- 1854 Okunma
- 1 Yorum
- 2 Beğeni
ARTVİN FIKRALARI-6
67-LUVER AÇULURSA…
Eskiden Artvin köylerinde ilkbahar gelince nahıra, danaya, öküze ve koyun sürüsüne ortak çobanlar tutulur, yaz boyunca hayvanların bakımı sağlanırdı. O yıllarda Şavşat’ın bir köyünde koyun sürüsüne Zeko Emi isimli yaşlı birisi çoban olarak tutulur. Koyunları otlakta otlatırken öğlene doğru hava iyice ısınır, sıcak havada bunalan koyunlar aşağıda bulunan “Kapılı Yatak” adlı sinekliğe(1) doğru kaçmaya başlarlar, bu arada birbirlerini de ezerler. Yavaş ve kontrollü bir şekilde gitmeleri için yaşlı adam önlerine geçip durdurmaya çalışsa da başaramaz, hayvanlar üzerinden geçer ve ağır yaralanır. Yaylaya haber ulaşınca eşi Altun Nene, diğer şaşörtleri(2) de yanına alarak olay yerine gider, yerde yatmakta olan kazazedeye yaklaşırken yanındakilere dönerek:
-Fazla getmiyah, belundaki luver(3) açulursa, hepumuz kırıluruh, der. Sonra yanındaki torunun kulağına eğilerek:
-Mukiyat ol, bişe degişturmiyalar.
1-Sineklik: Hayvanların birlikte dinlendiği, serinlendiği bir alan.
2-Şaşört: Yaylada işleri yapan hanım
3-Luver: Tabanca, rövelver
68-KULHUVELLAH VARKEN
Şavşat’ın Göreşet Köyü’nde bir yaz akşamı camide teravih namazı kılınmakta, ancak imam çok yavaş hareket etmekte, zamanı uzatmaktadır. İmam Fatiha süresinden sonra Kuran-i Kerim’den Kattume-Kuttume ayetini okumaya başlar, ancak daha yarı olmadan şaşırır, ayeti karıştırır. Titiz ve tartarlığı(1) ile bilinen Ferhat Dede cemaat arasından bağırır:
-Ya!.. Nedacan(2) Kattume-Kuttume’yi, bal gibi Kulhuvellah varken,oni ohusana!..
1-Tartar: Tez canlı, aceleci
2-Nedacan: Ne yapacaksın
69-KAÇMA HALAMOĞLİ
Şavşat’ın bir köyünde harman zamanı akşamüzeri; bir köylü öküzlerini harmandan açar, otlatmaya götürür. Alaca olan öküzlerden biri koşar komşunun mısır tarlasına girer ve hayli zarar verir. Tarla sahibi durumu görür ve öküzünü tarladan çıkarıp uzaklaştıran köylüsüne bağırır:
-Erkeğisan kaçma, halamoğliii!..
70-ASABİNİN FENDİ
Artvin merkeze bağlı Berta’da bir köylü hayli sinirli ve kavgacı olması ile tanınır. Başka bir köylü bu kavgacı durumu ile karısı ile nasıl geçindiğini sorunca:
-Sinirli olduğum zaman şapkamı yan çeviririm, hanım anlar, her şeyi alttan alır, der. Öteki tekrar:
-Peki hanımın hiç sinirlenmez mi? diye sorunca da: “Sinirlendiği zaman kuşağını yan bağlar, o zaman da ben anlarım”,der. Adam biraz düşünür ve tekrar sorar:”Peki ikiniz de sinirlisiniz, o zaman ne yaparsın?”.Diye sorulunca; adamın cevabı:
-Olaa!..Na yapacam,şapkamı sukutça duzalturum,der.
71-DÜN KIZ İDU…
Temel, gerdeğe girer, babası hediye olarak bir tabanca verir ve tembih eder:
-Uşağum!..Pu gece kelun, kız çıkmazsa; pu tabancayla furursun oni
.Gerdek gecesi tabanca sesi duyulmayınca herkes düğünden mutlu bir şekilde evlerine dağılır. Ertesi gece hiç beklenmedik bir anda Temel’in yatak odasından gelen tabanca sesleri herkesi feci şekilde üzer ve Temel soru yağmuruna tutulur:
-Ula uşağum ne oldi? Niya furdun keluni, sen delirdun mi? Temel öğüdü tutmanın gururu ile:
-Dün kız idu, bugün kız deguldu da, der.
72-KAMYON ŞOFORÜ TEMEL
Temel kamyon şoförüdür. Bir gün kamyonu ile yokuş aşağı inerken freninin patladığını fark eder.. İleriye doğru baktığında da yolun ikiye ayrıldığını görür. Bir tarafta pazar kurulu ve yüzlerce insanin alışveriş yapmaktadır. Diğer tarafta ise küçük bir çocuk yolun ortasında oyun oynamaktadır. Temel çok hızlı bir şekilde düşünerek "pazar yerine girersem bir sürü insan ölür en iyisi çocuğu ezeyim" diye düşünür. Ertesi gün gazetelerde söyle bir başlık;
"Pazara giren kamyon dehşet saçtı, 150 ölü."
