- 553 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Tarihi Kulluk Sözleşmesi 14
Süreç bu haliyle El süreci anlayışı haline gelecekti. El, El Şadday dağı sahibi olmakla eylemli olup asıl niyetini söyleyecekti. Asıl niyet, kolektifin olan her tür zenginlik kaynağını El mana düşüncesini adı altında, El adamı olma üzerinde özel mülk sahipliğine çevirmekti. Kolektif zenginliğinin içinde insan emeği ve insan bilinci de vardı.
Böylece ortam, kimi kişiler üzerine rızk, nasip ad edilen mal mülk sahibi olmanın egemenliği haline getirilmişti. Süreç kimi kişilerin mal, mülk sahipliği üzerinde hegemonyacı oluşun eksen çekimin; çevrimi edilmişti. Bu nedenle El’in sahipliği olan Şadday dağı ve çevresi gibi bir malı, mülkü El; istediği kişiye güya vaat edilen olukla verilecekti. El mülkü, El adamı olan Awram’ın olduktan bir hayli sonra El mana düşüncesindeki somutun ne olduğu ortaya çıkacaktı.
El mana düşünceli, El inanıcısı kişiler; tam El malını, El’in mülkünü sayıp söylemeye alışmışlarken; bir de bakmışız ki, El’in dediğimiz de El’in olan mülk te kişilerin malı mülkü olmuştu. Anonim olan mal mülk iyeliği El anlayışlı mana şahsında; kişi sel vaatli tasarruflara dönüştü. Böylece süreç; iyeliği olan kişi takdirli, kişi sahipli, mutlak egemen oluştu. Bu yolla köleleri de olan bay erki dediğimiz (monark dediğimiz) mülk sahipliğine dönüşmüştü.
Önce kamunun olan mal mülk karşı konulamaz bir El mana anlayışı üzerine transfer oldu. Bu mantık eski totem meslekli emekler değişimi üzerindeki denklikle meşruiyet olan hak edişi, ortadan kaldırdı. Değişilen emekler denkliği yerine El iradeli söylem üzerinde sürecin meşru edildi. Ki özel mülke karşı olası itirazlar böylece El üzerinde ön görülen bir meşruiyet karşılanmasına dönüştü. Olmakla gerçeğin üzerinin örtülmesiydi. El mantalitesi ilk özel mal mülk sahipliği oluşun iktisap şekliydi.
El’in Dağı, El’in mülkü, El’in Toprağı anlamına gelen El Şadday, El Şadday denen Dağ olan mülk ve El Şadday’ın dağında otlayan, kamu malı, koyun sürüsü günü geldiğinde bakmışsınız ki Awram’ın olmuş. El Şadday ve El Şadday denen de; meğer Awram olmanın, Musa olmanın, Sargon, Hamuraba, Nemrut olmanın kendisiymiş.
İzole yapı kendi yağında, kendini kavurma süreciydi (kendi kendine yeten olanın süreciydi). Sürecin içi üretim teknik teknolojileri nedeniyle ürün bolluğu; ürün çeşitliliği ve buna bağlı nüfus artışı bağlamı içindeki hacim artışı nedenle, El Şadday; El Tur kadar olan kendi yüzey alanını çevresinden yeryüzüne doğru genişletecekti.
Yani süreç en azından yüzey alanı olmakla, kendi kendine yeten olmaktan; çıktı. Süreç yüzey alanı bağlamında ve kendi emeği yerine başka emeklerin sömürülmesi kaynaklı kendi kendisine yeten oluştan çıktı. Dışa doğru ganimetçe bir büyüme içinde oldu. Süreç egemenlik ihracıyla yapıyı büyütecekti. Bu süreç te ister isteyerek ya da isterse istemeyerek bay erkli sentezlerinin ortaya çıkması demekti.
İstemeyerek olan sentezler, kavgalı oluyordu. İbrahim kendi bay erki El’ini, Nemrut ta kendi El’ini meşru görmekle kavgalar başlayacaktı. Yani herkes kendisine mal mülk veren kendi El kaynağını meşru görüyordu. Haliyle Awram bay erkli El egemenliği; Nemrut u meşru gören El egemenliğini tanımıyordu. Ha keza Nemrut ta Awram sahipliğini ve Awram’ı zengin eden başka El’ egemenliğini tanımıyordu.
