- 2203 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
HUZUR-SUZ EVLERDEN ACIKLI MANZARALAR...
Bu ramazan bayramı arefesinde yolum şehrimizin kuzeyinde bulunan Huzurevine düştü.Yaşlı amcaların teyzelerin duasını alayım hallerini hatırlarını sorayım dedim.Merdivenleri ağır ağır çıkarken karşıma nasıl bir tablonun manzaranın çıkacağını bilemiyordum.
Salona girdim salonda karşılıklı birer divanın üzerine oturmuş üç amca ve ikiteyzeden oluşan bir grup sohbet etmekteydiler.Bende kendimi tanıtarak konuşmaya sohbete dahil oldum.
İşte Hacı Ahmet ağayı orada gördüm.Babamın çok yakından, çok sevgili bir dostuydu,takdiri ilahi çocukları vardı ama hepsi de erkekti.Bir kız çocuğu yoktu bunun özlemini çeker dostlarına bunu anlatırdı.
Ailecek gidip gelirdik onlara,kara gün dostuydu.Çok sayıda oğulları vardı.Çok zengindi zamanında el üzerinde tutulan sevilen sayılan birisiydi.Olacak iş değildi.Onun huzurevinde olmasına çok şaşırdım.Herkes buraya düşse en son Hacı Ahmet Ağanın buraya gelmesi icap ederdi.Köyünde çok sevilen sayılan birisi olarak şöhrete sahipti.
Hayretimi mucip olduğundan sorma gereği duydum.Malı mülkü serveti vadiler dolusuydu.Koyunları her yıl kuzular sürüleri vadileri kaplardı.Nasıl olmuştu da Ahmet Ağa buraya gelmişti?Bunun cevabını mutlaka öğrenmem gerekiyordu.Dünya yalandı, mal el kiriydi ama onca servet bir çırpıda nasıl erir, onca çocuk çocuk torun ona nasıl sahip çıkmazlardı?
Sordum Müdüre bu falanca köyün ağası Ahmet Ağa değil mi?-Evet Hocam dedi,malı mülkü bitmiş en sonunda hanımı da ,ölünce bize geldi,Devletimiz koruyacak bundan sonra yaşayacak burada,o azim koca servet,uçup gitmiş sonunda.
Dedim siz bilmezsiniz.Köyde gıbta edilen,hayli zengin adamdı,Tarla takıl traktör,koyun,keçisi vardı. Bir selamla iş olurdu,yoktu bu çevrelerde onun bir dengi...
Hacı Ahmet Ağanın yanına vardık beraberce..Hikayeyi ondan dinleyelim ilk ağızdan dedik.Bize usul usul o yaşlı titreyen sesiyle anlatmaya başladı.
Çocuklarım büyüdü sırasıyla everdim.Aldım hep oğlanlara, köyden güzel kızları,taktım gelinlere çok,kat be kat altınları.Tuttum düğünlerde, on çift davul zurnayı,kırk gün kırk gece köyde, yatırdım konukları.
Takdir birden her şeyler, döndü gitti tersine..Oğullarım yoldan çıktı, herkes Mersin’e giderken onlar gittiler tersine.Gelinler onları terkedip gittiler birer birer babaevine,sağlığım çok bozuldu,kalbim teklemede.
Torunumla biz baktık, bizim hasta hanıma,işler bozuldu hep,durdu artık çalışan makina,Bankalara borçlarımız birikti,banka geldi icraya,çuvalla para çok geçmeden bitti,kurşun atıyorduk artık biz meteliğe.
Hanım ölünce sağlığım,çok bozuldu iyice,Dostlarımız sağolsun getirdi huzurevine..Geldi geçti de bunlar, dönüp baktım geriye.Hata yaptım ben ama,bilmiyorum bir yerde.Geçti o günler gitti, ayağım bastı yere..Farkında oldum ben de,dünya boşmuş nafile.Gideceğim bende bir gün, on iki metre bezle.Gerçeği anladım ben sonunda fakirlikle.
Allahım fırsat verdi, yöneltti kendisine.İdrakimi açtı da,kabul etti bendine.Dur dedirtti çok azgın ,kudurmuşken nefsime,şükrolsun ki ölmeden, gösterdi bak bizlere.Yoksa ben de gidecektim, kabre debdebe şanla..
