- 539 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
459 - BALIKÇI YAZGISI
Onur BİLGE
Bir gün baş başa kaldık dedeyle. Duygu ve Ahmet’ten başka kimsecikler yoktu etrafta. Herkes bir yerlere gitmişti. Fırsat bu fırsat diye usulca sokuldum yanına ve kaldığımız yerden dinlemek istediğimi söyledim. Onun da efkârlı bir zamanıydı mutlaka ki hiç üstelettirmedi. Başladı anlatmaya, hiç kesmeden dinledim.
"Balıkçı yazgısı… Bugün değilse ne gam, belki yarın… Belki yarın… Belki yarın…
Hep beklilerle, yarınları bekleyerek geçti hayatım. Her gün gelene şükrettim, geleceğe dua ettim. Hep ümit ettim. Hiç yitirmedim ümidimi. Aksi halde iyiden iyiye çökerdim. Kendimi en bedbin hissettiğim zamanlarda çevremdeki nesneleri seyrettim. Güzellikler aradım çeşitli yaratıklarda. Bir çiçekte, bir böcekte, ağaçta kuşta… Onlarla avunmaya çalıştım. Dağıtmaya çalıştım efkârımı, acımı. Dindirmeye sızımı...
Ben sevgiye inandığım için sevdim. Sevse de olurdu, sevmese de… Gelse de olurdu, gelmese de… Ben sevmeyi sevdim. Sevilmeye alışık değildim zaten. Doyasıya alamadım sevgiyi. Kıyasıya sevildiğimi hiç hissedemedim. Hep eksik kaldı o yanım. Hep boş kaldı. Onun için kaybettim ya dengemi. Onun için aksak yürümekteyim belki.
Her zaman beni ürkütmüştür karanlıklar, içimi ürpertmiştir, ruhumu sıkmıştır. Derya hiç etkilenmez gecelerde karardıkça kararır da suları. Hiç korkmaz, hiç kaçmaz uykuları. Çukurunda yapayalnız sakin sakin yatar, kılı kıpırdamaz! Oysa ben korkardım karardıkça kararan kapkara gözlerinin yakamozlu şavkından. Yanına yaklaştığımda falezlerden aşağıya rahatça bakamazdım. İçine alacak, dibine atacak, bir daha bırakmayacakmış gibi bir his gelirdi içime geceleri. Aydınlıklara sevdalı oluşum ondamdır. Ondandır sabahların güneşine hayranlığım. Bir de yeni günler yenilikler getirecekmiş gibi gelir. Belki yarınlarda gizlenenleri… Ümitle gözlenenleri…
Gecelerde yalnızdım, evliliğimde bile. Geçmek bilmezdi de serseri serseri gezdirirdi beni geceler. Hüzünlendirirdi, yazdırırdı. Hemen hemen bütün yazdıklarım, o yalnızlıklarımın ifadesidir. Issızlığımın nefesidir.
Gündüzler de farklı olmazdı, kalabalıklar içinde bile. Ruhumdaki yalnızlık duygusu kaybolmazdı. Her fırsatta çevreye bakardım. Hareket eden insanlara, kuşlara, böceklere, bulutlara… Ağaçların dallarına, çiçeklerin yapraklarına bakardım. Rüzgâr beklerdim, harekete geçirmesi için ölü gibi duran doğayı.
Kuşlarım vardı benim. Müdavim kuşlarım. Üveyiklerim… Gün boyu uçuşurlardı etraftımda… Dallarıma konar konar kalkarlardı. Bir yerlere gider gelirlerdi. Nerelere, bilinmez. Özeldir, sorulmaz.
Bir gün o geldi, omzuma kondu. Öyle bir konuş kondu ki soluğum kesildi! Solumdan bir sıcaklık yayıldı bedenime… Akış o akış… Bir daha hiç mi hiç eksilmedi debisi… O zamana kadar hiç gelmemişti ve sonra da gelmedi üveyiğin onun gibisi!
“Bayramım imdi, bayramım imdi…”
Nasıl bir akıştı o akış! Nasıl bir bakıştı o bakış! Nasıl bir yakıştı o yakış!.. Mevsim kıştı. Günlerden paartesi… Yağmurlu bir kuşluk vakti… Nabız nabız yayıldı damarlarıma… Kılcallara kadar yakarak aktı, akıyor, akacak anlaşılan… Kurtuluşum yok! Kurtulma isteğim de öyle…
“Yandı bu gönlüm yandı bu gönlüm!
Yanmada derman buldu bu gönlüm!”
Sonra havalandı, dans etmeye başladı gökyüzünde… Muhteşem güzelliğini sergilemek istercesine… O ne zarafetti, o ne ahenk! Hayran hayran seyretmek düştü payıma… Uzaklardan bakmak bakmak… Bakakalmak…
O kimdi, ben kimdim! Onun benimle, benim gibilerle ne işi olabilirdi ki! Hayatı gırgır şamata, işi gücü oyun, eğlence… Yeşillerde allardaydı gözleri, ağaçlarda dallarda… Fallardaydı merakı, umudu yollarda… Ha geldi ha gelecekti beyaz atlı prens… Herkes ne derse desin, mutluluk peşindeydi. Macera peşinde, genç ve zinde… Gözü yollardaydı. Paralarda pullardaydı… Herkesten çok hakkıydı. Haklıydı.
