- 639 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
GÜNÜ KURTARDIĞIMIZ...
Belki’lerin şüphesinde kundaklanmış, yağma döngünün yağlı dişlerinden sızan bir ıslık.
Hafif meşrep yalnızlığın tuğlalarına atıfta bulunan şiir hükmünde hele ki güncellemekle aklın retinasını tarayan devasa bir göz.
Yüklemli sancılar, özneleri bağnaz, kılcal damarları da yavan.
Söz birlikteliği adeta: Önce münasip bir dille sunumu özrümün sonra da arkamı dönüp kös kös gidişim ki mağlup bir eda ile en işveli kadınların bile utancı iken satılmışlığı onurun.
Gök kubbenin nezdinde yıldızlara kurulu o salıncak ve sallaya sallaya büyüttüğüm acılar. Mezhebi geniş hülyalara dalan bir şair edasıyla, kurulduğum ve sabahına uyandığım mağlup gecenin.
Hayli de yorgun bazen saatlerin takıldığı bazense yılların hızla kaybolduğu. Gözü pek bir savaşçı ve her istilayı yine kendine biçen önyargıların siperinde avutulmuşluğu benliğin.
Zarflara düşkün bir özneden hallice, soylu bir yüklemden ibaret zaman zaman ve emir kipi tadında her istila.
Gel.
Geç.
Gördüğünle yetin ve duymadığına da asla itibar etme.
Salkım saçak nidaların gölgeli sağanağı ve bizli cümlelere bir türlü terfi edemediğimizin yanılgısı düşmüşken içime ve hayli de hoyrat bir kelama büründüğüm hele ki ıslak saçlarında kaderin, kederi ördüğüm bukle saçlarım.
Gönülsüz bazen.
Bazense fazlasıyla pervasız ve yarım ada büyüklüğünde büyümeye meyyal o sessizliğin hangi tonlaması asılı ola ki bir de kır saçlarında beyhude imgelerin biçare şarkılara düşkünlüğünü göz ardı edemezken.
Bir tık ötende oysa ölüm.
Almak nasibini acıdan sonra da serzenişlerden kıyama uzanan o yolculuk. Rehavetin yüküne hürmeten, cebelleşmek adına uzamında bilinmezin saf tutmak nasıl da olası kalender meşrep yenilgilere de uzanmak ve dokunmak parmağının ucuyla hani olur da yanar dilin, yanar bağrın ve susarsın sus’ların gergefine, aşkın rükûsuna cehaletin de boyunduruğuna yığdığın sayısız sanrı.
Düşkün cümleleri özür belleyip, kayıp kıtaları belirteç, hükümleri kayıp bir izlek ve aşkın rabıtasına serili pervasızlığını da yüreğin toynak bir düşte bilemek hatta sunumuna binaen, bir de kurulmak başköşeye.
Kayıp sarkacın devinimine rest çeken ela bir sancı belki edasında nükseden yârin o gel-git aklı yine sevda masallarından tüyen yeni yetme kahramanların nazarında dolduruşa gelen okuyucu: Zamanda asılı bir salınım kadar nazenin, bir savrulmuşluğu bir de kayıtsızlığı diline pelesenk edinmişken asla da taviz vermeden sevmelere kayıtsızlığını kiminin pek de kabul görür olmadığına hükmetsen de, son turfanda bir hayal büyütmek üstelik tekne kazıntısı bir aşkı, mahrem bir gölgeye hediye etmek tadında yine arşı alaya çıkan beyhude notalar.
Gök gözlü kadınlar.
Alı al moru mor sevda izlekleri.
Kanıtlar.
Kayıtlar.
Ve ne çok kayıp hele ki aşkı ayıp belleyen geçmişin yeniye rücusu asla kabul görmez iken ve kıtalar aşan şairlerin aşüfte sözlerine gönderme yapan pala bıyıklı hikâyeler…
Hangi ucundan tutacaksın ki ama tutunmalısın da hayata hele ki örselendiğin kadar ötekileştirmeyi meziyet bilenlere bir atıf sessizliğini gömdüğün her satır.
Kanatların nasıl takılıysa göğün merkebinde bir eda kadar da metruk bir lanet adeta, aşkın meşrebine biçtiğin kılıf ve selasını verdiğin ömürlük dokunuşlardan arda kalan.
Beyitlere yığdığın öfke; kanıksanan ne çok şiar yine yenilginin mahcup gölgesine serdiğin kadar serildiğinden bihaber onca duygun.
Yalanları gölgeleyen ne çok doğru ve kıvamını tutturdukça gecenin, salında yüzdükçe bilinmezin bir de dolduruşuna geldiğin kasırga misali o meczup varlık.
Zengin söylemler arzuluyorum tıpkı aşkın katmanlarında ölmeyi dilemek kadar da masum.
