- 1692 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Doğancık Melyan Milliuşağı Baskil Elazığ
MELYAN MİLLİUŞAĞI DOĞANCIK KÖYÜ HACIHASANBABA
BASKİL ELAZIĞ
(İhsan ASUTAY)
Bugün Baskil yöresi sınırları içerisinde yer alan ve Osmanlı döneminde oldukça önemli görevler üstlenmiş olan zaviyeler den maalesef hiçbirinin vakfiyesi mevcut değildir. Elimizde mevcut olan arşiv belgeleri ise 17.-19. yüzyıllar arasında kaleme alınmış olan ve Ziya Sekin elinde bulunan Hacı Hasan Baba zaviyesi ve vakfıyla alakalı bazı berat ve fermanlarla Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi’ndeki Hurufat Defterleri ve Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde yer alan çok sayıdaki belgeden ibarettir. Ayrıca, Harput Şer‘iyye Sicilleri’nde de konumuzla ilgili birkaç belge vardır. Fakat bu arşiv belgelerinin neredeyse tamamı Hacı Hasan Baba ve Şeyh Musa Herdi zaviyeleri ve vakıflarının yönetimine yapılan şeyh, mütevelli, imam ve hatip tayinleri hususundaki bilgileri ihtiva etmektedir. Fermanlara gelince; elimizdeki iki fermandan biri vergi memurları arasında anlaşmazlık konusu olan bir mezranın öşür gelirinin toplanması, diğeri ise şeyh atamasında yapılan bir usulsüzlüğün giderilmesi hususuyla alakalıdır. Dolayısıyla bu arşiv belgeleri, bahse konu olan zâviyelerin ne zaman inşa edildikleri, bunlara hangi sultan veya sultanlar tarafından temlikler yapıldığı (Göknur Göğebakan, Şeyh Hasan Zâviyesi’ne Sultan Alaattin Keykubat tarafından vakıf bağlandığını ifade etmekte ise de bunu doğrulayacak herhangi bir kaynak zikretmemiştir (bkz. Göğebakan 2002, 153, 158; Göğebakan 1999: 82). ve zâviyelerin kurucuları olan manevi şahsiyetlerin kimlikleri konusunda bizlere herhangi bir bilgi sunmamaktadır. Ayrıca, buradaki zâviyelerde ne tür dinî âyin ve merasimlerin yapıldığı konusunda da mevcut belgeler tamamen yetersiz kalmaktadır. Bundan dolayı, bu çalışmada, daha ziyade Baskil coğrafyasındaki zâviyelerin Osmanlı dönemindeki bazı sosyal fonksiyonları ile zaviyelerin işleyişi konuları üzerinde durulacaktır.
Şeh Musa Herdi Zâviyenin kurucusu olan Şeyh Musa Herdi’nin biyografisi hakkında, kaynaklarda hemen hemen hiçbir bilgi bulunmamaktadır. Sadece onun, Hz. Muhammed’in torunu ve Hz. Ali’nin oğlu olan Hz. Hüseyin’in neslinden bir “Seyyid” olduğunu (HŞS, nr. 396: 168/3) ve zâviyesinin de Kadirî tarikatına tahsis edildiğini 1312 Tarihli Ma‘muratü’l-aziz Vilayet Salnamesi, s. 25.
Tarihi ve ne maksatla yazıldığı belli olmayan, fakat Osmanlı döneminde (muhtemelen 17. yüzyılda) kaleme alındığı anlaşılan ve resmî evrak mahiyeti taşımayan bir belgede, türbesi Baskil yöresinde bulunan Şeyh Hacı Hasan Baba’nın Şeyh Musa Herdi neslinden olduğu ifade edilmiştir. Bu belgeye göre, Şeyh Hacı Hasan Baba Şeyh Davud’un, Şeyh Davud Şeyh Hıdır’ın, Şeyh Hıdır Şeyh Ali’nin, Şeyh Ali de Şeyh Musa Herdi’nin Oğludur. ( Bu şecere kaydının yer aldığı belge, resmi bir belge (vakfiye veya şecere) değildir. Kısmen şecere, kısmen vakfiye ve kısmen de menkıbe özelliğini taşımaktadır. Mesela, Şeyh Musa Herdi’nin şeyh ve keramet ehli olduğu, taşa binip karayılanı kamçı eylediği, sabah namazını Diyarbakır’da, öğlen namazını Mekke’de, ikindi namazını da yine Diyarbakır’da kıldığı ifade edilmektedir. Hacı Hasan Baba’nın da ceddi gibi sabah namazını Diyarbakır’da, öğlen namazını ise Mekke’de kıldığı zikredilmektedir. Bu yönüyle belge bir menkıbe özelliğini taşımaktadır. Âdet-i ağnam, resm-i bennâk ve sair tekâlif-i örfiyeden bi’l-cümle muâf ve müsellem olduklarının ifade edilmiş olması ve vakfedilen mezralardan bahsedilmesi, bu belgedeki bazı bilgilerin de vakfiyesinden alındığı fikrini uyandırmaktadır. Fakat söz konusu belgede, Parçikan, Kayışlı, Karaçor, Sersük, İlüdeli, Şahaban, Küçük, Elderdin, Zidgânî, Rubariye, Candari, Yedikılıçlu ve Akkoyunlu adlarıyla verilen cemaatlerin de Şeyh Musa Herdi vakfından olduğu belirtilmiştir ki, bu bilgi kesinlikle doğru değildir. Hacı Hasan Baba ve Şeyh Musa Herdi ile Vakıfları Hakkında Bilgi Veren Tarihsiz Gayr-i Resmi Belge (Ziya Sekin)
.
Şeyh Musa için kullanılan Herdi adı esasen bu coğrafyada yani Baskil ve çevresinde yaşayan kalabalık bir aşiretin adıdır. (Herdi aşireti mensupları Elazığ’ın Baskil, Merkez ve Sivrice ilçelerindeki birçok köyün kurucuları olmakla birlikte, bugün aşiret
yapısından geriye pek bir şey kalmamıştır.). Bunlar, Cihanbeyli aşiretinin bir kolu olup, zamanla müstakil bir aşiret halini almışlardır. Öyle anlaşılıyor ki, Şeyh Musa Anadolu’ya bunlarla birlikte gelmiş (Moğol istilası sonrasında Anadolu’ya gelen aşiretler içerisinde şeyh ve seyyidlere rastlanması yaygın olarak görülen bir durumdur. Nitekim, Hacı Bektaş-ı elî’nin de 13. yüzyılda kendisine bağlı Türkmen aşiretiyle birlikte, Yesevî veya daha kuvvetli bir ihtimalle Haydarî dervişlerinden biri olarak, Anadolu’ya geldiği bilinmektedir (Ocak 1996: 455).) vefat edince de burada defnedilmiştir. Mezarının olduğu yerde, şeyhin sağlığında veya vefatından sonra, bir zâviye inşa edildiği için, zamanla zâviyenin bulunduğu köy ve çevresi “Zâviye” adıyla anılmıştır. Bu isim daha sonra “Zeyve” şekline dönüşmüş ve halen de bu isimle bilinmektedir. Musa hardi meftun olduğu köy bu günkü adı akdemir eski ismi ile xıştkan ağbalan şexan adında üç mezradan ibarettir.
Şeyh Musa’nın neslinden olanlar Harput Sancağı’nın Zeyve köyünde oturuyorlardı. Nitekim, 1518’de 70 hane ve 20 mücerred (bekâr erkek) yetişkin erkek nüfusa sahip olan bu köyde, “Şeyh” unvanlı altı kişi bulunuyordu. (Bunlar, Şeyh Yusuf, Şeyh Hasan oğlu Şeyh Cihan, Şeyh Davud oğlu Şeyh Hasan, Kerem Mehmed oğlu Şeyh Osman, Şeyh Hüseyin oğlu Şeyh Davud ve Şeyh Affan oğlu Şeyh Hasan adlı kimselerdi (BOA, TD, nr. 64: 633).)
Yukarıdaki Bu Belgenin Transkripsiyonu
(Bu belge, okuyup yazması pek de iyi olmayan biri tarafından kaleme alındığından, oldukça fazla yazım hatasını barındırmaktadır. Bu hatalar notlarda Partez içerisinde işaret edilmiştir. Emin olunamayan kelimelerin yanlarına ise (?) işareti konulmuştur. Belge yıpranmış olduğundan, metindeki bazı kelimeler de tahribat nedeniyle okunamamıştır. Okunamayan kelimeler (…) işaretiyle belirtilmiştir. Oldukça geniş tutulan satır aralarına daha sonradan bazı ilaveler de yapılmıştır.
