tarifsiz bir heyecan sardı. Onu arayıp bulmam epey vaktimi aldı. Kurduğum dernek aracılığı ile ailesine davet gönderdiğimde benden hiç şüphe duymadılar. Yardım teklifimi büyük bir sevinçle kabul ettiler. Böyle kusursuz bir sağlık kompleksinde kızlarının iyileşebileceğine bile inandılar. Onun yanına iyice yaklaşıp kulağına eğildim.
- Ebru bugün nasılsın bakalım? O yatakta sana bunu yapanın kim olduğunu bilip kimseye bir şey söyleyemeden yatmak zor olmalı tatlım. O gün sana olanlardan duyduğum hazzı bir daha hiçbir şey bana vermedi biliyor musun? Sen benim ilk ve en önemli kazamsın. Kendimi fark etmeme sebep olduğun için bir kez daha teşekkür ederim sarışın. Senin burada ölmeden daha uzun bir süre yaşayabilmen için elimden geleni yapıyorum. Çünkü seni bu halde her gün yeniden görmek dünyanın en büyük mutluluğu oldu.
Ebru’yu o zavallı haliyle yatağında bırakıp kapıya doğru ilerlerken bir an durup geriye baktım. Onun yanağından süzülen gözyaşı ile dünyalar benim oldu. Benim her söylediğimi anlayabilmesini çok seviyorum. Ona verdiğim acıdan daha kutsal ne olabilir ki?
Deniz...
YORUMLAR
Dünya kendi yörüngesinde dönmüyor artık...dünya kötülüklerle dönüyor ve gününü kurtarmaya bakıyor sadece...bizim gibi ruhen dünyadan çoktan vedalaşmış olanlar ise kazık gibi bu acıları oturduğu yerden seyrederek, akıla gelebilecek her türlü işkencelerin gözlerinin önünde bu şekilde acımasızca uzatılmasına anlam veremiyor bir türlü...kaldı ki ömrünün geri kalan bölümünü onlara ev sahipliği yaparak, miskin ve kokuşmuş vaziyette son nefesini vermeyi dört gözle beklerken, bir taraftan da tanrı'yı da suç ortağı yaparak günahlarından feragat edebileceğini sanıyor...öyle ya tanrı bir yerde bir hata yapmış olmalı ki; insanlar ya kendi canına ya da birbirinin canına kıymayı asırlardır sürdürüyor hâlâ...dinazorlar gibi neslimiz bi tükenmedi ki herkes kurtulsun...
diğer taraftan tanrı'nın adının her yerde böyle ezbere geçip, tapıldığı bir yerde, onun kendini yukarılarda bir yerde sağlama alışından da dünyanın ne kadar tehlikeli bir yer olduğunu anlamak zor değil...
sevgimle gülüm...
Den(iz)
Sıradaki yazımı okumuşsun gibi oldu yorumun. Bir kaç düzeltme daha yapınca yakında asacağım yazımı. O zaman ne demek istediğimi anlayacaksın. Bu öykü o yazı için giriş niteliğinde aslında. Senin anlatmak istediğimi bu kadar net görebilmene çok sevindim.
Sevgilerimle..
Den(iz)
Daha kötüde olabiliyorlar... Kötülük akışkan bir sıvı gibi girdiği kabın şeklini alabiliyor vede kendini çok iyi gizliyor.
Sevgilerimle...
Of bu nasıl bir şey!
Bana yıllar önce izlediğim "Kötü tohum " Filmini anımsattı resmen. Lale Oral oğlu kızı Alev Oraloğlu ile birlikte rol almışlardı bu filmde. İzledikten sonra etkisinde kalmıştım ve uzun zaman zihnimden silememiştim.
:(
Den(iz)
Yakında asacağım bir sonraki yazımı okuyunca daha net olacak her şey...
Bu nasıl bir şey ? İşte bende tamda bu sorunun yanıtlarını bulmaya çalıştım.
Sevgilerimle...