Bu kavgalar, geri bağlanım yasalarından kopuk mantalitelerdi. Herkesin mantığı kendi El’ine göre anlatımlarla, yeniden, yeniden hikâye edilecekti. Çünkü süreç çok uzundu. Uzun olanı anlatmak ta uzun olacaktı. Sargon, Nemrut, Awram bir El meşruiyetle mal mülk ve kul sahipli oluşun adıydı. Sonra da bunların sentezi, damgasını vuran kişiden ötürü El adı, kişinin adlarına dönecekti.
Sargon adlı El sentezi, 55 bay erki sentezin içinde olmakla 55 El oligarşisi olanı yönetmekti. Bu Sargon oligarşisi içinde Nemrut toprağı da vardı. Firavun olan El mülkü içinde isteyerek ya da istemeyerek bir katılım yapmış olan Musa sahipliği vardı. Tur dağı sahipliği niyetiyle, yola çıkan bir sahiplik anlayışıydı.
Kul olan Musa simgeli El, Firavun olan sentezin El mülkünden kaçırdığı köle kişilerle sürüsünü medyan civarındaki Tura (Sina dağına) doğru götürüyordu (Mısırdan sürülüyordu). Musa tur dağı (Sina dağı) sahipliğiyle hayli uzun bir çetin mücadeleye girişecekti. Musa, bir sahipliğin sürekli olur süreç adıdır.
Musa, Awram gibi anonim sahiplik olandan kopan bir El sahipliği değildi. Köleci ittifak içinde kopan El sahipliğiydi. Bu nedenle mücadelesi daha bir çetin olacaktı. Önce 40 sene kadar sürecek olan bir izole yaşam içinde bu ideal büyüyecekti.
İzole yaşam içine sığmayan çatışma ve bölünmeleriyle Musa, kendisine yen bir sentez oluşu yolunu ülkü kılmayı meşruiyet edecekti. Bu nedenle Awram üzerinde vahdetle “arzı mevud” vaatlerine sahip çıktı. Awram ideolojisi etrafında YHW olan kendi birliğini; çevreye yayılmanın senteziyle, sürdürecekti.
Tarihin bilinci bize şunu gösterir. Köleleri, ölümlerinin bir işe yaramasıyla cennete gönderenler; yine günümüzdeki özelleştirme olan ihale şartnamesi içinde; şartnameye uygun olukla yapılan ihale; ihale zedeleri beş kez zehirlemeye de izin verenlerdi. Maden göçümlü ölümleri, “El söylemli fıtratla” şartname içinde kılanlardı.
Cephanelik patlaması içindeki ölümler vs. Sebeplisi, El tipi kayra içinde tınım sızla olan ihmal ölümler; El kayralın cesaret üzerine birbirine sucuk, halı hediye edenlerdi. El kayralın cesaret fıtrat ölümleri! Görmeden düğünlerde takı yarışı içinde olanlardı. El kayralın öz güven El olmadan önce "Parmağında yüksükten fazlası olan çalmıştır" demekle Al ağızlıdır.
Milyar liralara kavuşanlar olmakla da; hep aynı El, kişilerdi. Köle, öğretilmiş çaresizlik içinde (kaybettirme üzerine olan fıtratça sistem içinde) bunu hiç göremiyordu. Görse de kişiler o kişinin Ali ağızlı oluşuna öyle inanmıştı ki, o kişinin Karun oluşunu o kişiye kondurmuyordular.
Hâlbuki üreten ilişki içindeki insan, emeği olanı; ya da kendisinin olanı; kendisinin alıp almamasında hiç bir fıtrat yoktu. Ayakta duramayacak olukla göçecek çadıra direk koymamanın, hiç bir fıtratı yoktu.
Kolektif zenginlikte çayın taşıyla, çayın kuşunu vurmak gibi; milletin emeği olan vergi paralarıyla; yine milletin toplum gücüyle; millete hizmet etmeye aracı olmak vardı. Bir yetkilenme olan millete hizmet etme için yönetime gelenler; sanki kendi banka çeklerini bozdurmuş ta yol yapmışçasına bir tavırca oluşun küstah söylemlerine hiç bir minnet ve mihnet borcumuz yoktu.
Bu tarz söylemle olan Nemrut tavırlar genelde, psikolojik bozukluğu olan had bilmezlerde şeytan kibri içinde bunlar bunu deme cesareti buluyorlardı. El manalı takdir etme mantığı önce kolektif olanın elindekini kaybettirme üzerinedir. Sonra da kişilerin elinde olan emek gücünü kaybettirme üzerinedir. Öğrenilmiş cehalet ve öğrenilmiş çaresizlik budur. Öğrenilmiş cehalet ve öğrenilmiş çaresizlik içinde olan kişiler de El mantığı ile kendisinin olanı kaybettirmesi içinde buna; "Allah razı olsun" diyorlardı!
