- 791 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
SARI KEDİYİ KİREÇ HAVUZUNA NEDEN ATTIM?
İlkokula yeni başlamıştım. Bizim okuduğumuz o yıllarda haftanın 6 günü tam gün okula giderdik. Cumartesi günlerimiz tatil değildi. Öğle tatillerimiz 1-1,5 saat olurdu.
Baharın yazdan önce en tatlı günlerini yaşıyorduk. Yedi sekiz yaşlarındaydım. Aklım hep oyunda, hep doğadaydı.
Öğle tatillerimizi simit, üzümlü kek, vb fastfood atıştırdıktan sonra, kalan süremizi arkadaşlarla geçirirdik …Erik ağaçlarına Afrika şebekleri gibi tırmanır, henüz ev yapılmamış doğanın yeşilliklerinde kuzukulaklarını toplar, ballı baba çiçeklerini arılardan önce tadar, kelebekleri kovalardık.
Ben bir süre sonra kendi dünyama çekilmiştim. O dünyamda bir tek benim bildiğim bir sır vardı. Sırrımı herkesten saklıyordum.
Evimin merdiven altında tekir bir sokak kedisi yeni yavrulamıştı. Anne kedi yavrularını emzirirken bende kısıtlı bütçemi ona şişe sütü alarak harcıyordum.
Öğle tatillerimde birden ortadan kaybolmamı neden sır gibi saklıyordum, bilmem ama arkadaşlarımın -herhalde o yavru kedileri annesinden alıp ayıracakları korkusu - yavrulara zarar verecekleri düşüncesi, çocuk yüreğimi kaygıyla dolduruyordu. Beni arayıp da bulamayan, derste yakalayıp “nerede?” olduğumu soran arkadaşlarıma “Annem dışarı salmıyor, evde yemek yememi istiyor…” gibi bahanelerimle savuşturuyordum.
O kediler yüzünden derslerimi, ödevlerimi bile askıya almıştım. Çocuk aklı işte...
Bütün merakım, gözleri açılmamış yavruların, gözlerinin ne renk olacağı idi. Her gün onları kontrol ediyor, öğle araları yemek için bana verilen cep harçlığımı ve yemek mola süremi onlara harcıyordum.
Altı yavrunun ikisi tekir, üçü siyah, biri tam beyaz renkliydi. Beyaz renkli olanı daha çok seviyordum. Anne kedi önceleri çok hırçındı. Daha sonraları ise sezgileriyle benim ona ve yavrularına zarar vermeyeceğimi sezmişti ki, belki de o nedenle olsa gerek dişleriyle pençe göstermesinden vazgeçmişti.
Yine o günün sabahı, belki yavrular gözlerini açmıştır, diye erken kalkmış, siyah okul önlüğümü giyip, beyaz kolalı yakamı takmıştım. Kahvaltımı alel acele edip, okul çantamı kaptığım gibi doğruca merdiven altına doğru koşturmuştum.
Anne kedi cılız bir "miyav" dedikten sonra yavrularını yalamaya başlarken bende her birini kontrol ediyordum. Hala gözleri açılmamıştı. Azıcık aralıktı, çapaklıydı.
Okul yolunu tutturduğumda aklım hep merdiven altındaki gözleri çapaklı yavru kedilerdeydi.
Aynı günün öğle tatilinde, elimde şişe sütü ile merdiven altına doğru heyecanla koşturdum. Ah, bir de ne göreyim! Sarı bir erkek kedi ağzına aldığı en sevdiğim beyaz kedi yavrusunu kıtır, kıtır yemekteydi.
Ah, o günkü ruh halimi size, -yazı diliyle nasıl çizmiş olsam?- anlatabilsem sizlere?
İnsanın beyninden aşağıya kaynar suların dökülmesi, belki de böyle bir duygu rengi, olsa gerekti. O an bende çok kısa sürdü tabi…Yerini ani gelişen bir öfke refleksi oluştu. nasıl bir kuvvet geldiyse, elimdeki süt şişesini sarı kediye hızla fırlatmam aynı anda olmuştu.
Sersemleyen kedi merdiven altındaki yan duvara çarptı. Sonra da lastik top gibi dört ayaküstüne durduğuğu an ben ivecenleşmiştim. Sarı kedi kaçacak , diye ani bir hamleyle öne doğru atıldım. Bu kez, tam da onu kuyruğundan yakalamıştım. Pençelerini üzerime doğru hamle yapmasına fırsat vermemek için başımın üzerinde hızla döndürmeye başladım. Bir yandan ağlıyor, bir yandan koşturuyordum.
O anda yaşadığım duygu rengiyle görüntüler öyle kötüydü ki.
Sarı iri bir erkek kedi, ağzı kanlar içinde ve altı yavruyu yemişti, kafaları kanlar içinde yerdeydi…
İnşaat ustaları, evimizin hemen yan tarafında boş arsa içinde yanmamış kireç havuzu açmışlardı. Zaman zaman o havuzun başına gelir, arkadaşlarla taşlar atardık. Taşlar hızla batarken kireç havuzu köpürürdü. O havuzu, geniş beyaz bir tencere içinde kaynamakta olan süte benzetirdik. Aklıma o bahçe gelince, hiç düşünmeden o yana doğru koşturmuştum. Kolum koparcasına başımın üzerinde acı acı miyavlamakta olan kediyi çevirmekteydim. Biliyorum, durduğum an kedi benim elimi yüzümü tırmalayıp, canımı yakacaktı. Bu nedenle hiç durmadan onu çeviriyor, koşturuyordum.
İnşaatçıların açtığı kireç havuzuna 2 metre kala durmamla, kediyi havuza fırlatmam bir oldu. Sonra da arkama bakmadan oradan uzaklaştım. Henüz öfkem kızgınlığım geçmemişti. Yüreğimde korkunç bir boşluk oluşmuştu.