Temel’e sormuşlar:
- Sende hiç kafa yok mu? Bu kadar insani ezeceğine bari çocuğu ezseydin. Temel:
- Ula siz penu salak mu sandunuz? Bunu pen de düsendim... Tabii ki çocuğu ezecektum ama çocuk pazara doğri koşarsa pen ne yapayum?
73-SUSUZ RAKI
70 yaşındaki Artvinli Ali Dayı rakıyı susuz içince yanındakiler dayanamayıp: “Ali dayı, yapma kendine yazık ediyorsun... Rakıyı neden susuz içiyorsun?” diye sormuşlar.
Ali Dayı:
-Ula uşağlar, Ha bu Gümrük ve Tekel Bakanı ilkokul mezunu olabilacaği gibi, heç okula getmamiş da olabilür. Ancak Tekel Muduri varya en koti ihtimalle Universite mezunidur. Koskoca Tekel Muduri suli içilacağ diya bir şey demiyerda siza na oliyer? (Eline şişeyi alarak havaya kaldırıp çevirerek dikkatlice inceler) “Peki... Bu şişeda suli içilacağ diya bişey yaziyer yoğsa yazmiyer?” yanındakilerde şişenin üzerindeki tanıtım yazısına bakar ve yazmıyor derler.
Ali Dayı:
“Eeee bişey yazmaduğuna gora bu raki susuz içilacağ demağdur. Eyica ağnadız? Hayden şerefa!... Diyerek rakıdan bir yudum daha götürür.
74-İMERHEVLİ DEDE
İmerhevli yaşlı adamın birisi karın ağrısı şikâyetiyle Şavşat’a doktora gider. Doktorun sorusu üzerine; karnı üzerinde elini dolaştırarak:
-Doktor Beg!..Ela fena ağrı varki bazen su gibi oliyer;iç içabilirsan,bazen da ela fazla kavilaşiyer ki cevuz gibi; kır kırabilursan,der.
75-BAŞKA BİR ŞEY ÇIKMAZ MI?
Şavşatlı Kemal Altun, Hendek-Harmantepe Köyü imamı eniştesine misafirliğe gider. Orucunu açmak için Hendek’te bir lokantaya gider, üç kişilik bir masada kendisine yer bulur ve masadakilerle tanışır. Birisi bir köyün muhtarı, diğeri de bir köyün öğretmenidir. İftar vaktini beklerken öğretmen “Bizim köy imamı da Artvinlidir”.Der. Bunun üzerine muhtar biraz da kinayeli bir şekilde:
-Yahu şu Artvin’den imamdan başka bir şey çıkmaz mı? Diye gülümsemesi üzerine misafir, sakin bir şekilde “çıkar” diye cevap verir. Muhtarın ne çıkar demesi üzerine saymaya başlar:
-Hendek Kaymakamı, Başhekimi, Milli Eğitim Müdürü, Eski Belediye Başkanı, Eczacısı… Daha devam edeyim mi sorusuna hayret içinde evet gelince gencimiz devam eder:
-Sinop eski valisi Adil Yazar… Diye devam etmeye başlayınca muhtar:”İyi ama doğru mu bunlar?” diye çıkışınca arka masadan bir kişi “Evet, evet hepsi doğru” diye seslenir. Genç, sesin geldiği tarafa döner; temiz giyimli kravatlı orta yaşlı kişiyle selamlaşır. Muhtarın “sen nerden biliyorsun ki?” sorusu üzerine kravatlı adam kendisinin de Artvinli olduğunu söyler. Muhtarın ne iş yaptığını sorması üzerine “İlçe Tarım Müdürü” olduğunun cevabını alır. Muhtar bir yalanı yakalamış olmanın sevinciyle “Ama ben seni yeni görüyorum, nasıl olur?,diye söylemesi üzerine müdürümüz de:
-Doğrudur Muhtar!..Buraya atanalı henüz bir hafta oldu,der.
76-ELA MAKİNE YAP Kİ…
Ardanuçlu Fevzi ve Kemal Durmuş kardeşler Ümraniye’de Hacı Ahmet Kaplan’ın bir atölyesini kiralayarak demir çekme işine girişirler. Kemal Durmuş ile Hacımız çok önceden tanışır ve yaş farkına rağmen samimi dostturlar. Bir gün Hacı atölye yazıhanesi önünde gelir, çalışan makinelere baktıktan sonra yanına gelen Kemal Durmuş’un omzuna elini koyar ve yazıhanedeki Fevzi Durmuş’a seslenir:
-Ula Mühendis!..Haburya maşineler yaptun,kol kalunlukta demurlari parlataysun,sonra kalem gibi düzelteysun. Ela pir maşine yap ki habu Egri Kemal’i de bir düzeltsin da!.
