RAMAZAN ve ÇOCUKLUĞUM
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Ben ailemizin beşinci çocuğuydum. Benden küçük bir de erkek kardeşim vardı.
Hepsi kalkarlardı sahura. Bir beni, bir de kardeşimi, biz küçüğüz diye kaldırmazlardı.
Anneciğime tembihlerdim;
-Anne ne olur beni de kaldır. Ben de tutcam oruç.
Kıyamasa da, bazen kaldırırdı Rahmetli. Nasıl sevinçle otururdum aralarına.
Bazen de bir uyanırdım, herkes yemeğini yemiş, sofrada kimse kalmamış, Annem toparlıyor sofrayı. Ay ne fenaydım, nasıl böberlenirdim. Annem bana böberli derdi, çok fena olduğumdan bana o adı takmış. :-))) Ben nasıl söylenirdim öyle böberli böberli.
-Beni neden kaldırmadınız, ben de tutacaktım oruç...
Öyle güzeldi ki Annem, illa bir şeyler yapardı, beni yine sakinleştirirdi.
-Hadi şimdi niyetlen. Derdi. Ben de niyetlenirdim.
Tabii gün uzun ben acıkınca gidiyordum Anneme;
-Eee Anne ama ben acıktım, daha ne kadar var iftara? Rahmetli bana aynen şöyle derdi;
-Sen şimdi ye, sonra yine niyetlen. :-)) Tabii benim aklım ne kadar erecek.
-Eee Anne öyle olur mu?
Annem;
-Olur olur, çocuklar iki kere de niyetlenir. Ben bir güzel karnımı doyururdum. Sonra akşam da iftar sofrasında herkesle beraber orucumu açardım. :-)))
Her Ramazan bunlar gelir hep aklıma. Hiç unutulur mu?
Benim çocukluğumda mübarek Ramazan kış aylarına denk geliyordu. Bazen davulcuyu beklerdik, ikinci katta sokağa bakan bir penceremiz vardı. Lapa lapa kar yağıyordu, sırtında uzun paltosu, yüzü görünmüyordu, nasıl sarılmış adamcağız. Davuluna vura vura geçip gitti sokak lambasının o aydınlattığı karanlıkta.
Ramazanın yarısına doğru bahşiş için bizim bahçeye girerdi. O zamanlar zaten bahçe kapısını kilitlemiyorduk. (Daha kötü insanlar yoktu bizim oralarda.) Adam açar girerdi dış kapıyı. Ama nasıl yankı yapıyordu davulun sesi bahçemizde. Bizim odanın camları zangır zangır titrerdi vurdukça. İlla bahşişi biz vermek isterdik. Babam kardeşimle bana pay ederdi paraları... Biz de uzatırdık camdan sevinç içinde. Davulcu amca manilerini yanık yanık okurdu.
Bir de ramazanda bozacımızdan bahsetmeliyim. Ben çok severdim, ah ne tatlı olurdu. Bozacıyı kaçırmazdım. Tam geçerken bizim oradan;
-Amca bekle hemen tası alıp geliyorum. Derdim.
Bir sefer tasımız vardı. Ne bileyim hep o tasla alırdık. Annem bardaklara koyar hepimize paylaştırırdı. Tarçın seperdi amca bir de üzerine.
-Amca bol olsun tarçını ! Dediğim bugün gibi aklımda.
Yaaaa... Şimdi boza da yok ama canım çekti vallahi. :-)))))))) Almanya’da olmayan bi şey kalmadı, diyoruz ama bir tek boza yok işte.
Bazen biz top patlamadan evvel arkadaşlarla vakti beklerdik. ( O zamanlar Tophaneden top atılırdı Bursa’ da .. ) Bizim sokağın üst taraflarında bir tepeden duyulurdu.
"Gümmmmmm !......."
Sesini duyduk mu topun bizi kimse tutmasın. Son sürat bağıra bağıra evlerimize koşardık.
-Top patladııııı !......... Top patladıııı !........