Bir sürü koyun keçi,hesapsız haram malla..Dünya sevgisi dolu,kap kara zalim kalple,şükrolsun ki affetti,Mevlamız, bağladı kendisine.
***
Hacı Ahmet Ağayı orada bırakıp bir başka yaşlıya Emine Teyzeme uğradım.Onu her zaman bizim hanımla beraber ziyaret ederiz.Emine Teyzem’de, Huzurevinde,bir elinde tesbih zikir dilinde,kimseye karışmaz,kendi halinde,yetmişine varmış, son demlerinde...
Bizim Hanımla dost olmuşlar bir gün,deşmiş yarasını, bir hayli hüzün,işittiğim en acıklı, masallar onunkinin yanında sanki düğün,ah Emine Teyzem, ne çok derdin varmış.
Başladı bana da anlatmaya başından geçenleri bir bir..Ah ne kadar derdi varmış..Bizler ne kadar rahat yaşamışız onunkine göre..Hanımla konuşuyorlar bende müsaaden olursa kaydedeyim sonra yazıya konu ederim dedim kabul ettiler sağolsun..
Anam babam yokmuş,bilmem ben kızım,düşündükçe kalbimde, dinmez ki sızım,anasız,babasız da, zordur be kuzum,Ah yavrum kaderime, yanar ağlarım.Annemi bilmem ben, bırakmış beni,soğukta bir camiye, terketmiş beni,ağlarken bir amca ,tutmuş elimi...Ah kızım çekecek, dertlerim varmış.
Kendimi bildim ben,buldum bu evde,annem de,babam da, sardı sevgiyle,büyüdüm serpildim,sıcak ilgiyle..Ah kızım bunlar da , erken baharmış.
Bir gün acı kaza, ocağımızı yıktı,annem babam öldü,beni öksüz bıraktı,vicdansız amcalar, karşıma çıktı,Ah kızım bunlar ilk öncü acılarmış.
Henüz onbeşinde verdiler yaşca benden büyük birine, kıydılar bencileyin garibe,bakmadılar benim, dengim mi diye,çocuk yaşta kaldım, her yıl hamile..Ah çocukluk nedir, bilmedim kızım.
Beyim ayyaş sarhoş,içer geceden,bir kez ayık gelmez,eve erkenden,dayak küfür bitmez,hergün keyfinden...Ah sağlam bir yerim, kalmadı kuzum.Babam annem yok ki,sahip çıkacak,dayım amcam yok ki,elimden tutacak,teyzem halam yok ki,yaramı saracak...
Ah taşları bağrıma basardım kızım.
Geçmedi çok fazla, bir gece kocam da gitti,Azrail as.ona , kalbinden geldi,evsiz yetimlerim, başıma kaldı,Ah yuvasız yurtsuz da, yaşadım kuzum.
Ev sahibi zalim, durmadı üç ay,manav kasap bakkal ,kovalar her ay,komşular getirse de,aç nasıl doyar?Ah çöpten ekmekleri yavrularıma topladım kızım.
Aç sefil yaşadık burda yıllarca,okudu çocuklar,bitmez acıyla,açtırmadım bir el, konu komşuya,sildim süpürdüm ben ,evleri kuzum,okudu oğlanlar,doktor, mühendis,kızlarım hemşire, biri stilist,küçük oğlum oldu, ünlü bir artist...Ah hepsi de kariyer, yaptılar kızım.
Değişti sonradan, beğenmezler beni,hiç bir konuda da, sormaz fikrimi,para pul gani de, bilmez helali,dinden diyanetten ,uzaklar kuzum.Tek başına kaldım ,boş dairede,her gün eve gelen ,bir hizmetçiyle,bir günden bir güne, almazlar evlerine,..Ah torunu torbayı, özledim ben kızım.
Evinize alsanız da,bir rahat etsem,çocuklarım gibi,torunu sevsem,arkadaşlarım gelse, onlarla birer çay içsem,yalnızlık çok zormuş, inan ki kızım.Kızım olmuyor ki, dıştan bakmayla,bu yaşımda lazım,sıcak bir yuva,yerleştirin bari beni dedim, bir Huzur evine,merak edip beni,durmayın kuzum.
