Yufka ve Bilge Yürek,Fahrettin Kırzıoğlu
Yıl 1981, Erzurum’daki Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi’ne kayıt yaptırmış çiçeği burnunda bir gencim. Birinci sınıf derslerinin çoğunu adını temel bilimler olarak hatırladığım binanın beş yüz kişilik anfisinde alıyoruz.
Dersimiz İnkılap Tarihi. Sıralara oturmuş dersin başlamasını bekliyoruz. Büyük kapı aralanıyor içeriye altmış, altmış beş yaşlarında gösteren gözlüklü, aksaçlı bir adam ağır ağır adamlarla içeri giriyor. Önce gözleriyle bizi süzüyor sonra karatahtaya yaklaşıyor, tebeşiri eline alıyor, tahtaya büyük harflerle”M. Fahrettin Kırzıoğlu” yazıyor.
M.Fahrettin Kırzıoğlu adı o zamanlar bana bir şey ifade etmiyordu. Lisede okuduğumuz yüzeysel tarih bilgisiyle Kırzıoğlu’nu tanımamız elbette imkansızdı.Karşımızdaki yaşlı adamın yirmi bir yaşında Kars’ta öğretmenlik yaparken Kars Halkevi tarafından basılan “Doğuş” Dergisinin idareciliğini yaptığını, yirmi sekiz yaşında “Kars Tarihi”ni yazdığını,folklorle, edebiyatla,tarihle alakalı yirmiye yakın kitap çıkardığını çok sonra öğrendim.
Kırzıoğlu hoca ne çok yüksek ne de çok kısık olmayan kıvamda, etkileyici bir ses tonuyla hitap eder karşısındaki dinleyeni kendisine bağlardı.
Bir dersimizin konusu Birinci Dünya Savaşı’ydı. Derste savaş, İttihat ve Terakki , Enver Paşa kelimelerini sık sık tekrarladı hocamız. Bir ara hoca,” Sarıkamış Faciasını bilen var mı aranızda çocuklar?” dedi. Herkes birbirine baktı. Hiçbir fikrimiz yoktu bu konuda. Daha sonra hocamız konuya açıklık getirdi. 22 Aralık 1914 ila 17 Ocak 1915 tarihleri arasında Allahuekber Dağları’nda Türk Ordusu doksan bine yakın şehit vermişti. Bu doksan bin ana kuzusu donarak ölmüştü bele kadar gelen karlı dağlarda.”Doksan bin şehit” derken sesi titriyor, gözlerinden yaşlar dökülüyordu hocamızın.
Sarıkamış konusuna birkaç kere daha anlattı hocamız.Her anlatışında sesinin titremesine, gözlerinin buğulanmasına engel olamıyordu hocamız.
Sarıkamış konusunun geçtiği bir gün arka sıralarda oturuyordum. Şehitlerimizden bahsederken hocamızın sesi yine titremeye başladı, gözlerinden iki damla yaş ağır ağır yanaklarına doğru indi. Hoca ceketinin cebinden mendilini çıkardı gözlerini silmeye başladı. Arkamdaki sırada batı şehirlerinden gelen bir çocuk, ağlar gibi sesler çıkarmaya sonrada yanındaki arkadaşıyla gülüşmeye başladı.Şimdiki değimle Hoca’yı ti’ye alıyordu. Doksan bin şehit, vatan,namus pek bir şey ifade etmiyordu onun için.Çok bozuldum o an.Yanaklarımın kızardığını hissettim. Arkaya doğru nefretle gözlerine baktım sesin sahibinin.Karşımdaki genç sanki hiçbir şey olmamış gibi cikletini ağzının içinde gezdiriyor, arkadaşıyla kıkırdamaya devam ediyordu.
Kırzıoğlu Hoca, üniversite hayatımda iz bırakan insanlardan biri oldu. Birinci sınıfı geçtikten sonra hocamızı bir daha görmek nasip olmadı.Yıllar sonra tarihe merak sardığımda ilk işim Sarıkamış Faciasını etraflıca araştırmak oldu. Seksenlerde ekser çoğunluğun bilmediği Sarıkamış Faciası ancak iki binlerde araştırılmaya, üzerinde eser yayınlanmaya başlanmıştı.Hocamı tanıdığım, kendisinden ders aldığım için kendimi şanslı hissediyorum. Allah rahmetini esirgemesin Kırzıoğlu hocamdan. Amin.
YORUMLAR
Ne mutlu Size ki; O değerli İnsanın verdiği emeğin hakkını veriyorsunuz...
Yazınızdan ve alabildiğim mesajdan çok etkilendim.
Her vakit derim ve bir daha diyeyim; bu memleket, sahipsiz değildir.
Som altın, yumuşaktır ve kolay eğilir; yumuşak yürek gibi.
Minnetle Selâm ederim... Sağolun.
kadiryeter Kadir Yeter. 22.7.2017 TRABZON.
"Yufka ve Bilge Yürek,Fahrettin Kırzıoğlu"
w.edebiyatdefteri.com/yazioku.asp?id=166266
erhanbay'a