Virginia Woolf HAKKINDA BAZI ŞEYLER
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Virginia Woolf hakkında yazmaya karar verme nedenim; kendimden not düşüyor gibi akıyor kelimeler ardı sıra. Onun intiharını hayal edip sözcüklerle resmetmeye çalışırken yaşamına sızıyorum .Dik duruşuna hayran kalıp yeni baştan saygı duyuyorum her defasında. Öyle çelişkili bir kişilik ve yaşam öyküsü ki tarif ederken bile zorlanıyor insan. Kırılgan ve savunmasız yanlarından çelik gibi bir irade doğurduğunu sanıyorken hiç ummadığınız yerden kesiveriyor yaşam macerasını.
Bir düzene tek başına topyekûn karşı çıktığı yıllarda kadına bakışın ve davranışın en bağnaz zamanlarında delip geçtiği yerle bir ettiği kavram ve kuramları göz önüne getirince beş kez intiharı denemesi soğuk duş gibi . Annesine bağlılığı ve hatta bağımlılığı, üvey abisi tarafından küçük yaşlarında cinsel tacize uğramasının etkileri, kardeşi Tobby ‘in onda bıraktığı izler kitaplarında ritmik bir ahenkle nefes alıyorlar.
Yaşadıkları yüzünden ve kırılgan ruh yapısı nedeniyle dağılmış olan yaşam dengesinden derleyip topladığı kırıntılarla adını dünyaya duyurabilen, bir kadına öncü, dünya edebiyatında etkili bir ses olabilen fark yaratmış dev bir kadın. Ondan öğrenilecek pek çok şeyden en önemlisi bence yapılamayacak iş, aşılamayacak dağ, gidilemeyecek yol yoktur…
Onun hakkında pek çok şey söylendi ve yazıldı. Ben yeni baştan bir makale yazmak niyetinde değilim. Onun son anlarını zihnimde canlandırıp sizlere aktarmak istedim. Bunu yaparken de kendi kitaplarının birer cümlelik özetleri eşliğinde bir kez daha onu kendi sonuna uğurladım.
Ve işte ;
Çalılıkların arasında var gücümle koşarken çimlerin kokusunu alıyorum. .Etimi sıyırıp geçem dikenlere aldırmadan var gücümle koşmaya devam ediyorum. Nefes nefese bir yarışın içindeyim. Saatler… Tik tak tik tak …
Deniz feneri çok uzakta olmamalı, Ramsay ailesi varamadığım deniz fenerinde sıcacık çocukluk avuntularımı kucaklıyorlar mı ? Bu kimin umurunda ki?
Artık koşamıyorum. Hızlı adımlarla varmaya çalıştığım pek çok şeyin baştan başlayan bir dizge olduğunu gördüğümden beri anlamsızlaşıyor rüzgârın yüzümü yalayıp gitmesi. Tutunmak için bir nedenim yok. Ne yazmıştım son olarak ‘’ Senin iyiliğinin kesinliği dışında her şey benden gitti artık. Hayatını daha fazla mahvedemem.’’
En sevdiğim mutlu olabilme ihtimalimizin en iyi şekliyle ayrılıyorum ki senden, mutlu kal .
Onlar beni bilecekler. Erkekler ne düşünür diye düşünmeden yazmayı öğrendiklerinde beni sevecekler. Kaldı ki kimin umurunda? Shakespeare kadar iyi yazdığınız eserler ile sahnede olduğunuzda birilerinin umurunda olacaksınız.
Şimdi ben kendi sonumun başlangıcına giderken saatlerin ardı sıra sizler Austin’in mutfak masasından doğan güneşiyle aydınlanmayı bırakınız. Shakespeare ‘in kız kardeşi bile olsanız ve onun kadar yaratıcı bir zekaya bile sahip olsanız dahi yapamayacağınız şeyleri kendi odanız olduğunda başarabileceğinizi göreceksiniz. ‘’Aşk ve Gurur ‘’ kendi ruhunuzdan bambaşka canlansın. Ezici üstünlüğü ezecek gücü kendiniz olduğunuzda bulacaksınız. Birinin eşi olmaktan ve portakal reçeli yapmaktan çok daha fazlası olmayı başarmak sizin ellerinizde.
