- 600 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
462 - YAŞLILIK
Onur BİLGE
"Ayrılık, en çok saçlarımın rengiyle oynadı. Onu her düşündüğümde duyduğum ıstırapla dipleri yandı yandı, ağardı. Çoğu hızla beyaza boyandı. Aynaya baktığımda her seferinde korkunç gelmeye başladı, yıllardır taşıdığım yüzüm. Ne hale geldiğimi gördükçe acı çekiyordum. Herkesin bildiğini ben de biliyordun. Kendimle yüzleşmem gerekiyordu. Gerçeği kabul etmeliydim. Artık hızla yaşlanıyordum.
O onun yollarında yürüyemezdi, nefesi yetmezdi! Gezdiği yerlerde gezemezdi, gücü yetmezdi! Gayet iyi biliyordu bunu, parayı seçti ve gitti. Yaş çok da önemli değildi. Seçtiği de bebek değildi! O da babası yaşındaydı. Ona göre değildi.
Aslında amacı kızı değil, anasıydı. Annesinin peşine düşerek gelmişti, onu görünce, daha cazip geldi, bizimki de uygundu, ona döndü. Annesi adam için geçici bir hevesti belli ki dönerken hiç de zorlanmadı. Önceleri onu aklından bile geçirmiyordu. Yazdığı yakıcı aşk şiirlerini anasına okuyordu, ona duyuruyordu. O zamanlar payına ancak dinlemek ve alkışlamak kalıyordu. Kendisini cici baba yerine koymuştu. Hiçbir şey için rica etmiyor, daima buyuruyordu.
Onu o şiirlerle, annesine getirdiği çiçeklerle, hediyelerle etkiledi. Harcamalarıyla dikkat çekti. Üç kuşağı da kendisine hayran etti. Onu, annesini, anneannesini… Kız, olanı biteni hayran hayran seyrederken zaferini fark etti ve çark etti. Anladı ona yâr olacağını. Zor olacağını düşünmüyordu. Çantada keklik sayıyordu. Yavaşça annesinden uzaklaşırken ona usulca yaklaştı. Bağışıklık kazanmış olandan uzaklaştı, aşısız olana bulaştı mikrop.! Ulaştı amacına! Onu seçti, onu çekti yanına, kendi safına… Aymazlığından yararlandı. Saflığından faydalandı. Kaleyi içten fethetti.
Yaklaşık aynı yaşlardaydık ama o bakımlıydı. Ağaran saçlarını bıyıklarını boyayla kapatabiliyor, şık giyiniyordu. Ben dükkân masraflarıyla başa çıkamazken o, lüks sayılmasa da iyi bir arabaya biniyordu. Neticede bana fakir, ona zengin deniyordu.
Ben onu ancak caddelerde sokaklarda, parklarda bahçelerde yaya olarak gezdirebiliyor, bazen bir gazinoya götürüp çay içirebiliyordum ama o arabasıyla arzu edilen her yere götürebiliyordu onları, annesiyle, anneannesiyle birlikte. Farkı fark etmemek için kör olmak gerekirdi.
Beni bu düşünceler yedi bitirdi! Bu mukayese, bu acı yenilgi… Başlangıçta mağluptum zaten… Kahrolurdum! Alır başımı çıkardım geceleri. Dolambaçlı ara sokaklarında dolaşırdım Kaleiçi’nin… Deli divane deniz kenarlarında gezerdim.
Bir poyraz eserdi, kar gibi köpüğe keserdi Akdeniz… Başımda çılgın kavak yelleri eserdi, beyaza keserdi simsiyah saçlarım. Her zamanki gibi yine aşka geç kalmıştım. Saçlarımın arasında garip garip dolaşırdı parmaklarım… Ruhumun derinliklerine dalardım… Kalmazdı kararım.
Gerçekleşmesinin asla mümkün olmayacağını bile bile hayaller kurardım. Hayaller kurardım ancak. Elimden başka bir şey gelmezdi ki!
Bazen dışa da vururdu hayallerim. Akıl almaz, dile gelmez duygular yazar dururdu bakışlarım, o okumasını bilmezdi. Bekli de gayet iyi bilirdi de anlamak işine gelmezdi.