(silik) ve sâîr tekâlifden (Tekalif kelimesi Osmanlılarda olağanüstü zamanlarda alınan ve her eyaletin özel yasaları ile saptanmış olan töresel bir kümenin adı. (Mücerred, raiyyet, çift, bennak, ispençe, bad-ı hava, arusiye, cürüm ve cinayet, ihtisab, çiftbozan, tapu, bağ bahçe ve bostan, kovan, çift ve ağıl, yaylak, kışlak, balta, yaya ve kaçkun, çürük vergileri vb) ve şâkeleden (Doğrusu “şakka”dır ) ve a‘râzdan (Doğrusu avârızdır.) (avarız Osmanlıda önceleri olağanüstü durumlarda toplan vergi (savaş durumu gibi hallerde )daha sonra normal zamanlardan toplanan verği anlamını taşır) ihrâcâtdan mu‘âf bileler ve Hazreti İmâm Hüseyin hatırı içün ve Abbas Ömer’in ceddleri içün Şeyh Yusuf ‘(a) ( Burada bahse konu olan Şeyh Yusuf, Hacı Hasan Baba evladından Şeyh Musa’nın oğlu olup, bu yazının kaleme alındığı tarihte muhtemelen zaviyenin başında bulunuyordu.) ri‘âyet ideler ve rencîde itmeyeler Şeyh Hacı Hasan Baba’ya vakıf olan Şalemud mezra‘anın ve küllî Parçikân mezra‘anın ve Bölü mezra‘anın her kim ki (silik) ve zekât ceddlerin mâlıdur ve Şeyh Musa Herdi vakfı olan mezbur mezra‘anın her medîd küllî Mekadi, Buhar Serikli, Katar Han, Ulus Çayırı, Pınar-ı Hardek, Ağ Okaşlar başına dek bu mezra‘aları anlara teslîm ideler (…) (...) İmâm Hüseyin hâtırı içün Şeyh Musa bin Şeyh Yusuf eğer pâdişâh ola ve eğer beylerbeyi ola bunlara ‘izzet ve hürmet eylemeye la‘net oğa ( doğrusu “ola” ) âbâ-i ecdâdına her kim Şeyh Yusuf ri‘âyet itmeye ki müstehakdır. Hacı Hasan Baba hatırıçün süpürgecisi (?) olub ve bunların ceddi Musa Herdi ehl-i şeyhdir ve ehl-i kerâmetdir daşa binmişler ve kara ilan ( doğrusu “kara yılan” ) kamçı eylemişler ve sabâh namâzı Diyarbekir’den kılmışlar öla namâzı( doğrusu “öğle namazı” ) Mekketullah kılmışlar ve ikindi namâzı gena Diyarbekir’den kılmışlar dimişler eğer pâdişâh ola ve eğer beylerbeyi ola bunlara ‘izzet ve hürmet eylemeye la‘net oğa( doğrusu “ola” ) âbâ-i ecdâdına vallahi ve her kim bunlara ri‘âyet itmeye ki onlar ‘izzet ve hürmete müstehakdır. kimi itmez ceddühüm (?) ve bunlara ‘izzet ve hürmet eylemeye (…) ceddleri Muhammed ve Ali ‘izzet itmeyeler Hacı Hasan Baba gena sabâh namâzı kılmışlar Diyarbekir’den öla namâzı ( doğrusu “öğle namazı” ) Mekketullah kılmışlar gena ceddi gibi rıdvanüllahu te‘âlâ ‘aleyhim ecma‘în ve gena ceddi gibi daşa binmişler ve kara yılan kamçı eylemişler ve Hıdır-ı Dodikân ve (…) nebîdür ve Abbas asm (Muhtemelen “aleyhi’s-selâm”ın kısaltılmışıdır.) er-resul beşer ve nebîdir ceddin ve ceddin şartında olan sâbıkâ hazret-i bennâ Muhammed Mustafa la‘net onadır bey olsun ve pâdişâh olsun ve eğer ağa olsun Şeyh Yusuf ri‘âyet idesin ve hürmet (…) pâdişâhda bunlar da ri‘âyet gerekir ve hazret-i (…) cemâ‘at-i Şahaban (bu günkü şahaplı köyü) cemâ‘at-i Diricanlı ve cemâ‘at-i (….) ve cemâ‘at-i Şekukân ve Kara Burun ve diğeri şeyh-i meşâyih Şeyh Musa Herdi bin Hacı Hasan Baba ve cemâ‘at-i Parçikân ve cemâ‘at-i Kayışan ve cemâ‘at-i (…) ve cemâ‘at-i Sersük ve cemâ‘at-i Karaçor ve Musa Herdi bin Hacı Hasan Baba vakf olan yer deyü ma‘lum olundu. Şeyh Halil bin Hacı Hasan Baba bin Davud.Ve Allâh la‘neti ve resulü la‘neti ola ki cemâ‘at-i Hıdır-ı Dodikân’dır hakk-ı mahsuli hiç anlardan (doğrusu onlardan) nesne almaya. Şeyh Yusuf bin Şeyh Hıdır Şeyh Şükür bin Şeyh Hasan Şeyh Hacı Hasan Baba Şeyh Yusuf evlâd-ı Abbas Ömer ve er-resulî ‘aleyhi’s-selâm Ve cemâ‘at-i Parçikân ve cemâ‘at-i Kayışan ve cemâ‘at-i Karaçor ve cemâ‘at-i Sersük ve cemâ‘at-i İldüli ve cemâ‘at-i Şahaban ve cemâ‘at-i Köçekli ve cemâ‘at-i Elderdineli ve Zidgânî ve cemâ‘at-i Rubâriye ve cemâ‘at-i Candarî şeyhü’l-meşâyih Şeyh Musa Herdi ‘aleyhü’r-rahmet ve’r-rıdvân ve cemâ‘at-i Ataf ve Siğdin ve cemâ‘at-i Rubarî. Muhammed Mustafa ‘aleyhi’s-selâm. Zikr olunan Şeyh Şükür gelüb İmam Hüseyin radiya’llâhu ‘anhu âsitâne kemâl-i ihlâs ile ziyâret eyleyüb sa‘âdetlü pâdişâh hazretleri içün vezir-i a‘zam (?) hazretleri içün ve şeyhü’l- islâm içün du‘âlar eylemişdir ve sâdât ve eşrâf ve erbâb-ı tarîk ve meşâyih-i kibardan vâsıl (dorusu Hasıl) olandan (...) mezbur bende şecere üzerinden hürmet ve merhamet idenleri diyenim (?) olmayub nüzül ve ‘avârız ve tekâlifden mu‘âf (ve) müsellem bilüb ziyâret eylediği diyenleri içün mezkura külli ri‘âyet ideler ki ‘abdullah sâhib onlar (?) ve hâsıl ve mahsulden nakd bir nesne içün ehuhu eş-Şeyh Şükür Şeyh Musa veled-i Şeyh Hasan ve Şeyh Yusuf ehü’ş-şeyh Şeyh Şükür (ve) Şeyh Hıdır (ve) Şeyh Ali bin Şeyh Şükür ve Hüseyin. İmâm Hüseyin nefzi (Doğrusu “nefsi içün” olmalı.) içün ve Abbâs Ömer‘in cedler(i) içün ri‘âyet ideler. (….) Şeyh Hacı Hasan Baba vakf olan Şalmud mezra‘anın ve Bölüced Doğrusu Bollu dur Zira bu mezra doğancık köyünün yukarı mahallesi nin mezrası ve kayabeyli küyü sınırlarıdır halen mevcuttur. mezra‘anın her kime ki (….) eyledi derde virsün ve dimişler eğer padişâh ola ve eğer beylerbeyi ola Şeyh Yusuf ri‘âyet ideler Şeyh Musa Herdi ve Hacı Hasan Baba nefzi (Doğrusu “nefsi içün” olmalı.) içün suret-i şecere (?)-i Şeyh Yusuf (….)
Bu Belgeye Sonradan İlave Edilen Kısım
Şeyh Pop (bin) Şeyh Yusuf Şeyh Yusuf bin Şeyh Musa, Şeyh Musa (bin) Şeyh Hasan, Şeyh Hasan bin Şeyh Pop, Şeyh Pop bin Şeyh Mahmud, Şeyh Mahmud bin Şeyh Halil, Şeyh Halil bin Şeyh Davud, Şeyh Davud bin Şeyh Hacı Hasan Baba, Şeyh Hacı Hasan Baba bin Şeyh Davud, Şeyh Davud bin Şeyh Hıdır bin Şeyh Ali, Şeyh Ali bin Musa Herdi rahmetullahi te‘âlâ. Âdet-i ağnâmdan ve resm-i bennâkden ve sâîr tekâlif-i örfiyeden bi’l-cümle mu‘âf ve müsellem olmuşlardur la‘net ol kimesnelere ki âbâ ve ecdâdlarına bunlar bu tekâlife Hacı Hasan Baba’nın ve Musa Hervi’nin yüzü suyu hürmetine ri‘âyet itmeye eğer itmezler ise la‘net üzerine olsun. Musa Hervi taşa biner kara yılanı kamçı itmişdir. Hacı Hasan Baba sabâh namâzını Malatya’da kılmışdur öyle namazını Mekketu’llâh kılmışdur ve ikindi namâzını Malatya’da kılmışdur. Cemâ‘at-i Yedi-Kılıçlu ve cemâ‘at-i Ak-Koyunlu bunlar dahi Musa Hervi’nün karyeleridir.