Renklere koşuyordu. Biteviye yeşilliklerde geziniyordu. Rengârenkti çiçekler, çayırlar, çimenler… Renkten renge sıçradı durdu, aylarca gün boyu… Yoruldu. Ne umdu ne buldu, bilinmez. Özeldir, sorulmaz. Her akşamüstü bitkin bir vaziyette döndü.
Hüzünlüydü bakışları. O gözler o gözler değil. “Al gözlerini gözlerimden! Giderken peşine takılan gönlümü geri ver! Geri ver tertemiz duygularımı! Gün değmemiş içtenliğimi geri ver! Gönül gönül gezdirdiğin gönlündeki kirlilikler, ruhundaki çirkinlikler sana kalsın!” diyemedim.
Ben anne yüzü görmedim. Katkısız sevgi nedir, ilgi nedir bilmedim. Ana nedir, nasıl olur, hiç bilmem. Ninniler, dinlemedim. Masallar anlatılmadı bana. Onun için türküler öğrendim, kendi türkümü söyledim hep. Onun türküsünü bilemedim, söyleyemedim. Çok hayat hikâyesi dinledim, onunki çok karmaşık! Akıl erecek gibi değil! Ben kendi halinde bir garibim. Kendi hikâyemi iyi bilirim. Güzellikler yazarım elimden geldiğince hayatıma, kendi kökenimde, kendi feylime yaşarım. O kendi feylindeydi. Herkes kendi feylinde…
En yüce sevgi nedir, ilgi nedir hiç tatmadım. Hep kullanıldım hayatım boyunca. Ayak işlerinde hırpalandım. Herkesin ruh yükünü omuzladım da ruhumu okşayacak sözler duyamadım. Üstüne titremek diye bir deyim vardır ya hep dışa bakar bende. Bana yansıdığını hiç görmedim. En fazla onun üstüne titredim! Hiç mi hissetmedi sanki!
“Seni seviyorum!” demedi kimse bana. Sevdiyse bile azıcık da olsa, hiç dile getirmedi. Saçlarımı okşamadı analığım bile. “Ah yavrum!” diye bağrına basmadı. Onun için öğrenememişimdir belki sevgimi ifade etmeyi. Hislerimi dile dökemeyişim ondandır. Ona aşkımı açık açık söyleyemedim. Bakışlarımla hissettirmeye çalıştım ancak. Gözlerimi okumayı bilebilseydi! Bilebilseydi, biri bitmeden diğeri başlayan aşk mektuplarıyla sarhoş olurdu! Parfüm kokan, ihtiras tüten nağmelerden aşkı taşardı, pusulası şaşardı, yolunu bulamazdı! Mıh gibi saplanır kalırdı hayatıma! Onu benden kimse söküp çıkaramazdı!
Koparır atardı yanan gönlüme kanatlarını, çıtır çıtır yakardı, bir daha uçamazdı! Kaçamazdı bir daha! Öyle daldan dala konamazdı!
Keşke yıllar önce görmüş olsaydım onu! Belki o zaman çözülürdü dilimin kilidi. Böyle içe içe akmazdı bu sevgi, bu ilgi ilgisiz kalmazdı. Yanmazdı yüreğim biteviye cayır cayır! Sözcüklerin yerini derin suskunluklar almazdı. Böyle olmazdı Semiray o zaman hiçbir şey. Her şey bambaşka olurdu. Her atılım sevgiye, aşka…
Her sabah uyandığımda o oluyordu yanımda. Yüzünde kimselere nasip olmayan muhteşem güzellik, dudaklarında o anlatılmaz tebessüm… Güneş de ne ki ufukta beliren! Öyle bir sıcaklık yansırdı ki bana ondan! Kalbimde kanım yanar da sanki bütün vücuduma tatlı tatlı yayılır, hücre hücre yakardı bedenimi… Nasıl sevinirdim uykudan uyandığıma! Nasıl sevinirdim yaktıkça yaktığına, yandıkça yandığıma!
Her sabah üveyikler uçuşurdu etrafımda. Her sabah pencereme kuşlar konardı. Cama gagasını vuran hangi kuştu o? Hepsi ayrı ayrı o muydu yoksa? Nasıl da çırpınırdı göğsünde yüreciğin! Küçük bir kuş yüreğinden ayırt edemezdim.
Küçük şeylerle mutlu olmaya alışmışım ben. Büyük mutlulukları hiç tatmadım ki zaten. Nasıl olur bilemem. Mavi bir dünyam oldu, gözlerini gördüğümde. Topu topu onunla dolu geniş bir hayal âlemi… Elemi bir süreliğine ötelemek istedim. Altım deniz, üstüm gök… Arada köpük köpük, bulut bulut bembeyaz hayallerim… Dalga dalga aşkı vururdu kalbimin kıyılarına… Başka sevdam yoktu ki benim!"
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ - 459
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.