İşte bak beklerim ,burda eceli,nerde nasıl gelir,belli değil ki,bayram da çocuklar, öper elimi,bayramdan bayrama, bekliyorum kızım.
Emine Teyzem bunları anlatırken ağlamaya başladı.Onu teselli ederek oradan ayrıldık tekrar geleceğimizi söyleyerek..Emine Teyzem çok değerli onun dualarının kabul edildiğini çok tecrübe etmişimdir..
***
Bugün vardım yine Huzurevine, yaşlılardan Hasan amcayı ve yaşlı teyzeleri görmeye, Müdür Beyden istedim,bizi tanıştırın diye, başladı Hasan amca odasında çaylarımızı içerken hayat hikayesine...
Hepsinin derdi aynı,senaryolar farklı, kimi oğlandan kimi, iki kızdan davalı, yalandan yüzler güler,yürekler yanmış dağlı, dinledikçe diyorum,buralarda lazım mutlaka yaşlıya bakan yerler de olmalı.
Hasan Amca ağlıyor,hiç yokmuş oğlu kızı, vermemiş Hz.Allah,böyle belki hayırlı, evlenmiş mutlu yıllar geçirmiş uzun hayli, ölünce de hanımı,tatmış ağulu aşı...
Ağlamaya başladı.-Ağla Hasan Amca dedim,ağla da biraz açıl senin hakkında Levh-u Mahfuzda yazılanlar, hayırlı ah bunu bir bilsen, çocuklarından, mallarından, sen sorumlu değilsen, cennette isterim ki,çocukların çok olsa da orda sevinsen.
Biraz ötede bir yaşlı Teyzemiz, oturuyor tahtadan bir iskemlede, bir ayağı kırılmış,alçıyla sarılmış inlemekde, yanında bir kasketli, amcamız kocası olmalı beklemekte, meraklandım ben acaba niye, teyzemiz neden içli içli ağlamakta...
Haydarmış adı,ağlayan teyzemizin yanındaki kocası olan Amcanın, Ağaymış bir köyünde,zenginmiş Yozgat’ımın, sayısı bilinmezmiş,koyunlarla sürüyle atın, başından geçen hadiseler çokmuş,acıklı ve de çetin.
Başladı hayat hikayesine o da:-Allah verdi bana dedi Hocam bu, hanımdan altı kızı, köylük yerde olmaz ki,bekler bizi arazi.. Altı kızımdan sonra, aldı beni bir sızı, bir oğlum yok ki bize tarlaya mala kim sahip çıkacak, Ortaanadolu’da gezmedik yatır türbe, koymadık inan Hocam...
Yedi tosun adadım,önce Yüce Allaha, bir oğlan versin diye,yeter ki Rabbim bana, kabul oldu duamız, kavuştuk biz oğlana, kestim de kurbanları, köylüye yedirdim.Büyüdü koç civanım, yetişti oldu bir yiğit, okumadı yedi içti,dal altı oldu söğüt, askerlikte çok zorlandı,bırakıp kaçtı bizim yiğit, evlenir akıllanır,dediler büyükler Hocam...
Oğlana aldık bizim, hayırsız bu gelini, belli değildi baştan, bozukmuş onun içi, ilk zaman anne baba, sevdik güzelce gelini, bilemedik sonunda,oynadı bize oyunu Hocam...Oldu bir kaç kız oğlan,bizim gelin hanımdan, yıllar geçti başıma, kesildi sanki Kösem Sultan, hanıma laf söyledi,bir de hiç utanmadan, önce yemeği sonra, ayırdık evi Hocam.
Bilemedik olanla gelin ver dedi, verdik biz tapuları, bizim burda kızlara mal verilmez,söverdi köyün halkı, her şey değil mi ki hep,sonunda onun malı, aman iyi olalım diye katlandık uzun yıllar inan Hocam...
Geçince ipler eline,bizi aldı eline, sıktı da sıktı bizi,ezdi hep ölesiye, haydi çıkın da gidin, buradan dedi bize, yetmedi hanımıma, vurdu birde kürekle..Kırık bacakla hanım,nereye nasıl gider, hayırsız gelin oğlan,durmaz bize zulmeder, çektiğimiz çile doldu,artık bu kadar yeter, Allahım çıkış yolu, ver dedik inan Hocam.