Hacı Hasan Baba Zâviyesi
Bu zâviye, Baskil ilçesinin Doğancık (Meluluşağı) köyü sınırları içerisinde ve Hasan Dağı’na
yakın düzlük bir alanda kurulmuştur. Şeyh Musa Herdi Zâviyesi’nde olduğu gibi, burası da 1925 yılından itibaren zâviye vasfını kaybedince, sadece köyün camisi olarak hizmet vermeye devam etmiş, sonradan yanına bir de minare ilave edilmiştir. Cumhuriyetin ilk kuruluş yıllarında zaviyelerin kapatılması ile burası cami olarak kullanılmış ancak yine eski usulde imamet ücreti için boğday ve sair hobubat toplanılarak devam etmiş her yıl imam kadrosu için diyanetten izin alınarak işlemler yapılmış. Nihayet 1966 yılında diyanet tarafından babam Hüseyin Asutay resmi olarak imam hatip olarak ataması yapılmıştır. Şeyh Hacı Hasan Baba Zâviyesi, Arapgir-Keban istikametinden gelip Altıyaka ve Hacımustafa köylerinden Doğancık’a, buradan da bir taraftan Harput’a, diğer taraftan ise Malatya’ya kadar uzanan kavşak bir noktada kurulmuştur Osmanlı döneminde Baskil kasabası henüz mevcut olmadığı için, Malatya istikametinden gelen yolcular, Hacı Hasan Baba Zaviyesi’nin de bulunduğu Doğancık köyü civarından geçerek Harput’a giderlerdi. Eski kervan yolu burada geçmekteydi. Dolayısıyla, buradaki zâviyede hem tarikat mensubu dervişlerin manevi ihtiyaçları karşılanıyor hem de vakıf arazilerden sağlanan gelirleri sayesinde yolu buradan geçen insanların barınma, yiyecek ve içecek gibi zaruri ihtiyaçları karşılanıyordu. 16. yüzyıl arşiv belgelerinde Şeyh Hacı Hasan Baba Zâviyesi’nden bahsedilmediğine göre, vakfı bu tarihten sonra (muhtemelen 17. yüzyılın sonlarında) yada Selçuklular döneminde kurulmuş olma ihtimalleri vardır. Vakıf kurucusunun şartı gereği, zâviyenin zâviyedarlığı ve vakfın tevliyeti ile meşihat, alemdarlık, türbedârlık ve çırakdarlığı Hacı Hasan Baba neslinden olan mirasçılarına “ber vech-i meşruta” ve “ber vech-i iştirâk”, yani satılmamak ve ortak tasarruf etmek üzere bırakılmıştır (VGMA, Hurufat Defteri, nr. 1094:225; VGMA, Hurufat Defteri, nr. 1084: 39). Bu şekilde vakfın mahsulünü beraber ele geçiren şeyhler, nöbetle, zaviyeye gelen misafirleri ağırlarlardı. Zira, misafiri konuk etmek bütün zâviyelerin en önemli vazifelerindendi (Faroqhi 1975: 207).
Adına bir zâviye kurulmuş olan Şeyh Hacı Hasan Baba’nın kimliği hakkında ne yazık ki pek fazla resmi evraklı bilgiye sahip değiliz. Osmanlı resmi belgelerinde ondan kutbü’l-ârifîn olarak bahsedildiğini görüyoruz, buradaki hacı hasan baba burada meftun olan şehit zatı kast ettiği açıktır. (Sultan I. Abdülhamid Tuğralı ve 10 Şevval 1188 Tarihli Berat ) Sultan I. Abdülhamid Tuğralı ve 10 Şevval 1188 Tarihli Berat (Ziya Sekin)
Beratın Transkripsiyonu
Tuğra (I. Abdülhamid)
Nişân-ı şerîf-i ‘alişân-ı sâmî-mekân-ı sultânî ve tuğrâ-yı garrâ-yı cihân-sitân-ı hâkânî hükmü oldur ki: Medîne-i Harpurt’da Zeyve nâm karyede vâki‘ kutbü’l-‘ârifîn Hacı Hasan Baba Zâviyesi’nin bundan bâ berât-ı ‘âlişân vazîfe-i mu‘ayyene ile mütevellisi olan evlâd-ı vâkıfdan Seyyid Ebubekir ve birâderzâdesi Seyyid Mehmed bilâ veled fevt oldukdan yerine erbâb- ı istihkakdan ve evlâd-ı vâkıfdan işbu râfi‘ân-ı tevkî‘-i refî‘ü’ş-şân-ı hâkânî es-Seyyid Mustafa ve es-Seyyid Abbas zîde salâhhumâlar mevcudlar iken ecânibden Seyyid Hacı Hasan bin Seyyid Mustafa nâm kimesne evlâd-ı vâkıf iddi‘âsıyla hevâsına tâbi‘ olub hilâf-ı inhâ ile bir takrîb üzere berât itdirüb lakin mezbur Hacı Hasan evlâd-ı vâkıfdan olmayub ecânibden olduğu lede’ş-şer‘ü’l-kadîm zâhir ve sâbit olmağla tevliyet-i mezbure merkum Hacı Hasan’ın ref ‘inden ve evlâd-ı vâkıf merkumâna tevcîh olunub yedine berât-ı şerîf-i ‘alişânım virilmek ricâsına Hacı Bektaş-ı Veli Âsitânesinden setcade-nişin şeyhi olan eş-Şeyh Abdüllatif zîde takvâhu ‘arz itmeğin vech-i meşruh üzere sadaka idüb bu berât-ı hümâyunu virdim ve buyurdum ki ba‘de’l-yevm merkumân es-Seyyid Mustafa ve es-Seyyid Abbas varub zikr olunan zâviyenin ref ‘ olunan mezburun yerine ber veçhi şuruta mütevellisi olub hidmet-i lâzımesin müdde‘î ve mer’î kıldıkdan sonra vazîfe-i mu‘ayyenesiyle ber muceb-i şart-ı vâkıf ‘ale’l-iştirâk mutasarrıflar olub vâkıfın ruhu ve devâm-ı ‘ömr ü devletimçün du‘âya müdâvemet göstereler ol bâbda ref ‘ olunan mezbur tarafından ve taraf-ı âherden bir vechle dahl ve ta‘arruz kılmayalar şöyle bileler ‘alâmet-i şerîfe i‘timâd kılalar. Tahrîren fî’l-yevmi’l-‘âşir min şehr-i-şevvâlü’l-mükerrem sene semân ve semânîn ve mi’ete ve elf. )
Seyyid oluşunun yanı sıra, Harput ve çevresinde ilmiyle de tanınan birisiydi. Hangi yılda ve ne amaçla hazırlandığı belli olmayan, fakat Osmanlı döneminde (muhtemelen 17. yüzyılda) kaleme alındığı anlaşılan ve oldukça yıpranmış halde bulunan bir belgede (yukarıdaki belge), Şeyh Hacı Hasan Baba, Şeyh Musa Herdi’nin neslinden Şeyh Davud’un oğlu olarak gösterilmiştir (1518 tarihli Harput Sancağı Tahrir Defteri’nde yer alan nüfus kaydından anlaşıldığına göre, bu zamanda Zeyve köyünde oturanlardan biri de Şeyh Davud’un oğlu Şeyh Hasan’dır (bkz. BOA, TD, nr. 64: 633). Burada bahsedilen Şeyh Hasan, daha sonra adına zâviye ve vakıf kurulmuş olan Şeyh Hacı Hasan Baba olabilir. Şayet öyle ise, Şeyh Hasan’ın 1518’de henüz hayatta olduğunu söyleyebiliriz. Fakat sadece bu belgeye bakarak bu konuda kesin bir şey söylemek de mümkün değildir.