Demiştim ki soruları heyecanlandırıp çıldırtacak tek bir sözcük varsa oda ‘’edebiyat’’ sözcüğüdür. Öncelikle sonuna dek inanıp da sarf edilen sözlerin aslında en sonunda bize öğretilen doğruların(!) tekrarı olduklarını anladığımızda yanılsamalarımızdan ürkerek sandığımız şeylere daha çok sarılıyoruz. Oysa ‘’Bir Hava Taarruzu Sırasında Barış Üzerine Düşünceler ‘’ pekâlâ sarf edilebilir. Kendi şatosunda keyif çatarken yazılan enfes metinlerden daha çok haz alabileceğiniz kendi yazdığınız özgün metinleri kaleme alın derdim ..Ama tik tak tik tak… !
Ağaç yapraklarının hışırtısı beynimi sürekli döven düşüncelerden daha az rahatsız edici. Aslında şu an yeni bir aşk mektubu yazıyor olsaydım belki de bu sahneyi kullanabilirdim. Eşcinsel savunuculuğu hiç yapmamış olsam da kadın haklarından bu kadar dem vurunca erkek gibi düşünebilen bir kadın yine bizden sayılır diye düşünmüş olabilirler. Yine de kişisel tercihlerim değildi evliliğimde devamsız olmamın sebebi.
‘’ Onun gidişi olabilecek en büyük felaket’’ derken çok ciddiydim. Daha sonra duyduğum korkunç sesler yine de yazmama engel olmadılar. Onlarla konuşmayı öğrendikten sonra ‘’Dalgalar ‘’Toby için yeniden doğuş oldu. Ona hayrandı tüm diğer yarattıklarım. Öyle çok ağrılı oluyor ki kimi zaman kimi gidişler, bazen ölmeden gidiyorlar bu en kötüsü..
Uzun cümleler kuruyor olmamda aslında hiçbir amaç yoktu. Sadece kelimelerin ardı arkası kesilmiyorken onları durdurmanın haksızlık olabileceğini görmüş olmamdan başka ne gayem olabilir ki? Düşünme bunları…
Şu akan nehrin çağıldayışındaki sesler bana kucak açıyor. Aradığım huzuru bana her damlasıyla sunan bu davete kayıtsız kalamıyorum. Şimdi parlak giysileriyle fakirliğini kandırdığını düşünen sokak lambalarının altından geçen onca kadın ve erkeğin alın yazısı olması için bıraktığım eserler dünya tarihine ışık tutacakken bu gitmenin sırası mıydı? Bu sorunun cevabını asla bilemeyeceksiniz. Belki de en büyük espri tam zamanında gitmektir. Eskitip yıpratmadan, iz düşürdüklerine ihanet etmeden, yerli yerince bırakıp…
Ceplerime taş doldurma fikri belki de sadece içgüdüsel bir harekettir. Ama bunu yapmak bana heyecan veriyor. Kararımı kesinleştirip onaylıyorum. Biraz sonra aranızdan ayrılıyor olmaktan nedense hiç üzüntü duymuyorum. Yaptığım şeyi daha çok hızlandırmak için daha aceleci hareket ediyorum. Varacağım yere geç kalmışım gibi…
Öyle çok söz söylenecek ki arkamdan bu kadarını ben bile hesap etmemiştim. Ah dostum, ‘Yaşam Bir Rüyadır, Uyanmak Öldürür’ …
Şimdi Ouse Nehri benim yaralarımı sarıyorken sen beni anlamaya başlasan iyi edersin. Kendin için bir iyilik yap ve benimle tanış. Hakkımda söylenen onca şeyin iki kelimeye sığabilmesi ne kadar ironik ; şaka ve entelektüellik ..
