- 2053 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
HUZUR-SUZ EVLERDEKİ ANNE VE BABANIN ÇOCUKLARINDAN BEKLEDİKLERİ........
Bugün bir çok anne ve baba çocuklarından şikayetci olmaktadırlar.Niye böyle olduk diye düşünmeden edemiyor insan.Bunda bir çok etkenler var.Neler bozulmadı ki çocuklarımız sağlam kalsın?
Dünyanın çivisi çıktı adeta.Su,hava,besinler ,yediğimiz gıdalar bozuldu.Ya da su hava bozulunca diğerlerinin de bozulması kaçınılmaz oldu.
Halbuki bizler çok değil otuz kırk sene evvel böyle değildik.Birileri bizim Türk aile yapısının genetiğiyle, kodlarıyla oynadılar.
Felaketler ondan sonra başladı dur durak bilmeden devam etti.
Yüce Dinimizin ve Resulullah Efendimizin sav. anne ve baba hakları hususunda neler buyurduklarına bir bakalım isterseniz:
*Anne ve babaya itaat etmek farzdır.Onlara isyan etmek,kalplerini kırmak ise haramdır.Bu konuda Allah-ü Teala Kuran-ı Kerimde bir Ayet-i Kerimede şöyle buyurmaktadır:
’Rabbin kesin olarak şunları ferman buyurdu;Ondan başkasına ibadet etmeyin.Anaya ve babaya iyilik edin.Şayet onlardan biri yahut ikisi senin yanında yaşlanırsa sakın onlara ’öf’ bile deme ve onları azarlama ikisine de yumuşak söz söyle.
Onlara acıyarak tevazu kanatlarını indir ve de ki:Ey Rabbim! Onlar beni küçükken nasıl terbiye ettilerse,sende onlara rahmet buyur!’(Sure-i İsra-23-24)Buyurarak bizlere anne ve baba hakkının çok önemli olduğu ihtarında bulunmaktadır.
*Bir adam Kabe’yi tavaf esnasında yaşlı annesini sırtına alıp onu tavaf ettiriyordu.Peygamber Efendimize sav. gelerek sual ettiler:
Ya Resulullah sav.acaba annemin hakkını ödeyebildim mi?Peygamber Efendimiz sav.-’Hayır! Seni karnında taşırken çektiği bir sancının,seni doğururken duyduğu tek bir acının karşılığını bile ödemiş değilsin’ diye cevap verdiler.(Beyhaki- İhya)
Ana baba hakkında Resulullah sav. in pek çok Hadis-i Şerifleri vardır.Onlardan bazılarını yazımızda zikretmeden geçemiyeceğim:
*Cennetin kokusu beşyüz yıllık mesafeden duyulur.Ancak onun kokusunu anne ve babaya asi gelen ve akraba bağını koparan alamaz.(Taberani-İhya)
*Şüphesiz ki Allah-ü Teala cc.salih bir kulunun cennette derecesini yükseltir.O,’Ya Rabbi! Bu bana nereden geldi? diye sual edince,Mevlamız Teala cc.:Çocuğunun senin için istiğfar etmesi sebebi ile’ buyurur.(Ahmed İbn-i Hanbel)
*Peygamber Efendimiz sav.bir gün:’Burnu sürtülsün!Burnu sürtülsün!Burnu sürtülsün!’buyurdular.Bu dehşeyli ikaz üzerine orada bulunanlar,’Kimin burnu sürtülsün Ya Resulullah sav.’diye sordular.
Cevap şöyle geldi:’Ramazana girip de ondan günahları bağışlanmış olarak çıkmayanın,yanında anne ve babasından biri veya ikisiihtiyarladığı halde,onların rızasını (gönlünü) alarak cenneti hakedemeyenin,yanında ismim anıldığı halde bana salat-ü selam getirmeyenin’ buyurdular.(Tirmizi)
***
*Allahü Tealaya cc. isyan ve günahı gerektiren hususlar dışında emrettikleri her konuda ana babaya itaat edilmelidir.
*Anne ve babaya sık sık dua edip bağışlanmlarını Allahü Tealadan dilemelidir.
*Anne ve babaya nezaketle ve saygıyla hitap edilmelidir.
*Kendi arzu ettiği yiyeceklerden giyeceklerden onlara da alıp sunmalı ikram etmelidir.
*Bütün dünyevi iş ve amellerinde onların fikrini ve gönüllerini mutlaka almaya çalışmalıdır.
*Onları sevindirecek işlerri yapmalı onları üzecek fiilllerden kaçınmalıdır.
*Karşılarında telefonda sesini onların sesinin üzerine çıkartmamaya özen göstermelidir.
*Onlarla konuşurken sözlerini kesmemeli,onları dinledikten sonra izin alarak konuşmalıdır.
*İzin vermedikleri takdirde kız olsun erkek olsun asla dışarı çıkmamalıdır bunda kendisi hakkında bir hayır olduğu kananatıni taşımalıdır,onlara itaatın Allahü Tealaya ve Resulune itaatten sonra geldiğini düşünmelidir.
*Onlar evde uyudukları esnada izin alarak kapıyı vurarak içeri girmeli,onları rahatsız etmemeye özen göstermelidir.
*Eşi ve çocuklarını onlara tercih etmemeli,anne va babasına her zaman öncelik vermelidir.
*Hoşuna gitmeyen bir iş yaptıkları zaman onları kınamamalı,doğruyu güzeli münasip bir şekilde göstermelidir.
*Gülmeyi gerektirecek bir etken olmadığı sürece karşılarında gülmemeli,kahkaha ile gülmekten kaçınmalıdır.
*Anne ve babasının odaya girdikleri vakit ayağa kalkıp saygı göstermeli,odada birlikte otururken onlara ayak uzatmamalı derli toplu oturmalıdır.Büyük zatlar anne babalarına ve hocalarına aynı saygıyı göstermişlerdir.
Bir günde on defa yüz defa da odaya eve girseler hepsinde aynı saygıyı hürmeti göstermelidir.
*Yolda onlarla beraber yürürken önlerinden gitmemeli,onlardan önce bir eve bir iş yerine girmemelidir.
*Anne ve babaları ölmüş iseler onları cuma günü ziyaret etmeli,sık sık dua edip yollamalıdır.Çünkü salih evladın ölen anne ve babasına duaları kabul olunur.
*Anne babası ölmüş iseler onların arkadaşlarını ziyaret etmeli onlara da saygıda kusur etmemelidir.
***
*Veysel Karâni Nâmındaki Tâbiînin Efdaliyetini Bilirsiniz. Erdiği Mertebe, Anasına Olan İtaâttendir. Bu Veysel Karâni ki, İstanbul’daki Mukaddes Emânetler Arasında Bulunan, Rasül-u Ekrem’in Hırkasına Sahip Olmuştur. Bu Zâta, Ümmet-i Muhammed İçin Duâ Etmesini, Rasül Aleyhisselâm Kendisine Söylemesi İçin Vâsiyet Buyurmuştur.
Veysel Karâni Yemenlidir. Yemen’de Karan Köyündendir. Rasülu Görmek İçin Anasından İzin İstemiş, Anası da Hazreti Üveys’e, “Rasül Evde ise Kendisi ile Görüş, Mescîdde ise Görüşme ve Hemen Gidip Gelmek ve Bir Kerre Görmek İçin Sana Müsaade Ediyorum.” Demiştir.
Üveys Yemen’den Çıkıp, Üç Aylık Yolu Yürümüş, Medîne’ye Gelmişti. Rasülun Hücresine Varmış, Kapıyı Çalmış, Ehl-i Mustafa’dan, Aleyhisselâm Ümmül Mü’minin Hazreti Âişe Radiyallâhû Anhâ Kendisini Karşılamış, Ne İstediğini Sual Etmişti.
Rasülu Görmek İçin Yemen’den Geldiğini Söyleyince Hazreti Âişe, “Rasülullah Evde Değil Mescîdde, Oraya Gidiniz.” Cevabını Verince, “Mescîdde Buluşmağa Annemin İzni Yoktur.
Rasül Aleyhisselâm’a Benden Selâm Söyleyiniz. Yemen’den Üveys Geldi, Sizi Bulamadı, Mescîdde de Buluşmağa Anasının İzni Olmadığından Döndüğümü Kendisine Bildiriniz.”Deyip Yemen Yollarına Düşmüş, Anasının Emrini de Yerine Getirmişti.
Rasül Aleyhisselâm Mescîdden Eve Dönmüş, Üveys’in Nûrunu Evinde Bulmuştu. Hazreti Âişe Vukuatı Haber Vermiş, Üveys’in Selâmını Rasüle Tebliğ Etmişti. Rasül Aleyhisselâm Yemen Taraflarına Bakarak, “Bize Dost Kokusu Geliyor?” Derdi. Eshâbı Kirâm, “Yâ Rasülullah, Mademki Üveys Size Dosttur, Niçin Gelip Sizi Görmüyor?” Dediklerinde, “Anasının Hizmetine Bakmaktadır.” Buyurdu.
Rasülullah Aleyhisselâtû Vesselâm Efendimiz, “Bir Gün Üveys Medîne’ye Gelecektir Fakât Beni Bulamayacaktır. Zirâ Üveys Medîne’ye Geldiği Vakit Ben Rabbime Vâsıl Olurum.” Buyurarak Üveys ile Dünyâda Buluşamayacaklarını Bildirdiler.
Üveys Medîne’ye Geldiğinde Kendisine Hırkasının Verilmesini ve Ümmetine Duâ Etmesini Vâsiyet Buyurdular ve Bir Elinde Nûrdan Bir İşâret Olduğunu da Haber Verdi.