Bahçe kapısından girdiğimde herkes sofraya oturmuş olurdu. Ben ablamla ağabeyimin arasında otururdum. Herkesin yeri belliydi, yer sofrası o zamanlar. Bir tahta sinimiz vardı. Sıralanırdık etrafına.
Annem ne de güzel yemekler yapardı... İftar vakti radyoda neyin nağmeleri ve İstanbul için iftar vakti diye o huşu dolu yapılan dua... Annemin yüzünde nur, başında beyaz tülbenti ve o evimize yayılan yemeklerin rayihası. Tabaklarımıza yemeklerle birlikte sevgi dolu yüreğini de koyuyordu canım Anneciğim.
Ramazanda tabii en güzeli o davetler. Offf... O börekler, çeşit çeşit yemekler... Biz; 1950 yılı Bulgaristan muhacırlarındanız. Yani ben ilk Türkiye’de doğan çoçuğuyum ailemizin. Bizlerin en meşhur yemeği davetlerde; Kapama ( kuzu eti ile pilav.) Bu fırında olur. Bir de ; Yufkalama ( Kuru yufkalar kırılır üzerine hindi haşlama) nasıl neşe içinde olurdu iftar sofralarımız... Kalabalık ailemiz ve eş dost...
Ahhh ne günler... Ne günlerdi...
Rahmetliler; Babacığım... Anacığım... En büyük Ağabeyim... Nur içinde yatsınlar. Cennet mekanları olsun....
Bir araya geldiğinde canlarım, biliyorum beni hatırlarlar... Ağabeylerim... Ablacığım... Kardeşim... Canlarım... Ve o beni canı bilen sevenlerim.....
Yine benim yerimi unutmazlar...
Ben yine onların sofralarında olurum...
...
Sevgili DOSTLARIM ; Allah cümlenize sağlık dolu Ramazan sofraları nasip etsin..
Uzaklardan selam olsun...
...
Fikret Şimşek
.......Bu linkte siyah beyaz bir fotograf var.... yil 1961 / ilgili olanlar icin yaziyorum..... Ailem tam bu anlattigim zamanlarda o bahcede... Sevgimle
fikretsimsekzerre.blogspot.com/
.
YORUMLAR
Bozacı...gülümsedim. Çünkü bozacı gelip de bağırdığında yeğenim uyumuyorsa O'nun sesinden korkak hemen uyurdu. evet bizim de aklımıza boza getirdin can abim. Hazır sende yeni içmişken bizde mi içsek diye düşündüm.
Ne içten duygular, şimdi her şey sahte. Tutup çıkartasım var tüm değerleri ama gücüm yetmez ki.
kendimizce yaşayalım o vakit.
Çok güzel, içten ve sıcacıktı iyi ki okudum. Abim Allah'a emanet olun.
Yaaaa... Şimdi boza da yok ama canım çekti vallahi. :-)))))))) Almanya’da olmayan bi şey kalmadı, diyoruz ama bir tek boza yok işte.
yaaa....aynen.
Mekanlari cennet olsun Annenizin Babanizin büyük abinizin nurlar icinde yatsinlar.
cok icten cok dogal bir anlatim.
yüreginize saglik sevgili ZERRE bu yazinin her bir zerresi huzur ve güzellikti.
sonsuz sevgimle
yüreğin kalemin dert görmesin dost.
bu yazıyı geç okuduğuma üzüldüm...bir yandan da ramazan ayında okuduğum için sevindim...sayenizde yeniden keyifli bir yolculuk yaptık geçmişe...eminim ki okuyan herkes kendiden de birşeyler serpiştirmiştir yazdıklarınızın arasına görünmeyen...
ben sizin yazılarınızı okuduğumda hep aile özleminizi dile getirdiğinizi görüyorum herkes gibi...ve insanın yaşamında çocukluk döneminin ne kadar önemli olduğunu yeniden anlıyorum ...ben de çok özlüyorum çocukluğumu...