‘Dreadnought Şakası’ kadar etkileyici derin bir trajedim de olmalıydı. İntihar sandığınız şey bir tedavi şekliydi…. Beş kez denedikten sonra belki de alışkanlık…
Bir köpeğin gözlerinden aşkı tarif edebiliyorken takip etmelisiniz beni. Bakış açısı zihnin size oynadığı oyunlar akışkan kelimelere dönüşür ve işte ‘’bilinç akışı ‘’ …
Veda ya gerek yok okudukça sizinleyim…
Ve sonra;
‘’Dalgalar kıyıda parçalandı ‘’
YORUMLAR
Aydın ve sanatçı intiharlarının farklı duygusal kırılımlara dayanması akla gelebilir
Aynı dönemde Stefan Zweig'de intihar eder
Bir yıl fark olmalı aralarında
2'inci dünya savaşı yılları
1941-42
Savaşın tüm acımasızlığı ile koyu bir seyir takip ettiği, ümitsizliğin doruk yaptığı zamanlar
İnsanlıktan ümidin kesilmesi yabana atılmamalı
Gecenin en koyu karanlık anını takiben tan ağaracağı umudu yitmiş olabilir
Ki Woolf ve Zweig intihar ettiğinde tan ağarması için henüz çok erken
Ünlü yazarlardan Hermann Hesse'de 1'inci dünya savaşı yıllarında bunalıma düşer
İntihar etmemesini ünlü psikanalist Lang'a borçlu muhtemelen
20'inci asrın ilk yarısı dünya savaşları, totaliter rejimler, dünya ekonomik krizi gibi travmatik sonuçlar doğuran hadiselerle örülü
Bu sanat edebiyat ve felsefede de karşılığını bulmakta
Edebiyatta sürrealizm, felsefede varoluşçuluk siyasal-toplumsal yaşamdan kopuş, bireyin iç dünyasının öne çıkması, absürd kavramının yüceltilmesi akla gelebilir
Nihayet
Güne gelen yüreğe, emeğe, kaleme, kelama selam olsun
Saygılarımla...
''Keşke insanlar düşündükleri şeyleri dosdoğru söyleselerdi. Ne çok can sıkıntısından kurtulurlardı.''
''Hayata neyle başlarsan başla, sonunda gurur ve aptallık kalıyor elinde. Oysa neler istemiştik hayattan.''
En sevdiklerimden...İkinci cümle özellikle.Acaba çok şey mi bekliyoruz hayattan ya da kalıcı mı sanıyoruz bu hayatı kendimizi akışa fazla kaptırıp.Beklentiler ne kadar büyükse hayal kırıklıkları da o ölçüde büyüyor.
Nedenleri çok çeşitli de olsa intihar kabul edilebilecek bir olay değil,özellikle de hayata karşı böylesine dik ve cesur durabilen bir kadın için.Tabii bu bizim gördüğümüz yarısı, bir de travmalarla dolu diğer yarısı var.İnsanların iç dünyaları çok karmaşık.
Bildiğim tek şey edebiyat dünyasında çok derin bir nefes olduğu ve yazdıklarında her kadının bir çok yönden kendinden izler bulduğu.Belki bir çok kadının söyleyemediklerini dile getirdiği için seviyoruz onu bu kadar çok.
Yazdıklarını okumak güzel
Sevgilerimle
Bir hayali öldürmek, bir gerçeği öldürmekten daha zordur... (Virginia Wolf)
Bunu okuduktan sonra zaten benim için hep değerli olan hayallerimi, sardım sarmaladım ve kimsenin onlara dokunmasına izin vermedim. Onların gerçekleri ömrünü tüketti benim hayallerim hala yaşıyor...
Bir de çok az insanın profili bu kadar kusursuzdur. Yeteneğim olsaydı bir resmini çizmek isterdim...
“Ama bir gün kahvaltıdan sonra gelmezsen, bir gün seni bir aynada, belki de bir başkasının ardından bakar görürsem, telefon senin boş odanda çınlar, çınlarsa, ondan sonra ben, anlatılmaz acılardan sonra ben –çünkü insan yüreğinin çılgınlığına son yoktur- bir başkasını arayacağım, bir başka sen bulacağım. Bu arada, gel, zaman saatinin tik taklarını bir vuruşta susturalım. Yaklaş!”