Günahsız olduğum günleri düşünüyorum ve başlıyorum saymaya: önce teker teker sonra atlaya atlaya ve görünen o ki fazlasıyla temaşa hâkim an’da.
Andıklarıma binaen anılmayı dilediğim belki de bir kuru kafa resmine daha itibar ederken evren.
Sezilerimi küçültme çabasındayım ve boyum uzuyor söylediğim her doğruda sonra da köyler çoğalıyor belki gitmeden kovulmanın mubah olduğu yargısıyla aklımın ıslah evinde öksüz çocuklar biriktiriyorum.
Annesinden uzak bir yavru kuş mecalsizliğinde ve büyümeye de asla endeksli olmayan o devingen korkularım üstelik kader ne kadar çatık kaşlıysa ben hüznümü bile haykıramazken derken aklımın devrelerinde çıkan yangın.
Zaman daraldıkça genişlemeyi arzulayan gönül derken kucak açan üç beş sığıntı kol ve içlerinde bana eşlik eden o bir çift mavi göz: hem en canlısı hem de en sevecen.
Kızıp da kıydığıma söylendiğim ve kendime lanet edip ardından af dilediğim.
Aklın köşegen hüviyetindeki sığınağı o kat kat peçete yığını ve aralarında ütülü yalnızlık derken çare aradığım derken ara verdiğim mutluluk bir de teyelli dantel mendilime işlenmiş arma.
Kayıtlarda ayıp nüanslar hücum ediyor yine dünya kiri ve kini, değil ayrıştırmak eklerken ömre üstelik paye verilmeyen masumiyet ve acı en yüksek raddede ifşa ederken kendini yine de dolduruşa gelip feryat figan ve isyanların taarruzu ile günaha bulandıkları zannından bihaber ve aşkı ayıp, sevgiyi cünüp belleyip nefrete pay verdikçe görücüye çıkıyor iblis.
Sözler bayat mıdır nedir yine de tüm iştahımla teyakkuzdayım: ah, bir de unutulmayı dilediğim!
Aciz aslında evren oysaki donanımlı yaratılmıştık milyonlarca yıl öncesinde.
Ya milyarların beyanında nakşeden acımasızlık yok mu?
Ben kulp ararken sıkıntılarıma yetim şarkılar öksüz çocuklar için çalıyor.
Dertli anneler ölümü kucağından geri almak istiyor fidanlarını. Büyümesi gereken ve geleceğin ağaçları olmaya aday ama lanet tarih tekerrür edip acıyı boca ederken üstelik sayısız kere.
Kerelerce avunduğumuz ama unutmayı ertelediğimiz.
Unuttuğumuz ama avuntu misali günü kurtardığımız.
YORUMLAR
Gülüm Çamlısoy
Böldükçe çoğalıyoruz aslında çoğalan sadece matematiksel bir oran yine içimizde büyüyen o ağaç ve her dalında bize dair nice yaprak: ölmeye ve solmaya dair...
Teşekkür ederim.
Sevgilerimle sevgili Nazik.
Kalemim ve yine sunumu ruhumun hizmetinizde.
Aslında kucak açmışlığım hayata tartışılır zira bir zorunluluk yine insan olmamızın birincil kaidesi.
Zaruri belki de ya insan hicap duyuyorsa yaşamaktan belki de istiflemek öngörüleri, yaşamaktansa yaşatmak sevdiklerinizi hele ki söz konusu olan birinci derece akrabalarınızsa.
Ne garip.
Ne de ucu yanık bir mektup sadece içi boş ibarelere yığmak duyguları hem de en alasından kondurmak hayatın tepe noktasına ve pervasız bir ömür dileyip de kölesi olmak yine bilinmezin ve yine korkuların...
Zaman aşımına uğramaz mı insan peki hele ki körü körüne inanmışken?
Öyle işte.
Öylesine.
Biraz ondan biraz bundan ve seneler evvel yaptığım ev yapımı kek.Bir kavanoz kabartma tozu katmıştım ve silah zoruyla yemişti herkes oysaki silah zoruyla yazmıyorum ben bu yazı ve şiirleri sadece hayatın saçma sayfalarında pembe bir bulut konduruyorum siyahın ortasına ve sonra da eşlik etmenizi bekliyorum hem kim dedi ki dünyanın en sabırlı insanı olduğumu lakin şükrü de eksik etmediğim ama anlaşılma derdi ve amacı da gütmediğim hele ki şu son zamanlarda...
Ben buyum belki de koca bir saçmalığım ve saçmalamaktan başka da bir şey yapmıyorum ve tüm zarasızlığımla zarar görmekse evrenin akan çatısında ıslak bir kedi misali. Şemsiyemi kaybettim belki de bu yüzdendir gözlerimdeki yaşlar.