- 615 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Betondan Bir Şehir İnşa Edince
Üstümüz başmız kurudu ise, şöyle ayaklarımızı kanepeye, koltuğa, pufa ya da tavana, hiç olmadı pervaza uzatıp, ağız tadı ile gazetemizi okuyalım. Evet, manşet ve sürmanşetler yine epey afilli. Hiçbir şey olmamış, her şey mükemmel, ama bir o kadar güzel! Sanıyorum ki, yine yedi düvel bizi gözleri ile yiyor. Nedeninini biliyor olmalısınız. Evet, evet, istikrar, refah, bolluk, bereket ve elbette mis gibi yeşil alan! Bir dakika, az biraz abartmış olabilirim. Nitekim, pencereyi itip, sandalyeden kalktığımızda koca şehir bir lalezar gibi ayaklarımızın altında olmasını başka nasıl tarif edebilirim? Hem, az ötede yedi kulaç ile İstanbul, arkada Üsküdar’a gider iken alan bir yağmur, çok da ötede sayılamayacak kadar yakın bir yerde de deniz ile birleşen Beşiktaş ve kulaklarımızda Feridun Düzağaç’ın çok su verince solar ya çiçekler deyişi, ah garibim Kabataş, Zeytinburnu ve altın kapıları kan olan Topkapı! Şimdi bunları boş verin, çünkü bunları birçok gazete yazmadı. Onlara göre afet olan, bize göre külfet! Denilene göre de yüzyılın yağışı imiş! Yok efendime söyleyeyim; bilmem de ne imiş! Yalnız, biri de demiyor ki; koca İstanbul’da metrekarede yüzlerce ton beton döktük, göz ile görülen her ağacı kesip, biçtik, yetmedi de elimizde büyüteç ile fidan aramaya işe koyulduk da bunlar oldu! Toplanma merkezi olarak kullanılacak her alana alışveriş merkezi dikip, köprü yapacağız diye kuzey ormanlarını da tıraşlayayım der iken hızını alamayıp saça giren bir berber gibi ucundan kesiverdik! Kıyı şeritlerini doldurup, boşluk yaratılan her alana müteahhitleri konuşlandırıp, kentsel dönüşüm yasası çıkardık! Betonu modernlik zannettik, ama heykelleri yıktık, ama soran olur ise diye de türlü türlü bahaneler uydurduk denmiyor da, yüzyılın yağışı deniyor! Çok affedersiniz, ama pek inanmadık! Şimdi gök gürlemiş, yıldırım düşmüş, metroya su basmış çok mu? Esnaf yüzerek işine gitmiş, metrobüste paçalar katlanmış, pek mi? Sonuç itibari ile herkes istediği yere gitmiş mi? Boyu bir metre altmış santimin altında olan insanlara da o kadar uyarı yapıldı, neden dışarı çıkmışlar ki? Gezilecek, çıkılacak hava mıydı ki şimdi? Bittabi değildi! Bu gibi durumların sıradanlaşacağına zerre şüphem yok. Sigorta var ise öp de başa koy, ama yok ise neler olacağını tahmin edemeyiz. Arabaya mı üzülsün, kalan taksitlere mi, kredi tutarına yansıyacak olan faiz tutarlarını mı? Dolayısı ile yine bir takım şeyler unutulacak, ama bu olay bize gösterdi ki; suyu çeken hiçbir toprak parçası bırakmaz isen, yer altı su seviyesini dengelemekte olan yeşil alanları tahrip eder ve yerine alışveriş merkezi ile köprü yapacak olur isen, bunları yaşamak ve sonuca katlanmak zorundasın! Dolayısı ile tabii ki de alt yapıya ve kanalizasyon hizmetlerinden söz etmeyip, normaldir, yağış pek fazlaydı demeye çalışsan da yersizdir. Çünkü bunlara kanacak/kanmayacak kadar bilinçli bir toplum yarattığının farkında değilsindir ey