- 790 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
giderken
seninle aramızdaki her şey
gün gelir
hiç bir şeyin nabzında atar
dedi.
ve neyi var neyi yoksa
yarı açık omuzlarında
kapıları tırmalayan bir uğultu gibi
çekip gitti.
o giderken
yağmurun toprağa
hükmü var mıydı bilemiyorum
ama mevsim
hep aklımı gıdıklayan bir çığ kadar üstümü örtü
şimdi...
körebe oynayan çocukların
çıkardıkları sesler
yüzünden
sokağından kovan adamların
çözdükleri bulmacalara saklamış oldukları
anahtar kelime
adın...
çok önemli değil hep aramızdaki ritme
vurup durdukça gözleri de
kedilerin.
çok önemli olmayacak
aramızda paylaştırdığımız
gök yüzünün altında.
senin şehrinde yıldızlar kayarken
bende bir ay iki parça
yarısı senindir giderken
o zaman düşlerimin dibinde açan
bir mavi menekşe olur
zamanların biriktiği tüm sırlar
ve adın
ertelenmiş bir yolculuğun tam içinde
yerini arayıp bulamayan
dağınık saçları omuzlarına emanet edilmiş
bir kadın gibi geçiyor.
artık yüreğimizde
pusula kullanmıyoruz aşkta.
kasıklarına ellerini gömmen yetiyor
öldürmeye şu tanıdık ruhu.
seni taşıyor omuzlarında
ne yaparsın gök yüzünün hüneri bu
su olup akmak
sana/sadece sana ki
gidenler sahi?
onlar da nereye gittiler
ve gelmek için gün sayanlar yok mu
ezberi bozacak tılsım.
nerede sandıklarda saklanılmış olan simya.
gömüldü toprağa ve çürüyor düşleri...
sevdaları ölenlerin çocukları hiç büyümezmiş...
alt dudağını büzüp büzüp
bırakman seni en çok kim yapar bilmiyorum.
yine de kırılıyor kürek kemiğindeki
mavi ırmaklar
son kelimelerimin
içine sızıyordu ve dağılıyordu.
o dönüşler.
bu gidişlerin içinde
soruyordu yüksek sesle...
şimdi nereye?
şimdi nereye...
(kuytular)
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.