Hazreti Ömer Radiyallâhû Anh’ın Hilâfeti Zamanında, Birçok Yemenli Medîne’yi Ziyârete Geldi. Hazreti Ömer ile Hazreti Ali Radiyallâhû Anhüma, Yemenlilerin Yanına Varıp, “Karan Köyünden İçinizde Üveys Nâmında Bir Velî Var mıdır?” Diye Sual Ettiler.
Yemenliler de, Aralarında Böyle Bir Velî Olduğunu Bilmediklerini, Yalnız Karan Kariyesinden Aralarında Bir Deve Çobanı Olduğunu Fakât İnsanlara Pek Yaklaşmadığını, Develerin İçerisinde Kendi Başına İbâdet Ettiğini Söyleyip Onu Hazreti Ömer ile Allah’ın Aslanı Ali’ye Gösterdiler.
Îmâm-ı Ali Radiyallâhû Anhüma, Üveys Hazretlerinin Yanına Varıp, Selâm Verip, Rasülun Selâmını ve Hırkasını Kendisine Takdim Ettiklerinde, “Bir Yanlışlık Olmasın?” Diyerek Kabûl Etmek İstemedi ve Kendisini Saklamak İstedi.
Ancak Elindeki Nûru Görüp, “Allah Rasülunun Târif Ettiği Velî Sensin. Zirâ Elindeki Nûru, Rasülullah Bizlere Bildirdi.” Dediler ve Ümmet-i Muhammed Hakkında Duâ Etmesini Rasül Aleyhisselâm’ın Vâsiyeti Olduğunu da Kendisine Tebliğ Ettiler.
O Vakit Hırka-i Rasülu Alıp Yüzüne ve Gözüne Sürüp, Kendisini Yalnız Bırakmalarını Rica Etti. Emirü’l Mü’minin Ömer ile Sâkıy-ı Kevser Efendimiz Üveys’i Yalnız Bırakıp Bir Tarafa Çekildiler.
Veysel Karâni Hazretleri Hırka-i Rasülu Eline Alıp, “Yâ Rabb! Bu Hırka, Sevgili Rasülun Hırkasıdır. Bunu Bana Hediye Etmiş, Ben Bu Hırkayı Giymem; Ümmet-i Muhammed’i Affetmeyince...” Diyerek Niyâza Başladı. Bir Daha Aynı Sözleri Söyleyip, Tekrar Niyâz Etti.
Üçüncü Sefer Tekrar Niyâza Başladığında, Hazreti Ömer ve Hazreti Ali, Üveys’in Yanına Vardıklarında, “Âh... Acele Ettiniz. Birinci Niyâzımda, Ümmetin Üçte Bir Bölüğünü Allahû Teâlâ Bana Bağışladı. İkinci Niyâzımda Ümmetin Üçte İkisini Bağışladı. Üçüncü Niyâzımda ise Bütün Ümmet-i Muhammed’in Affını Niyâz Etmiştim; Siz Geldiniz...” Buyurdular.
Her Devirde Olduğu Gibi, Yemenliler de Aralarında Böyle Duâsı Kabûl Olan Bir Velîden Haberleri Yoktu. Onu, Bayağı Bir Çoban Zannediyorlardı. Bu Surette Olan Evliyâullaha, Yani Kendini Bildirmeyen, İnsanlardan Kendini Gizleyenlere Üveysî Tâbir Edilir.
İşte Mü’minler, Anasına Hizmet, İtaât ve İhsân Edenler, Yarın Kıyâmette Hazreti Musa, Hazreti Üveys ile Beraber Haşr Olacaktır. Ana ve Babalarına İhsân Edenler, Dünyâda ve Âhirette Mesrur Olurlar. Onlara Ne Kadar Hizmet ve İhsân Etsek, Onların Bize Ettiği Bir Gecelik Haklarına Mukabil Olamaz. Şu Kıssayı İbretle Oku:
Bir Gün, Huzur-u Saâdete Gelen Sahâbîden Bir Zât-ı Şerif Rasülullah Aleyhisselâm’a, “Yâ Rasülullah! Evlâd Üzerine Ana Hakkımı Büyük, Baba Hakkı mı Büyüktür?” Diyerek Sual Eyledi. İki Cihân Serveri Saâdetle Buyurdular, “Evlâd Üzerinde Ana Hakkı, Baba Hakkından Büyüktür.” Bu Sual Üç Defa Tekrar Olundu. Üç Suale de Cevaben, “Ana Hakkı, Baba Hakkından Büyüktür.” Buyurdular.
Dördüncü Sualde, “Baba Hakkı Büyüktür.” Dediler. O Zât Sordu, “Yâ Rasülullah! Neden Anaya Üç, Babaya ise Bir Hak Verdiniz?” Cevaben, “Annen Seni Dokuz Ay On Gün Karnında Taşıdı, Sonra Doğurdu.
Sonra Senin İçin Uykularını Terk Etti, Seni Emzirdi, Üç Sene Seni Kucağında Taşıdı, Altını Temizledi. Yedi Sene Sırtında Taşıyıp On Sekiz Sene Senin Çamaşırlarını Yıkadı, Yemeğini Pişirdi Önüne Koydu.
Kırk, Elli, Altmış Yaşında Olsan, Seni Merak Edip Yollarını Gözledi. Baban ise Seni Ananın Rahmine Ekip, Senin Yiyeceğini Getirmiş, Giyeceğini Temin Etmiştir. Ana ile Mukayeseye İmkân Var mıdır?” Buyurdular.
O Sahâbî Yine Kelâma Devam Edip, “Ben de Yâ Rasülullah, Anamın Bana Yaptığı Yardımdan, Hizmetten Daha Çok Ona Hizmet Etsem, Acaba Hakkını Ödeyebilir miyim?” Sualine Rasülullah Aleyhisselâtû Vesselâm Efendimiz, “Bir Gecelik Hakkını Bile Ödeyemezsin.” Buyurdular.
O Sahâbî, “Neden Yâ Rasülullah, Ben de Senelerdir Anamı Sırtımda Taşıyor, Onun Altını Temizliyor, Yemeğini Pişirip Yediriyorum. Yaşarsa Aynı Hizmetlerine Bakacağım.” Dediğinde de, “Aranızda Bir Fark Kalıyor ki, Anan Seni Yaşasın Diye Baktı, Sen Ananın Ölümünü Bekliyorsun.” Buyurdular.
Ana Demek Sırf Şefkât Demektir, Ana Demek Merhâmet Madeni Demektir. Ana Demek Vefâ, Mürüvvet Demektir. Nasıl Hakkı Ödenebilir? İnsan Bir Defa Ölür, Ana Her Doğumda Bir Ölür. Doğurmanın, Ölüm Kadar Acı Olduğunu Hazreti Ali Haber Vermektedir.
Hele Sen Âciz iken Seni Her Türlü Musibetten Koruyan O Değil mi? Uzun Geceler Senin İçin Uykusunu Terk Eden O Değil mi? Kısa Gecelerde Seni Emzirmek İçin Üç Dört Defa Uykusunu Bozan O Değil mi?
Yemeyip de Yediren O Değil mi? Giymeyip de Giydiren, Çektiği Acılarını Sana Göstermeyen ve Bildirmeyen O Değil mi? Gözleri Yaşla Dolu Olsa, Ağladığını Evlâdı Görür, Üzülür Diye Hemen Tebessüme Çeviren O Değil mi?
Evlâdı Uyuduğu Vakit Uyandırmağa Kıyamayan, Evlâdının Kusurlarını Görmeyen, Görse Dahi Göstermeyen, Evlâdının Yaptığı Cefâyı Hemen Affeden O Değil mi? Nasıl Ödersin Hakkını Annenin? Buna İmkân Var mı? Ana Bu Ana! Derdimizin Ortağı, Yaralarımızın Merhemi... Evlâdını Kurtarmak İçin Canını Fedâ Etmeye Hazır Olan O Değil mi?
Yazıklar Olsun Onlara, Azâb Olsun Şu Kimselere ki, Analarını Kırdılar, Onları İncittiler de, Nâra Girmeye Müstehâk Oldular. Müjdeler Olsun, Kutlu Olsun Şu Zümreye ki, Analarını Hoşnut Edip, Allah’ı Râzı Kıldılar, Cennete Dâhil Oldular.
Hayırsız, Âsi Bir Evlâd Babası Ölünce, Anasının Elinde Avucunda Ne Varsa Yemiş Tüketmiş. Her Gün Gelir Para Diye Anasına Yapmadığı Cefâ Etmediği Eza Kalmazmış. Elinde Avucunda, Sırtında, Altında, Üstünde Ne Varsa Satıp Savmış. Muhterem Anasını Bir Lokma Ekmeğe Muhtaç Etmiş.
Yine Bir Gün Gelir Anasına, “Para Ver Bana!” Diye Tutturur. Kadıncağız Yok Diyerek Yeminler Ederse de, Âsi Evlâd, “Var da Vermiyorsun, Seni Öldüreceğim!” Diye Bıçağını Çekerek Anasını Kanlar İçerisinde Yere Serer.
Bedbaht Kadın, Kanlar İçerisinde Yerde Yatarken, Evlâdına Şefkâtle Bakıp, “Aman Buradan Kaç! Eyvâh! Seni Polisler Tutup Hapsederler!” Diyerek Evlâdının Bu Hâlde iken Dahi Hapse Girmesine Kıyamaz. Evlâdını Oradan Uzaklaştırır. Ana Bu, Ana Hakkını Nasıl Ödersin?
