“Zurnanın Son Deliği”
( Zurnanın son deliğinin de bir ehemmiyeti vardır. Bana inanmıyorsanız, zurnacılara sorun)
Bu sabah nereden aklıma düştüyse düştü “Zurnanın son deliği” sözü. Bu söze bazıları atasözü deme gafletinde bulunsa da bu fakir tarafından deyim olduğu düşünülüyor.
Efendim, zurna çeşnili bu malum deyim, genelde kişileri değerlendirirken kullanılan bir söz. Önemsiz görülen, herhangi bir hususta söz söyleme ve karar verme yetkisi olmayan kişileri ifade eder. Bana sorarsanız bu konuda zurnacıların düşüncesini almak lazım.
Bilindiği gibi zurna üflemeli ve icrası oldukça zahmetli bir çalgı. Üzerinde de birçok delik var. Zurnacı icrayı sanat ettiği sürede hem nefes hem tükürük tüketmekte. Zurnacının salgıladığı tükürük işte bu önemsiz addedilen son delikten tahliye olmakta. Yani o son delik olmasa zurnanın haznesi tükürükle dolar ve istenilen ses çıkmaz olur! Bu hususu en iyi zurnacılar bilir. Bu malumattan sonra sizce bu son delik önemsiz ve de gereksiz addedilebilir mi?
Girizgâhla ilgili bulunmasa da Klasik Türk Musikisinde zurnanın yeri olmaması ile ve zurnayla ilintili başka bir sözümüz daha var “Zurnada peşrev olmaz” diye. Oysa davul ve zurna bizim kültürümüzde kadim devirlerden bu yana var. Zurnada peşrev olmaz deyimi ile ilgili şöyle bir hikâye anlatılır: “Davul ile zurnayı musikiden saymayan ve küçük gören bir İstanbullu, Edirne’de bir düğüne davet edilmiş. Yemekten sonra açık havada yapılan oyun ve eğlenceler sırasında bu hatırlı davetliye, zurnazen başı yaklaşarak sormuş:
“Çalmamızı arzu ettiğiniz herhangi bir parça var mı? Ukala adam, dudak bükmüş:
“Ayol, kala kala zurnaya mı kaldık. Bunun peşrevi olmaz. Ne nota bilirsiniz siz, ne beste. Sizin çaldıklarınızı ben dinleyemem. İyisi mi, kendiniz çalın kendiniz oynayın.”
Zurnazen, bu hakaretlere pek içerlemiş. “Görürsün sen efendi” diyerek, en kabiliyetli yamaklarını etrafına toplayıp, başlamış çalmaya. O çalar, etrafındakiler söylermiş. Ne Itri’si kalmış çalmadık, ne Dede Efendi’si.
Sonradan görme bey, ağzı bir karış açık onları uzun uzun dinlemiş. Adamlar, bir besteden bir besteye, bir makamdan bir makama geçtikçe, o da renkten renge girmiş.”
Yani her ne kadar zurnada peşrev olmaz diye bilinse de. Zurnayı konuşturan zurnazenlerimiz vardır. Peşrev, Farsça kökenli bir sözcüktür; ama deyimlerimize girecek kadar bizim olmuştur. Bu sözcük, Klasik Türk Musikisinde giriş müziği, fasla giriş taksiminden sonra şarkıdan önce çalınan parça. Peşrevin, Klasik Batı Müziğindeki karşılığı uvertür. Uvertür, Operada perde açılmadan önce orkestranın çaldığı parça. Peşrevin bir de güreş sporu ile ilgili manası var. Pehlivanların, güreş öncesi ellerini birbirlerine ve uyluklarına vurarak ve hafif sıçrayarak yaptıkları gösteri. Bir tür ısınma hareketi.
Bu aktardıklarımdan sonra “Zurnanın son deliği” ve “Zurnada peşrev olmaz” deyimlerinin yerli yerinde kullanılıp kullanılmadığı meselesini siz değerli okurlara bırakıyorum…
Ankara, 11.08.2017 İbrahim Kilik
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.