- 1107 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Bir Cıngıl
İlkokul diploması elimizde Hükumet Binasının önünde şipşak fotoğraf çektirip “Arap”ıyla beraber vesikalıklarımızı alıp Şarkışla İmam Hatip Lisesine kaydımızı tamamladıktan sonra çarşıya doğru yürüdük yürüdük.
Köyden kasabaya gelişler hep pazartesi olduğundan doğru pazara yöneldik. Krem ya da açık kahverengi kesekağıdına bir kilo üzüm ve hemen oracıkta orta bayatlıkta bir somun ekmeğiyle beraber cami avlusuna yöneldik. Yıkadıktan sonra yakındaki inşaatın gölge tarafına çömelerek üzüm ekmeğimizi bitirinceye kadar yedik bitirdik. Öğle yemeği işi tamamdı.
Klasiğimiz elbette kara üzümdü çekirdeklisinden. Parmak üzüm biraz lüks gelirdi anca Almancılar alırdı kasa ile. Çekirdeksiz olanına hiç tesadüf etmişliğimiz olmadı o yıllar. Bizim ellerde satılmazdı da zannımca.
Kuru olanı “kan yapar” özdeyişi ile torpilli ya da tek oğlanların sabah okula giderken karamandul ceplerine bir avuç konulanıydı. Okul dönüşü peynir dürmekten bıkmışsanız, biliyorsanız kuru üzümün yerini de en iyi torpilli alternatifiniz de tamam demekti yufka ekmeğinizin içine.
Köyde Bekir Hocanın “Caminin önüne bir kamyon üzüm gelmiştir kasası 15 Liradan almak isteyen komşulara duyurulur” anonsuyla beraber biz emsalde bir heyecan da başlardı. Kasa ile alınca ucuza denk gelirdi. Hem uzun bir süre evde üzümü de garanti ederdik. Gündüzleri evdeki yemek seremonisini takip etmek zorunda kalmaz kendimizi daha free görürdük. Acıkınca biraz çörek orta boy bir cıngıl da üzüm mönü tamamdı. Cıngıl alıp sokağa çıkamazdık. “Evladım alan var alamayan var” ilk öğüdü hep kulaklarımızda küpeydi. Sonra sokaklara. Hele üzüm kasasının çapraz ipleri gergin ve üzerindeki soluk çimento kağıdı da şişkinse hala o zaman arkadaşına da bir cıngıl tutuştururdunuz. Para olaydı da bir kasa alaydık. Elarabasıyla gider getirirdik. Para yetmez ise komşunun kanına girip ortak alır sonra klasik üçlü zincirle sarkan bir çift küfeleriyle terazinizle yada Almanyadan gelme çekme el kantarıyla bölüşümle de buna çözüm vardı.
En küçüğünüz almış eline cıngılını bir taşın üstünde yerken evin Anasına yakalanmaya görsün. “Sofrada yemedin mi hay oğlum” “Ekmeğinen ye bari doymazsın öyle” serzenişi kasada üzümün dip yaptığının da feryadıdır aynı zamanda.
Üzüm; Öğlen sofrasının bulgur pilavı yanına yoğurttan sonraki en iyi ikinci, ya da akşam iş güç uzun sürmüş sıcak yemek yetişmemişse anaların ekmekle yanına katık edilecek en iyi jokeriydi. Çobanın, tarladaki çalışanın domatesten sonraki en favori azığıydı. Yanında da ekmeğiyle hala azıkların ana öğünü müdür bilemiyorum.