değişen bir şey yok aslında...ramazan yine ramazan...yüreklerde aynı heyecan...yemek hazırlıkları telaşı yine hassasiyetini koruyor özenle hazırlanıyor sofralar...davulcu davulunu çalıyor bizler için...değişen nemi?
canımızdan kopan canlar...değişen bizim artık büyümüş olmamız ...çocukluğumuzdaki pembe gözlükleri çıkartmış kötülükleri görebiliyor olmamız...
iyilik ve kötülük kötü insanlar ve iyi insanlar her daim olacak yaşamın kuralı bu...
biz büyüyelim amma çocuk kalbimiz kalsın yüreğimizin bir köşesinde
mevsimsiz_yağmur tarafından 8/25/2009 12:52:54 PM zamanında düzenlenmiştir.
İlk tuttuğum oruç geldi aklıma.. Sene kaç hatırlayamayacağım, yaş kaç bilemeyeceğim.. O kadar küçüktüm yani.
Gecenin bir vakti evimizde takırtılar oldu, uyandım. Baktım ki; annemle babam uyanıklar, sofra hazırlıyorlar ve bir yandan da mis gibi çay doldurmuşlar, ince belli yandan kulplu çay bardaklarına..
Ev, mis gibi taze köfte kızartması kokuyor.. Anneciğimin önlüğü önünde, elinde delikli kocaman kaşık ve ver ha çeviriyor tavada pişirdiklerini.. Aşırmak işten bile değil.. Aniden acıkıyorum gecenin kör karanlığında..
Lamba bile kör, kırk mumluk belki değeri ışığının.. Bir loşluk, bir huzur, bir dinginlik.. Sanarsınız Asude Diyarlarda hayal görüyorum.
Hayretle bakındım sağa, sola, evin her yanını dolaştım.. Evimizde başka kimse yok. "Misafir mi bekliyorlar, acaba" geçti içerimden de sordum melül melül kırpıştırarak gözlerimi:
*- "Mifafil mi geliyol anneciğim, babacığım? Safat kaç? Kalanlıkta niye sofla hasıllayıp, çay içiyolsunus gisli gisli. Bana felmüycek müsünüs, benü sefmüyol musunus" demişim (Annem anlatıp anlatıp gülerdi yakın tarihimize kadar, babamı kıskançlığımdan).*
- "Yarın oruç tutacağız, sahura kalktık" dedi, annem.
Babam:
- "Büyüyünce sende bizimle beraber kalkıp, oruç tutacaksın" dedi.
Oruç nedir, neden tutulur? Bir çeşit oyun muydu, gecenin karanlığında kalkıp yemek yemek, çay içmek.. Sır mıydı? Ebelemece gibi keyifli miydi? Top oynamaya mı benziyordu, bilemiyordum da kafamda ver ha kuruyordum, çözmeye çalıştığımdan..
Açıklama eksikti, bilemiyordum, yanılıyordum "'Oyun oynuyor' annemle babam" diye.. Babam geldiğinde, annemin kapıda karşılamalarına hiç benzemiyordu.. Yoksa; yine babam, elimden mi alacaktı annemi de bana bırakmayacaktı, yalnız yatacaktım, sabah zor olacaktı ağlamalarımdan..?
Ön yargım yine ağır basmış olacak ki; annemin eteğinin dibinden ayrılmamaya bakıyordum ve ilgisini çekmek için ve katılmak:
- "Bende sizinle oynayabilir miyim, anneciğim" demiştim.
Annem:
- "Oyun değil yavrum, oruç" demişti ve eklemişti hiç unutmam: "Şimdi karnımızı doyuracağız sonra yatıp uyuyacağız ve gündüz akşama kadar hiçbir şey yeyip, içmeyeceğiz"
- "Ben yiyebilir miyim, aç kalmak istemiyorum" demiştim çocukça saf korkuyla..
"Allah, bu zamana kadar aç bırakmadı, oruç olmadığım zamanlar dışında.. Tüm açlığım bilgiye susamışlığımla öğrenme meramım oldu" diyorum, Özlemce...