-V.Woolf-Dalgalar
Bu bölümden etkilenmiştim... Okunmaya değer ve bir o kadar da zor olan bir yazar. Bazı yazarların pencereleri mezarlığa bakar. Ölüm ile konuşurlar onlar. Sylvia Plath ve Nilgün Marmara, bu bağlamda kısmen benzerlikleriyle incelenebilir. Duygusal dünyaları asla ele geçirilemeyen bu yazarları anlamaya çalışmak intiharı anlamaya çalışmakla eş değerdir.
Sevgili Deniz, Woolf'un eserlerinden bazı pasajlar sergilemiş. Woolf'u incelemek başlı başına bir tez veya kitabın konusudur. Ama bu yazı bile okuru Woolf'u okumaya yöneltici nieliktedir.
Yüreğine sağlık, teşekkürler
Sevgiler...
İlginç bir kişilikmiş.
Üvey erkek kardeşi tarafından tecavüze uğramaktan, bir başka kadınla lezbiyen ilişki yaşamaya varıncaya kadar oldukça çalkantılı ve travmatik bir hayatı olmuş.
Kadınlara bıraktığı ''“Para kazanın, kendinize ait ayrı bir oda ve boş zaman yaratın ve yazın, erkekler ne der diye düşünmeden yazın!” Sözleri sanırım onun bilhassa kadınlar tarafından daha çok seviliyor olmasındaki baş sebep olsa gerek.
Hayata karşı bu kadar dik bir duruşa sahip olanan bu yazarın beş kez intiharı denemesi, altıncısında kendisini öldürmesi...İşte bunu yapmasaydı keşke. Bir yerde özellikle kadınlara '' Başka seçenek kalmamışsa en doğrusu dünyayı terk etmektir'' Demiş oluyor ki ben ( Bir kaç defa denemiş olmama rağmen ) intiharı bir çözüm olarak görmem hiç bir zaman.
Selam ve sevgilerimle.
Hüseyin Çolak
Sayın kalemimizden yine derinlikli, kusursuz sayılabilecek bir yazı okuduk. Öncelikle, kendisini kutluyorum..
Yorumunuzu okuyunca, makale sahibimizin affına sığınarak konu hakkında düşüncemi ve şimdi bile bizleri üzen bir anımı paylaşmak istedim. İşe yeni başladığım yıllarda, yaşı o zamanlar bizlerin sadece iki katı kadar olan bir büyüğümüz vardı. Ki, otuzlarının erken dönemindeydi henüz. Entelektüel anlamda da çok iyi sayılabilecek donanımda, şair, yazıp-çizen.. Bir gün sohbet ederken, "Benim yapabilecek olup yapmadığım ya da yapamadığım hiçbir şey kalmadı benim. Aklınıza gelebilecek her şeyi denedim ve yaptım. Ot, toz, alkolden tutun da cinselliğin her türü dahil.." gibi bir şeyler söylemişti bizlere.. Yakın zaman sonra da arkadaşları ile içtikleri fırtınalı bir günde denize atlıyor ve dev dalgaların arasından sağ çıkamıyor. İyi tanıyanlar ve olay günü yanında olanlar onun bile, bile ölüme atladığını söylemişlerdi hep..
Şunu söylemeye çalışıyorum, Hocam: İnsan, her zaman çaresizlikten ya da çektiği varsayılan acılardan dolayı intihar etmiyor. İç dünyalarını bilmiyoruz tabiki. Bir tür tükeniş ya da tükenmiişlik hissi ama.. Devamını düşünüp, anlamaya çalışmayalım biz yine de..
Son olarak, Woolf'un intiharından önce eşine yazdığı not tan bir alıntı: "...Beni kurtarabilecek biri olsaydı, o kişi sen olurdun..."
Saygımla...