HAYALDİ GERÇEK OLDU
Ben bile yazdığım öyküde bu kadar ileriye gidememiştim. Vay arkadaş …. !
‘’Türkiye’nin en değerli tarihi alanlarından birisi olan Efes Antik Kent’te yemekli düğün organizasyonlarının yapılması sosyal medyada infial yarattı.’’
Bu haberin ardından bla bla bla … Her zaman ki açıklamalar. Son on yılda tahrip edilen ilk tarihi eser değil sonuçta. Ne olucak canım altı üstü taş kaya … !
Bakınız bazı örnekler:
Akdeniz Heykeli – İlhan Koman
İsrail Konsolosluğu’na tepki olarak tahrip edilmesi amaçlanmış heykel, bırakın heykelin konuyla alakasını; konum itibariyle de İsrail Konsolosluğu ile yakından uzaktan alakalı değil. Neden, neden, neden bilmiyoruz açıkçası.
Kuşlar – Kuzgun Acar
İstanbul Manifaturacılar Çarşısı’nda bulunan heykel bakımsızlıktan paslanmış ve epey zarar görmüş durumda.
Taksim Cumhuriyet Anıtı – Pietro Canonica
1928’den bu yana Taksim Meydanı’nı süsleyen heykel şaşırtıcı ama, hala bitmemiş bir şekilde sergileniyor.
Gezi Parkı Heykeli
1992 yılında dikilen, Yves Klein mavisi taşların üst üste bir form oluşturduğu heykel en son 2002 yılında camları kırık vaziyette görülmüş, sonrasındaysa belediye tarafından kaldırılmış. Oysaki müstehcen bile değil.
Periler Ülkesinde – Mehmet Aksoy
Melih Gökçek’in “Ben böyle sanatın içine tükürürüm.” diyerek kaldırttığı heykel, Mehmet Aksoy’un açtığı davayı kazanmasının ardından eski yerine yeniden kavuşmuş durumda.
Orhan Veli – Mehmet Şener
1992’de dikilen heykelin üzerindeki martı kaybolmuş ve yerine orijinali olan bronz martının yerine beyaz bir martı konulmuş. Asıl martının bir evin vitrinini süslediğini tahmin ediyoruz.
İlk Adım ve Atatürk Anıtı – Hakkı Atamalı
Mayıs 1982’de Samsun’da açılmış olan heykel dönemin devlet başkanı Kenan Evren tarafından genç kız ve erkeklerin çıplak olması gerekçesiyle kaldırılmış. 2000 yılında tekrar dikilmiş.
Süheyl Bey Camii
Restorasyonda çığır açan bir garipliğe imza atan Süheyl Bey Camii’nin aslı Mimar Sinan’ın yaptığı, orijinalinde sekizgen planlı olup hani deyim yerindeyse “O eski halinden eser yok şimdi.” Zira bırakın sekizgen olmayı, camii cam cepheli modern bir binaya dönüştürülmüş durumda.
Onno Tunç Heykeli
Yalova’nın Armutlu İlçesi yakınlarındaki Taz Dağı’na, Bursa’dan İstanbul’a giderken kullandığı uçağın çakılması sonucu 14 Ocak 1996’da yaşamını yitiren sanatçı Onno Tunç’un anısına Yalova’da yapılan, ancak tahrip edilen anıt, yerine yenisinin yapılacağı söylemleriyle yıkıldı.
Can Yücel’in mezarı
Kimliği belirsiz kişilerce tahrip edilen mezar, tekrardan yapılacak. Heykeli inşa eden kişi ise yine Mehmet Aksoy.
Açık Sütun – Ayşe Erkmen
1994’te belediyenin yaptığı yarışma sonrası dikilen heykel 2006 yılında birkaç vandal eylem sonucu yakıldı. Büyük zarar gören heykel kısmen tamir edildi.
Surp Haç Kilisesi
İnatla restore edileceği günü bekleyen kilise, Bingöl’ün en eski yerleşim bölgelerinden olan Kiğı ilçesindeki tarihi eserlerin çoğunlukla kaderi olan kaçakçılığa maruz kalmamış olsa da, doğanın ellerine terk edilmiş olması da yeterince kötü.