Çok saygıdeğer sevgili dost _ZERRE_,
Ramazan davulcularından önceleri çok korkardım, yattığım odanın penceresinin dibinden "Gümbür gümbür" vurarak geçtiklerinden ve ne kerametse biraz öteden davulun sesi durur, bir nağme yükselirdi gecenin sessiz derinliğinden:
- "Ramazan geldi hoş geldiii
Elleri kolları dolu geldiii"
... Ve davulun sesi duyulurdu: "Güm güm bede güm bede güm güm bede" 'tıkır tıkır' vardı birde peşinde inceden ince..
- "On bir ayın sultanıııı
Huzur bereket geldiii"
Davulun sesi yine duyulurdu uzaklaşarak böyle böyle..
Unutulur mu hiç çocukluğumuzun Ramazan'ları?
Hele; yüzük bulmaca oynardık akşamları.. Bulduğumuz ne kadar çul çapıt varsa ortaya koyar, etrafında çember oluştururduk bağdaş kurarak. Bir kişi yüzüğünü çıkarır ve elindeki yüzüğün nereye konduğunun anlaşılmaması için; her birinin altına elini sokar, çıkarırdı. Yüzüğü, çul, çapıtlardan biri olmak kaydı şartıyla ilk açmada bulan ebe olur, yüzüğü saklamaya hak kazanırdı.
Sahlep de pişirirdi annem.. **Noğay (Nogay-Noga) Çayı da**..
İftar saatinde atılan top sesiyle Bayburt'ta tanışmış, korkmuştum ki; o zamanlar, Kıbrıs Savaşı vardı..
... Ve üstelik karartma geceleri yapılmaktaydı, hatırladığım.. Evet, hatırladığım bir unsur da koyu renk perdelerimizin sımsıkı kapattığı pencerelerimize; babamın, gazete kağıdı kaplamasıydı..
İlkokul ikinci sınıftayken tuttuğum oruçlar yarım günlüktü..
İlkokul üçüncü sınıftayken; babam, oruç tutmamı ve kat'iyyen ağzıma bir yudum sıvı ve katık koymamamı söyledi. Aksi halde, döveceğini belirtmişti..!
Zafiyet geçiren, sıska bir şey olmuştum o zamanlar.. Resimlerimi gördükçe; daha bir hatırlamadayım o günleri, geceleri..
Zavallı çocukluğum..
... Ve şimdi, o zavallı çocukluğumu bile özledim adım gibi.. Kızkarındaşım yanımdaydı çünkü.
Değerlendiremediğime yanar yanar ağlarım iki gözüm iki çeşme.
Hürmetlerimle efendim.
* Annem anlattı*
** Süt içerisine bir parça tereyağı, biraz tuz, karabiber, çay konulup kaynatılır**
Gülizar Özlem SARAÇOĞLU
NOT: Her hakkı mahfuzdur yaşam mefhumumdan çünkü.
yazınızı yeni okudum
iyi ki davet etmişsiniiz yoksa ciddi bir kayıp olacaktı benim için. Yazdıklarınızı tebessüm içinde iç kırgınlıkları içeresinde okudum.Ramazanlarla birlikte milli kültürümüzden neleri kaybettiğmizi takip etmek yeterli.Nerde o eski armazanlar derken bu günkü ramazanların kötü olduğu değil önceki ramazanlarad var olduğu halde şimdi azalan değerleri yadediyor insanlar
sağlıcakla kalınız
Sizi Sila da diye silaya selamlar gönderiyordum. Demek sizde Almanya da yasiyordunuz :)))
Gurbetteki degerli yüregi kutluyorum bu güzel yazisindan dolayi.
O kadar eskileri bilmesem de, benimde anilarim canlandi gözlerimde. Tebrikler harika kaleminize ve degerli yüreginize.
Yolunuz düserse Austurya da Alplere davetlisiniz. Birlikte tirmanacagiz, Ama bilginiz olsun Ayi, Kurt ve bolca Tilki var daglarda... Korkmayin birlikteyiz :)))) Gurbetten gurbete selam ve sevgiler...