Ayağını Taşa Vursan, “Âh Anam!” Diyorsun. Başımızdan Geçen Olaylara İsmiyle de Bizlere Ortaktır. Onun İçin Allah Azze ve Celle Hazretleri Kendisine İbâdetten Sonra Ebeveyne İhsânı ve İtaâti Emir Eyliyor.
Üzerimizde Haklarının Ne Derece Olduğunu Bu Âyetle Anlayalım; Allah’a, Kıyâmet Gününe, Huzur-u İzzete Hesap Vermeye Îmânınız Var ise Onlara Hürmet Gösterir, Ana Diye Hitâp Etmeyip Anneciğim/Anacığım; Baba Diye Hitâp Etmeyip Babacığım Diye Hitâp Etmeniz Lâzımdır. Onları İsimleri ile Çağırma.
Onların Herhângi Bir Teklifine "Üf" Deme. Allah Kur’an’ında, Ana ve Babanıza "Üf" Demeyin Diyor. Haydar-ı Kerrar Efendimiz, “Eğer Üften Daha Hafif Bir Kelime Olsa idi, Allah Onunla Ana ve Babaya Hitâp Etmeyi Men’ Ederdi.” Buyuruyor.
İşine Giderken Onların Ellerini Öp, “Bir Emriniz Var mı?” Diye Onlara Sor. Akşam Evine Döndüğün Zaman Ananı Kucakla, Babanın Ellerini Öp, Huzurlarında Edeple Otur. Onların Yüzlerine Merhâmet ve Sevgi ile Nazar Eyle ki, Allah Sana Merhâmet Nazarı ile Nazar Eyleye. Onların Sevdiklerine Hürmet Göster.
Eğer Rahmete Kavuştular ise Onları :
Her Gün Rahmet ile Kur’an ile Yâd Eyle. Hayatta Kalan Dostlarına Anan, Baban Nâmına Hürmet ve Saygı Göster ki, Haklarını Edâ Etmiş Olasın. Sen Anana ve Babana Bu Güzel Muameleyi, Allah’ın Sevdiği Şeyleri Yaparsan, Evlâdın da Sana Aynı Güzel Şeyleri Yapar.
Sen, Onlara Fenâ Muamele Edersen, Evlâdın da Sana Aynı Kötü Muameleyi Edecektir. Etme Bulma Dünyâsıdır Bu, Ne Ekersen Onu Biçersin. Merhâmet Edersen Merhâmet Olunursun. İhsân Edersen İhsân Olunursun. Hakâret Edersen Hakâret Olunursun. Bu Saydıklarım Umum İçindir.
Ana ve Babaya Yapacağın İçin Ayrı Bir Muameleye Tutulacağın Muhakkaktır. Sen Anneni yahût Babanı Döversen, Muhakkak Evlâdın da Seni Dövecektir. Onları Hoş Tutarsan, Evlâdın da Seni Hoşnut Edecektir. Aşağıya Yazdığım Hikâye, Aklı Selîm Sahibi isen Sana Bu Hususta Kâfi Gelecektir.
Bir Gün Hazreti Îsâ Aleyhisselâm, Bir Gencin Bir Pîr-i Fâniyi Yani İhtiyar Bir Zâtı Beyaz Sakalından Tutup Yerde Süründürdüğünü Gördü. Gence Hitâben, “Ne Yapıyorsun? Allah’ın Gazâbına Uğrayacaksın! Yağmurlar Yağmaz, Otlar Bitmez Bu Senin Suçundan.
İhtiyar Bir Adam Dövülür mü?” Buyurduğunda İhtiyar, Îsâ Aleyhisselâm’a, “Bırak Dövsün Beni, Ben Onun Babasıyım. Vaktiyle Ben de Babamı Dövmüş, Sakalından Tutup Sürüklendiğim Kadar Yerde Sürüklemiştim.” Dedi. Bu Dünyâ Etme Bulma Dünyâsıdır; Ne Ekersen Onu Biçersin.
Vâh Olsun O Kimseye ki, Ebeveynin Hakkını Gözetmedi, Yazıklar Olsun O Kimseye ki, Anasına ve Babasına İhsân Edip Cenneti Kazanmadı.
Rasülullah Aleyhisselâtû Vesselâm Efendimiz, “Hâkir Oldu, Zelil Oldu, Burnu Yere Sürüldü; Şu Kimse ki, Anasının ve Babasının yahût Yalnız Anasının yahût Yalnız Babasının Hayatlarına Yetişti de, Onların Hakkını Yerine Getirip Cennete Giremedi; Nâra Dâhil Oldu! Allah Onu Nârdan Kurtarsın Nârdan Kurtarsın Diye Haber Verdi Cebrâil Aleyhisselâm, Ben de Âmin Dedim Yâ Enes!” Buyurdular.
Anasına, Babasına İsyân Eden, Dünyâda Zelil Olur. Kabirde Azâb Görür, Âhirette ise Gideceği Yer Nârdır, Cehennemdir. Onlara Bakmayan, Onların Hakkını Yerine Getirmeyen, Onları Hor ve Hâkir Eden,
Karısının Sözünü Ana ve Babasının Sözünden Üstün Tutan Kimsenin Muhakkak Allah’ın Gazâbına Müstehâk Olup Dünyâda Sefil, Âhirette ise Müthiş Azâba Düçâr Olacağını İlân Ederiz!
Bu Okuyacağım Kıssa Sana Birçok Hakîkâtleri Öğretecek, Seni İrşâda Kâfi Gelecektir. Tâbiî İzân ve İnsâf Sahibi isen! İzân ve İnsâfın Yoksa ise Ben Ne Yapabilirim? Benim Elimden Ne Gelir? Ancak Sana Duâ Etmek, Senin İçin Allah’a İstiğfâr Etmek...
Seni Ehli İnsâf Kılması İçin, Beni de Dalâlete İtmemesi, Sırât-ı Müstakîmde, Yani Doğru Yolda, Kendi Rızâsı Olan Yolda Sabit Kılması İçin Dâima Duâ ve Niyâz Etmekteyim.
Bak, Bu Hikâyeyi İbretle Oku! Sarhoşlukla, Bilmeyerek Anasını İnciten Bir Kimsenin Kabirde Gördüğü Azâbı Sana ve Bana İbret Levhası Olarak Önümüze Serecektir. Aman İçkiden Sakın! Zirâ İçki Kadar Kötü Hiçbir Şey Tasavvur Edilemez. İçki Aklı Giderir. Aklı Olmayan, Her Şeyi Yapabilir.
İçki, Kötülüklerin Anasıdır. Birçok Fenâlık, Musibet ve Belâlar Doğurabilir. İnsanı, Dünyâda Hapse, Zindana Hattâ İdama Kadar, Âhirette ise Ebedî Azâba Düçâr Edebilir. Zirâ İçki İçen, Bütün Mahlûkât-ı İlâhîyyeyi İncitebilir. Allah’ı ve Rasülunu Gücendirebilir.
Selmân-ı Farisî Radiyallâhû Anh Diyor ki; Günlerden Bir Gün, Rasülullah Aleyhisselâm Bana, “Yâ Selmân! Gariplere Gidelim, Onları Ziyâret Edelim.” Buyurdu. Ben de, “Yâ Rasülullah, Garipler Kimdir?” Dedim. Efendimiz, “Garipler O Kimselerdir ki, Dünyâdan Göçmüşler, Arkalarından Rahmet Okuyan Kimseleri Kalmayanlardır.” Buyurdular.
Sonra Beraberce Medîne’nin Kabristanına Vardık. Kabirleri Ziyâret Esnâsında Efendimiz, Bir Kabrin Önünde Durup Uzun Uzadıya Ağladılar. Gözyaşları Elbiselerini Islattı. Ben Sual Edip, “Yâ Hayrelbeşer, Ağlamanızın Sebebi Nedir; Vahy mi Nâzil Oldu, Ondan Ötürü mü Ağlarsınız?” Dedim.
Buyurdu ki, “Hayır, Vahy Nâzil Olmadı, Bu Kabirde Yatan Bir Delikanlıya Şiddetle Azâb Olmakta.” Buyurdu ve Devamla, “Cebrâil Bana Geldi. Bu Gencin Neden Kabir Azâbına Uğradığını Sordum.
Anasına Yaptığı Hakâretten Dolayı Bu Azâb-ı Elime Düçâr Olduğunu Haber Verdi ve Var Git Medîne’ye, Bilâl’e Söyle, Nidâ Edip Medîne Halkı Bu Kabristana Toplansınlar. Herkes Kendi Ailesine Ait Olan Kabre Gelsinler.” Dedi. Ben de Medîne’ye Varıp, Bilâl’i Bulup, Emr-i Nebîyyi Tebliğ Ettim.
Bilâl, Emri Medîne Halkına Bildirdi. Halk Bölük-Bölük Kabristana Gelmeye Başladı. Ben de, Rasülun Yanına Gelip Emrine Muntazır Oldum. Herkes Bir Kabrin Başına Gelip Duruyor Fakât Bizim Durduğumuz Kabir ki, Rasülullah Aleyhisselâm’ın Azâb Gördüğünü Haber Verdiği Kabir idi; O Kabre Gelen Kimse Olmadı.
Rasülullah Aleyhisselâtû Vesselâm Bana, “Yâ Selmân! –Azâb Gören O Kabri İşâret Ederek– Bu Zâtın Anası Öldü ise Bu Genç, Kıyâmete Kadar Bu Azâbı Görecektir.” Buyurdular.
O Sırada İhtiyar Bir Kadın Elindeki Asâsına Dayandığı Hâlde Bizim Bulunduğumuz Kabre Gelip Oracıkta Durdu. Rasül Aleyhisselâm, “Vâlide, Burada Yatan Senin Neyindir?” Buyurdu.