Belgeye göre Esasen Şeyh Yusuf ’un şeceresini yansıtan bu belgede, Şeyh Yusuf ’tan Şeyh Musa Herdi’ye kadar uzanan ve bu arada Hacı Hasan Baba’yı da içine alan silsile şu şekilde gösterilmiştir:
Şeyh Yusuf bin Şeyh Musa (şeyh Yusuf un oğlu şeyh Musa)
Şeyh Musa bin Şeyh Hasan(şeyh Musa nın oğlu şeyh Hasana)
Şeyh Hasan bin Şeyh Pop (Bu isim oldukça ilginç olmakla birlikte, belgede açıkça bu şekilde yazılmıştır. Şahsın lakabı olabileceği gibi, yazım hatası yapılmış olması da muhtemeldir.) (şeyh Hasan un oğlu şeyh Pop)belgeye sonra ilave edildiği izlenimi var çünkü yazı karekterli farlı)
Şeyh Pop bin Şeyh Mahmud (şeyh Pop un oğlu şeyh Mahmut)
Şeyh Mahmud bin Şeyh Halil (şeyh Mahmut un oğlu şeyh Halil) Bu gün ARİ HALİLAN) Halilin yeri diye bir yerde mevcut)
Şeyh Halil bin Şeyh Davud (şeyh Halil in oğlu şeyh Davut)
Şeyh Davud bin Şeyh Hacı Hasan Baba (şeyh Davut un oğlu şeyh Hacı Hasan Baba)
Şeyh Hacı Hasan Baba bin Şeyh Davud (şeyh Hacı hasan Babanın oğlu şeyh Davut)
Şeyh Davud bin Şeyh Hıdır bin Şeyh Ali (şeyh Davut un oğlu Hıdır oğlu şeyh ali)
Şeyh Ali bin Musa Hervi . (şeyh ali nin oğlu Musa havri )
Bu şecere kaydından anlaşıldığı kadarıyla, bahse konu olan bu belge Şeyh Yusuf ’un hayatta olduğu bir zamanda hazırlanmıştır. Osmanlı resmî belgelerinden adını tespit edebildiğimiz ilk müstakil zâviye şeyhi ise 1691’de görevinin başında bulunan Şeyh İlyas ile oğlu Şeyh Mehmed adlı şahıslardır. Bunlar şecere kaydında yer almadıklarına göre, söz konusu belge 1690 yılından önce hazırlanmış olmalıdır. Fakat kesin bir tarih vermek de mümkün değildir. Bu belgenin Osmanlı Sultanı Orhan Gazi döneminde hazırlandığı rivayet edilmekte ise de bu rivayet kesinlikle doğruyu yansıtmamaktadır (Hacı Hasan Baba’nın Türkler’in Anadolu’yu fethinden çok önce burada medfun olduğu ve Harput’ta türbesi bulunan ilk İslam fatihlerinden Arap Baba ile akrabalığının bulunduğu yönündeki inanışlar da kesinlikle doğru değildir. Hacı Hasan Baba’nın kimliği konusundaki muhtelif rivayetler için bkz. Aydoğmuş: 2009: 251. . Çünkü, Osmanlılar’ın Harput ve çevresini kendi yönetimleri altına almaları ancak 1516 yılında mümkün olabilmiştir. Yukarıda da ifade olunduğu üzere, 16. yüzyıl Osmanlı belgelerinde Hacı Hasan Baba vakfından bahsedilmemesi, bu vakfın 17. yüzyılda kurulduğu izlenimini vermekte ise de. Fakat vakfiyesi mevcut olmadığı (1848 tarihinde Şeyh Musa bin Yusuf ile Şeyh Hasan bin İsmail adlı şahıslar vakfın tevliyetine atanabilmek için evlâd-ı vakıftan oldukları iddiasıyla ilgili makamlar nezdinde girişimde bulunmuşlardır. Bu sırada oluşan bir şüphenin giderilmesi için İstanbul’daki vakıf kayıtları incelenmiş, fakat Hacı Hasan Baba Zâviyesi’nin vakfiyesine bir türlü ulaşılamamıştır (BOA, C.EV,) için bu hususta, tahminlerin ötesinde, kesin bir şey söylemek pek mümkün değildir. (Yukarıdan da bahsettiğim gibi Selçuklular döneminde kurulmuş bir vakıf ve hacı hasan babanın Malazğirt savaşından önce akıncılar ile gelip şehit düşmüş biri olabilir.)
17. yüzyılın sonlarına kadar Şeyh Musa Herdi ile Şeyh Hasan zâviyeleri aynı şahıs veya şahıslar tarafından idare olunmaktaydı. Zira, her iki zâviyenin meşihat, alemdâr ve çırakdarlığını “evlâdın ve şurutun üzere” ellerinde bulunduran Şeyh İlyas ile oğlu Şeyh Mehmed Ağustos 1691 tarihinde beratlarını yenilemişlerdir (Harput’da Şeyh Musa Herdi ve Şeyh Hasan zâviyelerin(in) meşihatı ve ‘alemdâr ve çırağdarlığı(na) evlâdın ve şurutun üzere Şeyh İlyas ve oğlu Şeyh Mehmed mutasarrıf olub tecdîd ricâsına ‘inâyet” (VGMA, Hurufat Defteri, nr. 1098: 185)..
Öyle anlaşılıyor ki, bundan kısa bir müddet sonra Şeyh Musa Herdi ve Şeyh Hacı Hasan Baba zâviyelerinin yönetimi birbirinden ayrılmıştır. İsmini tespit edebildiğimiz ilk müstakil zâviye şeyhi ise Abbas adında biri olup, ondan boşalan zâviyedârlık vazifesi Mayıs 1692’de Seyyid Bekir’e verilmiştir. Harput’da Hacı Hasan Baba Zâviyesi zâviyedârı Abbas mahlulünden Seyyid Bekir’e”, (VGMA, Hurufat Defteri, nr. 1098: 185).
Bu iki zâviye yönetiminin hangi sebepten dolayı birbirinden ayrıldığını bugünkü verilerle kesin olarak tespit etmek mümkün değildir. Gelirin paylaşımından kaynaklanan sorunlardan dolayı böyle bir yola başvurulmuş olunacağı gibi, bir kısım aile fertlerinin farklı bir tarikata intisap etmek istemelerinden de kaynaklanmış olabilir. Zira, buna dair bazı işaretler de vardır. Mesela, 1774 yılında gerçekleşen bir mütevelli tayini Hacı Bektaş-ı Veli Şeyhi Abdüllatif ’in arzıyla olmuştur (VGMA, Hurufat Defteri, nr. 1084: 39) (I. Abdülhamid Tuğralı ve 10 Şevval 1188 Tarihli Berat ). Suraiya Faroqhi’nin tespit ettiği Bektaşî tekkeleri arasında Harput Sancağı’nda herhangi bir tekke veya zâviyenin adı yer almamakla (Anadolu’da muhtelif dönemlerde yer alan Bektaşi tekkeleri listesi için bkz. Faroqhi 2003: 197-219. birlikte, kendi tarikatından olmayan bir zâviye vakfının yönetimine mütevelli tayini için Bektaşî şeyhinin arzda bulunması da normal karşılanabilecek bir durum değildir. Bu durumda, Hacı Hasan Baba Zâviyesi’nin 1826 yılına kadar Bektaşî (Bektaşilik, 13. yüzyılda Kalenderilik içinde teşekküle başlayıp 15. yüzyılın sonlarında Hacı Bektaş-ı Veli gelenekleri etrafında Anadolu’da ortaya çıkan bir tarikattır. Bektaşî tarikatı konusunda daha fazla bilgi için bkz. Ocak 1992: 373-379. tarikatına bağlı olduğunu söyleyebiliriz.
II. Mahmud bu tarihte Yeniçeri ordusunu kaldırınca onların bağlı olduğu Bektaşî tekkelerini de kapatma yoluna gitmiştir. Bu sebeple bir kısım Bektaşî tekkeleri takibattan kurtulabilmek için başka tarikatlara bağlanmak zorunda kalmışlardır (Ocak 1992: 374). Nitekim, 19. yüzyılın sonlarında hazırlanan belgelerde Hacı Hasan Baba Zâviyesi artık Kadirî tarikatına bağlı zâviyelerden biri olarak gösterilmiştir (BOA, DH.MKT, 1554/30; 1312 Tarihli Ma‘muratü’l-aziz Vilayet Salnamesi, s. 25) Dolayısıyla, bahse konu olan zâviyenin 1826’dan sonra bu Sünnî tarikata bağlanmış olması muhtemeldir. Yine aynı coğrafyada bulunan Şeyh Musa Herdi Zâviyesi şeyhi de öteden beri Kadirî tarikatındandı (Kadirî veya Kadiriye tarikatı hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Azamat 2001: 131-136.)
Hacı Hasan Baba Zâviyesi vakfının tevliyet ve zâviyenin de zâviyedarlık görevi, ortaklaşa tasarruf edilmek üzere, vefat edenin evlatlarına veya yakınlarına bırakıldığı için, 18. Yüzyıldan itibaren artık şeyhlerin silsilesini takip etmek tamamen imkânsız hale gelmiştir. Nitekim, Nisan 1731’de zâviyadarlık ve tevliyet görevi aynı aileden olan Seyyid İbrahim, Seyyid Osman, Seyyid Hüseyin ve Seyyid Mustafa adlı dört şahsın elinde bulunuyordu (Bunlar, bu tarihte Harput’ta has zabiti makamında olan memurun vakfa ait bazı yerlerin öşür ve resmini, has köylerinden olduğu gerekçesiyle, toplamak istemesi sebebiyle söz konusu zabiti hükümete şikâyet etmişlerdir. Hükümet tarafından Harput kadısı ve Diyarbekir mütesellimine hitaben yazılan fermanda ise bu müdahalenin önüne geçilmesi istenmiştir. Bkz. Sultan I. Mahmud Tuğralı ve Evasıt-ı Şevval 1143 Tarihli Ferman (Ek-2).