Sevgili şairim okudukça maziye daldım...Meğer ne büyük özlem varmış o günlere , yazını okuduğumda bunu çok daha iyi anladım :(
Şimdi çok şey değişti günümüzde...Karı,koca çalıştığı için böyle iftar sofrası ortamı pek bulunamıyor :( Hem biraraya gelinse bile o eski günlerdeki sohbetler kurulamıyor :(
Ahh be şairim...Ne de güzel bir yazıydı bu...
Allah bugünkü Ramazanlarımızın da tadını aratmaz inşallah...
Sevgilerimle ...
Ben ailemizin beşinci çocuğuydum. Benden küçük bir de erkek kardeşim vardı.
Hepsi kalkarlardı sahura. Bir beni, bir de kardeşimi, biz küçüğüz diye kaldırmazlardı.
Anneciğime tembihlerdim;
-Anne ne olur beni de kaldır. Ben de tutcam oruç.
Kıyamasa da, bazen kaldırırdı Rahmetli. Nasıl sevinçle otururdum aralarına.
Bazen de bir uyanırdım, herkes yemeğini yemiş, sofrada kimse kalmamış, Annem toparlıyor sofrayı. Ay ne fenaydım, nasıl böberlenirdim. Annem bana böberli derdi, çok fena olduğumdan bana o adı takmış. :-))) Ben nasıl söylenirdim öyle böberli böberli.
-Beni neden kaldırmadınız, ben de tutacaktım oruç...
Öyle güzeldi ki Annem, illa bir şeyler yapardı, beni yine sakinleştirirdi.
-Hadi şimdi niyetlen. Derdi. Ben de niyetlenirdim.
Tabii gün uzun ben acıkınca gidiyordum Anneme;
-Eee Anne ama ben acıktım, daha ne kadar var iftara? Rahmetli bana aynen şöyle derdi;
-Sen şimdi ye, sonra yine niyetlen. :-)) Tabii benim aklım ne kadar erecek.
-Eee Anne öyle olur mu?
Annem;
-Olur olur, çocuklar iki kere de niyetlenir. Ben bir güzel karnımı doyururdum. Sonra akşam da iftar sofrasında herkesle beraber orucumu açardım. :-)))
Her Ramazan bunlar gelir hep aklıma. Hiç unutulur mu?
heyy gidi gümler dedim bir daha eskilermi çok güzeldi bizler mi çok çirkinleştik beilemem amaaynı hava yok artık sebebi yine biziz galiba arada bir böyle hiç değilse ya az da olsa yaşadık diye teselli olabiliyor insan ama ya bu güzellikleri hiç görmeyenler.
o günler gerçekten bir başka güzeldi be ağa can sevgiler sıcak. dostluklar sıcak,vefalarsıcak ya cefalar bile bu zamandan sıcaktı aslında eyvallah ağa can eyvallah aldı götürdü yazı tebrikler
Top patladııı, top patladı...
Ne güzel günlerdi. Bizim kuşağımızdan çok kişinin çocukluğu gelmiştir akluna- benim gibi. Davulcu penceremizin altında hangi sokağın sakinlerini uyandırıyorsa ona uygun maniler söylerdiç İmkânı olanlar börek vs. ikram ederlerdi. Biz camdan sarkıp neşe içinde söylediği şakalara gülerdik...
Keyif verdi, geçmiş günleri anımsadık. Kaleminize sağlık
Evet ZERRE...Yine çok güzel günlere gittik ve geldik geriye...Bizler yine mübarek günlerdeyiz...
Herkesciklerin de eski güzel günleri canlandı...Eski ramazanlar,her komşu paylaşırdı,ne pişirdi ise birbirine yollardı.Zaman geçiyor,eski güzel geleneklerimiz,göreneklerimiz de yok olup gidiyor...Ki gurbette daha zordur özel günler,ezan sesleri yoktur ama kilise çanları çalıp durdukça için daha burkulur.çeşmesinden su içilmez,çiçekleri kokmaz...