Kadın Cevap Verip, “Oğlumdur Yâ Rasülullah.” Dedi. Efendimiz, “Oğluna Dargın mı idin?” Buyurdu. Kadın, “Evet, Yâ Rasülullah.” Dedi. Aleyhisselâtû Vesselâm Efendimiz, “Ona Hakkını Helâl Etmedin mi?” Diye Sorunca,
Kadıncağız Kabre Bakıp Ağlayarak, “Ben Ona Dargınım.” Dedi ve Dargınlığının Sebebini Anlatmaya Başladı, “Bir Gece Eve Geç Geldi. Kapıyı Ona Geç Açtım Diye Beni İtti. Kolumu ve Gönlümü İncitti. Ondan Sonra da İflâh Olmayıp, Bu Dünyâdan Gitti. Ondan Râzı Değilim.”
Dedi. Rasülullah Efendimiz, “Ona Hakkını Helâl Et Ey Vâlidem! Oğlun Kabir Azâbı Çekmektedir.” Buyurdular. Kadın Ağlayıp, “Gönlüm Ona Kırık, Beni İncitti. Küçükken Babadan Yetim Kaldı, Yemedim Yedirdim, Giymedim Giydirdim. Onu Gözümden Sakınır idim. Bana O Hakâreti Lâyık Gördü. Affetmek Elimden Gelmiyor.”
Dediğinde Rasülullah Efendimiz, “Bak Kabre Vâlide!” Buyurup, Kabrin Hâli Kadına Beyân Olundu. Oğlunun Dört Tarafından Ateş Sarmış, “Aman Anam Bana İmdat Et!” Diyerek Feryâdını İşitip, O Hâli Müşâhede Edince Analık Şefkâti Galebe Edip, “Aman Allah, Allah’ım! Oğlumu Affet, Hakkımı Helâl Ettim!”
Diyerek Feryâd Etmesiyle Derakap Kabir Azâbı Tahvil-i Nimet ve Azâb Defolup Cehennem Çukuru Olan O Kabir, Derhâl Cennet Bahçesine Tebdil Olundu.
Rasülullah Aleyhisselâtû Vesselâm Efendimiz, “Kabri Siz Küçük Görmeyin. Kabir ya Cennet Bahçesinden Bir Bahçe yahût Cehennem Çukurundan Bir Çukurdur.” Buyurmuşlardır.
Anan Hayatta ise Eve Koş, Ayağının Altından Öp! Eğer Rahmete Kavuşmuş ise Onu Kur’an’dan ve Hayırdan Eksik Etme ki, Rızâsını Alasın!
*Ensârdan Alkame Radiyallâhû Anh, Ölüm Yastığına Başını Koyduğunda, Her Kelâmı Konuşuyor ve Fakât Lâ İlâhe İllallâh Muhammedün Rasülullah Kelime-i Tayyibesini Söylemiyordu.
Rasül Aleyhisselâm’a Vukuatı Haber Verdiler. Efendimiz Aleyhisselâtû Vesselâm Sıddîk-ı Ekber’i Yanına Alıp, Alkame’yi Ziyârete Geldiler. Hâlini Sordular,
“Yâ Rasülullah! Kelime-i Tayyibeyi Söyleyeceğim Zaman, Üzerime Ateşten Bir Dağ Kaldırıyorlar!” Dedi. Rasülullah Aleyhisselâtû Vesselâm Efendimiz, Alkame’nin Ehl-i Beytini Yanına Çağırdı.
Onlara Şunları Sordu, “Alkame Namazını Kılmaz mı idi?” Hepsi, “Kılardı.” Dediler. Aleyhisselâtû Vesselâm Efendimiz, “Orucunu Tutmaz mı idi?” Hepsi, “Tutardı.” Dediler.
Sonra, Alkame’nin Anasına Hitâben, “Alkame’den Râzı mısın?” Buyurdular. Kadın, “Râzı Değilim Yâ Rasülullah!” Dedi.
Rasülullah Efendimiz, “Ne İçin Ondan Râzı Değilsin, Sana İhsân mı Etmez, İtaâtta mı Bulunmaz idi?” Buyurdular. Kadın Bu Suale, “İhsân ve İtaât Ederdi.” Dedi. Rasülullah Efendimiz, “Yâ Ne İçin Ondan Râzı Değilsin?” Buyurdular.
Kadın Ağlayarak, “Ailesini Benden Üstün Tutar idi.” Dedi. Rasülullah Aleyhisselâm, “Hakkını Ona Helâl Et Yâ Vâlide!” Buyurunca Kadın, “Ben Anayım, Yakmanıza Râzı Olamam.” Dedi. O Vakit Rasülullah Sallallâhû Aleyhi ve Sellem Efendimiz, “Allah’ın Onu Yakmasına Nasıl Tahammül Edeceksin?” Buyurunca Kadın Ağlayarak, “Hakkım Helâl Olsun...” Dedi.
Derhâl Alkame’nin Lisânı Açılıp, Lâ İlâhe İllallâh Muhammedün Rasülullah Deyip Rûh Teslim Etmiştir.
*Ana ve Babaya İtaâtsizlik, Onlara Hürmet Etmemek, İnsanı Son Nefesinde Îmânsız Çene Kapamasına Sebep Olabilir. Evlâd, Îmânla Dahi Ölse Kabrinde Azâb Göreceği ve Mahşerde, Allahû Teâlâ’nın Önünde Hesap Verdiğinde, O’nu Gazâblı Bulup, Nâra Atılacağı Haberlerde Gelmektedir.
Böyle Âsi Olan Evlâd, Kabre Girmeden de Kendi Anasına ve yahût Babasına Yaptığını, Kendi Evlâdından Çekeceği Muhakkaktır. Yukarıda Sizlere Arz Eylemiştim.
*Şu Kıssayı İbretle Oku ve Hasan-ül-Basri Hazretlerinin Ana ve Baba Hakkındaki Kanaâtinin Ne Olduğunu Öğren. Hasan-ül-Basri, Hazreti Ali Kerremallâhû Vechehu Radiyallâhû Anh’ın Yetiştirdiği Büyük Mürşiddir. Tâbiîndendir. Bütün Tarikat-ı Aliyyenin Şecereleri Ona, Ondan da Îmâm-ı Ali’ye, Îmâm-ı Ali’den Cenâb-ı Fahr-ül-Mürseline Varır.
Hasan-ül-Basri Hazretleri Bir Gün, Kâbe’yi Tavâf Ederken, Arkasında Zembilli Bir Delikanlıya Rast Gelip, Zembilinde Ne Olduğunu Sual Eyledi. O Delikanlı,
“Yâ Îmâm! Zembilde Anam Var.” Dedi ve Devam Etti, “Biz Fakiriz, Senelerdir Anam Kâbe’yi Ziyâret Etmek İster Fakât Bizim Malî Durumumuz Müsâit Olmadığı İçin Kâbe’ye Gelemezdik. Anamın Bu Arzusu, Bence Malûm idi. Kendi İhtiyar Oldu, Gelmesine Hiç İmkân Kalmadı.
Dâima Kâbe’den Aşk ile Bahseder, Kâbe Aklına Geldikçe Gözyaşlarını Tutamazdı. Anamın Bu Hâline Tahammülüm Kalmadı. Anamı İşte Bu Zembille Arkama Alıp, Memleketimiz Olan Şam’dan Kâbe’ye Getirdim. Şimdi, İşte Kâbe’yi Tavâf Ettiriyorum. Ana ve Babanın Hakkı Büyüktür Derler. Acaba Yâ Îmâm; Anamın Hakkını, Bu Yaptığımla Ödeyebildim mi?”
Dediğinde, Hazreti Hasan-ül-Basri, “Yetmiş Defa Kâbil Olsa da, Şam’dan Ananı Sırtında Kâbe’ye Getirip Böylece Tavâf Ettirsen, Ananın Karnında iken Bir Defa Attığın Tekmeye Karşılık, Hakkını Ödeyemezsin.” Buyurdular.
*Ana ve Babasına Hürmet Etmeyen, Onları Hor, Hâkir Eden Zâlim Evlâd! Bu Kıssayı Oku ve Bir Düşün, Ananı Yetmiş Defa Sırtında Taşıyarak, Şam’dan Kâbe’ye Getirsen, Ananın Karnında iken Bir Defa Bilmeyerek Vurduğun Tekmeye Karşılık Bile Olmazken, Onları Dili ve Eli ile Bilerek Döven Hâin! Onların Hakkını Nasıl ve Ne ile Yerine Getirebileceksin?
“Onların Hakkından Ne Olur?” Demeye Cesaret Eden Kişi Yakın Bir Zamanda Dünyâ ve Âhirette Çekeceğin Ulu Azâbı Unutma! Muhakkak, Bu Korkunç Azâb Sana Hazırlandı. Sana Tebşir Ederim. Korkunç Azâba Çok Yakın Zamanda Düşecek, Ektiğini Biçeceksin. Biçtiğini Yiyeceksin!
*Bak, Aşağıda Bildireceğim Hikâyeye... Anasına Hürmet Eden Kişiye Allah Dilerse, Hızır Aleyhisselâm’ı Bile Gönderip, Onu Ummadığı Yerden Memnun Edeceğine Dâir Bir İbret Levhasıdır. Anlayana, Dinleyene Müjdeler Olsun!