çok sayın yetkili büyüklerimiz! Doğanın bir döngüsü vardır. İnsan her ne kadar bunun varlığından bihaber olsa dahi, doğa zaman zaman bu döngüyü tersine çevirecek şeyler de yapar. İnsanın doğa içerisinde kurallara uyması gerekmekte, doğanın varlığını ve üstünlüğünü kabul etmek zorunda. Yoksa güzelim şehrimiz malum olaylar akabinde hala birilerinin sırtını mı sıvazlaması gerekiyor? Unutmayın diye hatırlatıyorum; belki şu an paçalarımız kuru, şemsiyelerimiz rastgele bir kenara fırlatıldı, ama şu da var ki; şu an hala bu felaketin içerisinde ellerini başları arasına alıp, düşünmekte olan aileler var. Gidin, bakın! Bağcılar, Zeytinburnu veya her neresi olur ise, oraya! Göreceğiniz tek şey çarpık bir düzen içerisinde sinsice köşe kapan müteahhit bozuntuları cirit atıyor! İnsanlar şu an hiç abartmıyorum, ama su basan evlerinde artık kullanılamaz hale gelmiş eşyaları ile bir başına bir köşede kara kara düşünüyorlardır. Sigortası var ise iyi, güzel, pekiyi, ama insanlar yiyecek ekmek bulamıyor iken, ne sigortası? Şimdi gidip hasar tespiti için kaymakamlıkta uzun kuyruklar oluşacak. Bir sürü prosedür, bir sürü işkence. Vatandaş ne yapacak dersiniz? Tabii, bu kim için ne kadar da önemli bilmiyorum, ama gerek doğa, gerek ise bu insanlar bir gün mutlaka o gözleriniz içerisine bakıp, "bunun sorumlusu sensin!" diye haykıracaktır! Şimdi kulaklarınızı tıkayabilir, günlük hayatlarınıza devam edebilirsiniz. Ne de olsa olan yine halka oluyor. Siz onlarca odalı evlerinizde huzurlu ve mutlu iseniz, bizler zaten durumdan dolayı pek müteşekkiriz. Ve bir taraf olmak zorunda hissedenler, geyik yapmaktan çekinmeyenler, durumu hiç önemsemeyenler ve hiçbir şey olmamış gibi topu tabiat anaya atanlar; iyi ki varsınız, iyi ki bu bütünün parçasısınız, ama unutmayın, sizler de bu yüzyılda başımıza gelmiş en berbat detaysınız!
www.oncevatan.com.tr/betondan-bir-sehir-insa-edince-makale,39379.html
Önce Vatan Gazetesi, Güney Güneyan
YORUMLAR
Doğaya; yeşil alanlara beton dikersen, doğanın intikamı böyle olur. Doğayı bir insan atlası gibi düşünmeliyiz ve onları köklerinden kazıyor, yakıyor, yıkıyor iseniz o da bir gün gelir intikamını sele, depremle alır.
Bu duyarlılığın, herkesin bir sorumluluk halinde alınması gerekiyor ve sanırım biz ne zaman Doğa anayla barışık yaşarsak o da bizimle barışık yaşar, ki doğa ananın, zaten tek amacı biz tüm canlılara güzel, huzurlu bir yaşam vermeyi amaçlanmıştır.
4 ELEMENT ALINIP SATILAMAZ!
1-HAVA
2-SU
3-ATEŞ
4-TOPRAK
ve 5. element adayı Demir
insan oğlu bu temel elementleri insan için değerlendirip üretmesiyle kaos başlamıştır çünkü doğanın kalbini meta gibi alıp sattığı için dünyada her zaman savaşlar egemen olmuştur.
Oysa doğa, insanlar olmadan yaşayabilir fakat insanlar, doğasız asla yaşayamazlar.( bu mısra aynı zamanda yazdığım bir film hikayemin-sular yükselmeden- ana temasıdır) Allah kısmet ederse... senaryosu hazır fakat çekim için bir yapımcı arıyorum
Yüksek duyarlılığınızdan dolayı kocaman teşekkürlerimle, sizi yürekten selamlıyorum