Paylaştın eski günleri andık seninle,yüreğine sağlık...Ölenlere rahmet,kalanlara ömür dilerim...
Can dostum Zerre, aldın götürdün beni de çocukluğumun ramazanlarına...
Hep çocuk kalsaydık keşke, yine küsseydik kaldırılmadığımız zaman sahur sofralarına, her gece yufkadan yapılan böreğin kokusu sarardı evi,anacığım bizi kaldırmadığı zamanlar da bizim payımızı hep ayırırdı...
Ben yapıyorum şimdi, o zamanlarda aldığım tadı bulamıyorum,o anların kokusu hâlâ o kadar sıcak ki, şöyle bir bakınca daha dün gibi diyoruz ama zaman o kadar sinsiki çabucak geçiveriyor hissettirmeden...
Sağol varol Fikret Dost, o günleri yâd ettik sizin sayenizde, Hepimizin sağlık sıhhat ve bolluk içinde geçen ramazan sofraları olsun...
Uzaklardaki Dostum'a selâm ve sevgilerimi gönderiyorum...
cemrece tarafından 9/22/2008 11:37:36 AM zamanında düzenlenmiştir.
Üstadım geçkaldım yazınıza lütfen affedin.
Öyle güzel anlatmışsınız ki.Eski ramazan günlerimizi derinden bir sızı kapladı ki sormayın.
Hep aynı şeyler yaşanıyormuş demekki.Bizde de aynı hiç uyandırmazlardı .
Etkin,güzel Türkçe dil kurallarımızın ihlal edilmeden düzgün Türkçeyle yazmış olduğunuz başarılı eserinizi canı gönülden kutlarım.
Kaleminiz ve yürek sesiniz daim olsun.
Saygılarımla.
Efendim, günün yazısı.
Zamana, uyarlı.
Vaktinde yağan bahar uyağmurları gibi ılık, yumuşak. Aşinası olduğumuz sımsıcak bir ortam.. Özlemini duyduğumuz o mutlu çocukluk yıllarımız. Bir daha asla göremeyeceğimiz anlar... Kaybedilen anneler babalar...
Düşündüm, tatlı bir hüzün sardı içimi. Oflarla ahlarla, kalakaldım...
Saygımla ayrılıyorum. İyiki yazdınız.
Mükemmeli anlatmanız, ruhuma ferahlık verdi.
Teşekkürler efendim...Bin kez...
SEVGİLİ ZERRE;
BURSA'DA YAŞADIĞINIZ ÇOCUKLUK ANILARINI ANLATMIŞSINIZ,BEĞENEREK VE DUYGULANARAK OKUDUM.iNAN ANNEME DAHA ÇOK SARILMAK VE SEVMEK GELDİ İÇİMDEN.HAYATTAYKEN KADİR KIYMETLERİ BİLİNMİYOR BELKİ.GÖZÜMÜZÜN ÖNÜNDEN KAYINCA ANLIYTORUZ DEĞERNİ.BENİM DE ÇOCUKLUĞUM BURSA'DA GEÇTİ,GANİME HALAM VARDI,ONU ÇOK SEVER VE HER TATİLDE BURSA'DA OLURDUM.RAMAZANA RASTLAYAN ZAMANLARDA OLURDU.TOPHANE'DEN ATILAN TOPUN SESİYLE EVLERE KOŞAR,ORUCUMUZU BOZARDIK.GANİME HALAM O GÜN ORUÇ TUTMAMAM İÇİN BANA İSVİÇRE ÇİKOLATALARINDAN VERİRDİ.zAYIF OLDUĞUM İÇİN BANA KIYAMAZDI VE BEN DAHA ÖĞLE EZANINDA BOZARDIM.
ÇOCUKLUĞUMA DÖNDÜM GÜZEL YAZINIZLA,
YÜREKTEN TEBRİKLER...