Pira Belek Köprüsü
Tarihi köprü, 133 yıldır insan müdahalesi olmadan ayakta kalmasıyla bu çağda inşa edilen yapılara taş çıkarsa da, artık doğanın insafına kalmış durumda.
Güzel İstanbul – Gürdal Duyar
Cumhuriyetin 50. Yılı adına 1923’te yapılmaya başlanan heykel 1974 yılında Karaköy Meydanı’na konulmuş. Eser bir gece yarısı aniden sökülmüş ve Yıldız Parkı’na konulmuş. Neden böyle bir şey yapıldığını eşelemeye çok da gerek yok sanki.
Ulu Camii
Restorasyonu sonrasında yağan yağmurla çatısı direk akan Ulu Camii de ender restorasyon örnekleri arasında.
Heinrich Krippe tarafından yapılan heykel
Gazi Üniversitesi Güzel Sanatlar Eğitim Fakültesi Resim İş Bölümü’nün girişinde yer alan gençlik ve geleceği simgeleyen kadın ve erkek figürlü heykel 30 yıl sonra olduğu yerden kaldırıldı. Müstehcen olduğu düşünüldüğü için böyle bir akıbete uğradığını tahmin ediyoruz.
Süleymaniye Camii
Restorasyon öncesi caminin herhangi bir yerinde ses çıkardığınızda her yöne eşit olarak ses dağılırken, restorasyon sonrası camiye gelenler sesin eşit dağılmadığından yakınmaktaydı
1500 yıl korundu, 10 yılda yok edildi
dana’nın Aladağ İlçesi’ne bağlı Akören Beldesi’nde yan yana bulunan tarihi kiliseler ve kaya mezarlar, bütçe yetersizliği nedeniyle bekçinin işine son verilince, definecilerin talanına uğradı.
ENTERESAN…!
Aspendos restorasyonuna ’mutfak mermeri’ eleştirisi:
Antalya’da dünyanın en önemli kültürel varlıklarından Aspendos Antik Tiyatrosu’ndaki basamaklar ve oturakların orjinal koyu gri yerine beyaz mermer kullanılarak restore edilmesi eleştirilere yol açtı.
’RESTORASYON FACİASI’
Aspendos’taki restorasyonu gördüğünde çok üzüldüğünü belirten Antalya Kent Konseyi Turizm Çalışma Grubu Başkanı Recep Yavuz, son zamanlarda ülkemizde restorasyon faciaları yaşandığını söyledi. Hatta bunların birkaçının, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın müdahalesiyle tekrar elden geçirildiğini kaydeden Recep Yavuz şunları söyledi:
"Hakikaten dönemi yansıtmayan, biraz karışık, anlamsız restorasyonlarla karşı karşıyayız. Restorasyon bence o dönemi yansıtan ve o eserin korunmasına önayak olan bir çalışma. O dönemi yansıtan derken, üstü fanuslarla kaplanmış bir İshakpaşa Sarayı, sanki sera görüntüsü veriyor. Veya geçtiğimiz günlerde gündeme gelen kalenin restorasyonu var. Kaş’ta tiyatronun içine dökülen betonlar. Bunların hepsi o eserin değerini önemli ölçüde zedeliyor. Tabi ki bunlara müdahil olunuyor, birtakım düzeltmeler oluyor ama Aspendos’ta yaşadığımız da çok üzücü."
Belki de bunların hepsini unuttunuz veya görmezden geldiniz.