77-DEVENİN YAŞAMI
Arabistan’da işçi olarak çalışmakta olan bir hemşerimiz Cuma namazına gider. İmamın hutbedeki bilinçli ve coşkulu anlatımı üzerine dil bilmezimiz hüngür hüngür ağlamaya başlar. İçerideki sessizliği hıçkırık sesi bozunca imam huylanarak:
-Yahu hele bir sorun bakalım bu fani ne diye ağlıyor? Birisi sorar:
-Bre kardaş neye ağlarsın? Der. Bizim ki:
-İmam Efendi Hazretleri Kuran-ı Kerim’i öylesine içli ve duygulu anlatıyor ki dayanamadım, der. İmam:
-Yahu şuna develerin yaşamını anlattığımı söyleyin, diye seslenir..
78-BİR STİL YOĞURT
İlçeye yeni bir kaymakam atanmış. Bu, köylüler arasında büyük bir heyecan yaratmış. Köyün kimisinde su yok. Kimisinde hastane yok, okul yok. Öğretmen yok... Kimisinde hiçbiri yok...Yeni gelen kaymakam belki bir şeyler eder umuduyla köylüler akın, akın kaymakamı ziyarete giderler....Hele o sıralar, ’ Köyde elektrik bağlanacakmış ’ söylentisi yayılır ortalığa ki, köylülerin gözüne uyku girmez olur heyecandan...
Derken kar kış kıyamet gelir çatar... İlçeye epey uzak köylerden biri hala Kaymakam Beyi ziyaret etmeye gitmemiştir.. Köyün ileri gelenleri kendi aralarında ’Kaymakam Beg’i ziyareta gedamaduğ, ayıp ettuğ ... İşi guci yerlaşturduğ da, hayde bir gedağ da galağ’ demişler...
Bu arada Kaymakam Bey’e hediye olarak ne götürecekleri konusunda epey bir gürültü koparmışlar...
Biri demiş: ’Eritmaluğ peynir goturağ’ Ona da itirazlar gelmiş: ’Şehirli çocuğ, na bilur eritma yapmay’ diye..
Kimi demiş: ’ Şor peynir goturağ’
Ona da itirazlar gelmiş:
’İçindan kurt-murt çıhar rezil oluruğ kocca kaymakama’
Kimi demiş ’Kaymak goturağ’
Ona ihtiyarlar karşı çıkmış: ’Devlet adami, sizin ekşi kaymağızi yer baba!.. Diye...
En sonunda bir sitil yoğurt götürmeye karar vermişler... Sabahın köründe, düşmüşler yola. Kaymakam Konağı’na varmışlar. Kaymakam Bey, her zamanki gibi misafirlerini ağırlamış, onların yanlış söylediği yerleri düzeltmiş , çay kahve, filtreli sigara ikram etmiş..
Kış günleri kısadır. Güneş hafif yan batınca, köylüler, gitme zamanı geldi diye geçirmişler içlerinden..
Köylülerden biri, hemen yan tarafa bıraktığı bakır sitili yerden almış, utana sıkıla kaymakam beyin masasına götürmüş: ’ Ahşama galmiyah ki Kaymakam Beg, fena yabani var da...’demiş
Kaymakam Bey bütün bu olanlardan çok duygulanmış... İçten bir ilgiyle ’Beni mahcup ediyorsunuz. Bu karda,kışda çok zahmet etmişsiniz..Çok teşekkür ederim ...’ demiş.
Köylü vatandaş, kaymakam beyin bu mütevazılığı karşısında ezilmiş-,büzülmüş, sonra pazarlıksız karşılığını verivermiş: ’Amaan Kaymakam Beg’ demiş “bir sitil yoğurt, na pohumdur ki....’
79-CENAZE
Şavşat’ın Yoncalı Köyü’nde bir adam ölür. Mevsim kış olduğu için cenazeyi bir kızağa koyup Uskulat adlı hayli bayır yerde olan mezarlığa elle çekerek götürürler. Tabut önde, kızağın üstündedir; kalabalık ve dağınık haldeki cemaate imam:
-Saf olalım saf!.. Diye bağırınca kızak kendiliğinden bayıra aşağı kaymaya başlar. Bunun üzerine cemaat şaşırır. Kimisi namazı bırakıp kızağın arkasından koşmaya başlar. İçlerin birisi de:
-Ola bırakın getsin. O İtoğlit, sağlığında da böyle deliydi zaten, der.
80-DÖRT AYAKLI MOTOR
İstanbul’da imamlık yapan Diyobanli iki arkadaş yaylada gezinip eğlenmek için ses düzeneği kamera jeneratör ve akü gerekince Şavşat’a giderler. Malzemeleri alırla, köyün yolunu tutarla, tabi ki eşekle. Dik bir ormandan geçerken arkadaşın biri:: “Ya şu jeneratör sağlam mı bir deneyelim”, der ve eşeğin sırtında iken çalıştırır. Eşek ürküp suratla kaçar, bunlar peşinden koşarlar, yolun kenarında çalışan bir adama: “Buradan bir eşek geçti mi?” Diye sorunca adam:
- Eşek görmedim ama bir motor geçti, der.