SEVGİLİ ZERRE;
BURSA'DA YAŞADIĞINIZ ÇOCUKLUK ANILARINI ANLATMIŞSINIZ,BEĞENEREK VE DUYGULANARAK OKUDUM.iNAN ANNEME DAHA ÇOK SARILMAK VE SEVMEK GELDİ İÇİMDEN.HAYATTAYKEN KADİR KIYMETLERİ BİLİNMİYOR BELKİ.GÖZÜMÜZÜN ÖNÜNDEN KAYINCA ANLIYTORUZ DEĞERNİ.BENİM DE ÇOCUKLUĞUM BURSA'DA GEÇTİ,GANİME HALAM VARDI,ONU ÇOK SEVER VE HER TATİLDE BURSA'DA OLURDUM.RAMAZANA RASTLAYAN ZAMANLARDA OLURDU.TOPHANE'DEN ATILAN TOPUN SESİYLE EVLERE KOŞAR,ORUCUMUZU BOZARDIK.GANİME HALAM O GÜN ORUÇ TUTMAMAM İÇİN BANA İSVİÇRE ÇİKOLATALARINDAN VERİRDİ.zAYIF OLDUĞUM İÇİN BANA KIYAMAZDI VE BEN DAHA ÖĞLE EZANINDA BOZARDIM.
ÇOCUKLUĞUMA DÖNDÜM GÜZEL YAZINIZLA,
YÜREKTEN TEBRİKLER...
can..
can, burnumun ucu sizladi inan...
biliyormusun ben babamla olan bir ramazan sofrasi yasamadim cocuklugumda ama onun yerine dedem,anneannem ürkek kus misali gözleri dolu dolu annem...
öyle cok kareler geldiki gözümün önüne
yüregine,kalemine saglik..
harika bir anlatimdi..gözlerim dolu dolu okudum..
sevgilerimi birakiyorum bu yazinin altina..
YILDIZ
P.S bak bu dogru,bu gurbetin hep birseyi eksik...boza yok iste..:-))
Benimde çocukluğum dedemlerin çiftliğinde geçtiği için bazen ramazan aylarını orada geçirdik ve çok kalabalık iftar ve sahur sofraları kurulurdu...bir gün iftara beş on dakika kala babanemin haşladığı mısırların kokusuna dayanamayıp gizlice yemiştim...her aklıma geldiğinde utanırım...Allah rahmet eylesin anlamış ve yüzüme vurmamıştı çünkü aynaya baktığımda mısır taneleri çeneme burnuma yapışmıştı...çocukluk işte:)))
Bu paylaşım beni çok farklı yerlere götürdü, itiraf bile ettim üstad:)))) daha ne olsun..?
tebrikler...
okurken nasılda duygulandım...
benimde çocukluğumdan kalan anıları izledim hafızamda bir daha...
O zamanlar herşey çok daha güzeldi..dünya kirlenmemiş
insanlar değer yagılarını yiitrmemişlerdi...
Ben rahmetli babaannemin prensiydim...o evde olduğ müddetçe ne babam nede amcalarım bana dokunamazlardı.
ben babaanneye büyükana derdim...ona TENBİHLER saura kaldırması için yalvarırıdım.bazen kalktğımda babam bağrırdı,ben büyük anamım eteklerine yapşır kıyameti basardım...
Bazı akşamları beni sahura kaldırmayacakları hissine kalpılır
büyük anamım kuşağını bağlardım elim...o kalkarken uyanırdım...büyük anam anlatır gülüşürdük
güzel günlerdi...
ve kış ramazanlarıydı bizim de o çağlarımız..