Fiyaskonun açıklaması fıkra gibi gerçekten :
Antalya Aspendos Antik Tiyatrosu’nun ardından bir restorasyon faciası da Datça’daki Knidos Antik Tiyatrosu’nda yaşandı. Restorasyondagri-beyaz mermer kullanılması tepki topladı
Antalya Aspendos Antik Tiyatrosu’nun restorasyonunda kullanılan aslı ile uyumsuz taşların ardından Datça’daki Knidos Antik Tiyatrosu’nda da “Mutfak mermeri” görüntülü gri-beyaz mermerler tercih edildi. Yerli ve yabancı turistlerin büyük tepkisine neden olan çalışma, eleştirilere rağmen sürdürülürken restorasyonu yapanlar, uluslararası standartlara uygun davrandıklarını iddia ettiler. Knidos Kazısı Başkanı Doç. Dr. Ertekin Doksanaltı, Datça İlçesi’nde M.Ö. 2’nci yüzyılda inşa edilen 5 bin kişilik Knidos Antik Tiyatrosu’nun bir bölümüne dört sıra 20 blok mermer oturak yeri konulduğunu belirterek “Mutfak mermeri diye bir mermer cinsi yok. Antik dönemde değişik bölgelerden mermerler kullanılmıştır. Afyon mermeri ağırlıklı kullanılan mermer olmakla beraber, Knidos’ta Yatağan bölgesinin mermeri kullanılmış. Yaptığımız incelemeler bunu gösterdi. Bu gri beyaz bir mermer cinsidir. Demir oranı yüksek, sert ve sağlam bir mermerdir. Knidos’taki restorasyonda da gri beyaz mermer kullanacağız” dedi.
BİREBİR YAPARDIK AMA…
Restorasyon çalışmalarında, Venedik Tüzüğü kriterlerinin geçerli olduğunu belirten Doç. Dr. Doksanaltı çalışmasını şöyle savundu:
“Şartlardan biri, var olan malzemenin oranıdır. Belli oranda bu malzemenin bulunması gerekir. Tamamlama yapılacaksa, orijinal malzemeden, örneğin mermerin bir-iki ton farkı olmalıdır. Burada gerekçe, antik dönemde yapılan bir eseri, 2 bin yıl sonra restore ederken, yeni yapılan uygulama ile orijinalinin arasındaki farkı gösterebilmektir. 100 yıl sonra insanlar buraya geldiklerinde, hangisi antik dönemde, hangisi 21’inci yüzyılda yapılmış anlamalıdır. Bire bir yapabilirdik, elimizde bu teknoloji artık var. Birebir yaparsak farklılık yok olur.”
Zamanla renk
farkı kapanır
Aspendos Antik Tiyatrosu ile ilgili resmi yetkilerin yaptığı savunmanın bir benzeri Doç. Dr. Doksanaltı’dan geldi: “Telaşlanmaya hiç gerek yok. Mermer zaten birkaç yıl içerisinde, yağmurun, güneşin, fırtınaların etkisiyle kararmaya başlayacaktır. Antik dönem uygulamasında ilk yapıldığında hatlar keskindi. İnsanlar üzerinde yürüyüp; oturdukça mermerin yüzeyi aşınır. Bu yaşanmışlığı gösterir.”
Yukarıdaki örnekler farklı paylaşım ve haberlerden derlenmiştir. Arkadaşlar bu yaşananlara seyirci kalmaya devam ettiğimiz sürece ,kültürel varlıklarımıza sahip çıkmadığımız sürece ileride torunlarımıza gösterecek hiçbir değerimiz kalmayacak. Bu yaşananların ışid terör örgütünün yaptıklarından ne farkı var ? Ben ülkemde ki tarihi eser katliamını izlerken kahroluyorum. Siz orada yerinizde rahatmısınız?
Alıntı linkleri :
gazetedokuzeylul.com/?p=26075
www.sozcu.com.tr/2017/gundem/efes-antik-kentinde-tartisma-yaratan-fotograflara-aciklama-geldi-1911948/
www.sozcu.com.tr/hayatim/kultur-sanat-haberleri/ahmet-umitten-efes-antik-kentteki-etkinliklere-sert-tepki/
www.hurriyet.com.tr/aspendos-restorasyonuna-mutfak-mermeri-elestirisi-30177753
listelist.com/tahrip-edilen-eserler/
YORUMLAR
Yeryüzünde derin bir tarihe ve o yaşanmışlıklardan kalan binlerce önemli tarihi esere sahip ülkelerin önde gelenlerinden biriyiz. Yıllar boyu parça parça yurt dışına kaçırılmaları yetmiyormuş gibi vefasızlık, saygısızlık da diz boyu.