Kızların yanına varsak, damatlara kalmadı inan yüzüm, damatlar iyi olsa,elin oğludur yavrum, bir tas çorba içinde,olamam artık süzüm, Rabbim bir kapıyı aç,yüzümüz gülsün dedik Hocam.
Dostlarımız vardı sağolsunlar hatırlı yerlerde bağışladı,eldeki son tapuyu, buraları kalınası yer değil, ama olsun aratmaz bizim köyü, bir daha kine Hocam,bulamazsın sen bizi, sayılı nefes biter,Kurbana varmaz gideriz belki Hocam...
Allah gecinden versin dedim.Daha sonra birkaç defa daha uğradım hanımın ayağı iyileşmişti elinde bastonla bahçede beraber yürüyor geziyorlardı.Oğlanla geline beddua ederken dedim beddua etmeyin Rabbim onları ıslah et diye dua edin dedim.Olur Hocam dediler.
Ne diyelim Allah ıslah etsin böylesi hayırsız gelinleri ve onların elinde maymuna dönmüş hayırsız ana babasının kıymetini bilemeyen yaramaz evlatları..
***
Ayşe teyze elli yıldır aynı yastığa baş koyduğu kocasıyla iki haftada bir aile hekimine gelir ve oturur oturmaz doktora şikâyete başlardı:
_ ‘Kızııım, bu Ali amcan var ya, Allah ıslah etsin onu. Ali amcan, şöyle, Ali amcan böyle. Boşayacağım bu adamı.’ Ali amca da bazen titreyen sesiyle :
_Asıl sen şöyle böyle yapıyorsun!’ diye kendini savunur ve bazen de susardı. Aile hekimi sakinleştirmeye çalışırdı:
_‘Etme Ayşe teyze, bunca yıldan sonra, böyle küçük meseleler yüzünden değer mi? El âleme ayıp, bu kadar sabrettiniz birbirinize, şurada ömürden ne kaldı geriye.’
Kısa süre sonra Ali amcanın öldüğü öğrenilir ve Ayşe teyze bir yıl ortalıklarda görünmez. Günün birinde çıkagelir Ayşe teyze. Eski canlılığını yitirmiştir, suskunlaşmıştır, gözlerinin feri kaçmıştır. Oturur aile hekiminin karşısına. ‘Nasılsın Ayşe teyze?’ diye sorar hekim.
Gözyaşlarına eşlik eden titrek sesiyle:
‘Ah evladım’ der. Ali amcan öldüğünden beri hayatım bir kâbusa döndü. Peşlerinden neler çektiğim evlatlarımdan hayır yok.
Ne oğlumun evine sığabildim, ne kızımın evinde bir köşecik bulabildim kendime. Ne gelimine yaranabildim, ne damadıma. Yapayalnız kaldım.
Tek Ali amcan yaşasaydı da, bir iyilik etmesi lazım değil, hiç olmazsa evin bir köşesinde bir nefesi olsaydı.’
Görüyorsunuz, sizi en çok sevenler dâhil, herkes çekilip gidecek hayatınızdan, çocuklar yuvadan uçacak ve kimse size eşiniz kadar yakın kalamayacak. Sorun iffetsizlik değil, cana kast değil, akıl kaybı değil, hırsızlık değil, kumar değil, daha ne?
Anlaşamıyormuşuz. Anlaşamamanın canı cehenneme! Eşinizin basit eziyetlerine sabretmezseniz cenneti hangi eziyetle kazanacaksınız? Üstelik kimsenin yanında eşiniz kadar rahat olamayacağınızı da biliyorsunuz.
Öyleyse, ciddi ahlaki sorunu olmadığı sürece, sırf maddi kararlarda anlaşamamak yüzünden eşinizi kırmayın. Her şey en iyi olamıyorsa, boş verin olmayıversin. Dilinizi tutun, dudaklarınızı ısırın, ama eşinizi kırmayın.Alıntı..