Hayal kırıklığı.
Yalnızlık.
Derin bir acıydı hissettiğim.
Olumsuz düşüncelerle, berbat bir duyguyla merdiven altına doğru koşturdum.
“Belki, belki bir yavruyu kurtarabilir miydim ki?” düşüncesi yüreğimdeki o koca boşluğu azıcık da olsa loş bir ışıkla doldurmaktaydı…
Bir yandan anne tekir kediye ne olduğunu küçücük yüreğime düşen ayrı bir kaygıydı. Merdiven altına geldiğimde hala ağlamakta olduğumu fark etmiştim. Tuzlanmıştı yanaklarım. Aralıksız pınarlarımdan çağlayan gözyaşlarım yanaklarımdan aşağı, çene altımda birleşip göğsüme akıp duruyordu. Elimin tersiyle yanaklarımı sildikten sonra merdiven altındaki loş alanı bakışlarımla taradım. Sarı kedi, 6 kedi yavrusunun başlarını yememişti. Neden yememişti de bırakmıştı? Bugün bile yanıtını veremediğim bir soruydu bu düşüncem.
Yavru kedilerin o anda gözlerine bakasım gelmişti. Evet, açıktılar. Günlerce beklediğim o anı bugün bile anımsadıkça içim kıyılır gibi olur. Gri ve açık mavi renge, aksu dediğimiz renge çalıyordu her birinin gözleri. Belki büyüdükçe değişecekti renkleri. Ama o gün yavruların gözleri açılmıştı işte…
Eve ağlayarak çıktım yine…Evde dayımın eşi vardı. Neden ağladığımı sorunca hıçkırıklarla yaşadığım durumu açıkladım. Evden gazete kâğıdı alıp birlikte merdiven altına gittik. O gün yengem elimden tutup üzüntümü anlamış, bana manevi destek olmuştu.
Kedi yavrularının başlarını çınar ağacının dibine birlikte gömmüştük. Okula o öğleden sonra gidememiştim. Üstelik okul çantam da sınıfımda kalmıştı.
O gün öğleden sonra çınar ağacının gölgesinden ayrılmamıştım. Yastaydım. Çocuk yüreğimle o yavruların cennete gitmeleri için, Allah’a dualar etmiştim.
Sonra da yavruların annesini aramıştım. Buldum da… Yol kenarına atılmıştı. Demek ki, onun da kaderi yavrularının kaderi gibi aynı gün ölümle sonuçlanmıştı. Anne tekir kedi bir aracın tekerinde can vermişti. Zavallı kedinin memeleri sütten şişmişti. Öylesine uyur gibi yan yatmaktaydı yol kenarında. Onu da yavrularının yanına gömdüm.
Ertesi gün okula gidince Türkçe ve matematik dersinden sınava tabi olmuştum. Üstelik o günkü ev ödevimi yapmadığım için; sınıf öğretmenim tarafından ceza da almıştım. Zaten her öğlen geç kalırdım ve sınıftaki çöp kutusunun hemen yanı başında tek ayaküstü duruşum, artık günlük cezalarımdan biriydi. Bana o gün de aynı ceza verilmişti.
Tabi çantamı unuttuğum için derslerime de o gün çalışamamıştım.
O gün bugün, ne zaman sarı bir kedi görsem içimdeki öfkenin o acı baharatı, bugün dahi sol yanımı yakar, acıtır canımı. O an geçmişe yeniden yol alırım. Gözlerimi yumarım. Unutmak ister gibi sıkıca yumarım gözkapaklarımı. Ta ki o sarı kedi, gözlerimin ufkundan gidene kadar.
-
Emine Pişiren- Kocaeli
YORUMLAR
Yapma be Emine Hanım...Hüzünlendirdiniz bizi.
Evet.Haklısınız. hep iyiyi yazacak değiliz. Hüzün de acı da böyle güzel yazılacaksa tabi ki yazılmalı.
Bu olay tam karşılığı değil ama "tabiatta denge " diye bir kuram var.
Bazen yaşamak için öldürmek gerekebiliyor.
Bir günde kim bilir kaç tane hayvan kesiliyor. Bizlerde onların etini afiyetle yiyoruz.
Aslında o da bir öldürme şekli değil mi?
Selam ve Saygılarımla
emine pisiren
Ne olur beni böylesi suçlamayın.
Selam ve saygıyla
Bedri Tokul
Hatta size destek olmak istemiştim.
Eğer öyle anlaşıldıysam çok özür dilerim.
Bırakın çocukluğu ben bile şu yaşta sizin yaptığınızı yapabilirim.
Saygıyla...
SARI KEDİ HAKKINDA KİŞİSEL DİP NOTUM:
Üç bölüm halinde kaleme aldığım anı yazıma çok sert eleştiri alacağım kesin. Özellikle hayvan-severlerin olağan-üstü tepkilerine de maruz kalabilirim.
Ben bütün bunları göze aldım.
Amacım, okurların duygularını sınamak değildi.
Hem, bundan tam 50 sene öncesinde 7-8 yaşlarında bir kız çocuğu idim.
O yaşlardaki bir çocuktan mantık nasıl beklenir? Üstelik anksiyete yaşanırken hangi çocuk olgun ve aklıyla davranabilir?
Kısacası yargılanacak ne sarı kediydi, ne de küçük bir kız...
Anımsayınca ben yazdım.
Böylesi bir konuyu yazmak cesaret ister....
Hep iyiyi yazacak değiliz ya...
Biraz da baharat katalım yazı aşımıza...
Az hüzün, az acı tadında...
Saygıyla
E.P