- 769 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
A N N E A N N E M
ANNEANNEM
Anneannem kocası öldüğü ve yaşlandığı için ,son yıllarını köyünden uzakta,başka bir ilçedeki kızının yanında geçirmişti.Köyüne olan özlemi her gün artmasına rağmen köyüne gidememiş,her akşam yarın gidecekmiş gibi bohçasını başucuna hazırlamış,her sabah bohçası başucundan gizlice alınmıştı.Annem de yaşlı ve dul olmasına rağmen ona bakmaya çalışmış,ara sıra da erkek kardeşine göndermişti anneannemi.
Biz de ayrı ilçelerde yaşıyor,arasıra onları ziyaret ettiğimizde çocuklarımız için neşe kaynağı oluyorlar,onlar da bizi görünce mutlu oluyorlardı.
Çocukluğumuzda yaz aylarını anneannemin yanında geçirmemiz için üçer ay gönderilirdik.O zamanlar gençti anneannem ve kocası da yaşıyordu.Birbirleri ile uğraşırlar,kimseye de muhtaç olmazlardı yaşlı olmalarına rağmen.
Anneannem o zamanlar Konya’nın Akdeniz Bölgesi sınırındaki cennet gibi yeşil bağları,gürül gürül sulu çeşmeleri olan bir köyde yaşardı.Sapsarı saçlı,mavi gözlü,kısacık boylu,ince dudaklı narin yüzü ile görenlere “eskiden güzelmiş”dedirten hoş bakışlı bir kadındı.Köyünden başka yer tanımamış,başka yerleri de özlememişti zaten.Her gün ahırındaki bir eşek,iki keçisini alır,heybeye azık ve su kabaklarını koyar,kocasının gür sesli emirlerine uyarak bağlara doğru yol alır,sebzelere bakar,sular,meyvelerden toplar,kurutur,hep bir şeylerle uğraşır dururdu.Eve dönünce tek odasında bulunan ocaklığında sacayağının altına odunlar koyar,yakar,toprak sıvalı bakır tenceresinde yemeğini yapar,sofrayı hazırlardı.Kendi yaptığı yufka ekmekler,kendi bahçesinde yetişen ürünlerdi pişirdiği.Yemekten sonra bulaşıklar kapının önünde oturularak yıkanır,kaplar tahta raflara dizilir,ocak önünde,gaz lambası ışığında sohbet edilirdi.Aynı odada bulunan yüklük denen dolaptan yataklar indirilir,erken yatılırdı.
Evin diğer odası ise kilerdi.Orada zahire ambarında kışlık buğday,nohut,bulgur;eski büyük küplerde kurutulmuş sebzeler,tarhana,pekmez,cevizli sucuklar,kaklar bulunurdu.Biz çocuklar için en eğlencelisi bu odaydı.Kurutulmuş üzümler,cevizler…
Anneannemin ilk kocası olan dedemden beş çocuğu olmuş,ikisi ölmüş.Bir erkek ,iki kız yaşamış.Anneannemle dedem amca çocuklarıymış.Dedem çerçicilik yapar,başka ilçelere gider para kazanırmış.Oralarda tanıştığı yeni bir kadın ile evlenmiş,anneannemi terk etmiş,zamanla kucağından çocuklarını da almış yeni karısı ile yaşamaya başlamış.Çocuklar ise üvey anne ile sıkıntılı,annelerine hasret yıllarını özlemle ve sevgisiz geçirmişler.Anneannem ise yeni biri ile evlendirilmiş,kocası ölünce yaşlı ve çocuksuz başka biri ile evlendirilmiş.Biz “Kafes Koca” dedikleri üçüncü kocası ile mutlu ve sevimli yaşantılarını gördük,birlikte yaşadık.Yaz aylarında üç aylığına tatile gönderilirdik yanlarına.
Anneannemden çok, sert görünen ama sevgi dolu Kafes Dede ile zaman geçirirdik.Öz dedemizle o kadar yakın değildik.Anneannem ve dedem eşekleri ile kah köyün bir ucundaki üzüm bağına,kah ekin tarlasına,en çok da sebze ve meyve bağlarına giderler,biz de onlara eşlik ederdik.Yıllanmış ulu ceviz ağaçları,seyrek meşe ormanları,erik,elma,nar ,üzüm ,incir ağaçları arasındaki yoncalıklar ve sebze bahçeleri,en çok ta, ah o kara dut ağaçları hatıramdan silinmez.Ruhumdaki cennet köşeleri olarak ara sıra bana iyilik yapıp rüyalarıma da girer.
Anneannem bulgur zamanı imece ile bulgur kaynatır;incir,elma,erik diler kurutur,eğrim dediği domatesleri yarar,evin tahta balkonlarında kurumaya bırakır,bize de yardım ettirirdi.Başına birden fazla yöresel örtü alır,beline çok kalın bir kuşak bağlar,kuşağın aralarını da cep olarak kullanırdı.Ayaklarında ise lastik pabuçlar,mes olurdu.Lastikli uzun paçalı pazen don,robadan büzgülü geniş elbise giyerdi.Alnında ise yöresel, bir sıra altın süs olan bir örtü vardı.
Dedem Kurtuluş Savaşı gazisiymiş,maaş alırdı ve gazi madalyası vardı.Öldüğü zaman annemler anneannemi yalnız yaşayamıyacağı için yanlarına getirdiler.Anneannem yaşadığı güzel ortamdan ayrılmıştı, bir çok şeyi kavrayamıyordu.Belki aklını da yitirmişti.Hiç doktor yüzü görmeden seksen küsür yaşlarına gelmişti.Örneğin ilk kez tv ile karşılaştığında haber sunan erkek spikeri görünce yüzünü örtüsüyle örtmüş,”O bizi görmez mi?”demişti.hala gülerek anlatırız.Balkona çıkınca gördüğü uzaktaki evleri “Şurası Aşağı Köy değil mi,hadi gidelim.”derdi,hüzünlenirdik.
Son yıllarında annemden ve dayımdan başkasını tanımaz,gittiğimizde günde birkaç kez tanışmak zorunda kalırdık.Bazen de köyden birine benzetir “Koca Emine”diye hitab eder,köy sohbetlerine başlardı.Sol tarafına felç inmiş,sol kolunu diğer kolu ile tutar olmuştu.Hiç ağrı sızıdan şikayet etmezdi.Adı şerife idi.Bir gün aniden, sessiz,sedasız gidiverdi.Kendinden önce giden torunu,kızı,oğlu,üç kocası da gitmişti zaten.
Bu dünyada yaşadığını bilenlerin sayısı da günden güne azalıyor.Sanki o ,bu dünyada hiç yaşamadı.Güzel köyünü,güzel yüzünü anılarımızda bir hatıra olarak bırakıp gitti.Yaşamı bana masal gibi geliyor artık.Köyü de cennet…
20.09.2008
yolayrimi
YORUMLAR
Paylaşımınız için teşekkür.Anneanem 90 yaşın üzerinde ve uzunca bir süredir yaşlılığın sürüklediği hastalıklarla pençeleşiyor.Çocuğumun benim anneannemi(gerçekten) sevmesi,ilgilenmesi,bana tarifsiz bir mutluluk veriyor.Belki de onun adına ,3 kuşak öncesiyle bağ kurması,dahil olmasının kişiliğinde iz bırakacak olması özel bir değer katıyor.
Büyüklerimiz bizim sahip olduğumuz kültürel dokunun temel taşları.
Severek okudum.Selam ve saygıyla.