şimdi o köyü
o büyük anayi ve o eski ramazanları ne çok arıyorum...hiç bir paranın satın alamayacağı bir servet o
kıymetini bilebildik mi bilemem...
işte ortak bir kültürün parçası olmak bu...şiirlerde yazılrımda anlatmak istediğim bu...değerleriyle varolan bu toplumun temelinde hep sevgi vardır...
bütün bölgeleriyle az çok hep birbirimize benziyoruz...
sen şimdi yüreğimi sislere buladın ağabey...hüzünlkerimin adı yok ama hatıralar öyle tazeki...
canları rahmet çekmiştir sanırım
büyük anama dedeye
bütün ölmüşlere,anne ve babalara
herkese fatihalar benden olsun...yine büyük anamın diliyle yapacağım o duayı...
fatihayışerifi okur ve hatırladığım kadarıyla şu duayı yapardı
"ya rabbi dünya kurulalı beri ölmüş,üzerinde çimenler bitmiş,kemikleri dasğılmış mezarları belli olmayan ve bize bir fatiha yokmu diye inleyen kullarına hibe eyledim sen vasil eyle.."
Sen vasil eyle rabbim...bütün ölülere...
benmi ağllattın ya helal olsun ağabey...
bu yazıya on puan benden
ve inşallah günün yazısı olsun...
sevgi saygı ile
ve hürmetlerimle ağbey...
çok eski günlere götürdünüz beni, ama yine de anılarcapcanlı taptaze sanki dün gibi...
bu senede davulcunun sesını duymadan yatmıyorum, büyük şehirlerde her ne kadar eski adetlerimiz kalmasada davulcu hala aynı saatlerde geziyor, ama nerde manii söylemek..
geçen hafta o saatte eve giriyordum ve davulcu ile karşılaştık bir baktım küçük bir çoçuk 15 yaşlarında, hayallerim yıkıldı bız eskiden siizn de dediğiniz gibi davulcu amcaya alışkınız ve o soguktan üşümüz sesiyle manılerıne ..
bakın o kadar güzel yazmıssnız ki kendinize has anlatım tarzı da girince tam bir bütünlük olmuş...
doğallığınızı bize satırlardan yansıtmıssınız...
tüm ölmüşlerimiz rahmet istedi sanırım , sayenizde bizlrde büyüklerimizi anmış olduk..
cok tesekkürler..
sevgim kucak dolusu...
ahh ahh nerde o eski ramazanlar demeyeceğim abi biliyorum ki onlar hala bizim yüreklerimizde yaşanıyor her daim kalemine sağlık üstadım kalemine sağlık abiciğim hani bir ressam alsaydı da eline fırçayı çizerdi resmi de edebi olarak ancak böyle güzel resmedilirdi. bunu da ancak sen yapardık güzellikleri olduğu kadar yüreğine tüm evrenin sevgisini bile sığdıran insan selam olsun sana
Ne kadar sıcacıktı yazı..
Gittim geçmişe uyandım davulcunun gümbürtüsüne
Köye evin ışığı yanmadıkça gitmez kapıdan davulcu.. :))
Vay bebelerin ahline..Tutmasakta kalkardık sofraya..
...
Ah kuru yufka Bizde üsütne tavuk suyu ve eti serpilirdi yada tatlı niyetine şerbet ve şeker..
Ne kadar tatlı gelirdi.. Bazen özler evde yaparım . :)))
.
Gönül sesine teşekkür ederim dost.
Aldın götürsün sıcacık Ramazanlara beni..
..
Amin cümlemize dost can..
Sevgilerimle..
Ne de güzel anlatmşsınız, ben de rahmetli babamın telaşını hatırlarım hep..Sigaraya dayanamadığı için dört dönerdi sofranın başında.. Her akşam Gaziantebe özgü meyan şerbeti soframızda yerini alırdı mutlaka , bilirdi ki babacığım o olmazsa ben hiç birşey yiyemem..Off off demek geçiyor içimden, geride kalan her şey nasılda özleniyor..
Sevgiler..
Sevgili DOSTLARIM ; Allah cümlenize sağlık dolu Ramazan sofraları nasip etsin..
amin .....
ne güzel günlerdi o ramazanlar...şimdi anılarda kaldı tüm güzellikleriyle..iyi ki yazdınız ..değerli yazar dost Zerre...iyi ki yazdınız..yeniden yaşattınız bizlere..
kutlarım anlamlı harika paylaşımınızı gönül güzelliklerinizi..
sevgi saygı selamlarımla..