Sultan I. Mahmud Tuğralı ve Evasıt-ı Şevval 1143 Tarihli Ferman (Ziya Sekin)
Fermanın Transkripsiyonu
Tuğra (I. Mahmud)
Kıdvetü’l-kudât ve’l-hükkâm ma‘deni’l-fazl ve’l-kelâm Harpurt ve (silik) kâdıları zîde fazlühumâ ve kıdvetü’l-emâcid ve’l-a‘yân Diyarbekir Mütesellimi (boşluk) zîde mecdühu tevkî‘-i refî‘-i hümâyun vâsıl olıcak ma‘lum ola ki: Harpurt kazâsına tâbi‘ Zeyve nâm karyede
medfun el-Hac Hasan Baba kaddese sırrühu el-‘azîz zâviyesinin ber vech-i iştirâk bi’l-fi‘l berât-ı şerîfimle zâviyedâr ve vakfının mütevellileri olan sulehâdan darendegân-ı fermân-ı vâcibü’l-iz‘ân Seyyid İbrahim ve Seyyid Osman ve Seyyid Hüseyin ve Seyyid Mustafa zîde salâhhum Südde-i Sa‘âdetime ‘arzuhâl idüb vakf-ı mezkurun selâtin-i mâziye temlîki ile defterde mukayyed mezra‘alarından karye-i merkum toprağından târîhü’leyyâmdan berü ‘öşr ve resmi taraf-ı vakıfdan alına gelen bir mikdâr yerleriçün civârında vâki‘ Harpurt hâs zâbiti olan () nâm kimesne ol yerler hâs karyelerinden (boşluk) nâm karye toprağındandır ‘öşür ve resmin ben alırum deyü kadîme mugâyir müdâhale itmekle bundan akdem ol diyârın müsinn ve mu‘temedün ‘aleyh ve ehl-i vukuf ve bi-garez kimesneleriyle mahall-i nizâ‘ın üzerine varılub ahvâlleri şer‘le görüldükde vech-i meşruh üzere ol dahi şer‘an sâbit ve zâhir olmağla kadîme mugâyir ta‘arruzdan men‘ ve kat‘-i nizâ‘ ve fasl-ı husumet birle kıbel-i şer‘den hüccet-i şer‘iyye virülüb ve bir def ‘a dahi murâfa‘adan ol hüccet-i şer‘iyyeye imzâ olunmuşiken mezbur kânî olmayub ol hüccet-i şer‘iyyeye ve ve kadîme mugâyir tekrâr dahl ve nizâ‘ eylediği vâki‘ ise men‘ ve def ‘ ve vech-i meşruh üzere vakfın defterde mukayyed mezra‘asının mümtâz ve mu‘ayyen sınıru dâhilinde olan yerlerin ‘öşr ve resmini kadîmisi üzere bunlara ahz ve kabz itdiresin min-ba‘d hüccet-i şer‘iyyeye ve deftere ve kadîme ve emr-i hümâyunuma muhâlif kimesneye iş itdirmeyesin eslemeyanı yazub ‘arz idüb husus-ı mezbur içün emr-i âher irsâline muhtâc eylemeyesin şöyle bilesin ‘alâmet-i şerîfe i‘timâd kılasın. Tahrîren fî evâsıt-ı Şevvâlü’l-mükerrem sene selase ve erba‘în ve mi’e ve elf.
Hacı Hasan Baba Zâviyesi’nde “şeyh, alemdâr ve türbedâr” olan Derviş Ali vefat ettiği
için Nisan 1731 tarihinde yerine oğlu Mahmud’un oğlu, yani torunu olan Osman tayin edilmiştir (“Harput’da Zeyve nâm karyede medfun Hacı Hasan Baba nâm ‘azizin tekyesinde şeyh ve ‘alemdâr ve türbedâr olan Derviş Ali
fevtinden oğlunun oğlu Osman bin Mahmud’a bâ berât-ı ‘atîk tevcîh” (VGMA, Hurufat Defteri, nr. 1094: 223). Yine aynı tarihte zâviyedar olan Seyyid Ebubekir’in vefatı sebebiyle de yeri oğlu İbrahim Halife’ye verilmiştir (“Harput’da Hacı Hasan Baba Zâviyesi’nin zâviyedârı Seyyid Ebubekir fevt olmağla yeri oğlu İbrahim Halife’ye berâtı mucebince
‘inâyet buyuruldu”.(VGMA, Hurufat Defteri, nr. 1094: 223).
Derviş Hızır, Derviş Hasan ve Derviş Ali adlı şahıslardan boşalan “meşihat, alemdarlık ve çırakdarlık” vazifesi, ortaklaşa tasarruf etmek üzere, yine evâd-ı vâkıftan olan Şeyh Allahvirdi, (HÖDAN) Şeyh Yusuf ve Şeyh Hüseyin adlı şahıslara verilmiş, beratları Eylül 1731’de yenilenmiştir. (VGMA, Hurufat Defteri, nr. 1094: 225) Ayrıca bkz. I. Mahmud Tuğralı ve Evâil-i Rebiü’l-evvel 1144 Tarihli Berat (Ek-3).
Sultan I. Mahmud Tuğralı ve Evâil-i Rebi’ü’l-evvel 1144 Tarihli Berat
.
Beratın Transkripsiyonu
Tuğra (I. Mahmud)
Nişân-ı şerîf-i ‘alişân-ı sâmî-mekân-ı sultânî ve tuğrâ-yı garrâ-yı cihân-sitân-ı hâkânî hükmü oldur ki: Harpurt kazâsında medfun Şeyh Hacı Hasan Zâviyesi’nin meşihat ve ‘alemdârlığı ve çırakdarlığı evlâd ve evlâda meşruta olub ber muceb-i şart-ı vâkıf ber vech-i iştirâk şeyhi ve ‘alemdârı ve çırakdârı olan evlâd-ı vâkıfdan işbu râfi‘un-ı tevkî‘-i refî‘ü’ş-şân-ı hâkânî Şeyh Allahvirdi ve Şeyh Yusuf ve Şeyh Hüseyin bi’l-fi‘l berât-ı şerîfle mutasarrıflar olub lâkin baht-ı ‘âlî taht-ı Osmanî üzere cülus-ı hümâyun-ı sa‘âdet-makrunum vâki‘ olmağın der sa‘âdetimden müceddeden berât-ı şerîfim virilmek bâbında berât-ı ‘atîk mucebince istid‘âyı ‘inâyet itmeleriyle bir aylık resm-i berât mütevellîsi yediyle teslîm-i hazîne olunmak üzere sadaka idüb bu berât-ı hümâyunu virdim ve buyurdum ki mezbur mütevellî varub zikr olunan zâviyenin ber muceb-i şart-ı vâkıf kemâ-kân şeyhi ve ‘alemdârı ve çırakdârı olub hızmet-i lâzımelerin müdde‘î ve mü’eddî kıldıklarından sonra vazîfe-i mu‘ayyenesine ber vech-i iştirâk mutasarrıflar olalar şöyle bilesiz ‘alamet-i şerîfe i‘timâd kılasız. Tahrîren fî evâ’il-i şehr-i Rebi‘ü’l-evvel sene erba‘a ve erba‘în ve mi’e ve elf.
1757 yılından önce yapılan atamalarda tevliyet ve zâviyedarlık görevleri genellikle aynı şahıs veya şahıslara veriliyordu. Fakat bu tarihten itibaren bu iki vazifenin farklı kişilere tevcih edildiğini de görmekteyiz (Şeyh Musa Herdi Zâviyesi’nde de imamet ve hitabet vazifeleri bir dönem farklı kişilere tevcih edilmişti.). Nitekim, Seyyid İbrahim’in vefatıyla boşalan tevliyet görevi “ber vech-i iştirak” yani ortaklaşa yürütmek üzere, Harput Kadısı Mevlana İbrahim Efendi’nin arzıyla, 8 Şubat 1757 tarihinde büyük oğlu Seyyid Ebubekir Halife ve birader-zadesi Seyyid Mehmed Halife’ye tevcih edilmiştir (Harput kazâsına tâbi‘ Zeyve nâm karyede medfun Şeyh Hacı Hasan Baba Zâviyesi’ne vazîfe-i mu‘ayyenesiyle mütevellîsi olan es-Seyyid İbrahim fevt olub tevliyet-i mezkure mahlulünden sulbî kebîr oğlu es-Seyyid Ebubekir Halife ile birâderzâdesi es-Seyyid Mehmed Halife’ye ber vech-i iştirâk tevcîh ricâsına kâdısı Mevlânâ es-Seyyid İbrahim Efendi ‘arz itmeğin mucebince vâki‘ ise bin yüz yetmiş senesi Cemâziye’l-evvelinin 18. günü târihiyle tevliyet-i mezkure iştirâk buyuruldu” (VGMA, Hurufat Defteri, nr. 1090: 52).
Yine Seyyid İbrahim’den boşalan zâviyedârlık vazifesi ise 1 Nisan 1757 tarihinde İbrahim Halife adlı başka birine verilmiştir Harput kazâsında vâki‘ Hacı Hasan Baba Zâviyesi’nin vazîfe-i mu‘ayyenesiyle zâviyedârı olan İbrahim fevt olub yeri hâlî ve
mahlul olmağın yerine diğer İbrahim Halife mahall ve müstehakdır deyü kendi ‘arzı mucebince bin yüz yetmiş senesi Recebü’şşerîfin
on birinci günü târihiyle merkum diğer İbrahim Halife’ye sadaka buyuruldu” (VGMA, Hurufat Defteri, nr. 1090: 53) Seyyid Ebubekir ve birader-zadesi Seyyid Mehmed ( seyit Ebubekir ve seyit Mehmet bu günkü subaşı mezrasının albekıran ve memılan mahalleleridir.)
evlat bırakmadan müteakiben vefat ettiklerinden, bunlardan boşalan tevliyet görevi, Hacı Bektaş-ı Veli Tekkesi Şeyhi Abdüllatif’in arzıyla, 1774 yılı Haziran-Temmuz aylarında amcazadeleri Seyyid Mustafa oğlu Seyyid Şeyh Hacı Hasan’a verilmiştir (Harput’da Zeyve nâm karyede Hacı Hasan Baba Zâviyesi’nin bâ mu‘ayyene mütevellisi olan Seyyid Ebubekir ve birâderzâdesi Seyyid Mehmed bilâ veled fevt mahlulünden amcazâdeleri Seyyid Şeyh Hacı Hasan bin Seyyid Mustafa’ya Hacı Bektâş Şeyhi Abdüllatif ‘arzıyla tevcih buyuruldu (VGMA, Hurufat Defteri, nr. 1084: 39). Fakat bir müddet sonra, evlattan olmadığı ve haksız olarak üzerine berat ettirdiği gerekçesiyle, bu vazife Seyyid Hacı Hasan’dan alınarak, 17 Aralık 1774’te yine Hacı Bektaş-ı Veli Tekkesi Şeyhi Abdüllatif’in arzıyla, bu defa evlâttan olan Seyyid Mustafa ile Seyyid Abbas’a tevcih edilmiştir. (VGMA, Hurufat Defteri, nr.1084: 39) Ayrıca bkz. I. Abdülhamid tuğralı ve 10 Şevval 1188 tarihli berat (Ek-4) Sultan I. Abdülhamid Tuğralı ve 10 Şevval 1188 Tarihli Berat (Z. Sekin)
.