Her gün aynı işi ya da her gün aynı şeyi yapıyorsak; biz nedenini bilsek te bilmesek te bu geri bağlanım yasaları üzerinde oluyordu. Her gün farkında olukla ya da farkında olmadıkla el yıkıyorsanız; bunun geri bağlanım yasası sağlıktır. Bize göre olan en temel referans neydi? Enerji sağlamadır. Enerjiyi nasıl sağlıyoruz? Beslenerek. Beslenmek için önce doğada avcılık toplayıcılık yapmakla besin sağladık.
Şimdiki bu enerji sağlama süreçleri parçalı üreten ilişkilerin sekanslı çalışması üzerinde olmaktadır. Sizin hep aynı işi ya da hep aynı şeyi yapıyoruz, dediğiniz aynı şey; enerji sağlama süreçli geri bağlanımlara neden oluyorsa o şey (geri bağlanım), aynı şey olmaya hep devam edecektir.
Geri bağlanım yasaları bizim keyfimizin üzerinde bir yasaydı. Hiç bir düzenletil olan süreç, buna aykırı olamazdı. El süreci bile. El emeğinize aykırı değildi. El emek gücünüze aykırıydı. Bunun için de önce kendisini mal mülk sahibi yapıyordu. Sonra da emek gücümüze mal sahipliği üzerinde benim hakkım diyordu. El, sizin bu gaspla olan emeğinizi de geri size; lütuf, ihsan, merhamet, rızk oluşun türlü türlü kıyafetiyle söylüyordu. Bu söyleyişler size öğrenilmiş çaresizlikler içinde kaybettirmeyi öğretiyordu.
Çocuklara tecavüzde bir kerecik olmakla (kesleriyle olmakla) ve bu durum bir kere ( hâlbuki keslerce) görülmekle bir şeycik olmaz demeyle kaybettirme üzerine kurulu sistemin sözcüleri; özelleştirilen yemek ihalelerinde de bu bir kerecik lafzını beş kes zehirlenme olana kadar bir şey olmaz diye ihale etmişler. Olası ki maden kazalarını da 15 kez, 301 ölümlü olana kadar bir şey ifade etmez diye veriyorlardı(!)
Eğer tecavüz tekil değil de “milletin orasına kayacağım” diyenle çok kezlik olan fiil; Millet hem çokluk hem tekillik ifade eden kavramdır. Millet pazara gidiyor dediğinizde millet çokluktur. Yüce Türk milleti dediğinizde millet tekil olur. O kişi millet dediği için sıfatsız da olsa millet çokluğu millet tekilliğini de oluşur. O kişi çokluğa tecavüz ettiği halde; çokluğun tek adı olan “millet” lafzını söylediği için bu fiil de tek kezlik koyma olmaktadır. Bu yüzden bu kişi keslerle ihale alıp devlet uluları da onla yürüyordular.
Doğada tüm süreçler tekil oluşla (yalıtımla) yola çıkıp tekil oluyordu. Çoğul oluşla yola çıkıp sentez ile tekil oluyordu. Bunlar birbirini doğuran, birbirine dönüşen; yansıma süreçler kesikli sürekliliği olmakla sürekliliktirler.
Bir atom elektrik yasalara; Pauli dışlaması yasasına ve valans bant yasalarına uymak gibi geri bağlanım yasalarıyla inşa olur. “Bir ırmak içinde aynı suya iki kez girilememesi” gibi bir sözde teklik ya da çokluk olan süreçlerin altında geri bağlanım yasası dışında, hep aynı şey akıp gitmez. Bunlar iyi bilinmelidir.
Totem yapı izole yapı içinde tekil olukla bir kişiler çokluğudurlar. Ön ittifaklar gruplar çokluğu altında yine bir ilahi tekil oluşturlar. Kişi tekilliği de, kişinin çok hücreliliği ile başlar. Hücreler dünyası da hücre içi organ el yapılarından tekil olan özneler dünyasına kadar birçoklukturlar.
Doğadaki seçme ayıklamalı süreçler çokluğu içindeki seleksiyonlarıyla hücreler organizma veya vücut ya da kişi, birey dediğimiz tekliği olmuştular. Totemi sentez bir çokluk olmakla birlikte ilahi ittifakı içindeki sentezin tekilliğiydi. İttifak sonrasının özel kişi tekliği ittifakı çokluğun bir yetenek sentezidir.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.