- 864 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
469 - YOLLAR SOKAKLAR
Onur BİLGE
Define’nin elime tutuşturduğu bir servetmiş meğer! Onun en değerli hisleri… Neler neler vardı onlarda! Aşkı, hasreti, umudu, sabrı… Bazılarında kendi kendisine konuşuyordu, bazılarında sevdiğine hitap ediyordu. Ona hitaben yazdıkları, mektup niteliğindeydi. O mektuplar zarfsızdı, haliyle pulsuz, adressiz… Adressiz Mektuplar bölümüne girmeliydi.
Mektubun birisi tuhaf bir hitapla başlıyordu. Şaşkın bakışlarla okudum ve aynen kaydettim:
“Sevgili Sokak Lambası,
Güneş varla yok arası, meltem belli belirsiz… Yağmur çiseliyor inceden inceden… Bulutların saçlarında rengârenk bir kurdele halinde gökkuşağı… Göz alıcı renkleriyle can yakıyor. Ne kadar da yakışırdı saçlarına! Hani benzerini almıştım da bir türlü tarayıp da takamamıştım saçlarına… Belki bir gün nasip olur diye ömrüm oldukça umudumu kaybetmeden saklayacağım. Nasip olmazsa da sana aitmiş gibi okşayacağım, öpüp öpüp koklayacağım.
Yağmurda yürümenin ve senin için ağlamanın doyulmaz mutluluğunu yaşıyorum. Birlikte gezdiğimiz yerlerde dolaşıyorum. Ellerim ceplerimde… İri damlalar dökülüyor gözlerimden, yağmura karışıyor, kimse fark etmiyor ağladığımı, ne iyi! Sırılsıklam olmanın tadını çıkarıyorum.
Antalya sokakları gibiyim, birbirine açılan… Sense adım başı içimi aydınlatan sokak lambaları gibisin gecelerimde. Onlar, sokakların en sadık dostlarıdır. Başlarını başka yere çevirmeden bıkıp usanmadan bakarlar birbirlerine, ilk akşamdan gün ağarıncaya kadar hayran hayran bakışırlar, kendilerinden geçerler, öylesine… Gecelerde hayallerin ve ben… Onlar gibiyiz biz de… Hangi sokak olsam, içimdesin. İçimi ısıtan, aydınlatan güneş gibisin. Sabahlara kadar beraberiz. Yüz yüzeyiz, göz gözeyiz. Ne güzel!
Hüznümü ve özlemimi çok iyi bilir ara sokakları Antalya’nın. Sokak lambaları tanıktır gözyaşlarıma. Kuytularına hıçkırıklarımı sakladığım Kaleiçi sokakları, adını haykırdığım deniz kenarları gayet iyi bilirler seni nasıl sevdiğimi, özlediğimi! Duyarsan aşkından kapattığımı gözlerimi, onlara sorabilirsin, oralarda bulabilirsin belki umutsuz ve mutsuz ayak izlerimi.
Sokak lambalarının titrek sarı sükûtunda susuyorum. Susuyorum, anlatılacak o kadar çok duygum varken. Akşamdan sabaha yakarışlarla çıkarken, mahcup ve ezik, dökülüyor güneşimin ışıkları ruhumun karanlık zindanlarına. Yorgunum, bitkinim, darmadağın… Bir sana, hep sana susuyorum.
Ne çok adımladım ben bu yolları! Ne çok arşınladım bu sokakları! Çoktan silinmiş, vefasız sevgilinin ayak izleri. Çoktan bir başıma bırakıp gitmiş onlar da beni.
Yollara düşman oldum sen gideli. Varlığınla tutunmaya çalışırken hayata… Güzel gören, güzeli gören gözlerim kör oldu güzelliklere… Sesinle pası silinen kulaklarım duvar gibi sağır. Neden götürür yollar sevgilileri? Yine de geride kalanlar çaresiz ve gözleri yaşlı, onları arkalarından sular dökerek, mendiller sallayarak, ağlayarak, hıçkırarak, kuzu kuzu yollar, sabırla, umutla beklerler.
Neden tüm yollar geriye gider de gidenler geri gelmez?