***
Yine vardım bugünde,...Huzurevine,Emine Teyzemle Haşmet Amcamı görmeye,buldum salonda onu, başladım konuşmaya,dertleri aynı ortak, hepsi başka hikaye.Haşmet Amca emekli,çalışmış Daireden,babasını hiç bilmez,ölmüş yıllar önceden,ağbileri gözetmiş, sabırla merhameten,seksen yaşın sahibi, olmuş yaşlı şimdiden.
İstedim Hocam Allahtan, üç oğlanla üç de kız,verdi sıra sırada, Mevlam üç oğlanla üç kız,çalıştım çabaladım,ancak yetim idim hem öksüz,helalinden kazandım, yedirdim onları Hocam.
Hocaya gönderdim, okuttum çocukları,Kızlarımın eline, verdim ben Hz.Kuranı,baş göz ettim yetişip, sırayı alanları,hayatım bir film gibi,nasılda geçti Hocam.Torunlar oldu hem, oğlandan,hem de kızdan,ne isterim ki daha, ben Yüce Mevlamdan,vermemiş bak değil mi ,Hocam sana Yaratan,sermaye olan ömrüm,sel gibi aktı Hocam.
Üzülme sende Hocam,Mevlam seni güldürsün,hayatın bu sonu değil,dilerse elbet verir,dinle beni şükret gel sen,hayırlı belki budur,ağardı saçların bak,hepten döküldü Hocam.
Yaşlandık iyiydi de,tutmuyor biraz dizim,hanım baktı güzelce,hem kolumdu hem de gözüm,ölünce Hanım inan, Vallahi kırıldı belim,el kızları bir gün de, bakmadı inan Hocam.
Ankara’ya vardım ben,yorgun bir kızın evine,kızlar hayırlı evlat, bakarlar bana diye,damat kırgın o bize, ev almamışdı diye,iki ay kaldım Vallahi, dönüp bakmadı Hocam.Ne yaptım da ben bunca, oğlan ile geline,ödünç değil miydi bu,bana bakarlar diye,oğlanların hepsine, aldım birer ev hediye,gelinler beni evine, sokmadı inan Hocam.
Bekledim akşam olsun, diye hep camilerde,gelin Hanım çocuğa, kızıp vurmasın diye,kış günlerinde bile, dolaştım kahvelerde,gözümün yaşını hep,akıttım inan Hocam.Çekilir değil bunca, zehirden tarhana aşı,tarağın varsa Hocam, nolur kendini kaşı,sen niye suçluyorsun, vermeyen Cenab Hakkı,beş vakte beş katıp da, şükret inan Hocam.
Çocuklar dedi Baba, böyle sürüp gitmez,ilerisi karanlık,kaderde ne var bilinmez,Huzurevi açılmış,böylesi pek bulunmaz,biz arada yoklarız, dediler inan Hocam.İyi ki sen varsın da, yokluyorsun arada,kaç Bayramdır gelmezler,gözlerim hep kapıda,inancım var Allaha,çekerim kıymam canıma,çocuklarım da çeker,beddua etmem Hocam.
Beddua etme yine de onlara hayır dua et diyerek teselli edip onun yanından ayrılmıştım.
(1990-1994 arası Yozgatın merkeze bağlı Osmanpaşa kasabasında öğretmenlik yaptım.O zamanlar Huzurevi yoktu ama Çocuk Islah evi vardı.Onunla ilgili bir öykü denemem vardır.Yozgat olmaz da başka yer de olabilir.
Yozgatta biraz insanlık diğergamlık var henüz ama İzmirde İstanbulda var mı acaba?Baykuş Shov adlı tv.belgesel proğramında buna benzer bir huzurevi ziyaretini izlemiştim 1990 lı yıllarda.
Oradan etkilenerek bunları yıllar önce şiirlerime taşımıştım.Buradaki isimler,hikaye tamamen kurgudur,roman öykü anı yazmanın zor olduğuna kani oldum.Eleştiri yazıları yazmak daha kolay..)
17.07.2017//KIRIKKALE
HİDAYET DOĞAN OSMANOĞLU
YORUMLAR
İlgiyle okudum öğretmenim.Osmanpaşa da o yıllarda tam okulun karşısında "rotasyon" bakkalı vardı,hatırladınız mı? Selamlarımla.