Îmâm-ı Kuşeyrî Buyuruyor; Babamdan Yetim Kaldım. Memleketimizden Tahsil-i Ulûm İçin Akranlarım Başka Diyârlara Gidiyorlardı. Ben de Anama Gidip, “Anacığım, Arkadaşlarım Tahsile Gidiyorlar, Bana Müsaade Ver. Ben de Tahsil Edeyim, Câhil Kalmayayım?” Diye İzin İstediğimde Bana, “Oğlum, Senden Başka Evimin Kapısını Açacak Kimsem Yok.
Beni Bu Dâr-ı Dünyâda Yalnız Bırakma...” Deyip Ağladı. Ben de Kendisine Cehâletin Ne Kadar Kötü Olduğunu, Okumağa Hevesim Olduğunu, Allah İçin Olsun Müsaade Etmesini Rica ve Niyâz Edip, Nâçâr (Lüzûmlu) Müsaadesini Alıp, Arkadaşlarla Yola Koyulduk.
Şehrin Haricine Çıktığımda Abdest Bozmak İçin Bir Kuytuya Vardım. Abdestimi Bozar iken Üstümü Kirlettim. Arkadaşlara, “Siz Gidin, Ben Eve Dönüp Çamaşır Değiştirip Size Yetişirim.” Dedim. Onlar Yola Koyuldular. Ben de Eve Döndüm. Eve Geldiğimde Anamın Yüksek Sesle Ağladığını İşittim.
Benim Firakıma Dayanamayıp Ağlıyordu. İçeriye Girip Üzülmemesini, Tahsilden Vazgeçeceğimi Kendisine Bildirdiğimde, “Yok Evlâdım, Ben Bu Mesûliyeti Üzerime Alamam. Git, Tahsil Et. Ben Anayım, Ağlamaktan ve Duâdan Başka Elimden Ne Gelir? Gözyaşlarıma Bakma, O Yaşlar Senin Hasretinle Yanan Kalbimin Ateşini Söndürüyor. Durma Git, Tahsil Eyle...”
Dediyse de, Ben Gitmekten Vazgeçtim, “Sil Gözünün Yaşını Benim Garip Anam.” Diye Gönlünü Aldım. Bana Duâlar Edip, “Allah Sana İlmini Nâsip Eylesin, Beni Garip Bırakmadığın Gibi Sen de Dünyâ ve Âhirette Garip Kalmayasın.” Dedi.
Gönlü Şâd Oldu. Ertesi Günü Yüzü Nûrlu Bir Zât Evimizin Kapısını Çaldı. Kapıyı Açtığımda, Ne İstediğini Kendisinden Sordum. Beni Arzu Ettiğini Bildirdi. Kiminle Müşerref Olduğumu Sorduğumda, “Ananı Yalnız Bırakmadığın ve Onu Hasret Ateşine Yakmadığın İçin, Allah Hızır Kulunu Seni Okutup Yetiştirmek İçin Sana Yolladı.” Dediler.
Anladım ki, Bu Gelen Hızır Aleyhisselâm’dı. Elini Öpüp, Kendisinden Üç Senede Cemî Ulûmu Tahsil Ettim. İcazetim Zamanı Geldiği Vakit Bin Kitap Telif Etmişti.
Beni Okuttuğu Kitapları Bir Sandığa Koyup Memleketimizden Geçen Ceyhun Nehrine Atmamı Söyledi. Ben de Kitapları Götürüp Nehre Atmağa Kıyamadım. Bir Yere Sakladım. Eve Döndüğümde Bana Sual Edip, “Kitapları Ne Yaptın?” Dedi,
“Nehre Bıraktım.” Dediğimde, “Ne Gördün?” Dediler. Hiçbir Şey Görmediğimi Söyledim. “Kitapları Nehre Atmamışsın.” Dedi ve “Git, Kitapları Nehre At.” Diye İlâve ile Tembih Eyledi. Ben Yine Gidip Kitapları Nehre Atmağa Kıyamadım, Yerini Değiştirdim. Eve Geldiğimde Kitapları Nehre Atarken Ne Gördüğümü Sordular.
Ben, “Bir Şey Görmedim.” Dedim. Bana, “Yaramaz Çocuk Yine Nehre Atmamışsın Kitapları.” Dedi. Üçüncü Sefer Gidip Kitap Sandığını Nehre Attığımda, Nehirden İki El Çıkıp Sandığı Aldı ve Nehre Dalıp Kayboldu.
Eve Döndüğüm Zaman, Gördüğümü Hazreti Hızır’a Anlattım, “Evet, Sandığı Nehre Şimdi Atmışsın.” Dedi. Bunun Manâsını Sorduğumda, “Kıyâmete Yakın Hazreti Îsâ Yeryüzüne İnip Ümmet-i Muhammed’den Bir Fert Gibi Bu Kitaplar ile Amil Olacaktır.” Buyurdu.
Annesine Olan Muhabbetten ve Şefkâtten Dolayı, Allah’ın Kendisine Bu İnamı, İhsânı Zikr Ediyorlar. Kardeşler, Bu Kıssa Bize Büyük Bir İbret Bahşediyor. Anasının Rızâsı İçin Kendini Fedâ Edenin, Allahû Teâlâ Hazretleri Hızır Aleyhisselâm’ı Bile Ayağına Gönderiyor. Mihnet Diyârı Olan Dünyâda Böyle Olursa, Âhirette Nâil Olunacak Nimeti Var Kıyas Eyle!
*Ebâ Hureyre Radiyallâhû Anh, Rasül Aleyhisselâm’dan Rivâyet Edip Buyuruyorlar, “Allah’ın Kullarından Herkimde Bu Dört Haslet Var ise Allah,
O Kimsenin Vücûduna Nârı Harâm Kılar ve Onu, Şeytânın Şerrinden Korur.
Birincisi, Bu Kimse, Bu Sıfata Mâliktir ki, Allah’a İsyânda Kula İtaât Etmez. Her Ne Kadar Onu Ölümle ve Dövmekle Tehdit Etseler yahût Dövseler ve Öldürseler Bile!
İkincisi; Allah’a İsyânda Kendine Mal, Mülk ve Mevki Va’d Etseler Dahi Bunları Kabûl Etmez ve Allah’a İsyân Etmez.
Üçüncüsü; Allah’ın Harâm Ettiği Bir Şeye Mâlik Olsa da, Allah Korkusundan Fenâlığı Terk Eder.
Dördüncüsü; Elinde Salâhiyeti Olduğu Hâlde Kendisine Fenâlık Yapanı Affedip, İntikamı Terk Eder...
Allah Böyle Kimsenin Vücûdunu Nâra Harâm Kıldı ve Onu Şeytânın Şerrinden Emin Eyledi.” Diyor.
Yine Devam Edip Buyururlar ki,
“Bir Kimsede Bu Dört Sıfat Bulunursa, Allah Celle ve Âlâ O Kulun Başına Rahmetini Saçar ve O Kulunu, Sevdiği Kimseler Zümresine İthal Eder.
Birincisi; Şu Kimse ki, Fakiri Evinde Misâfir Eder yahût Fukaraya Misâfir Olur.İkincisi; Hastalara ve Gözsüzlere, Kötürümlere ve Emsâli Sakat ve Âlil (Hasta) Kimselere Merhâmet Eder.
Üçüncüsü; Kölesine, İşçisine, Uşağına Kötü Söz Söyleyip, Onları Dili ve Eli ile İncitmez ve Onlara Yardımcı Olur.
Dördüncüsü; Ana ve Babasına Şefkâtli Olup, Onların Dünyâda Hizmetlerini Yapar ve Onların Affı İçin Allah’a Duâ Eder.
Allahû Teâlâ Hazretleri de Böyle Olan Kullarına Rahmetini Saçar, Sevdikleri Arasına Bunları Dâhil Eder...” Buyurdular.
Bu Hadîs-i Şeriften Anlaşılıyor ki, Ana ve Babasına İyilik Edenler, Bu Dünyâdan Îmân ile Göçecektir.
Ana ve Babaya İtaât, Bir Kimsenin Necâtına Sebep Olduğu Bu Hadîs-i Şerif ile Sabittir.
“Ana ve Babaya Âsi Olanlar ise Ne Gibi Amel-i Sâliha Yaparsa Yapsınlar, Akıbetleri Nârdır.” Buyurdular.
“Allah’ın Rızâsı Ananın, Babanın Rızâsındadır. Allah’ın Gazâbı ise Ananın ve Babanın Gazâbındadır.” Buyuruyorlar.
Bir Kişi İbâdet Ehli Olmasa Lâkin Allah’a Âsi Olup, Ana ve Babasına Mutî’ Olsa, Ana ve Babayı Hoşnut Etse, Allah Ondan Râzıdır. Ana ve Babaya, Bu Güzel Muamelesinden Dolayı Allah Onu Sonunda Sâlihlerden Kılıp, Cennetine İthal Eder.
Bir Kimse Allah’a İbâdet Ehli Olup, Ana ve Babasına Âsi Olsa, Onları Hoşnut Etmese, Yaptığı İbâdetin Semeresini Göremez.
Rasülullah Aleyhisselâtû Vesselâm Efendimiz Buyurdular,
“Cennetin Kokusu Beş Yüz Yıllık Yerden Duyulur. Ana ve Babasına Âsi Olanlar ile Hısım ve Akrabayı Terk Edenler, Bu Kokudan Mahrûmdurlar.”
Rasülullah Sallallâhû Teâlâ Aleyhi ve Sellem Efendimiz Buyurdular,
“Bir Evlâd Ana ve yahût Babasının Yüzüne Bir Kerre Şefkât Nazarı ile Baksa, Bir Hacc ve Bir Umre Sevâbına Nâil Olacaktır.” Dediler.