Beratın Transkripsiyonu
Tuğra (I. Abdülhamid)
Nişân-ı şerîf-i ‘alişân-ı sâmî-mekân-ı sultânî ve tuğrâ-yı garrâ-yı cihân-sitân-ı hâkânî hükmü oldur ki: Medîne-i Harpurt’da Zeyve nâm karyede vâki‘ kutbü’l-‘ârifîn Hacı Hasan Baba Zâviyesi’nin bundan bâ berât-ı ‘âlişân vazîfe-i mu‘ayyene ile mütevellisi olan evlâd-ı vâkıfdan Seyyid Ebubekir ve birâderzâdesi Seyyid Mehmed bilâ veled fevt oldukdan yerine erbâb- ı istihkakdan ve evlâd-ı vâkıfdan işbu râfi‘ân-ı tevkî‘-i refî‘ü’ş-şân-ı hâkânî es-Seyyid Mustafa ve es-Seyyid Abbas zîde salâhhumâlar mevcudlar iken ecânibden Seyyid Hacı Hasan bin Seyyid Mustafa nâm kimesne evlâd-ı vâkıf iddi‘âsıyla hevâsına tâbi‘ olub hilâf-ı inhâ ile bir takrîb üzere berât itdirüb lakin mezbur Hacı Hasan evlâd-ı vâkıfdan olmayub ecânibden olduğu lede’ş-şer‘ü’l-kadîm zâhir ve sâbit olmağla tevliyet-i mezbure merkum Hacı Hasan’ın ref ‘inden ve evlâd-ı vâkıf merkumâna tevcîh olunub yedine berât-ı şerîf-i ‘alişânım virilmek ricâsına Hacı Bektaş-ı Veli Âsitânesinden setcade-nişin şeyhi olan eş-Şeyh Abdüllatif zîde takvâhu ‘arz itmeğin vech-i meşruh üzere sadaka idüb bu berât-ı hümâyunu virdim ve buyurdum ki ba‘de’l-yevm merkumân es-Seyyid Mustafa ve es-Seyyid Abbas varub zikr olunan zâviyenin ref ‘ olunan mezburun yerine ber veçhi şuruta mütevellisi olub hidmet-i lâzımesin müdde‘î ve mer’î kıldıkdan sonra vazîfe-i mu‘ayyenesiyle ber muceb-i şart-ı vâkıf ‘ale’l-iştirâk mutasarrıflar olub vâkıfın ruhu ve devâm-ı ‘ömr ü devletimçün du‘âya müdâvemet göstereler ol bâbda ref ‘ olunan mezbur tarafından ve taraf-ı âherden bir vechle dahl ve ta‘arruz kılmayalar şöyle bileler ‘alâmet-i şerîfe i‘timâd kılalar. Tahrîren fî’l-yevmi’l-‘âşir min şehr-i-şevvâlü’l-mükerrem sene semân ve semânîn ve mi’ete ve elf.
Yine aynı tarihte evlat bırakmadan vefat eden Şeyh Allahvirdi,(HÖDAN) Şeyh Yusuf ve diğer Şeyh Yusuf adlı şahıslardan boşalan “meşihat, alemdarlık ve çırakdarlık” vazifesine ise, Harput Naibi es-Seyyid Bilal’in arzıyla, evlâd-ı vâkıftan olan Şeyh Mustafa atanmıştır (Harput’da Zeyve nâhiyesinde Hacı Hasan Baba Zâviyesi’nin ber vech-i meşruta şeyhi ve ‘alemdârı ve çırağdarı olan Şeyh Allahvirdi ve Şeyh Yusuf ve Şeyh Yusuf bilâ veled fevt mahlulünden evlâd-ı vâkıfdan Şeyh Mustafa’ya nâibi Seyyid Bilal ‘arzıyla tevcîh buyuruldu” (VGMA, Hurufat Defteri, nr. 1084: 40). . 1774’te müteakiben ve evlat bırakmadan vefat eden Seyyid Ebubekir ile Seyyid Mehmed’den boşalan ve Seyyid Mustafa ile Seyyid Abbas’a verilen tevliyet görevi, Malatya Naibi Hacı Halil’in arzıyla, Nisan 1775 tarihinde tekrar Seyyid Mustafa oğlu Seyyid Şeyh Hasan’a bırakılmıştır “Harput’da Zeyve nâm karyede Hacı Hasan Zâviyesi’nin bâ mu‘ayyene mütevellisi olan Seyyid Ebubekir ve Seyyid Mehmed müte‘âkiben fevt olduklarından mahlullerinden evlâddan Seyyid Şeyh Hasan bin Seyyid Mustafa’ya tevcîh olunub mutasarrıflariken ecânibden Seyyid Mustafa ve Seyyid Abbas bin Allahvirdi gadr itmeleriyle ref ‘lerinden sâhib-i evveli merkuma Malatya Nâibi Hacı Halil’in ‘arzıyla tevcîh buyuruldu” (VGMA, Hurufat Defteri, nr. 1084 :39). . Dolayısıyla, Hacı Hasan’ın bir müddet sonra yeni bir hileyle tevliyeti
tekrar kendi üzerine yaptırdığı sonucu ortaya çıkmaktadır.(Aslında Allahverdinin (hödan) evlatları mevcut fakat hacı hasan denilen şahıs hile yoluyla Bektaşi tarikatını arkasına alarak adına berat çıkarmış da sonra bu beratlar elinden alınmıştır.) (Hacı Hasan Denilen şahıs bu günkü Hacı mustafa köyünün kurcunu hacı mustafanın oğlu hacı hasan köyde lakap olarak hoysınan diyiye geçen sülale ) Fakat 1776 yılı sonlarında bu defa Çemişgezek nâibi olan Abdurrahim’in arzıyla tevliyet vazifesi tekrar Şeyh Hasan’dan alınarak, önceden olduğu gibi, Seyyid Mustafa ile Seyyid Abbas’a verilmiştir. Bir müddet sonra Seyyid Abbas’ın vefatıyla boşalan zaviyedarlık vazifesi de 16 Mart 1777 tarihinde onun torunları olan Seyyid Mustafa ile Seyyid Abbas’a yine ortaklaşa tasarruf etmeleri şartıyla ve maliye tarafından verilen beratla tevcih edilmiştir. Böylece bunlar hem tevliyet hem de zaviyedarlık vazifesi üzerinde hak sahibi olmuşlardır. Bu sırada Şeyh Hasan da boş durmayarak, evlattan olduğu iddiasıyla, askerîden tevliyeti tekrar üzerine berat ettirmiş ise de bir müddet sonra beratı iptal edilerek vazifesi elinden alınmıştır. (Hata bu hacı hasan Allah verdinin (hödan) malları olan Buğün Hacıyan Tarlaları kemerli mezrası ve Doğancık köyü içerisinde bulunan hacı mustafa köylülerine ait bir çok araziye zorbalaıkla çökmüştür. Osmanlı imparatorluğunun son dönemleri ve devlet otoritesininin zayıf olduğu dönemler olduğu için kimin gücü kime yetiyse ) Nitekim, 20 Mart 1777 tarihinde Kebanmadeni emini ve Harput kadısına hitaben yazılan bir fermanda, tevliyet ve zâviyedârlığın başka başka beratlarla Seyyid Mustafa ile Seyyid Abbas’ın üzerinde olduğu hatırlatılarak, başkalarının dışarıdan müdahale etmesine izin
verilmemesi istenmiştir Kebanmadeni emini ve Harput kadısına hitaben yazılan 10 Safer 1191 tarihli ve Sultan I. Abdülhamid tuğralı ferman
Sultan I. Abdülhamid Tuğralı ve 10 Safer 1191 Tarihli Ferman (Ziya Sekin)
Fermanın Transkripsiyonu
Tuğra (I. Abdülhamid)
(Silik) ve’l-ekârim câmi‘ü’l-mehâmid ve’l-mekârim el-muhtass bi-mezîd-i ‘inâyet-i melikü’d-
