- 885 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ŞİİR ÜZERİNE (Deneme)
ŞİİR ÜZERİNE
YAŞAR YILTAN
Bir taşın nasıl fazlalıkları atılarak ve ona estetik özellikler verilerek heykel elde ediliyorsa, şiir de öyle; bir sözün gereksiz yere kullanılan sözcükleri atılarak ve ona sanatsal özellikler verilerek de şiir elde edilir. Ancak dar anlamda bu böyledir. Yoksa, sadece bu kadar kısa söylemekle heykeli ya da şiiri tam olarak anlatamayız. Hem heykelin hem de şiirin birtakım özellikleri daha vardır:
Anlam olarak sözcük ne kadar önemliyse, ahenk olarak da ses o kadar önemlidir. Şiir seslerin büyüsüdür; ses bakımından birbirine uyumlu olan sözcükler bir araya getirilerek bu büyü sağlanır. Böylece bir iç ahenk oluşturulur. Böyle yapıldığında bestelenmiş gibi kendiliğinden bir iç müzik yaratılmış olur. Zaten müzikle şiir arasında bu yüzden bir benzerlik vardır. Şiirde müzik yoksa, o şiir, kuru bir şiirdir. Şiirde lirizmin azaldığı yerde de müzik olmuyor. Ayrıca seslerle ruhsal durumumuz arasında da bir bağlantı vardır Bu nedenle şiirde iç ahenk mutlaka sağlanmalıdır.
Anlam, ne çok kolay anlaşılır olmalıdır ne de çok zor. Çok kolay anlaşılan şiirler de, hiç kimsenin anlamadığı şiirler de beğenilmez. Okuyucu şiirdeki anlamı açık ve net görememeli, üzerinde biraz düşünmelidir. Diğer deyişle şiirde derinlik olmalıdır. Sanki tül bir perde ya da bir sis ardında bir şey nasıl açık ve net bir biçimde görünmüyorsa şiir de öyle olmalıdır.Yoksa hiç anlaşılmayacak bir anlatımla anlatılmamalıdır.Bu nedenle, şiiri anlam bakımından çok zorlayacak anlatımlardan kaçınmalıdır. Yazdıklarını senden başkası anlamayacaksa o şiiri niçin yayınlıyorsun.
Şiirin en önemli özeliklerinden biri olan imgeyi, her şair az ya da çok, mutlaka kullanır. Tabi, burada karşı çıkılan taraf, şiirin imgelere boğulmasıdır. Bir şiirde çok fazla imgenin kullanılması o şiiri anlaşılmaz hale getirir. Yoksa, şiirde imgenin hiç kullanılmaması gibi bir durum söz konusu bile edilemez.
Sanatçının asıl amacı estetik yaratmak olmalıdır. Şiir, inci gibi işlenmelidir. Ancak işlene işlene gerçek şiir olur. Güzel bir kadın, güzel giysiler de giyse ve yine güzelliğini daha da belirginleştirecek makyaj da yapsa, eğer içinde zarafet ve kibarlık yoksa, o kadının güzelliği yapay kalır. Bu, şiir için de aynen böyledir; şiir yaşayarak ve içten duyularak yazılmalıdır. Hangi sözcük seçilirse seçilsin, hangi imge kullanılırsa kullanılsın, eğer yaşayarak ve duyarak yazılmamışsa, o şiir yapay kalır. Okuyan ondan keyif alarak okumaz.
Şiir ses, anlam ve anlatım bakımından derin etkiler bırakmalıdır herkeste. Şair, sözcükleri, deyimleri anlam bakımından öyle bir kullanmalıdır ki, okuyucu her okuyuşunda ondan farklı anlamlar çıkarabilmelidir. Önemli olan, o yapıtta herkesin kendine göre bir anlam çıkarabilmesidir. Çünkü bir sanat yapıtı herkese aynı şeyi söylemez. Ayrıca, sanatçı da bu yapıtı hakkında görüş belirtmemelidir. Sanatçı sanat yapıtını ortaya koyduktan sonra bir kenara çekilmesini bilmelidir. Bundan sonra, o yapıt kendi kendini savunmalıdır
Tüm sanat dallarında olduğu, şiirde de kültürel birikim gerekmektedir. Bu birikimin içine neler girmez ki; bir kere en başta kendi halkınızın kültürünü iyi bileceksiniz, sonra edebiyatı, daha sonra ise tarihi iyi bileceksiniz. Düşünceden söz etmek için felsefeyi, duyguları söylemek için psikolojiyi, toplumu anlatmak için sosyolojiyi bilmeniz gerekmektedir. Ya ideoloji; onsuz bir hiçsiniz! Kısaca bunlar yoksa yazdıklarınızda ‘birikiminiz’ yok demektir. Ve şiiriniz çok basit kalır. Kimse de sizin şiirinizi okuma gereği duymaz. Zaten bir şey hissetmez ki keyif alsın.