Bu Hadîs-i Şerifi Dinleyen Eshâb-ı Kirâm Efendilerimiz, “Yâ Rasülullah! Bir Günde Bir Evlâd Ana ve Babasının Yüzüne Bir Kerre Bakarsa Ne Ecir Verilir?” Rasülullah Aleyhisselâtû Vesselâm Efendimiz Buyurup,
“Bir Evlâd Eğer Sağ iseler, Anasının yahût Babasının yahût Her İkisinin Yüzlerine Günde Bir Defa Şefkât ile Baksa, Her Bakışında, Bin Defa da Olsa, Bir Hacc ve Bir Umre Sevâbı Verilir.” Buyurdular.
Edeben, Evlâd Babaya İmamet Edemez. Babasından Âlim Dahi Olsa, Eğer Babası Ümmî ise Evlâdın Babasına İmameti Câiz Olur.
Babasının, Anasının Üst Yanına Oturamaz. Bir Meclise Vardıklarında, Onlardan Evvel Oturmamalıdır. Ana ve Babadan Evvel Yemeğe El Sürmemelidir. Bâzı Evliyâullah Ana ve Babası ile Yemek Yemez, Onlar Yemek Yerken Kendisi Hizmet Ederlerdi. Ana ve Babadan Evvel Söze Başlanmamalıdır. Söz Söylediğinde Ana ve Babasının Sesinden Ziyâde Yüksek Konuşmamalıdır.
Yolda Giderken Ana ve Babadan Önce Yürümek Günâhtır. Meğerki Yol Göstermek İçin Olursa Câizdir. Kendilerine Yavaşça Hitâp Edip, Anacığım ve Babacığım Diyerek Onlara Olan Hürmet ve Şefkâtini İzhâr Etmelidir.
Yüzlerine Güleç Yüz ile Bakan Evlâda, Allah Her Bakışında Makbûl Olmuş Hacc ve Umre Sevâbı Vereceğini Rasülullah Aleyhisselâtû Vesselâm Haber Verdi. Bu Fırsatı Kaçırma! Anan ve Baban Sağ iseler yahût İkisinden Birisi Sağ ise Yüzlerine Tatlı Nazarla Bakıp Bu Sevâba Her Ân Nâil Olalım. Ana ve Babanın Rızâları Yok ise Evlâd Hacca Dahi Gitmemelidir.
Defter-i Amelin Hayr Kısmına Yazılacak En Büyük Sevâp, Ana ve Babana Yapacağın İhsân ve İtaâttir. Onların Sağlıklarını Ganimet Bil, Onlara İkrâm, İhsân ve İtaât Eyle, Güler Yüz Göster! Onların Sözlerini Kesme, Gönüllerini Kırma, Hakk’ın Rızâsını ve Cenneti Kazan!
İslâm Dininin Beş Şartından Bir Tanesi Haccetmektir. “Ananın Rızâsı Olmadan Yapacağın Hacc İbâdeti Bile Kabûl Değildir.” Demişlerdir. Anasının Rızâsı Olmadan Hacca Giden Bir Delikanlının Başına Gelen Felâketi İbret ile Oku. Ana ve Babana Mutî’ Ol, Allah’ın Rızâsını Kazan. Anan ve Baban, Senin Aziz Misâfirlerindir. Onları Bir Gün Kaybedip, Dünyâda Yalnız Kalacaksın.
Ana Gibi Bir Yâr, Bir Dost Bulamayacaksın. Çünkü Sana Dost Gibi Görünen Kişilerden En Sadakâtlisi Anandır. Başka Dostlar Yalandır. Anandan Gâyrî Dostlar Senin Dostun Değil, Senin Paranın, Rütbenin, Güzelliğinin, Gençliğinin, Sıhhatinin Dostudur. Züğürt de, Çirkin de, İhtiyar da, Hasta da, Hapiste de Olsan, En Hakîki Dostun Anandır. Bunu Bilmiş Olasın.
Bir Delikanlı, Hacca Niyet Edip, Anasından İzin İstedi. Anası Râzı Olmadı, “Evlâdım, Benim Senden Başka Kimsem Yok, Sen Hacca Gidersen Bana Kim Bakar? Hem de Ben Senin Hasretine Dayanamam.” Dediyse de, Çocuk Dinlemeyip Bineğini Hazırladı. Kadın Baktı ki Evlâdı Fikrinde Isrâr Ediyor, Ona Yol Levazımatını Hazırlayıp Allah’a Ismarladı,
“Yâ Rabbi... Bana Evlâdımı Sağ Sâlim Geri İâde Et, Sözümü Dinlemedi Ama Gençtir, Onu Affet. Kazadan, Belâdan Koru...” Diye Arkasından Duâ ve Niyâz Edip Onu Yolcu Etti. Delikanlı Hacc Kâfilesi ile Giderken Bir Kimse Yanına Sokulup, “Seninle Arkadaş Olalım. Ben Bir Kestirme Biliyorum, O Yoldan Gidersen, Bu Kâfileden Bir Hafta Önce Kâbe’ye Varırız.” Deyip, Çocuğu Kandırdı, Kâfileden Ayrıldılar.
Yolları Ormanlık Bir Yere Varıp, İnsandan, Canlıdan Hiçbir Eser Kalmadı. O Korkunç Vadiye Vardıklarında O Adam Kılıcını Çekip, “Çabuk Paraları Çıkar!” Dedi ve Önlerinde Olan Hendeğe Bakmasını Çocuğa Söyledi.
Çocuk Hendeğe Bakınca Birçok İnsan İskeletlerinin Olduğunu Gördü, “Bana Kıyma, Beni Anama Bağışla!” Dediyse de Harâmî, “Ben Yeminliyim, Soyduğum Adamı Öldürürüm. Çabuk Soyun, Paraları Çıkar!” Deyip Üzerine Yürüdü. Delikanlı, “Bâri İki Rekât Namaz Kılayım?” Diye Niyâz Etti.
Harâmî Bu Niyâzı Kabûl Edip, “Çabuk Ol, Kıl Bakalım Namazını...” Dedi. Yiğit Abdest Alıp Namaza Durdu ve Yüzünü Secdeye Vurup Niyâza Başladı. Hem Ağlıyor Hem de Duâ Ediyordu. Duâsında, “Yâ Rabbi... Bana İmdat Eyle, Dermân Eriştir. Biliyorsun Yâ Rabb, Dünyâda Bir Ananın Bir Oğluyum, Anamı Firak ve Hasret Ateşine Yakma, Anama Merhâmet Et...
” Diyerek Gözyaşı Döküp, Münâcaat Ederken, Kulağına Bir Ses Gelip, “Lebbeyk!” Avazını İşitti. Ses Durmadan Yaklaşıyordu. Çocuk Bu Sesi İyice İşitince Yüreğine Su Serpildi, “Yâ Allah Medet Yâ Allah!” Dedikçe Ses Yanına Gelmişti. Başını Secdeden Kaldırdığında Başucunda, Elinde Süngüsü ile Bir Azim Zâtın Durduğunu Görüp, “Beni Bu Zâlimden Kurtar!” Dedi.
Hemen O Zât-ı Muhterem Elindeki Harbeyi Harâmîye Vurup, Onu Helâk Eyledi. Yiğit Bu Zâta Sordu, “Sen Kimsin, Beni Bu Zâlimden Kurtardın?” Dediğinde, “Ben Yedinci Kat Gök Meleklerindenim.
Burada Bulunan Bu Harâmînin Mallarını Al, Allah Sana Helâl Etti. Dön Ananın Hizmetine, Hacdan Vazgeç!” Dedi ve Kayboldu. Kaldırabileceği Kadar Mal Alıp Oradan Vatanına Döndü. Anasına Kavuştu. Kıssayı Anlatıp, Allah’a Şükrettiler. Bu Yiğit Bildi ki, Anaya Hizmet, Haccetmekten Efdal imiş...
Bir Kimse Rasülullah Aleyhisselâtû Vesselâm’a Gelip, Babasından Şikâyet Etti. Babasının Kendisinden İzin Almadan, Malından Sarf Ettiğini Söyledi. Rasülullah Aleyhisselâm Bu Zâtın Babasını Huzuruna Dâvet Etti. Bu Zât Bir Pîr-i Fâni idi, Asâsına Dayanıp Huzura Geldiğinde O Zâta Hitâben, “Oğlunun İzni Olmadan Malından Alıyor musun?” Buyurdular.
O Zât Rasülullah Aleyhisselâm’ın Bu Sözünden, Oğlu Tarafından Şikâyet Edildiğini Anladı, “Yâ Nebîyyallah, Bir Zamanlar Ben Kuvvetli idim, Oğlum Zayıf idi. Ben Zengin idim, Oğlum Fakir idi. Bundan Malımı Saklamaz, Kendim Yemez, Ona Yedirirdim. Şimdi Ben, Zayıf ve Kuvvetsiz Oldum.
Oğlum Kavi Oldu ve Ben Fakir Oldum, O Gâni Oldu. Malını Benden Saklamaya Başladı. Ben, O Yesin Diye Önüne Koyar idim. O Benden Saklar, Onun Bana Yaptığı Muameleyi Ben Ona Yapmadım. Yine de Eski Kuvvetim Yerinde Olsa, Ondan Malımı Esirgemem...”
Dediğinde Rasül Aleyhisselâm’ın Mübârek Gözleri Yaş ile Dolup, Mübârek Sakalları Üzerine İnci Tanesi Gibi Yaşlar Döküldü. “Haydi, Baba... Git Oğlunun Malından İstediğin Kadar Sarf Eyle. Bu Mal Senindir.” Deyip, Oğlu da Bu Beyân-ı Nebîyye Râzı Oldu. Babanın Evlâdının İzni Olmadan Malından Sarf Edebilmesinin Câiz Olduğu, Bu Hâdise Üzerine Anlaşıldı.