dâyim dergâh-ı mu‘allam kapucıbaşılarından Kebanma‘deni Emîni olan (boşluk) dâme mecdühu ve kıdvetü’l-kudât ve’l-hükkâm ma‘denü’l-fazl ve’l-kelâm Mevlânâ Harpurut kâdısı zîde fazlühu tevkî‘-i refî‘-i hümâyun vâsıl olıcak ma‘lum ola ki: Harpurt’da vâki‘ Hasan Baba Zâviyesi’nin vazîfe-i mu‘ayyene ile cedleri Abbas fevtinden zâviyedârlığı işbu sene-i mübâreke Saferinin altıncı gününde Şeyh Seyyid Mustafa ve Şeyh Seyyid Abbas’a iştirâken tevcîh ve hâlâ berevât-i şerîfemle üzerlerinde olduğu Anadolu Muhâsebesi’nde ve Harpurut kazâsına tâbi‘ Zeyve nâm karyede kutbü’l-‘ârifîn Hacı Hasan Baba Zâviyesi’nin mütevellisi olan evlâd-ı vâkıfdan Seyyid Mustafa ve Seyyid Abbas hîn ve mevcudlar iken ecânibden Seyyid Hacı Hasan bin Seyyid Mustafa evlâd-ı vâkıfdanım deyü hilâf-ı inhâ ile üzerine berât itdirüb merkumâna gadr itmeğin ref ‘inde sene-i mâziye Şevvâlinde Çemişgezek Nâibi Abdürrahim zîde () ‘arzıyla mezburâna tevcîh ve berât olunduğu ‘askerî ruznâmçesinden ihrâc ve merkumân Seyyid Mustafa ve Seyyid Abbas’a büyük babaları fevtinden zâviyedârlık-ı mezbure vazîfe-i mu‘ayyene ile tevcîh ve mâliyeden berât ve tevliyet-i mezbure dahi üzerlerinde iken ecânibden mezbur Hasan tevliyet-i mezbureyi ben dahi evlâddanım deyü bir takrîb ‘askerîden berât itdirmekle ref ‘inden üzerlerine tevcîh olunub lâkin mezburun şerr ve mazarratından emîn olmadığı merkumân bâ ‘arzuhâl inhâ ve fîmâ-ba‘d kaydları derkenar olunmamak üzere şerh virilüb zabtlarına merhamet itdirilmemek bâbında sen ki Keban Ma‘deni Emîni mumâ-ileyhsin sana hitâben emr-i şerîfim suduruna istid‘â ve zâviyedârlık mâliyeden ve tevcîh-i ‘askerîden başka başka berâtlar ile merkumânın üzerlerinde olmağla mugâyir-i berât zabtlarına muhâlefet olunmamak içün berât-ı şerîfim suduru iktizâ eylediğin iftihârü’l- emâcid ve’l-ekârim bi’l-fi‘l re’isü’l-küttâbım olan el-Hac Ömer Vahid dâme mecdühu i‘lâm itmeğin sen ki ma‘den emîni (silik) olunmamak emrim olmuş (silik) buyurdum ki: Vusul buldukda bu bâbda sâdır olan emrim üzere ‘amel dahi sen ki ma‘den emîni mumâ-ileyhsin zâviye-i mezburun zâviyedârlığı ve vakfının tevliyeti merkumânlar başka başka berevât ile üzerlerinde olmağla mugâyir-i berât-ı mezburu ve âheri bir dürlü mühâlefet itdirmeyüb min-ba‘d berâtlarına ve emr-i ‘âlişânıma muhâlif kimesneye iş itdirmeyüb husus-ı mezbur içün bir dahi emr-i şerîfim varmalu eylemeyesiz şöyle bilesiz alâmet-i şerîfe i‘timâd kılasız. Tahrîren fî evâhir-i şehr-i Saferü’l-hayr sene ihdâ ve tis‘în ve mi’e ve elf..
Öyle anlaşılıyor ki, 18. yüzyılın ikinci yarısında berat tevcihatı hem maliye hem de askeriye tarafından yapılmaktaydı. Bu iki başlılık ise tevliyet ve zâviyedârlık vazifelerinin verilmesinde, bu tür istismarların yaşanmasına fırsat sağlamaktaydı.
Zâviyedarlık maaşının yarısına mutasarrıf olan Seyyid Abbas’ın vefatından sonra vazifesi oğlu Seyyid Ebubekir’e verilmiştir. Seyyid Ebubekir de evlat bırakmadan vefat etmiştir. Bu sebeple mahlul kalan görevi, Harput Nâibi Seyyid Bilal’in arzıyla, 21 Temmuz 1789 tarihinde yine erbab-ı istihkaktan olan Seyyid Şeyh Mustafa’ya verilmiştir 27 Şevval 1203 tarihli ve III. Selim tuğralı berat .
Sultan III. Selim Tuğralı ve 27 Şevval 1203 Tarihli Berat (Z. Sekin)
Beratın Transkripsiyonu
Tuğra (III. Selim)
Nişân-ı şerîf-i ‘alişân-ı sâmî-mekân-ı sultânî ve tuğrâ-yı garrâ-yı cihân-sitân-ı hâkânî hükmü oldur ki: Harpurt’da vâki‘ Hasan Baba vakfının nısf vazîfe-i mu‘ayyeneleriyle nısf-ı zâviyedârı olan Seyyid Ebubekir veled-i ‘Abbas bilâ veled fevt olub yeri hâlî olmağla müştereki erbâb-ı istihkakdan işbu râfi‘-i tevkî‘-i refî‘ü’ş-şân-ı hâkânî es-Seyyid Şeyh Mustafa zîde kadrühu her vechle mahall ve müstehak olmağın nısf-ı zâviyedârlığı mezkur müteveffâ-i mezburun mahlulünden merkuma tevcîh olunub yedine berât-ı şerîfim virilmek ricâsına Harpurt Nâibi Mevlânâ es-Seyyid Bilal zîde ‘ilmühu ‘arz itmekle mucebince tevcîh olunmak fermanım olmağın hakkında mezîd-i ‘inâyet-i pâdişâhânemi zuhura getürüb bin ikiyüz üç senesi şevvâlinin yirmi yedinci günü târîhiyle müverrih virilan rü‘us-ı hümâyunum mucebince bu berât-ı hümâyunu virdim ve buyurdum ki mezbur es-Seyyid Şeyh Mustafa zîde kadrühu varub müteveffâ-yı merkum yerine vakf-ı mezburun nısf-ı zâviyedârı olub edâ-yı hizmet eyledikden sonra bundan evvel nısf-ı zâviyedârlığı nısf-ı vazîfeye ne vechle mutasarrıf olagelmişler ise merkum dahi ol-vechle nısf vazîfe-i mu‘ayyenesin vakfı mezbur mahsulünden alub mutasarrıf ola. Şöyle bilesiz ‘alemet-i şerîfe i‘timâd kılasız. Tahrîren fi’l-yevmi’s-sâlis-i Zilka‘de sene selase (ve) mi’eteyn ve elf.
1800 yılında iki ayrı beratla zâviyedarlık maaşının her iki yarısına mutasarrıf olan es-
Seyyid eş-Şeyh Mustafa vefat ettiğinden, mahlul kalan ciheti yine erbab-ı istihkaktan olan oğlu es-Seyyid Mehmed’e tevcih edilmiştir (BOA, C.EV, 31576). 1848 yılında tevliyet cihetine mutasarrıf olan Seyyid Ebubekir ve Seyyid Hasan müteakiben evlat bırakmadan vefat ettiklerinden bu vazife yine evlâd-ı vâkıftan olan Musa bin Yusuf ile Hasan bin İsmail adlı şahıslara verilmiş; fakat kısa bir müddet sonra Hasan bin İsmail’in de vefat etmesi sebebiyle mahlul kalan yarım hissesi Molla Abbas bin Ali’ye tevcih edilmiştir (BOA, C.EV, 712). 1878 yılında vakfın mütevellisi İbrahim Burhaneddin tarafından hazırlanan bir senelik muhasebe kaydından anlaşıldığına göre, bu vakfın geliri Ma‘muratü’l-aziz köylerinden olan Meluluşağı’ndan sağlanıyordu. Bu köyün 1878 yılındaki vergi geliri toplamı 1608 kuruş olup, bunun 625 kuruş ve 15 parası meşihat ve cüzhan vazifesi için ayrılmış, diğer kısmı da sair masraflar için kullanılmıştır (BOA, Evkaf Defteri, nr. 20265: 4). Hacı Hasan Baba Zâviyesi vakfının 1894 yılındaki varidat tahsilatı ise 59 kuruş ve 20 para idi (BOA, Evkaf Defteri, nr. 28339: 2). Doğancık köyünde medfun bulunan Hacı Hasan Baba’nın türbesi bugün Elazığ ve çevre illerden gelen çok sayıda insan tarafından ziyaret edilmektedir. Daha ziyade ruhsal rahatsızlıkları olanlar ile felç geçirenler, iyileşmeleri ümidiyle buraya getirilmektedir Ziyaretçilerin mühim bir kısmı geceyi türbe içerisinde yatarak geçirmekte ve o gece gördükleri rüyalardan çıkardıkları mesajla hastalarının iyileşip iyileşemeyeceğine dair bir fikir edinmektedir. Her yıl artarak devam eden bu ziyaretler esnasında kurbanlar kesilmekte ve mescit bölümünde namaz kılınarak dualar edilmektedir (Aydoğmuş 2009: 252).. Türbe kısmı ile namaz kılınan mekân bir duvarla birbirinden ayrılmıştır. Avlunun sol tarafındaki ilk kapıdan mescit bölümüne, ikinci kapıdan da makam bölümüne geçilmektedir. Avlunun sağ tarafında ise misafirhane bölümü yer almaktadır (Aydoğmuş 2009: 251).