Şair sadece kendini anlatmamalıdır; içinde yaşadığı toplumu, o toplumu oluşturan bireyleri de anlatmalıdır. O toplumun içinde, o toplumun bir bireyiyseniz, o toplumun sorunları sizin de sorunuz demektir; toplumun derdini, acısını, sıkıntısını, sevincini anlatacaksınız; yine hakkını aramaktan, özgürlüğünden söz edeceksiniz. Bunlardan hiçbir zaman kaçış olamaz.
Yine sanatçı, geçmişe karşı olmakla da bir yere varamaz. Tersine, “geçmiş bilinci” bize, yarattığı keskin zıtlıklar dolayısıyla güçlü bir “şimdiki zaman” ve “gelecek” duygusu kazandırır. Tarihe geri dönülmeyeceğini anlayan insan, bugünün de kalıcı olmadığını bilir ve geleceği düşünür. Geçmiş bizi şimdiki zamana ve geleceğe götürür.
Şair, içinde yaşadığı toplumun kültürünü çok iyi bilmelidir. Türk Halk Şiirini ya da Klasik Türk Şiirini bilmeyen hiçbir Türk şairi düşünemiyorum. Türk Halk Edebiyatını basit gören ya da Klasik Türk Edebiyatını yabancı sayan bir anlayışı kabul etmiyorum. Beğense de beğenmese de bu edebiyatlar sonuçta bizim edebiyatımızdır ve bilmek zorundayız. Bu edebiyatlarda kullanılan nazım biçimlerini, ölçü ve uyaklarını, söz sanatlarını ve mazmunları bilmek gerekir. Batı Etkisinde Gelişen Türk Edebiyatını zaten bilecek. Hele çağdaşlarını, onları yakından takip edecek ve bunların da neler yaptıkları görecek. Şair, sadece çağdaşı olan şairleri bilmekle yetinmemelidir. Sadece kendi dönemini iyi bilen sanatçının şairliği eksik kalır. Hele de içinde yaşadığı toplumun geçmişinde köklü bir şiir kültürü varsa, bunu asla göz ardı edemez. Sonra, evrensel olabilmek için, diğer ulusların edebiyatlarını da bilmelidir. Bunun için hem Doğu Edebiyatını hem Batı Edebiyatını bilmek zorundadır. Hele Dünya edebiyatında önemli yeri olan Batı Edebiyatını da iyi bilmek zorundadır.
Sadece birkaç şairin yaptığı sanata bakarak, onları kendisine örnek alarak, onların yaptıklarının aynısını yapmaya kalkmak, taklitçilikten öteye geçemez. Ve hiçbir zaman taklit aslının aynısı olamaz, sadece aslının kötü bir örneği olur.
Şair, kendi dilinin inceliklerini çok iyi bilmelidir. Kendi dilini çok iyi bilmeyen kişi iyi bir şair olamaz Olursa ne olur? Yazdığı şiirler sıradan olur. Anlatım bozukluğunun, yazım kurallarının ve noktalama işaretlerinin ne kadar önemli olduğunun bilincinde olmalıdır. Yazdıkları şiirleri başkalarına kontrol ettirip başkalarına düzelttirmekle de bu iş olmaz. Kimi zaman öyle durumlarla karşılaşıyorsunuz ki, ince bir söyleyişle söylemeniz gereken kimi durumlarda, bunu ancak siz söyleyebilirsiniz, başkaları söyleyemez. Doğru sözcüğü doğru yerde, bir tek siz kullananabilirsiniz, yazım kurallarını da en iyi siz bilirsiniz ve noktalama işaretlerini de en uygun yere siz koyarsınız; başkası değil!