*Bir Kişi Gelip Rasüle, Anasının Huysuzluğundan Şikâyet Etti. Aleyhisselâtû Vesselâm Efendimiz, “Anan Seni Dokuz Ay Karnında Taşıdığı Zaman Huysuz Değil miydi ve Seni Emzirdiği Zaman Huysuz Değil miydi, Senin İçin Uykusunu, Rahatını Terk Ettiği Zaman Huysuz Değil mi idi de, Şimdi Huysuz Oldu?” Buyurdular.
O Kimse, “Yâ Rasülullah, Ol Buyurduğunuz Hakları Ben Ona Ödüyorum Şimdi.” Dediğinde, “Ne Yaptın Anana, Ne Gibi Hizmette Bulundun?” Dedi. “Her Şeyine Baktığından Maada Arkamda Kâbe’yi Tavâf Ettirdim ve Haccettirdim.” Dedi. “Onun Sana Yaptığı Bir Gecelik Hizmetin Karşılığı Değildir.” Buyurdular. Ana ve Babaya Hürmette Her İkisini Müsavi Tutmalıdır
Fakât Ana Bu Şekildeki Hürmete Râzı Olmasa Baba, Anaya Yapılan Riâyete Râzı Olmasa, Oğlunun Kendisini Anasından Üstün Tutmasını Dilese, Evlâda Düşen Vâzife, Anayı Üstün Tutmasıdır. Anaya, Babadan Ziyâde Hürmet Etmesi Lâzımdır.
Kardeşler! Ana ve Babamız Hayatta iseler, Onların Kadr-ü Kıymetlerini Bilelim. Eğer, Onlara Şimdiye Kadar Cehâlet Dolayısıyla İnd-i İlâhîdeki Mevkilerini Bilmeyerek İtaâtta ve İhsânda Kusur Ettiysek, Bundan Böyle Rızâlarını Alalım.
Zirâ Ana ve Babamızın Rızâsı, Allah’ın Rızâsına Sebep Olup, Onların Gazâbı, Allah’ın Gazâbına Sebep Olacağını Allah Rasülu Haber Vermiştir. Ben de Sizlere Yukarıda Zikrettim;
Eğer Onların Rızâlarını Almadan Âhirete Gittiyseler, Ne Yapmamız Lâzım Geldiğini Bilmek ve Onların Âhiret Âleminde iken Bizlerden Râzı Olmalarının Nasıl Mümkün Olacağını Öğretmek İsteriz.
Aşağıdaki Tavsiyelerimi Tutunuz. Beş Vakit Namazı Kılar isek, Allah’a Vücûd Şükrünü Yapmış Oluruz. Ebeveynimiz İster Sağ İster Ölmüş Olsun, Beş Vakit Namazın Arkasından Onların Affı, Mâğfireti İçin Duâ Etmemiz Lâzımdır ki, Onlara Olan Teşekkürümüzü İfâ Etmiş Olalım.
Ananın ve Babanın Dostlarını ve Dostlarının Evlâdlarını Ziyâret, Ana ve Babamızın Haklarındandır. Ana ve Babanın Dostlarına Yapılan İhsân ve Ziyâret, Ana ve Babaya Yapılan İhsân ve Ziyâret Gibi Olduğunu Rasülullah Sallallâhû Teâlâ Aleyhi ve Sellem Efendimiz Haber Vermişlerdir.
Hazreti Hasan Radiyallâhû Anh, Bir Gün Çölde Giderken, Bir Arabîye Rast Geldi. Devesinden Aşağıya İnip, O Arabîyi Devesine Bindirdi ve Başındaki Güneşliği Arabînin Başına Örttü. Onun Hâl ve Hâtırını Sordu.
Îmâmla Bulunan Diğer Arkadaşları, “Yâ Îmâm! Bu Bir Köylüdür, Siz Bir Sultânsınız. İki Cihânın Serverinin Torunu Fâtıma Radiyallâhû Anhâ’nın Yavrusu, Îmâm-ı Ali’nin Oğlusunuz. Bir Arabîye Bu Kadar Hürmetin Sebebi Nedir?” Dediklerinde,
“Bu Arabî Babam Ali’nin Dostudur, Bu Yaptığım Hürmetle Babama Olan Hürmeti İfâ Ediyorum.” Buyurdular.
Bir Kimsenin Ana ve Babası yahût İkisinden Birisi, Evlâdlarından Râzı Olmadığı Hâlde Ölseler; Âsi Evlâd, Onlar İçin Duâ ve İstiğfâr Edip Onların Rûhları İçin Kur’an Okutsa yahût Sadaka Verse, Haklarını Ödemiş Olur.
Rasülullah Sallallâhû Aleyhi ve Sellem Efendimiz Buyurdu ki, “Bir Kimse Her Cum’a Günü Ana ve Babasının Kabrini Ziyâret Etse, Ana ve Babasına İhsân Edenlerden Yazılır. Sadakaların En Hayırlısı, Ana ve Baba İçin Verilendir.”
Bir Kimse Cum’a Gecesi Akşam ile Yatsı Namazı Arasında İki Rekât Namaz Kılıp Her Rekâtında Bir Fâtiha ve On Beş Âyet-el-Kürsî ve On Beş İhlâs Sûresi Okusa, Selâmdan Sonra Yirmi Kerre Salât-ü Selâm Etse ve Bu Namazın Sevâbını, Ana ve Babaya Bağışlasa, Muhakkak Ana ve Babanın Haklarını Ödemiş Olur.
“Bir Kimse Nâfile Namaz Kılarken, Anası Seslense, Nâfile Namazı Bozup Anasına, “Buyurun?” Demesi, Yanına Çağırdı ise Gitmesi Lâzımdır.” Demişler. Farz Namazı Kılıyor ise yahût Namaz Kıldığını Ana ve Babası Bildiği Hâlde Çağırırlar ise Namazı Bozması Câiz Değildir.
Ana ve Babasının Rûhları İçin Çeşme Yaptırsa ve yahût Kuyu Kazdırsa ve yahût Sadaka Dağıtsa, Allah Bunun Sevâbını O Kimsenin Ana ve Babasına, Cennet Nimetlerine Tahvil Eyleyip, İkrâm Eder.
Semerkand Şehrinde Bir Saka Vardı. Bu Zât, Haftada Bir Cum’a Günü Kazandığını Anne ve Babasının Rûhu İçin Fukaraya Vermeyi Nezir Eylemişti. Her Beş Vakit Namazdan Sonra da Onlar İçin Duâ ve İstiğfâr Ederdi.
Bu Ahdine Uzun Zaman Sâdık Kaldı Fakât Bir Cum’a Günü Para Kazanamadı, Tâbiî Fukaraya da Bir Şey Veremedi. Bir Âlime Gidip Ne Yapması İcâb Ettiğini Sual Etti.
O Âlim de, “Oğlum! Kavun, Karpuz Kabuklarını Topla Hayvanlara Ver, Sevâbını Ana ve Babana Bağışla, Bu Ahdin Yerini Bulur.” Dedi. Saka, Âlimin Dediği Gibi Yaptı. O Gece Rüyâsında Ana ve Babasını Gördü. Ebeveyni, “Allah Senden Hoşnut Olsun; Bize Her Cum’a Günü Hediye Gönderdin. Bu Cum’a Gecesi Bize Hakk Teâlâ Tarafından Cennet Kavun ve Karpuzları İkrâm Olundu.” Dediler.
Ölenlerin Rûhları, İzn-i İlâhî ile Her Cum’a Gecesi Evlerinin Kapısı Önüne Gelip Şöyle Hitâp Ederler, “Oğlum, Kızım, Kardeşim (yahût Ehlim). Sizler Türlü Nimetleri Yiyip, Bıraktığımız Evlerde Oturuyorsunuz. Biz, Kabirde Açız, Susuzuz ve Karanlık Yerdeyiz. Hiç Bizi Hayr ile Yâd Etmiyor, Rûhumuz İçin Tasadduk Etmiyorsunuz.
Yakın Bir Zamanda Siz de Bizim Gibi Olacaksınız. Bizin İçin Tasadduk Edin...” Derler. Eğer Hayr ve Tasadduk ile Ânılıyorlar ise, “Sen Bizi Unutmadın, Allah Senden Râzı Olsun.” Deyip, Mesruren Döner Giderler. Eğer Kendileri Hayr ile Yâd Olunmuyorlar iseler, “Siz Bizi Mahrûm Ettiniz, Allah da Sizi Mahrûm Etsin!” Deyip Giderler.
Ölmüş Olanlara, Dünyâda Bıraktıkları Evlâd ve Ehillerinin Ahvâl ve Harekâtı Bildirilir. Onların Yaptıkları İyi veyâ Kötü Amellerinden Dolayı Âhirette Onlar Sevinirler veyâ Azâb Duyarlar Fakât Geride Bıraktıklarını, Kötülüklerden Men’ Etmeğe Kuvvetleri Olmadığından, Ancak İyiliklerini Temenni Ederler. İyilik Yapanlara, Amel-i Sâliha İşleyenlere Duâ Ederler. Kötülük Yapanlara, Allah’ın Gazâbına Sebep Olabilecek Ameller İşleyenlere Üzülür, Azâb Duyarlar. Böyle Hayırsız Evlâdlar Bıraktıklarına Nâdim Olurlar ve Onlara Bedduâ Ederler.