İhsan ASUTAY
Kaynaklar:
1.1 Prof. Dr. Enver ÇAKAR. VAKIFLAR DERGİSİ HAZİRAN 2012 SAYI : 37
1.2 Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA)
64 numaralı Harput Sancağı Tahrir Defteri (TD)
Evkaf Mühimme (EV-MH), nr. 22/34, 1111/81, 1295/39, 1614/1, 1901/32, 1926/58,
2527/74,
Evkaf Mektubî Kalemi Cihat (EV.MKT.CHT), nr. 210/4, 774/37
Evkaf Tahrirat (EV.THR), nr. 15, 49/66, 50/80 HAT, 1600/14
Dahiliye Nezareti Mektubî Kalemi (DH.MKT), nr. 1554/30
Cevdet Evkaf (C.EV), nr. 712, 7792, 31576
Evkaf Defterleri, nr. 20265, 28339
Sadaret Amedî Kalemi (A.AMD), nr. 5/11
1.3. Tapu ve Kadastro Genel Müd. Kuyûd-ı Kadime Arşivi (TKA)
106 numaralı (Harput) Tahrir Defteri (TD)
1.4. Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi (VGMA)
Hurufat Defterleri: 1084, 1090, 1094, 1098, 1158 numaralı defterler.
Evkaf Defterleri: 274 numaralı defter.
1.5. Harput Şer‘iyye Sicilleri (HŞS)
218, 278, 324, 382, 384, 391, 396 numaralı defterler.
1.5.Özel Koleksiyonlar (Ziya Sekin-Doğancık Köyü-Baskil/Elazığ)
Sultan I. Mahmud Tuğralı ve Evasıt-ı Şevval 1143 tarihli Ferman
Sultan I. Abdülhamid Tuğralı ve 10 Safer 1191 Tarihli Ferman
Sultan I. Mahmud Tuğralı ve Evâil-i Rebiü’l-evvel 1144 Tarihli Berat
Sultan I. Abdülhamid Tuğralı ve 10 Şevval 1188 Tarihli Berat
Sultan III. Selim Tuğralı ve 27 Şevval 1203 Tarihli Berat
Hacı Hasan Baba ve Şeyh Musa Herdi Hakkında Bilgi Veren Tarihsiz Gayr-i Resmi Bir Belge
2. Yayınlanmış Olan Arşiv Belgeleri
Refet Yinanç-Mesut Elibüyük, Kanunî Devri Malatya Tahrir Defteri (1560), Ankara,
1983
998 Numaralı Muhâsebe-i Vilâyet-i Diyâr-i Bekr ve ‘Arab ve Zu’l-Kâdiriyye Defteri (937/1530), I,
Ankara, 1998
3. Salnâmeler ve İl Yıllıkları
Hicrî 1312 Tarihli Ma‘muratü’l-aziz Vilayet Salnamesi
Erdal Açıkses-Rahmi Doğanay, 1298 (1881 M) Tarihli Ma‘muret’ül Aziz Vilâyet
Sâlnâmesi (İl Yıllığı), Elazığ, 2001
Malatya İl Yıllığı/1967
4. Araştırma ve İncelemeler
Akgündüz, Ahmet, İslâm Hukukunda ve Osmanlı Tatbikatında Vakıf Müessesesi, Ankara,
1988
Aksın, Ahmet, 218 Numaralı Harput Şer‘iyye Sicili H. 1249-1256 (M. 1833-1840),
(Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Fırat Ün. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Elazığ, 1990
Aşan, Muhammet Beşir, Elazığ, Tunceli ve Bingöl İllerinde Türk İskân İzleri (XI-XIII.
Yüzyıllar), Ankara, 1992
Aşan, Muhammet Beşir, “Fırat Kenarında Bir Horasan Ereni Şeyh Ahmed Dede”, 1.
Uluslar arası Türk Dünyası Eren ve Evliyaları Kongresi Bildirileri, 13-16 Ağustos 1998
Ankara, Ankara, 1998, s. 62
Aşan, Muhammet Beşir, “Tabanbükü (Şeyh Hasan) Köyü Mezarlıkları”, Fırat Havzası
Yazma Eserler Sempozyumu, 5-6 Mayıs 1986 Elazığ, Bildiriler, Elazığ, 1987, s. 147-169
Aşan, Muhammet Beşir, “Fırat Havzasında Tesbit Edilen Vefâi Silsile-nâmesi ve Bazı
Düşünceler”, XIV. Türk Tarih Kongresi, 9-13 Eylül 2002-Ankara, Kongreye Sunulan
Bildiriler, II/2, Ankara, 2006, s. 1517-1523
Aydoğmuş, Günerkan, Harput Kültüründe Din Âlimleri, Elazığ, 2009
Azamat, Nihat, “Kâdiriye”, TDV İslam Ansiklopedisi, 24, İstanbul, 2001, s. 131-136
Barkan, Ömer Lütfi, “Osmanlı İmparatorluğunda Bir İskân ve Kolonizasyon Metodu
Olarak Vakıflar ve Temlikler I- İstilâ Devirlerinin Kolonizatör Türk Dervişleri ve
Zâviyeler”, Vakıflar Dergisi, II (1942), s. 279-365
Çağlıyan, Ayşe, “Baskil İlçesi’nin (Elazığ) Yerleşme Tarihi”, Doğu Anadolu Bölgesi
Araştırmaları, 4 (Elazığ, 2003), s. 6-15
Çağlıyan, Ayşe, Baskil İlçesi (Elazığ) Coğrafyası, (Basılmamış Doktora Tezi), Fırat
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Elazığ, 2002
Darling, Linda T., Revenue-Raising and Legitimacy. Tax Collection and Finance
Administration in the Otoman Empire 1560-1660, Leiden, 1996
Eyice, Semavi, “İlk Osmanlı Devrinin Dini-İçtimai Bir Müessesesi Zâviyeler ve Zâviyeli
Camiler”, İstanbul Üniversitesi İktisat Tarihi Mecmuası, XXIII, İstanbul, 1963, s. 3-57
Göğebakan, Göknur, “XVI. Yüzyılda Malatya Kazasında Vakıflar ve Vakıf Görevlileri”,
OTAM, 10, Ankara, 1999
Göğebakan, Göknur, XVI. Yüzyılda Malatya Kazası (1516-1560), Malatya, 2002
Faroqhi, Suraiya, “XVI.-XVIII. Yüzyıllarda Orta Anadolu’da Şeyh Aileleri”, Türkiye
İktisat Tarihi Semineri (8-10 Haziran 1973), Ankara, 1975, s. 197-229
Faroqhi, Suraiya, Anadolu’da Bektaşilik, (çev. Nasuh Barın), İstanbul, 2003
Halaçoğlu, Yusuf, Osmanlılarda Ulaşım ve Haberleşme (Menziller), Ankara, 2002
Halaçoğlu, Yusuf, “Menzil”, TDV İslam Ansiklopedisi, 29, Ankara, 2004, s. 159-161
Karagöz, Memet, XVII. ve XVIII. Asırlarda Malatya (Kazası) (1650-1750), İstanbul,
2003
Ocak, Ahmet Yaşar, “Zâviyeler”, Vakıflar Dergisi, XII (1978), s. 247-269
Ocak, Ahmet Yaşar, “Bektaşilik”, TDV İslam Ansiklopedisi, 5, İstanbul, 1992, s. 373-379
Ocak, A.Y.-S. Farukî, “Zâviye”, İslam Ansiklopedisi, XIII, Eskişehir, 1997, s. 468-476
Ocak, Ahmet Yaşar, “Hacı Bektâş-ı Velî”, TDV İslam Ansiklopedisi, 14, İstanbul, 1996,
s. 455-458
Öz, Mustafa, “Ali Evlâdı”, TDV İslam Ansiklopedisi, 2, İstanbul, 1989, s. 392-393
Özdemir, Rifat, “Osmanlı Devleti’nin Tarikat, Tekye ve Zaviyelere Karşı Takip Ettiği
Siyaset”, OTAM, V, Ankara, 1994, s. 259-310
Öztürk, Nazif, “Evkâf-ı Hümâyun Nezâreti”, TDV İslam Ansiklopedisi, 11, İstanbul,
1995, s. 521-524
Sahillioğlu, Halil, “Avârız”, TDV İslam Ansiklopedisi, 4, İstanbul, 1991, s. 108-109
Tızlak, Fahrettin, Osmanlı Döneminde Keban-Ergani Yöresinde Madencilik (1775-1850),
Ankara, 1997
Ünal, Mehmet Ali, XVI. Yüzyılda Harput Sancağı (1516-1566), Ankara, 1989
Yılmazçelik, İbrahim, 392 Numaralı Harput Şer‘iyye Sicili H. 1260-1264 (M. 1844-
1848), (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Ankara Ün. Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü,
Ankara, 1987
Yılmazçelik, İbrahim, XIX. Yüzyılın İlk Yarısında Diyarbakır (1790-1840), Ankara, 1995
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.