Sırf Türkçe asıllı sözcük olsun diye, şiiri zorlamak yanlıştır. Öyle ki kimi zaman bu yüzden seçilen bir sözcük, vermesi gereken anlamı ve sesi veremiyor. Çünkü eşanlamlı sanılan kimi sözcükler, artık eşanlamlı olma özelliğini yitirmiştir. Bu sözcükleri eşanlamlı sanıp kullandığınızda, asıl söylenmesi gereken sözcük kullanılmadığı için şiir, ‘anlam gücü’ bakımından zayıf kalır. Türkçe asıllı sözcük kullanma uğruna, şiirin gücünün yitirilmesi doğru değildir.
Şiirde her zaman yeni söyleyişler peşinde olmalısınız. Farklılıklar yaratmalısınız. Hemen herkesin her zaman söylediği sözlerle bir yere varılamaz. Her defasında farklı konular ve farklı temalar işlemeye çalışmalısınız. Siz söylediğiniz farklı şeylerle farklı biri olduğunuzu göstermelisiniz.
Şair, şiirini yazıp bitirdiğini düşündükten sonra onu sesli olarak okumalıdır. Eğer kulağa hoş geliyorsa bu iş tamam demektir. Yok, eğer kulağı tırmalıyorsa, demek ki şiir daha tamamlanmamıştır. Bu durumda o şiirin üzerinde yine çalışmalıdır. Belki o ana kadar fark etmediğiniz gereksiz bir sözcük kullanmışsınızdır. İşte onu arayıp bulmak gerekmektedir. Bir şiiri ilk yazıldığı gibi bırakmak, hiç de doğru değildir. Hatta bu, işi ciddiye almamak demektir. Bir şiir üzerinde günlerce durmak, gerekirse onu on kez, on beş kez değiştirmek gerekir. Kolayca yazmak, biçim ve içeriğe özen göstermemek demektir. Ayrıca çok fazla şiir yazmak, çok fazla şiir kitabı yayınlamak da bir meziyet değildir. Az yazmak ama mükemmel yazmak, az kitap yayınlamak ama ses getiren kitap yayınlamak çok önemlidir.
Herkes iyi şiir yazdığını sanıyor. Oysa herkes iyi şiir yazamaz. Bu iş, sadece heveslenmekle de olmaz. Çünkü bu yetenek işidir. Ayrıca şunu da belirtmek gerekir; şairlerin bütün şiirleri, çok iyi olacak, diye bir kural da yoktur.
Bir de şunu belirtmeden geçmemek gerekir; hiç kimse en ufak bir eleştiriye tahammül bile gösteremiyor; bunun böyle olmasının nedeni, eleştirinin dozunun iyi ayarlanmamasından kaynaklanır. Şairlerin sadece olumsuz yönlerini söylerseniz; bu, niyetinizin hiç de iyi olmadığını gösterir. Ayrıca eleştiri, yapıttan çok şairin kişiliğe yönelince de durum böyle olur. Oysa şairin kişiliğini değil de verdiği yapıtı eleştirirseniz ve yapıtını da hem olumlu hem olumsuz yönlerini söylerseniz kimse size bir şey demez.
Güzelliği ve aşkı en güzel anlatan yazı türü bence şiirdir. Bu yüzden insanlar ilk önce şiir türünü bulmuşlardır. Gerçi resim, müzik, heykel, tiyatro, sinema gibi diğer sanat türleri de, güzelliği ve aşkı kendi özelliklerine göre başarıyla yapıyorlar ama benim için şiirin yeri bambaşka.
Eğer gerçekten hakkını vererek bu işi yapmaya kalkarsak; şiir türü, diğer türlere göre çok daha zordur. Çünkü az sözle çok şey anlatmak kolay değildir. Bu, aynı bir deyim gibi, aynı bir atasözü gibidir; çünkü bunlar, az sözle çok şey anlatırlar.
İşte, şiiri de bunlar gibi düşünmek gerekir
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.