Ben 200 yıllık duvarları kalın taş, taban ve tavanları ahşap bir evde doğdum. Babamın babası rahmetli dedem İstanbul'a göç ettiğinde Ermeni'lerden satın almış. Sonra bahçesine kendisi de bir ev yaptırıp, kardeşlerini getirmiş. Bu iki evde bir sürü doğum, sünnet ve nişan töreni yapılmış. Ben de bahçesinde kardeşimin sünnetine, yeğenlerimiz doğum günü ve nişan törenlerine şahit oldum.
Hala ayakta duruyor ve öyle kalması için elimizden geleni yapıyoruz. Alt tarafı atalardan kalma bir ev işte.
Ama bunca yaşanmışlıklar gören, asırlardır yaşayıp günümüze kadar gelen tarihi eserlerimize yapılan saygısızlık, acımasızlık ve vurdumduymazlık çok can acıtıyor doğrusu.
:(
Niçin hayaldi, gerçek oldu?
Bunun nesi hayaldi ki?
Bak bir tane de ben anlatayım:
Üçüncü görev yerim Kocaeli merkeze bağlı Akmeşe Köyündeki yatılı İlköğretim Bölge okuluydu. Akmeşe ( Asıl adıyla Armaş ) 1640 yılında bir Ermeni rahip tarafından kurulan ve Kurtuluş Savaşına kadar Ermeni köyü olarak varlığını sürdüren bir köy.
Kurtuluş Savaşı yıllarında Çerkez Ethem korkusuyla köy yavaş yavaş boşaltılır. 1922 yılına gelindiğinde köyde tek Ermeni kalmaz. 1930 yılında ise mübadele Yunanistan ve Bulgaristan'dan gelenler o köye yerleştirilirler.
Yeni gelenler ilk iş olarak Ermenilerin evlerine yerleşir, daha sonra nüfusları arttıkça Ermenilerden kalan ne kadar mermer eser varsa hepsini yeni yaptıkları evlerin inşaatında kullanırlar ( hala eski evlerde bunun izini görmek mümkündür ) Ermeni kilisesi camiye çevrilir. ( Şimdi o cami de yıkıldı ve yerine neredeyse Süleymaniye Camii gibi bir cami yapıldı 2500- 3000 Nüfuslu köye )
Ermenilerin matbaa olarak kullandıkları yapı, ben orada çalıştığım yıllarda köyün çöplüğü idi,
Dünyadaki tek Ermeni ruhban okulu olan Armaş manastırı ise önce köylünün ot-saman deposu olarak kullanılmış, daha sonra yatılı okulun yatakhane binası olarak.
Bu gün o köyde tarihe ait tek iz 1999 depreminden sonra artık kullanılmayan yatakhane binası. Çeşme mermerlerinin bile izine rastlamak mümkün değil.
Yani anlayacağın bu ülkede tarihe saygısızlık hiç de hayal bir olay değildir.
Türkiye'nin en eski matbaa binasını çöplük, Türkiye'deki tek Ermeni Ruhban okulunu yatakhane olarak kullanan ( Taa 1930 dan beri ) bir milletin Aspendos tiyatrosunda yemek daveti vermesinin nesi hayaldi de gerçek oldu?
Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları tarafından 6/30/2017 12:40:29 AM zamanında düzenlenmiştir.
Tepki vermek mi?
Ciddiye almak mı?
İsyan edip haddini bildirmek mi?
Umursamak mı?
Yoksa her koldan ülkenin üzerine yağan onca felaket ve kapkara bulutları cep telefonlarına kaydeden ve de iktidardakilerin poposunun kılına kendini kurban eden bir çoğunluğun varlığını görmezden gelmek mi?
İçler acısı bir araştırma sonucu paylaştığınız yazınızı ben de içim acıyarak okudum. Böyle birinin varlığını bu defterde hayal edemiyordum lakin oldu!