Dünyâda iken Evlâdlarının Kötü Yolda Olduklarını Görüp Bildikleri Hâlde, Onları Bu Kötülüklerinden Kurtarmayan Ana ve Babalar Nasıl Azâpta iseler, Âhirette de Bu Azâb, Eza ve Cefâ Kat-Kat Olur. Bu Gibilere Melekler, “Dünyâda Bıraktığınız Evlâdlarınızın Ameline Bakın!” Diyerek Evlâdlarının Kötü Amellerini Gösterir ve Azâb Ederler. Bunun Aksine, İyi Ameller İşleyen Evlâdların Ana ve Babalarını da Taltif ve Tatyip Ederler. O Anne ve Babalar da, Evlâdlarının Hayırlı Amellerini Görüp Ferâhlarlar.
Fahr-i Kâinat Sallallâhû Teâlâ Aleyhi ve Sellem Efendimiz, “Mi’râca Vardığında; Âdem Aleyhisselâm’ın Sağına Bakıp Ferâhlandığını ve Soluna Bakıp Kederlendiğini Görerek, Bunun Sebebini Cebrâil Aleyhisselâm’dan Sorar ve Şu Cevabı Alırlar, “Yâ Rasülullah! Soluna Bakıyor, Zürriyetinden Gelen Kâfir ve Âsi Evlâdlarını Görüp Üzülüyor. Sağına Bakıyor, Mü’min ve Sâlih Evlâdlarını Görerek Ferâhlıyor ve Seviniyor.
İşte Bundan da Anlaşılıyor ki, Dünyâda Bıraktığımız veyâ Bırakacağımız Evlâdlarımızın İyi veyâ Kötü Amelleriyle, Yalnız Dünyâda Değil, Âhiret Hayatında da ya Sevineceğiz veyâ Üzüleceğiz. Bunun İçin Evlâdlarımızı Îmânlı, İhlâslı ve İbâdetli Yetiştirmeliyiz. Onların Yapacakları Hayırdan ve Şerden, Dünyâda Olduğu Gibi, Âhirette de Biz Mesûlüz.
Ana ve Babalarını Hayr ile Yâd Etmeyen veyâ Ettirmeyen Evlâdlar, Ölmüş Olan Ana ve Babalarından Bedduâya Müstehâk Olurlar ve Gerek Onların, Gerekse Hazreti Allah’ın Lânetine Uğrarlar.
Çok Kısa Olan İnsan Ömrünü Tamamlayıp, Önünde Sonunda Ölümün Korkunç Pençesine Düştükleri Zaman, Onlar da Mallarından, Mülklerinden Ayrılarak Bir Amel Çukuru Olan Kabirlerine Girince, Orada Gözleri Yaşlı ve Mahzûn Bıraktıkları Evlâdlarından Hayr Duâ Alabilmek Ümidi ile Cum’a Geceleri Evlerinin Kapısına Gelip Merhâmet Dileneceklerdir. Ancak İhsân Olunmadığından Mahzûn ve Mükedder Dönecekler ve Kendilerini Hayr ile Yâd Etmeyen, Ettirmeyen Evlâdlarına Bedduâ Edeceklerdir.
Ey Ehl-i Îmân! Ana ve Babalarımızı Hayr ile Yâd Edelim. Onları Kapımızdan Boş Çevirmeyelim. Mahzûn ve Mükedder Etmeyelim. Yaptığımız ve Yapacağımız Hayırlarla Onları Sevindirelim ve Rûhlarını Şâd Edelim. Ölüye Hürmet, İnsanlara Mahsûs Bir Haslettir. Hayvanda Bu Vâsıf Yoktur.
Düşünelim ve Akıldan Çıkarmayalım ki, Çok Yakın Bir Gelecekte Bizler de Ölümü Tadacağız. Bizler de Ana ve Babalarımız Gibi Bu Fâni Dünyâdan El ve Etek Çekeceğiz. Biz, Onları Hayr ile Yâd Edersek, Çocuklarımız da Bizleri Hayr ile Yâd Edeceklerdir.
İnsanoğlu, Ne Ekerse Onu Biçer. Cum’a Geceleri Kapımıza Gelen Ana ve Babalarımızın Rûhlarını Şâd Edersek, Öldükten Sonra Bizler de Evlâdlarımızın Kapsından Boş Dönmeyiz. Bunu, Muhakkak Olarak Bilmek Lâzımdır. Akıbet Ölümdür.
Bu Gerçeği Şimdiden Düşünerek, O Günler İçin Hazırlıklı, Tedârikli Bulunmalıyız. Bu Tedârike, Çocuklarımızı da Hazırlamamız Gerekir. Bizler Ana ve Babalarımızı, İkrâm ve İhsân ile Şâd Edersek, Yaptığımız ve Yapacağımız Hayr ve Hasenat Evlâdlarımıza da Bir İbret Dersi, Bir Tâlim Olacak ve Onlar da Bizden Sonra Bizi Taklide Çalışarak, Gördüklerini Tatbik Edeceklerdir.
Ana ve Babaya İtaât ve İhsânın, Hürmet ve Muhabbetin Azalması, Aşağıda Açıklayacağımız Bâzı Haberlere Göre Kıyâmetin Yakın Olduğuna ve İşret-i Saatten Bulunduğuna Apaçık Bir Delildir. Kıyâmet Alâmetlerinden En Mühiminin, Ana ve Babaya İtaâtsizlik Olduğu Aşikârdır. Bilmem, Şimdi Ana ve Babaya İtaât ve İhsân Oluyor mu? Ana ve Baba Kadri Biliniyor mu?
Îmâm-ül-Enbiyâ Efendimiz, Cebrâil Aleyhisselâm’a, “Benden Sonra Dünyâya İner misin?” Diye Sual Buyurduklarında Şu Cevabı Almışlardır, “Evet, On Defa Daha İnip, Bu On Seferin Her Birisinde, İnsanlığa Lâyık Olan Sıfatların Birisini Refedeceğim. Bunlardan Bir Tanesi de, Ana ve Babaya İtaât ve İhsânın Kaldırılması Olacaktır. Ana ve Babaya İsyân, Kıyâmetin Kopmasına Sebep Teşkil Edecektir. Tâbiî, Gören ve Anlayanlar İçin...”
Bir Gün, Rasül-u Ekrem Sallallâhû Teâlâ Aleyhi ve Sellem Efendimiz, Cebrâil Aleyhisselâm’a Hitâben, “Yâ Cebrâil! Ben Âhirete Gittikten Sonra Dünyâya İner misin?” Diye Sormuşlar ve “Evet Yâ Rasülullah! Sizden Sonra Dünyâya On Defa Daha İnerim. Sonra Kıyâmet Kopar.” Demiştir.
Rasülullah Aleyhisselâtû Vesselâm Efendimiz, Bu On Defa İnişinin Sebebini Sorduklarında Cebrâil Aleyhisselâm, “Birinci İnişimde Dünyâdan Bereketi Kaldırırım. İkinci İnişimdi Kalplerden Merhâmeti Kaldırırım. Üçüncü İnişimde Mahlûkâttan Muhabbeti, Ana ve Babaya İtaâti ve İhsânı Kaldırırım.
Dördüncü İnişimde Utanmayı, Hayâyı Kaldırırım. Beşinci İnişimde Kalplerden Allah Korkusunu Kaldırırım. Altıncı İnişimde Fukaradan Sabrı Kaldırırım. Yedinci İnişimde Zenginlerden Sahaveti, Cömertliği Kaldırırım.
Sekizinci İnişimde Emirlerden ve Ümeradan Adâleti Kaldırırım. Dokuzuncu İnişimde Kur’an-ı Kerîm’i ve Ahkâmını Kaldırırım. Onuncu ve Sonuncu İnişimde de Kalplerden Îmânı Kaldırırım...” Demiştir.
Hadîs-i Cebrâil’de, Rasül-u Ekrem Sallallâhû Aleyhi ve Sellem Efendimize Kıyâmet Alâmetlerinden Sorulduğunda, “Köleler Efendilerini Doğurduğu Zaman Kıyâmeti Bekleyiniz.” Cevabını Vermişlerdi. Kıyâmete Yakın Bir Zamanda, Ana ve Babaya Hiç Hürmet Edilmeyeceği, Hattâ Evlâdların Efendi Gibi, Ana ve Babaların da Köle Gibi Olacakları Haber Verilmiştir.
Tekrar-Tekrar Söylerim ki, Ana ve Babasına İtaât Eden Aziz Olur, Onları Zelil Eden de Zelil Olur. Ana ve Babasına, Bu Zilleti Reva Görüp, Aynı Zillete Uğramayan, “İşte Ben Zelil Olmadım!” Diye Böbürlenmesin...
Dünyâda Marûz Kalacağı Zilletten Başka, Âhirette de Düçâr Olacağı Azâbı Şimdiden Kendilerine Müjdelerim. Buna Mukabil, Ana ve Babasına Hürmet ve İtaât Edenleri de Dünyâda İzzetle ve Âhirette Saâdetle Tebşir Ederim. Bu, Etme Bulma Dünyâsıdır. Ne Ekersen Onu Biçeceğin Mutlak ve Muhakkaktır.İrşâd C.1
Bunları istediğimiz kadar çoğaltabiliriz.Ne mutlu anne ve babalarına gerek hayatta iken gerek öldükten sonra Rabbimizin istediği şekilde saygılı olanlara..
Bu o kadar da kolay değil.Ben bu imtihanı başaramadım.İnsanı kolayca cennete taşıyan bu fırsatları kaçırdım.
Allahımdan tek dileğim anne ve babamın benden razı olmalarıdır..Hoşca kalın saygıyla kalın..
04.07.2017-KIRIKKALE
HİDAYET DOĞAN OSMANOĞLU
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.