Hayat, gerçekle düş arasında gidip gelmekten ibarettir. Hayal alemi harikalar diyarında gezdirir gönlümüzü, hayal atı Kaf dağını aştırır, gerçeğin asıktır çehresi. Hayat acımasız, hakikat acı…
Eprimiş bir tuvaldim ben. Hangi desen, hangi boya, ne kadar, nereye kadar kapatabilirdi ki eskimişliğimi? Oysa yakın zamana kadar yakışıklı buluyordum kendimi, yaşıtlarıma baktıkça. O zamanlar genç bir kıza göre olmak veya olmamak diye bir şey aklımın ucundan bile geçmiyordu. Öyle güç, öyle gülünç bir durumdaydım ki!
Yağız bir küheylandım bir zamanlar bende. Öyle bakımlı, paha biçilmez bir yarış atı falan değildim ama gençtim en azından. Bir parça sevgi, birazcık ilgi için gün boyu çalışır çabalardım. Kendimi paralardım göze girmek, takdir edilmek için. Nefes almadan koşardım, azıcık okşanmak için. Kendimi paralardım, menfaat düşünmeden. Sırtımda şaklayan kırbaçlara aldırmazdım, her ezaya cefaya katlanırdım. Yük altında kesilse de dizlerimin dermanı, soluk alamaz olsam da koşmaktan, dişimi sıkar dayanırdım! Sonunda yaşlandım, bir deri bir kemik kaldım. Tökezlemeye başladım düz yolda bile… Artık işe yaramaz diye üstümden eğeri aldılar, beni kırlara bayırlara başıboş salıverdiler. Hani yılkı derler…
İkimiz de ufuklardaydık ama o şafaktı, ben gurup… O tandı, bense talan…
Yaşlı bir zeytin ağacıydım ben. Gövdemde yumru yumru acılar, dallarımda acı yapraklar, acı taneler… Acı acı kanardım, kırıldığında. Acı acı ağlardım. Gözyaşlarım acı yeşil… Kanlı yaşlar dökerdim, dört bir yanımdan, iri taneler halinde… Kan otururdu kara zeytin gözlerime, zamanla kararır kalırlardı.
Baştanbaşa acıydıım ben, kökten uca kahır… Ayaklarım prangalı, gövdem alabildiğine gamlı… Dallarım yorgun, bitkin, tasalı… Yapraklarım yaz kış yeşerme gayretindeydi, dalda kalma çabasından bitap bir vaziyette… Belim bükülmüş, omuzlarım düşmüş, kendimi taşıyamaz haldeydim ben de…
Ümitle beklerdim yine de dallarıma konmasını kuşların. Beklerdim, acıyarak da olsa üveyiklerin bana yöneltecekleri bakışlarını. Kimseler bakmazdı yüzüme onlardan başka zaten.
Hayat çekilir gibi değildi! Geçmezdi ki başka türlü! Bir can yoldaşım olsun isterdim, herkes gibi. Kim değer verir gelirse, kim yakınlık duyarak sahiplenirse… Gelen geçen yerli yabancı turistler, konu komşu, talebeler… Kadınlar, erkekler, yaşlılar gençler…
Kuşlar konsun isterdim dallarıma! Yaşlıydım, yorgundum ama yine de ümitle… Bir kuş konsun en güçlü en yüksek dalıma! Bir üveyik, onun gibi! Omzuma şefkatle dokunsun! Sevgiyle baksın gözlerimin içine! Olsun! Acıyarak baksın! Baksın da nasıl bakarsa baksın, razıydım!
Öldüğü sanılsa da ala canlı kalır umutlar. Ne kadar derine gömülürlerse gömülsünler, yok olup gitmez, ilk fırsatta geri gelirler. Hayat devam ettikçe, gönül umut yumurtlar. Kökünden kesilseler de arsız ağaçlar gibi yanlardan yine fışkırırlar! Bire on olurlar, hayat bulurlar.
Geceler örter ya acı gerçekleri… Gazelle bir olur mu sanki taptaze, yemyeşil yapraklar! Gençlerle ihtiyarlar… Sabahlara kadar farksızmışız gibi sürer hayaller… Hayaller, hayali perdelere düşer de düşer… Düşlerken şafaklar söker. Tan yeri ağardığında tüm acımasızlığıyla hakikati ortaya çıkarır güneş. Karartıları siler süpürür, hayalleri öldürür, umutları söndürür, birer birer…"
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ - 462
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.