İçten sevgilerimle.
puanlamayi şaapamadim bulamadim, benden 5 puan var bu yaziya.
senin yorumun hangi satirlar bilemedim cunku.. tamam boyle talan edilen tarihe tepkisizbakiyiruz mal gibi de sende biz gibi bakmısin yani..
ee bunlari bir araya getirmek iyi olmus elbette, boyle bir arada okumak filan zihin egzersizi yaptirdi.
anladin dimi beni ?
Demokrasi ile yönetiliyoruz bildiğim kadarıyla
hadi iktidarı biz seçtik diyelim
Diyelim de memleketimin taşı toprağı
ormanı denizi tarihi ve kültürel mirasları
vs, vs seçmedi ki ona ne diyelim
Öylece bakıyoruz işte israf edilmelerine
Cepte ne kalırsa onu da hep birlikte harcarız artık
Beliz.
Deniz hanim,
Amsterdam merkezdeki binalarin belki de yuzde 80 tarihidir yani en az 100 yilliktir. Bu binalar ilgimi ceker; 1600;li yillardan kalma evler bile vardir. Kaleyi, satoyu filan anladim ama ev, iki uc katli ev 400 yildir ayakta! Bruksel veya Paris'te de sehir merkezi tarihi binalarla doludur.
Ayni tabloyu memlekette gormenin imkansiz oldugunun bilincindeyim. Bati Avrupa'daki topragin azligindan yuz yillar once milim milim topragi degerendirmisler.
En azindan numunelikte olsa, memleketimin her tarafinda, tarihi evler gormek isterdim ama maalesef...
Tek tesellim, yilladir belki de bir asir boyunca insana yeterince deger verilmeyen bir toplumda tasin ne kiymeti olabilir ki?
selamlar,
abdullah
geldim gittim gene geldim
diyecek söz bulamamıştım ama buldum,
"Abdurrahman Dilipak: İktidar ve servet bizi şımarttı
Önce şunu itiraf edelim: İnni küntü minezzalimin (Biz zalimlerden olduk). Başımızda gelen felaketler, Şeytanın ve düşmanlarımızın hilelerinin sonucu değil, bizim zaaf ve yanlışlarımızın sonucudur. Şeytan ve onun askerleri, Allah’ın müttaki kullarına hiçbir zarar veremez. Biz “Allah’ın ipi”ni bıraktık, Allah da bizim ipimizi bıraktı. Ve biz kendi hakkımızdaki hükmümüzü değiştirmeden Allah bizim hakkımızdaki hükmünü değiştirmeyecek..."
Bana dokunmayan yılan bin yaşasın zihniyeti sanki atmosferde oksijen yerine veriliyor gibi..
yoksa insanların ortak bir hususta bu kadar aynı fikirde kalması en azından yakın geçmişten bu yana görülmüş bişi değil..
Ben bilmiyorum insan geçmişi olmadan nasıl yaşar?
Dünü bilmeyen bugünü anlayamaz; bugünü anlamayan yarını göremez, yarını inşa edemez; hatta dünden gelen hamlelerin nedenlerini bile düşünemez. (Abdülbâki Gölpınarlı)
Tarih; okuyana, kendi gözünün görme derecesine göre, yol gösteren bir kılavuzdur.(J.J. Rousseau)
Tarihini bilmeyen milletler başka milletlerin avı olurlar. (Mustafa Kemal Atatürk) T
Tarih kâinatın vicdanıdır. (Ömer Hayyam)
Ve ben okuduğum olayları yerinde hayal etmekten büyük zevk alıyorum, başka türlüsünü de düşünemiyorum, siz düşünebiliyor musunuz?
Bu şey gibi; birini dinlemek ve anlamak gibi..
Okursun öğrenirsin görürsün kalıcı bilgiye ulaşırsın..
Ne çok konuştum değil mi Denizim :) ve de biraz karışık oldu sanki
İşin özü şu: önce okuyarak öğrenirsin kim olduğunu, nerden geldiğini sonrasında ise (tarihi eserler sayesinde) yaşarsın...
İnsanların yaşamını ellerinden almasınlar bu göz göre göre yapılan bir cinayettir.
Eyvallah Denizim