Biz mi yol alıyoruz, yol mu alıyor bizi? Alıp bir ucundan bir ucuna veriyor bizi!
Sen aldın benden beni! Sen aldın benden seni! Yollar dolu gibi aslında ama bomboş. Yollar yollara çıkıyor, yollardan sen çıkmıyorsun. Şöyle dönüversen köşeyi yine eskisi gibi! Yüzümde güller açarak gelsen! Gözüm o köşede kaldı!
Ben bu yola bilerek isteyerek düşmedim. Öyle olmuş olsaydı şayet, şikâyet etmezdim. Yarı yolda kalmaktan yakınmazdım. Gerçi her yola çıkan hedefe varamaz, azmeden de yolda kalmaz ama elimden gelen bir şey yok. Ben yol alayım derken, yol seni aldı. Bilmem ki yollar seni bana ne zaman yollar!
Ah yollar! Yollar upuzun, yollar dolam dolam… Bilmem ki yerini yurdunu, evini adresini, seni nasıl, seni nerede bulam!
Yol olsaydım hep sana çıkardım ben! Bütün yolların Roma’ya çıktığı gibi hep sana çıkardım! “Bütün düşünceler Allah’a çıkar!” diyor, Mustafa Kaptan. Benim bütün düşüncelerim sana çıkıyor. “Düşüncede Allah’a varır insan!” diyor, Kaptan. Nedense ben yalnız sana varıyorum. Seni, yalnız seni, deliler gibi arıyorum!
Mustafa Amca: “Allah! Allah!” diyerek erecek. Ben sen sen diye gebereceğim! Bu nasıl bir sevgi! Bu nasıl bir saplantı! Nasıl bir aşk! Onca film izledim. Gözyaşlarıyla seyredilen acıklı yapımlardı. Böylesini görmedim! İnanılır gibi değil. Başına gelmeyen bilemez! Anlayamaz! Mümkün değil!
Yollar ışıklı da olsa ışıksız da olsa gidilir. Çağıran sen olduktan sonra… Sessizlikte kayboluyorum. Sensizlikte kayboluyorum, anlasana!
Bir yol var aramızda… İşaret levhaları sen olmalısın, kilometre taşlarını saya saya ilerleyen ben… Git gidebildiğin kadar, artık! Gelirim ardından, gelebildiğim kadar! Kim tutar seni! Kim engelleyebilir beni!
Güçsüzken güç almıştın kollarımdan. Yolsuzken yol bulmuştun yollarımdan. Çaresizken çare olmuştu derdine sözlerim. Sorunlarına çözüm bulmuştum. Şimdi ben seni deliler gibi özlerim, senin haberin bile olmaz! Umurun bile duymaz! Bilsen de aldırış etmezsin, tepki vermezsin zaten. Yine de umutla yollarını gözlerim, gözlerim yaşlı… Dönmek aklına bile gelmez! Dönmek bir tarafa… İki satır yazmak, aklının ucundan bile geçmez!
Hey gidi günler hey! Yollara topal, sarılmalara kolsuz, güzelliğine kör, sesine ve kahkahana sağır günler...
“Neden tüm yollar geriye doğru yol alıyor?” diyorum. Kaptan Mustafa, fikriyatına uygun bir dörtlük patlatıyor:
“Yollar boşaldı artık
Yolcular buldu vaha
Yolcular gitmese de
Yollar gider Allah’a”
Benim gibi aşkın yollarına düşenler çoktur ama hedefe ulaşan galiba çok azdır. Acaba benim yolumun sonunda da sen olacak mısın?
“Ey, sevgiyi yaratan, yüreğime katan Rabbim! Sevinç de istemiyorum, sürur da artık. Usandım kendi kendimle didişmekten! Dinginlik istiyorum, huzur istiyorum hayatımın kalanında. Ne olur, bundan sonra sükûn…” diye dua ediyordum.
Son olarak, bilmeni istiyorum. Yol olsaydım, bir sana, hep sana çıkardım! Seni çok ama çok seviyorum.”
İsim ve soyadı olarak yazılanlar da oldukça ilginçti:
“Yollar Sokaklar”
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ - 469
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.